KOMİSYON KONUŞMASI

VAHAP SEÇER (Mersin) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum ben de.

Sayın Bakan, yargı konusu daha çok Parlamentoda -ben geçtiğimiz dönem de Parlamentoda görev yaptım- özellikle 2010 anayasa değişikliği referandumundan sonra bir hayli tartışılan bir konu. Şimdi, o dönemde, referandum öncesi bir uçak seyahatinde yanımda o zaman partinizin üst düzey bir yönetici arkadaşı oturuyor. Sayın Bakan, referandumla ilgili değerlendirme yaparken "Sonuçtan biz çok eminiz, hem kamuoyu araştırması yapıyoruz hem de Türkiye'de yargı öyle hâle gelmiş ki yurttaşlar referandum sandığına giderken, oy kullanırken şunu düşünecek: 'Bir kere Türkiye'de yargı güveni yok, sıfır. Güçlülerin hâkim olduğu, güçlülerin sözünün geçtiği bir yapı, rüşvetin kol gezdiği bir yapı.' Dolayısıyla, bu yargı algısıyla, yargı imajıyla bizim referandumdan istediğimiz sonucu almamamız mümkün değil." dedi ve kendince birtakım teknik değerlendirmelerde de bulundu; o zamanki HSYK yapısının, 7 kişiden oluşan o yapının bir kast sistemi olduğunu, birbirlerini seçtiğini, dar alanda paslaştıklarını, dolayısıyla yargı üzerinde böyle bir hegemonyanın hâkim olduğunu, Anayasa Mahkemesinin o günkü yapısının, 11 kişiden oluşan o yapının hangi kurumlar tarafından seçildiğini, 367 kararını, vesaire. Tabii ki dönemsel olarak haklı olan eleştiriler yok değildi. Gerçekten, bugün eleştirdiğimiz yargının -dürüst konuşmak gerekirse- o tarihlerde de o tarihlerden önce de yadırganacak, eleştirilecek yönleri vardı.

Burada sunumda da söylediniz: "Biz bu işi siyaset üstü düşünelim, siyaset üstü bir ferasetle, akılla bu işi değerlendirip Anayasa'da ya da yasalarda birtakım yargıya ilişkin değişiklikler yapalım." Elbette, yargının gerçekten siyaset üstü olması gerektiğini hepimiz düşünüyoruz ama tabii ki bizim, Kürt meselesindeki söylemlerimizi çok andırıyor. Liderler Kürt meselesinde de çıkar "Ya bu Türkiye'nin canını yaktı, binlerce insanın ölmesine sebebiyet verdi. Ölen, dağdaki de bizim ülkemizin evladı, güvenlik görevlileri de bizim ülkemizin evladı, dolayısıyla biz bu işi siyaset üstü düşünelim." derler ama siyaset alanında maalesef kararlar çok farklı saiklerle veriliyor. Yargı da aslında böyle değerlendirilmesi gereken bir konu. Samimiyetinize inanmak isterdim ama siyasetin realitesi, siyasetin gerçekleri, hepimizde o samimiyeti bir anlamda ortadan kaldırıyor. Bu görecelidir, siz bana göre daha samimi olabilirsiniz, ben size göre daha samimi olabilirim.

Az önce Bülent Bey dedi ki: "Ben hukukçu değilim." Ben de değilim ama vallahi sayenizde hukuku öğrendik Bekir Bey, Sayın Bakan. Plan ve Bütçe Komisyonunda, biz burada iktidarın çamaşır makinası gibi görev yapıyoruz. Ne kadar bu anlamda -amiyane tabirle- pis işler var, burada temizlenmeye çalışılıyor. Arkadaşlarımız da söz etti, bir torba yasa garabeti var. Siz hukukçusunuz, işinizi de iyi yapan, konulara da hâkim bir hukukçusunuz, böyle bir garabeti maalesef sizin iktidarlarınız döneminde, bir istisnai hâl olmaktan çıkartıp sanki normal bir kanun yapma tekniği gibi bizlere getirip, sunup dayatıyorsunuz.

