| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) Tarım ve Orman Bakanlığı b) Orman Genel Müdürlüğü c) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ç) Türkiye Su Enstitüsü d) Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 06 .11.2024 |
ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Tarım ve Orman Bakanlığımızın değerli bürokratları, değerli milletvekilleri, kıymetli katılımcılar, basınımızın değerli mensupları; grubumuz adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'de ve dünyada önemli gelişmelerin ve değişimlerin yaşandığı bu zamanda yaptığımız bütçe görüşmelerinin ülkemiz ve bütün insanlık adına hayırlı olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum. Burada katkı sağlamak üzere bulunan herkese teşekkürlerimi arz ediyorum.
Sayın Bakan, geçtiğimiz gün bir programda dediniz ki: "Güçlü Türkiye'nin yolu güçlü tarımdan geçer." Kendi gıdanızı kendiniz temin edemiyorsanız, eğer bunu garanti altına alamıyorsanız "Bağımsızız." demenizin hiçbir manası yoktur, elhak doğrudur. Saadet Partisi olarak bizim için Tarım ve Orman Bakanımızın bu görüşte olması son derece kıymetlidir ancak eylemlerle desteklendiği sürece.
Globalleşen dünyada hızlı tüketimin esas alınması ve kâr amacı güden anlayışla birlikte sağlıklı gıdanın ikinci plana atıldığını birçok örnekle anlatabiliriz. İnsan sağlığını tehdit eden GDO'lu ürünler ve fabrikasyon üretimlerle mücadele etmek bütün insanlık adına üstleneceğimiz en önemli sorumluluklardan biridir. İşte tam da bu noktada, tarım ve hayvancılığı güçlendirerek sağlıklı gıda üretimini sağlamak insanlık adına yapılacak en hayati görevlerden biridir. Gıda insanın ruh hâline kadar sirayet eder. Bir insanın nasıl davrandığı ne yiyip ne içtiğiyle doğrudan ilintili bir meseledir. Bugün dünya çapındaki gıda şirketlerinin yeryüzünde bir gıda tekeli oluşturmak için faaliyet yürüttüğü aşikârdır. Yıllık ciroları devletlerin millî hasılalarının katbekat üstünde olan bu şirketler hızlı üretmek, ürettikleri ürünleri pazarlamak için, yerli üretimleri bitirmek için gece gündüz demeden çalışmaktadırlar. Bunun en yakın örneği şeker fabrikalarımızın özelleştirilmesidir. Organik şeker üretiminde kendi kendine yetebilen ülkemiz, fabrikaları satıldıktan sonra Rusya'dan şeker ithal etmeye başladı. Bununla birlikte, organik şeker yerine Cargill şirketinin nişasta bazlı şurubu iç piyasada artarak satılmaya devam etmektedir. Organik şeker gitti, yerine fabrikasyon şurup geldi. Üstelik bu şirket sadece para kazanmıyor, aynı zamanda, insanlarımızın sağlığıyla oynayarak yine kendi ortağı olan ilaç şirketlerine ve hastanelere müşteri kazandırıyor. Bu sadece bir örnektir. Tahıl ve sebzeden tutun yağ üretimine, kırmızı etten arıcılık faaliyetlerine kadar her alanda aynı amaçlarla benzer faaliyetler yürütülüyor. Bakan Bekir Pakdemirli döneminde Bakan Yardımcılığı yapan ve hâlen danışmanlık faaliyetleri yürüten bir hanımefendi karbon salımını azaltmak için büyükbaş hayvan sayısının azaltılıp küçükbaş hayvancılığa geçileceğinden bahsediyordu. Bakın, açık bir şekilde ifade ediyorum: Sakın ola ki bu zokayı yutmayın. Karbon salımı bahanesiyle bugün büyükbaş hayvancılığı bitirmeye çalışanlar yarın başka bir bahaneyle küçükbaşı da bitirir ve insanımıza ürettiği yapay eti yedirmeye başlar. Karbon salımını azaltmaya evvela dünyayı kirleten devletlerin dev santrallerinden başlamak gerekir. Bütün bu faaliyetlerin amacı yerli üretimi bitirmek, insan sağlığını bozmak, devleti zayıflatarak kontrol altına almaktır. Tatbik edilen tarım ve hayvancılık politikalarına baktığımızda, ülkemizin bu faaliyetlere karşı ne yazık ki savunmasız olduğunu üzülerek görüyoruz. Millî görüş hareketinin mensupları olarak bizler, her defasında tarım ve hayvancılığın bir millî güvenlik meselesi olduğunu ifade ettik ve ediyoruz. Bunu vurgulamamızın temel sebebi, demin ifade ettiğim hususlardır.