KOMİSYON KONUŞMASI

GAYE USLUER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında burada iktidar partisinin milletvekilleri de dâhil olmak üzere konuşulanlara baktığımızda, gerçekten dün sabah olmayan, dün öğleden sonra birdenbire karşımıza getirilen bu yasa tasarısının, hiç tartışılmadan, hiç görüş alınmadan buraya getirildiği açıkça ortaya çıktı.

Gerçekten hepinizin değerli görüşleri oldu, özellikle sizin görüşleriniz, kaygılarınız... Sayın Uçma'nın son konuşmaları olduğu için yanlış anlaşılmasın, Sayın Uçma'nın sözleri "Yanlış strateji üzerinden konuşuyoruz." demesi son derece doğru. Yani bu ülkenin doğusuyla batısı arasında farklı düzenlemeler yapmak, "Doğuya gitmek için şunların şunların olması gerekiyor." demek, bir kere daha baştan beynimizde ülkeyi ikiye ayırmak anlamına geliyor. Dolayısıyla, burada Sayın Uçma'nın son derece doğru bir noktaya değindiğini düşünüyorum, teşekkür ediyorum.

Şimdi, bu sözleşmeli kavramıyla 2005 yılında tanıştık Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinde. Sayın Hüseyin Çelik zamanında bir sözleşmeli öğretmen, bir ücretli öğretmen tanımıyla karşılaştık ve yıllarca tartışma konusu oldu.

Sayın Nimet Çubukçu göreve gelirken dedi ki: "Ben sözleşmeli öğretmen sorununu çözeceğim." Ama aradan bir zaman geçtiğinde çözemeyeceğini gördü, "Öyle dememiştim." dedi. Sayın Hüseyin Çelik de dedi ki: "Zaten çözemezdi." Gelinen nokta farklı bir nokta değil.

2011'de, Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim beyannamesinde, hem yardımcı sağlık personeli için hem de öğretmenler için sözleşmeli kavramının kaldırılacağı vardı ve buradan yola çıkarak da 2013 yılında kaldırıldı.

Şimdi, bugün geldiğimiz noktada tekrar vitesi geriye taktık, tekrar başka bir yola doğru çıkmak istiyoruz.

Şimdi, biraz önce değerli milletvekili arkadaşım dedi ki: "Millî Eğitim Bakanlığı en çok eniştesi olan bakanlık." Gerçekten doğru, ama bu, Millî Eğitim Bakanlığının farklı meslek gruplarına verdiği tavizle ilgili. Aslında, biz, günü kurtarma adına, yani doğuda öğretmen yok, güneydoğuda öğretmen yok, ortalık karışık, kimse gitmek istemiyor, son derece doğal, oraya bir şekilde insanları zorla göndermeye çalışalım diyoruz, bölgenin öğretmen açığını kapatmaya çalışıyoruz, gelin, böyle geçici, günü kurtarmaya yönelik düzenlemeler yerine öğretmenlik mesleği kanununu çıkaralım.

Şimdi, biraz önce, yine, sanıyorum, değerli milletvekili arkadaşım dedi ki eniştelerden bahsederken: "Atanamayan polis yok, atanamayan subay yok." Tabii, çünkü kendi yasaları var. Doktorlar için de öyle. Diyor ki: "Atanmak istiyorsan, çalışmak istiyorsan, mezun olur olmaz iki yıl mecburi hizmet yapacaksın. Uzmanlık eğitimini aldıktan sonra uzman olarak çalışmak istiyorsan iki yıl mecburi hizmet yapacaksın." Belirlemiş. Polis için de öyle. Polise diyor ki: "Sen okula girerken ben seni gözden geçiririm." Bakın, mezun olunca değil. "Sen polis olabilir misin diye, ben seni okula girmeden önce değerlendiririm sen polislik yapabilir misin." Subaylar için diyor ki: "Evet, sen subay olmaya heves ediyorsun. Bu meslek de güzel bir meslek ama ben seni kaşından, gözünden başlayıp test ederim sen subay olabilir misin diye."