Şimdi, torba yasa görüşmelerinde, daha önce Genel Kurulda yaptığınız düzenlemeler, zaten o düzenlemeler yazboz tahtasına döndü. Yani o referandum sonrası, yargıya ilişkin yaptığınız birtakım yasal düzenlemeler, operasyonlar, operasyonlar... Öyle bir hâl aldı ki artık, şu gün geldiğimiz noktada o operasyonlar sonucu hasta, maalesef ameliyat masasında kaldı, öldü. Bunun adı da adalet, bunun adı da yargı.

Aşağıda düzenleme yaptınız, getirdiniz buraya gecenin bir vakti. Efendim, nedir bu? "Bu, Ceza Muhakemeleri Kanunu hususunda değişiklik yapıyoruz." Niye yapıyoruz bunu, nedir bunun içeriği? Biz hukukçu değiliz, anlatın bakalım bize. "Efendim, hazırlık soruşturmalarında, işte avukatların, müdafilerin biz, evrak almasını ya da dosya incelemesini ortadan kaldırıyoruz." Peki, nedir bunun serencamı nedir, öyküsü nedir? Bu, üç ay önce Genel Kurulda bir paket içerisinde tam bunun tersi bir düzenleme olmuş. Şimdi ne olmuş? "Ya hiç sormayın, 'cemaat' diye bir bela var başımızda, bu bir paralel yapı, bir paralel devlet yapılandırması, bu bir millî mesele, ulusal güvenliğimizi tehdit eden bir yapı. Dolayısıyla, biz bunları bertaraf etmek için bu tip düzenlemeler yapmak zorundayız."

Yine torba yasada, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda bir değişiklik var, siz biliyorsunuz içeriğini. Peki bunu niye yapıyorsunuz? Aynı gerekçe. Şimdi, yani siz bu işin otoritesi olarak, bu işi iyi bilen biri olarak, lütfen beni de bir yurttaş olarak görün, bırakın bir siyasetçiyi, beni ikna edin. Ben, bu gelişmeler sonunda, bu gelişmeleri bilen bir insan olarak, bunlara şahit olan bir insan olarak Türkiye'de hukuka, Türkiye'de yargıya nasıl güvenebilirim Sayın Bakan? Şimdi, çok güzel, sunumunuzda giriş güzel. Bizim siyasetçilerin, özellikle yazı hazırlayıp, konuşma hazırlayıp kürsüden sunan siyasetçiler böyle güzel, beylik laflar bulurlar süslü süslü, tatlı sözler. "Bir ülkenin kanunlarının, evrensel hukuka, insan onuruna, demokratik standartlara uygun olması, o ülkeyi tek başına hukuk devletine dönüştürmeye yetmez." Doğrudur, ne yapması gerekiyor? Uygulamanın da aynı ilkelere uygun olması, olmazsa olmaz temel unsurdur. Kimse bir şey diyemiyor, demez. Devam ediyorsunuz, "Adalet mülkün temelidir." Gayet güzel. Diyorsunuz ki: "Yargıya güven duygusu bir algı meselesidir." İşte benim algım negatif. Siz benim algımı negatif şekle sokmuşsunuz, nasıl yapmışsınız? 2010'dan bu yana yapmışsınız. Getirmişsiniz Anayasa değişikliğini, bir hırsla, bir hınçla, bir gün "paralel yapı" dediğiniz insanlarla bir araya gelmişsiniz. Söylemlerinizde bizimle alay etmişsiniz, ironi yapmışsınız, üzerimize gülmüşsünüz. Türk milletine, bize, bunları hap diye yutturmuşsunuz. Sonra dönmüşsünüz, "Türkiye demokratikleşecek." demişsiniz, üst üste paketler getirmişsiniz. Allah aşkına, dünyanın neresinde var? Sıra sayısı gelmiş, 50'den fazla yine bir düzenleme yapmışsınız geçtiğimiz günlerde Adalet Komisyonunda.