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bugün hepimizin görmesi gereken gerçek şu ki yerli üretim bitiyor. Bizler Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesini masaya yatırırken evvela bu gerçeği de masaya yatırmak mecburiyetindeyiz. Üreticilerimiz feryat ediyor; gidebiliyorsanız gidin, tarlada, bağda, bahçede üreticiyi dinleyin; çoğu, bir dahaki sene tarlasını ekmeyi düşünmediğini söyleyecektir -biraz önce Bakanımız da ifade etti- çünkü girdi maliyetlerini karşılayamıyor ve zarar ediyor. Çiftçi Kayıt Sistemi’nde yer alan çiftçilerimizin yaş ortalaması 57 olmuş. Mevcut durumda bir getirisi yok ki tarım ve hayvancılık bir sonraki nesle aktarılmıyor. Kalan üreticilerimiz de çaresizlikten zararı göze alarak bu ülkeye ve millete karşı sorumluluk bilinciyle üretime devam edenlerdir. Tatbik ettiğiniz tarım ve hayvancılık politikası üreticiyi küstürmüş, üretimi bitip tükenme noktasına getirmiş vaziyettedir. “Buğdayın kilo fiyatı 9 lira 25 kuruş olacak.” diyorsunuz yani geçen seneye oranla yüzde 12 artacak, oysa üretim maliyetleri yüzde 100'den fazla artmış. Buna tepki gösteren çiftçiye “Ee, sen bilirsin, ben de ithal ederim.” diyeceksin ve buğday ithalatında gümrük vergisini sıfırlayacaksın. Sonra ne olacak? Çiftçi üretmekten vazgeçecek, ithalatla ihtiyaç sağlanacak, sonra döviz kuru biraz yükseldi mi un ve buğday fiyatları fırlayacak. Bunun sonucunda, tarım ülkesi olduğumuz hâlde gıda enflasyonunun en yüksek olduğu ülkelerin başında geliyoruz.
Buğday üzerinden tatbik ettiğiniz tarım politikanızı bu şekilde özetleyebiliriz. Peki, ya hayvancılık? Ne yazık ki hayvancılıkta da durum pek farklı değildir. Ulusal Süt Konseyi süt fiyatı belirliyor fakat artan girdi maliyetleri hiç hesaba katılmıyor. Bu defa süt inekleri kesime gidiyor, hayvan varlığı azalıyor; Brezilya’dan, Uruguay’dan, Arjantin’den et ve canlı hayvan ithal ediliyor. Yine, dövizdeki en ufak bir artış et fiyatlarını yukarı fırlatıyor, bunun sonucunda hayvancılık ülkesi olmamıza rağmen dünyada et fiyatlarının en yüksek olduğu ülkelerin başında geliyoruz. Ülke sathında üretimi artırmanız gerekirken üretici ithalat sopasıyla âdeta terbiye edilmeye çalışılıyor. Üreticiye sopa göstermeye hakkınız yok; vazifeniz, çiftçiyi korumak ve dolayısıyla üretimi koruyup geliştirmektir. Çiftçiyle güreşmeyi, çiftçiyle inatlaşmayı hiç kimse kendisine vazife edinmesin.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; çiftçilerimiz borçlu, artık bıçak kemiğe dayanmış vaziyette. Çiftçilerimiz ceplerinde taşıdığı limiti dolmuş kredi kartlarıyla üretim yapmaya çalışıyor. Kamu bankalarına borcu 600 milyar lirayı, özel bankalara olan borçları da 160 milyar lirayı geçmiş durumda. Çiftçilerimizin emeğini ve alın terini sömüren büyük bir borç ve faiz mikrobundan bahsediyoruz. Üzülerek ifade ediyorum ki mevcut duruma bir çare bulunmazsa çiftçimiz zarar etmeye devam ederken üretim bitecek, faiz lobileri ise kazanmaya devam edecektir. Çiftçilerimiz sadece bankalara değil aynı zamanda kimyasal ilaçlara ve kısır tohumlara da mahkûm hâldedir. Geliniz, bu düzeni değiştirin, çiftçilerimizi bankaların esaretinden kurtarın. Açıkladığınız banka kredisini “destek” diye adlandırmayın, çiftçiye destekleri oluşturulacak havuzdan direkt olarak nakit ödeyin. Çiftçilerin borç faizlerini sildirin, üretim araçlarına ve tarım arazilerine konulmuş olan hacizleri kaldırın. Çiftçinin kullandığı mazot, gübre, ilaç, elektrik ve su gibi temel girdi kalemlerinden vergi almayın. Evet, siz bunları yapınız ki bizler de gereken bütün destekleri verelim ama yok bunca senedir yapmadınız. İşte, geldiğimiz durum ortada; çiftçi feryat ediyor, bunca senedir yaptıklarınız bundan sonra da yapacaklarınızın bir teminatı olarak görünüyor. Fakat yanlışlarınızdan dönerek bizi mahcup etmenizi, bunu samimiyetle arzu ederiz. İnanın ki biz Hükûmetimizi faiz lobilerinin safında görmek istemiyoruz. Hükûmeti faiz lobilerinin safında değil üreticinin yanında görmek isteriz. Biz, Hükûmetimizi, serasını rüzgâr uçuran sebze üreticimizin, kayısısına don vuran üreticimizin, mahsulü tarlada kalan karpuz üreticimizin, kokarca böceğine ve borsaya yem edilen fındık üreticimizin, merasına el konulan köylünün, ormanlarımızı korumak isterken darbedilen insanlarımızın safında görmek isteriz. Araziden kopuk hâldesiniz, bu yaz çoğu üreticinin mahsulü tarlada kaldı; sebebi, plansız üretim. Bir üretim planınız yok, inşallah, bundan sonra olur.