Biz, şimdi, hiç böyle bir değerlendirme yapmadan puanına göre insanları eğitim fakültelerine alıyoruz, hatta bir kısmını eğitim fakültelerine de almıyoruz, diyoruz ki: "Sen ebelik okulunu bitirdin ama, sen spor akademisini bitirdin ama, sen bir pedagojik formasyon al bakalım, seni de öğretmen yapalım." Buraya kadar her şey kolay, ondan sonra diyoruz ki: "Ha, sen, şimdi çalışmak istiyorsun ama, her eğitim fakültesini bitirecek öğretmen olacak diye bir kayıt yok." Sayın Nabi Avcı böyle demişti. "Arkadaşlar, her eğitim fakültesini bitirecek kişi öğretmenlik yapacak diye bir kayıt yok."

Şimdi, siz onu öğretmenlik yapsın diye okutmuşsunuz, o okula girmiş. Annesi babası demiş ki: "Benim kızım öğretmen olacak, benim oğlum öğretmen olacak." Okul bitince diyoruz ki: "Sen bir dur. Önce bir KPSS'ye gir, puanını görelim, ondan sonra seni aday öğretmen yapalım, bir performansını değerlendirelim. Müdür, danışman öğretmen, maarif müfettişi senin için bir fikir oluştursun. Sonra seni bir yazılıya alalım, sonra seni bir sözlüye alalım." Bakın, altı ayın sonunda okulları bitirmiş, gelmiş, biz, hâlâ öğretmenlik yapabilecek mi yapamayacak mı buna karar vermeye çalışıyoruz.

Dolayısıyla, eniştelerle bu grubu kıyaslamak zor, enişteler güçlü, çünkü enişteler enişte olmadan önce o aşamaları geçtiler. Dedik ki: "Siz enişte olabilirsiniz." Polise dedik, subaya dedik, hâkime dedik.

Şimdi, biz, bence bu geçici tasarı yerine, oturalım, bir öğretmenlik mesleği kanunu çıkaralım.

Biraz önce öğretim üyesi arkadaşlarım örnek verdi, evet, araştırma görevlileri sözleşmelidir, yardımcı doçentler doçent olana kadar sözleşmelidir, ama biliyordur onu, yani araştırma görevlisi sözleşmeli olduğunu bilerek başlar. Yardımcı doçent, doçent olana kadar her yıl sözleşmesinin yenileneceğinden haberdardır. Dolayısıyla, biz bir öğretmenlik yasası çıkartırsak, meslek yasası çıkartırsak tanımlarız, deriz ki: "Mezun olan öğretmen, mutlaka kalkınmada öncelikli birinci bölgede şu kadar zaman sözleşmeli çalışacak." Bakın, bu bir genel ilkedir. Yani burada, benim çocuğum Eskişehir'de, Ankara'da öğretmen olurken, bir başka kişinin çocuğu, sahipsiz bir kişinin çocuğuna da "Evladım, gel, şu süreçleri geçir, istiyorsan seni doğuya, güneydoğuya yollayalım, bir sözleşmeli ol bakalım." denilmez. Öğretmen olan kişi bilir ki mezun olduğundan itibaren süreçler vardır; sözleşmeli geçireceği süreç vardır, doğuda, güneydoğuda geçireceği süreç vardır, o bölgelerden geriye dönüş vardır. Bakın, akılla bunu anlattığımızda hepimizin hemfikir olmaması gibi bir şey söz konusu değil. Bakın, bu yasanın dün ne kadar alelacele geldiği şuradan da belli, sanki bir açık eksiltme yapıyormuşuz gibi, hani bir mağazaya gideriz de bir kıyafeti görürüz 10 lira, "Ya, bunu indirebilir misin?" dediğimizde, "Abla, sana 5 liraya indireyim." Ben senin nereden ablan oluyorum?

Şimdi, bakın, burada diyoruz ki: "Sözleşmeli öğretmenler beş yıl süreyle başka yere atanamaz." ve 5'e 3'le gelen tasarıyı bir çırpıda, dün öğleden sonradan akşama kadar 3'e, 2'ye indirdik.

Şimdi, bakınız, bence doğruyla başlarsak, ilk düğmeyi doğru iliklersek...

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Bu Komisyonun işi değil ki.

GAYE USLUER (Eskişehir) - Komisyonun işi.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederiz.

GAYE USLUER (Eskişehir) - Efendim, sözüm bitmedi.

BAŞKAN - Var mı daha?

GAYE USLUER (Eskişehir) - Evet, sözüm bitmedi.

BAŞKAN - Lütfen, tamamlarsak.