Şimdi, bir önceki gün yaptığınız mı doğru, dün yaptığınız mı doğru, bugün yaptığınız mı doğru, yarın muhtemelen yapabileceğiniz bir düzenleme mi doğru Sayın Bozdağ? Biz burada sabahlara kadar konuşsak boş. Siz son noktayı koydunuz. Ezcümle diyorsunuz ki bakın: "Arkadaşlarım boşa konuşuyor, bu süreç içerisindeki uygulamaları inanın boşa övüyor, bu ülkede adalet var, bu ülkede yargıya güven var, bu ülkede yargı hizmetlerine memnuniyet oranı artmıştır." Bu istatistikler son derece yanlış ya da gerçeği yansıtmıyor. Bakın ne diyorsunuz, burada Avrupa Birliği'nin ilerleme raporundan da alıntılar var, uluslararası birtakım insan hakları örgütlerinden de alıntılar var. Hepsi üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri söylüyor. Siz diyorsunuz ki, buradan bütün siyasi partilerimize bir çağrı yapıyorsunuz, bu çok önemli. "Anayasa'nın yargıya ilişkin maddelerini uzlaşmayla değiştirmeye davet ediyorum." Üst detayını okumuyorum, aynı şeylere, tekrara düşmemek için.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VAHAP SEÇER (Mersin) - Efendim, şunu söylüyorsunuz: "Bizim yaptığımız, 2010 yılından bu yana işlemler, düzenlemeler, bütün emeklerimiz boşa, berhava olmuş, havaya gitmiş, biz bir şeyi düzeltememişiz." "Yargıda sorun var." diyorsunuz, yargıya güven sorunu var. Türk halkının yargıya karşı memnuniyetsizliği var. "Bunları düzeltelim." diyorsunuz bize. Onun için, aslında siz muhalefetin tüm söylediklerini bir cümleyle ifade ediyorsunuz. Bizlere haklı olduğumuzu söylüyorsunuz. Sizlerin övgülerini, iktidar milletvekillerinin övgülerini boşa çıkartıyorsunuz. Bunları konuşmanın bir anlamı yok. Ne yapılacaksa yapılacak. Gerçekten samimiyseniz işte ana muhalefet partisi burada, yavru muhalefet partileri burada, grup başkan vekilleri orada, altı ay-yedi ay kalmış seçime. Sizin burada kastettiğiniz 2015 seçimlerinden önce birtakım değişiklere gitmek mi, Anayasa değişikliğine gitmek mi? Herhâlde onu kastediyorsunuz, "Bırakın, 1982 Anayasası'nın bütünü üzerinde yaptığımız çalışmaları bir kenara bırakalım, hiç olmazsa kan kaybetmeyelim, gün kaybetmeyelim, gelin bir araya." O zaman gelelim bir araya, oturun bir araya, hakikaten birbirinize bir şeyler ifade edin, bizim grup başkan vekillerimiz var, diğer siyasi partilerin de var. Hukuk hepimizin önünde, bütün siyasi partilerin. Çünkü hukuk olmazsa biz olmayız, hukuk olmazsa Türkiye Cumhuriyeti devleti olmaz, hukuk olmazsa adalet, hukuk olmazsa ekonomi, hukuk olmazsa eğitim, hukuk olmazsa sağlık olmaz, refah olmaz, sosyal adalet olmaz, hiçbir şey olmaz. Neyi konuşuyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VAHAP SEÇER (Mersin) - Bu burada biter. Bütçeniz burada, fena da bir bütçe değil, artış oranı da biz burada üç haftadır bütçe görüşmelerinde diğer kurumların bütçelerini de görüşüyoruz, yüzde 7 oranında sanıyorum bir artış var, şu anda rakamları da önümde bulamıyorum.