Son tarım sayımı 2001 yılında yapılmış, üzerinden tam yirmi üç yıl geçmiştir. Bu süre zarfında tarımsal işletme sayısı ve niteliği, çiftçi sayısı, arazi varlığı, su varlığı, hane halkı kompozisyonu, kimyasal ilaç ve zirai gübre kullanımı gibi temel tarım unsurları tamamıyla değişmiştir. Üretim için gerekli olan envanter ve şartların yeniden tespit edilerek bir üretim planlamasının oluşturulabilmesi için geçtiğimiz yılın eylül ayında TÜİK'le yapılan protokol gereği tarım sayımı ivedilikle yapılmalıdır. Aksi takdirde ürün tarlada kalır, zarar eden çiftçi üretmekten vazgeçer. Bu savrukluğa ve plansızlığa bir son verin, bu işler hamasi nutuklarla olmuyor.
Bir yandan "Her karış toprağı ekin." derken diğer yandan Çukurova Sulama Birliği çiftçilere "Ekmeyin, su yok." diye resmî yazı gönderiyor. Plansızlık ve beceriksizlik çiftçide bezginliğe, mutfakta ise pahalılığa sebep olmaktadır. Sebze fiyatları kilogram başına 100 lirayı aştı ve hatta geçti, korkarız ki kışın ortasında bu fiyatlar daha da artacaktır. Bu artışlara karşı herhangi bir önlem düşündünüz mü? Doğrusunu söylemek gerekirse bunu da merak etmekteyiz.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; gelelim bütçe rakamlarına: Bütçeden Tarım ve Orman Bakanlığının tamamına ayırdığınız miktar 438 milyar; bu miktarın içerisinde personel giderleri var, cari transferler var, destekler var, borçlar var, kısacası hepsi var. Tarım Kanunu'nun 21'inci maddesine göre, çiftçilere sadece destek olarak belirlemeniz gereken miktar 615 milyardan fazla fakat destekleri 135 milyar Türk lirası olarak belirtmişsiniz. Hiçbir yılda çiftçilerimize ödenmesi gereken destek miktarını ödemediniz. Oysa 2006 yılında çıkardığınız Tarım Kanunu'na göre her yıl gayrisafi millî hasılanın en az yüzde 1'ini çiftçilerimize destek olarak vermeniz kanunen zorunlu hâle getirilmişti ancak kendi çıkardığınız kanuna dahi uymuyorsunuz. Faiz harcaması 1 trilyon 950 milyar, bütçe açığının ise 1 trilyon 935 milyar olacağı tahmin edilmiş ancak hepimizin tahmin edeceği gibi bütçe gerçekleşmeleri ne yazık ki bu rakamların üzerinde olacaktır. "Faiz lobilerinin safındasınız." deyince kızan arkadaşlarımız oluyor, işte size rakamlar; faize 2 trilyon, çiftçiye 135 milyar. Rakamlar da ifade ettiğimiz gerçeği açıkça ortaya koyuyor.