Gaye Hanım, biraz kısa geçelim artık, diğer söz alacak arkadaşlara da rica ediyorum.

GAYE USLUER (Eskişehir) - Efendim, 450 bin öğretmenin atanamadığı bir ülkede, 100 bin civarında öğretmen açığının olduğu bir ülkede, uygun olmayan bir şekilde öğretmenlere çalışma alanı oluşturmaya çalışıyoruz, bu önemsizmişçesine, daha önce bir sürü kişi çokça konuşmasına rağmen, "Hadi Gaye Hanım, toparlayın." veya bundan sonraki konuşmacılara "Toparlayın" demenin çok usule uygun olmadığını düşünüyorum.

BAŞKAN - Usule uygundur, rica ediyorum, ne olacak?

Komisyon üyelerine "Arkadaşlar, biraz kısa tutabiliriz." denilir.

Yani siz kaçıncı defa söz aldınız, bakın, ben size hiçbir şey demiyorum, bunu bana söylemenizi de yadırgıyorum Gaye Hanım.

GAYE USLUER (Eskişehir) - Sayın Başkan, teşekkür ederiz sabrınız için.

BAŞKAN - Ben sizlere gereken saygıyı gösteriyorum, ondan emin olun.

GAYE USLUER (Eskişehir) - Sağ olun, farkındayım ama bu, illa bugün çıkarılacak diye bir sonuç da yok, günler bizim...

BAŞKAN - Zaten sonuna geldik, bakın, iki gündür de bunu tartışıyoruz, yani artık herkes söyleyeceğini söyledi büyük oranda, onun için ben istirham ediyorum.

Evet, buyurun.

GAYE USLUER (Eskişehir) - Peki.

Aslında, biraz önce bir arkadaşım mülakatla ilgili dedi ki: "Amerika'da bütün bu işler mülakatla olur." Doğrudur. İngiltere'nin de anayasası yok, ama biz hâlâ diyoruz ki: "Yeni anayasa."

Şimdi, bir başka ülkeyle kıyaslarken bize benzer bir ülkeyle kıyaslarsak doğru sonuçlar alabiliriz. Mülakat olabilir. Nasıl olabilir? Sesli ve görüntülü kayıt şartıyla. Böyle bir şey yoksa, işte, bakın, yazılı bir sınavda bile bir sürü şaibeler var.

Gençlik ve Spor Bakanlığının yaptığı bir sınavla ilgili, bilgi edinme kapsamı dahilinde benzer sorularla ilgili soru sorduğumuzda Bakanlık dedi ki: "Size cevap veremeyiz, ilgili kişiye cevap verebiliriz." Saklanacak şeyiniz varsa saklarsınız.

Şimdi, son söz...

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum sabrınız, nezaketiniz için bir kez daha teşekkür ediyorum.

Birincisi, kadrolu atanmalılar. Sayın Uçma biraz önce dedi ki: "Anayasa Mahkemesine götürmeyecekseniz." Elbette ki niye götürülsün kadrolu atanma, ama buna bir süre şartı koymalıyız, yani kadroyu verelim, bir yıl sonra değil.

Bunun yanında, mülakat asla olmamalı, çünkü zaten KPSS'ye sokuyoruz, eğer mülakat olacaksa sesli ve görüntülü kayıt şartıyla olmalı.

Bir de burada şöyle bir şey var, diyor ki: "Aile birliği mazeretine bağlı yer değiştirmelerde, sözleşmeli öğretmenin eşi sözleşmeli öğretmene tabidir."

O zaman şöyle mi diyeceğiz bu öğretmenlere: "Yavrum, seni gönderiyorum buraya sözleşmeli, ama hâkimle evlenemezsin, subayla da evlenemezsin, polisle de hiç evlenemezsin."

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Hayır, hâkim gidiyor.

GAYE USLUER (Eskişehir) - Hâkim gitmiyor.

Bakın, o meslek grubuyla Millî Eğitim Bakanlığı arasında bir eniştelik ilişkisi olduğu için, öğretmen hâkimin yanına gider.

Bakın, bunlar realite, demagoji yapmıyorum.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - O bölgeye göre değişir.

GAYE USLUER (Eskişehir) - O bölgede de değişmez, bunlar eniştelik ilişkisi nedeniyle böyledir.

Çok teşekkür ediyorum.