Cezaevlerinde sorun var, Kalkınma Bakanlığı bütçesinde dikkatimi çekti, orada diyor ki: "Cezaevlerinde önlem alınması gerekir öncelikli olarak." İşte burada, Kalkınma Bakanlığı 2015-2017 Dönemi Yatırım Programı; ceza infaz kurumlarında gerekli kapasite artışı yatırımlarına öncelik verilecektir. "Niçin?" diye bir baktım, neler gördüm? Yıllara göre, on iki yılda cezaevlerinde yüzde 300 oranında hükümlü ve tutuklu sayısı artmış, suç oranları artmış. Baktım nelerde; birinci sırada hırsızlık yani ya ahlaken yozlaşmış toplum ya da ekonomik sıkıntı var. Burası teknik bir komisyon, ekonomiyi konuşuyoruz. Verdiğiniz rakamlar, makroekonomik göstergeler Hükûmetin dediğine göre muazzam. Büyüyoruz, millî gelirimiz artıyor, ihracatımız artıyor, işte orta vadeli program, bir dönüşüm eylem planı, Sayın Başbakan açıkladı, umut pompalıyorsunuz topluma ama kazın ayağı görüldüğü gibi değil hırsızlık artıyorsa. Adam öldürme, toplum depresyonda. Bu bir sosyal vaka. Bu sosyolojik bir vaka. Yani, ruh sağlığında yerinde olan toplumlarda bu kadar olay olmaz, suç ve suçlu oranı artmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız sözlerinizi.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Yağma ve gasp üçüncü sırada. Şimdi, bunlar çok önemli göstergeler. Kafamızı kuma gömemeyiz.

Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde HSYK seçimleri yapıldı. Sabah evimde eşimle kahvaltı yaparken yorumları izliyorum. Her sabah ekonomistler çıkar biliyorsunuz kanallara, günün değerlendirmesini yaparlar: "Dolar şöyle arttı, böyle arttı, nedir bu faktörler? ABD, Avrupa Birliği, savaş hâli, Orta Doğu." Ama, baktım ki o ekonomist HSYK seçimlerini konuşuyor: "Beyaz takım, kırmızı takım, o onu yenecek, o onu mağlup edecek." Bir amigo eksik. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Eşime dedim: "Ya, dünyanın neresinde böyle bir şey var?" Hâkimler, savcılar, kendimizi teslim edeceğimiz insanlar kategorize edilmiş. Durum vahim, durum çok vahim.

Bizim 49 personelimiz Musul'da rehin alındı, yüz bir gün sonra kurtarıldı. Çok mutlu olduk, gayet de güzel. Ama, bu ülkenin Adalet Bakanısınız. Yabancı basında yer aldı. Danimarka'yla -tabiri caizse- papaz olduk. Dış ilişkilerimizde sıkıntı yaşandı çünkü orada bir suikast girişiminde bulunan bir IŞİD üyesinin Türkiye'de yakalandığı ve bu 49 rehine kurtarılırken -bir iddiadır bu, elimizde zaten belge yok, soru önergeleri veriyoruz, yanıt alamıyoruz- Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi -tırnak içerisinde- "Velev ki takas yaptık..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Seçer, lütfen son cümlelerinizi alayım.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Öyle dedi Sayın Erdoğan.

Şimdi bir Adalet Bakanı olarak sizlere soruyorum: Burası bir hukuk devleti ise, elbette ki 49 yurttaşımızın kurtarılması bizim için esastır, önceliklidir. Ancak, Ulukışla'da IŞİD terör örgütü mensupları 2 güvenlik görevlisini, 1 vatandaşımızı şehit etti. Onlar cezaevindeydi. Onlar hâlâ cezaevinde mi? Ya da ona benzer suçlara karışmış IŞİD üyeleri o şekilde, bu şekilde yakalanmış, cezaevinde olan IŞİD üyeleri bu operasyonda takas olarak kullanıldı mı? Bunu birilerinin açıklaması lazım, bu bilgileri birilerinin vermesi lazım.

Ben de, her şeye rağmen, bütçenizin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, teşekkür ediyorum.