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bir diğer önemli husus gıda güvenliği, taklit ve tağşişli gıdalar meselesidir. Tarım ve Orman Bakanlığımız gerekli denetimleri yaparak gıda ürünlerinin tüketiciye güvenli bir şekilde ulaşmasını temin etmekle mükelleftir. Bakanlığınız tarafından yılda en az 3 defa yayınlanması gereken taklit ve tağşiş gıda listesini otuz iki ay gibi uzun bir süre sonra açıkladınız. Bakanlığınızca uzun süre boyunca açıklanmayan hileli ürünler vatandaşlarımız tarafından tüketilmeye devam edilmiştir. Yayınlanan listede yer alan ürünlere ve firmalara bakıldığında, vatandaşlarımızın büyük çoğunluğunun ne yazık ki hileli ürünü tüketmek zorunda bırakıldığı anlaşılmaktadır. Bazı firmaların ürünlerinde hile tespit edildiği hâlde konuyu mahkemeye taşıyarak listeden adını sildirdiği, bazı firmaların ise süreç içerisinde isim değişikliğine giderek liste dışı kaldığı ifade edilmektedir. Böyle hayati bir konuda gündeme gelen bu vahim iddialar mutlaka açıklığa kavuşturulmalıdır. Açıklanan ürünler listesi tam bir facia; bal yerine şeker, zeytinyağı yerine diğer tohum yağları, kıymada tek tırnaklı ve domuz eti, baharatlarda boya ve daha neler neler. Evet, burada ciddi bir ahlaksızlık olduğu kesin ancak sizin vazifeniz, gerekli denetim ve yatırımlarla bunları engellemektir. Domuz kasaplık hayvan statüsündedir. Domuz ürünleri birçok gıdaya karışmakta ve insanlarımız farkında olmadan bu gıdaları tüketmektedir. Domuzu kasaplık hayvan statüsünden çıkarın, bu alanda ciddi bir rant dönüyor. Tabii, rantın olduğu yerde tehdit ve şantaj da eksik olmuyor. Yakın zamandaki açık bir örneği sizlerle paylaşayım: Ankara Hıfzıssıhha Gıda Denetim Bölüm Başkan Yardımcısı ve 2 asistanı "solitin" adlı kimyasalla ilgili çalışmaları ve yayınları nedeniyle ölüm tehdidi aldıklarını açıkladılar ve savcılığa suç duyurusunda bulundular. Solitin kimyasaldır, gıdalarda kesinlikle bulunmaması gerekir, kıvam artırıcı ve gıdanın raf ömrünü uzatıcı bir maddedir, özellikle süt ve süt ürünlerine konulur. Hocalarımızı tehdit edenler kimlerdir ve bağlantılı firmalar hangileridir? Bakanlık olarak bu süreci takip etmeniz elbette gerekiyor.
Gıda sağlığı derken çocuklarımızın okul kantinlerinde tükettiği gıdalara değinmeden geçmek olmaz. Okul kantininde satılan gıdalarda ilgili Sağlık Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığıyla 2019'da ortak bir protokol yaptınız. Buna göre, kantinlerde satılan gıdalarda okul gıdası logosu olacak ve bu gıdalar için kriterler belirlenecekti ancak tebliğ Resmî Gazete'de yayımlanmasına rağmen bu uygulama ertelendikçe ertelendi, ta ki en son 2026 yılına. Yani mevcut durumda çocuklarımız kantinlerde satılan zararlı gıdalara karşı savunmasız durumdadır. Acaba bu uygulamayı neden erteliyorsunuz? Bu uygulama ne zaman hayata geçirilecektir? Hayata geçirilmeyecekse neden protokol imzaladınız?
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; ve ormanlarımız... Tarım ve Orman Bakanlığı içerisinde geçen orman kelimesinin sizin için neyi ifade ettiğini merak ediyorum. Zira ormanlarımız yanıyor, imara kurban ediliyor, maden şirketlerine peşkeş çekiliyor ve bütün bunlara kayıtsız kalıyorsunuz. Kısacası, ormanlarımızı kaybediyoruz, onları koruyamıyorsunuz. Daha önce defalarca soru önergeleri verdik ve daha yaz olmadan "Orman yangınları için önlem alın." dedik, yapılanlar yetersiz kaldı ki yangınlarda yine binlerce hektar ormanımızı kaybettik. Grafiklere ve rakamlara bakınca ormanlık alanlarımızda artış olduğunu görüyoruz çünkü bir alanı çevreleyip çam tohumu ekince orayı ormanlık alan sayıp grafiklere yazıyorsunuz ve hayvancılığa da kapatıyorsunuz. Böylece ormanlık alanlarımız sadece kâğıt üstünde artarken hayvancılık zarar görüyor. Diğer yandan, Sayın Cumhurbaşkanının kararıyla bir gece ansızın binlerce hektar ormanlık alanın orman statüsü değiştirilebiliyor ve imar faaliyetlerine açık hâle getiriliyor. Sadece bu yıl içerisinde Cumhurbaşkanı kararıyla 1.545 hektarlık orman arazisi ormanlık alan dışına çıkarılmıştır. Bir yandan orman varlığımız azalırken diğer yandan maalesef hayvancılığa darbe vuruluyor. Yeni dikilen tohumların ormana dönüşmesi için uzun bir süre ve emek gerekir. Nitekim çoğu, ormana dönüşmeden kurumaktadır. Asıl yapılması gereken öncelikle mevcut ormanlarımızı korumaktır.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; biz Saadet Partisi olarak ülkemiz sathında üretimin artırılması, vatandaşlarımıza sağlıklı gıdanın temin edilmesi, üretilen ürünlerin ihraç edilerek milletimiz adına zenginliğe dönüştürülmesi için elimizi taşın altına koymaya hazırız. Tarım ve hayvancılık en önemli meselelerimizin başında gelmektedir. Bu alanda ziraat mühendislerimiz, gıda mühendislerimiz ve veteriner hekimlerimizin aktif katılımıyla liyakatli kadrolarla üretimi gerçekleştirebilir, gıda enflasyonunu sıfırlayabiliriz. Tarım danışmanı pozisyonunun yeniden gözden geçirilmesine ihtiyaç var. Üretimi bilmeyen, çiftçiyle iletişim kurmayan birisi tarım danışmanı olamaz. Tarım danışmanları mutlaka liyakatli kişilerden oluşmalı, çalışma özlük ve haklarına sahip olmalıdır. Denetim aşamalarında gıda mühendislerimiz aktif yer almalıdır. Denetimlerin sağlıklı yapılabilmesi için özel sektörde gıda mühendisleri üzerindeki baskının kaldırılması, denetim faaliyetlerinin tamamen kamulaştırılması gerekmektedir. Bu bakımdan, Bakanlığınızın gıda mühendisi istihdamı oranı oldukça yetersizdir ve yeni gıda mühendislerinin istihdamına ihtiyaç vardır. Veteriner hekimlerimiz hayvancılık yapan bütün besicilerimizle sürekli kontak hâlinde olmalı, her besicimiz veterinerlerimizden mutlaka danışmanlık hizmeti alabilmelidir. Bu doğrultuda, kamuda çalışan veteriner hekimlerimizin sayısı mutlaka artırılmalıdır.
Son olarak bir çiftçimizin feryadını sizlerle paylaşmak istiyorum. Çiftçimiz diyor ki: "Ülkede üretilecek ürünlerin istatistiğini yapabilecek kabiliyette mi değildik biz? Bugün tarlada bıraktığımız mahsuller fahiş fiyatlarla tezgâhlara konuyor. 'Mahsul çok ekildi. Çiftçi suçluydu.' Evet, kabul ediyoruz ama ihraç edemeyecek ne vardı, bu durumu fırsata çeviremez miydik? Depolayacak teknolojimiz yok, işleyecek gücümüz yok, bilinçli üretim yapacak üretici yok."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Kılıç, lütfen tamamlayın.
ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
"Yok çünkü sisteme entegre edecek, dünyayı takip edecek yönetim yok. Biz sömürge değiliz de neyiz? Bugün dışa bağımlıysak sistemin suçu. Teşvik edin, pazar oluşturun, kota koyun, biz üretelim, siz ihraç edin. Bugün çiftçiye, tarıma sahip çıkılmalı. Biz bunu unutmayacağız, unutturmayacağız."
Evet, çiftçimizin feryadı bu. Umuyoruz ki bunlara kulak verirsiniz.
Sözlerimi sonlandırırken dikkatimi çeken bir hususu ifade etmek istiyorum. Son dört beş ayda Filistin'e demir çelik ihracatında olduğu gibi tarım ve hayvancılık ürünü ihracatında da rekor artışlar var. Kendi resmî sitelerinizde bu rakamlar yer alıyor. İsrail'le ticareti önce inkâr ettiniz, sonra "Durdurduk." dediniz, şimdi de "Filistin" adı altında gizleyerek sürdürüyorsunuz. Böyle bir iş birliğini nasıl olur da Filistin adı altında gizlersiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.
ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) - Son dört ayda geçen yıla kıyasla Filistin'e deri ve mamulleri ihracatı 6 bin dolardan 4 milyon dolara, kuru meyve ve mamulleri 123 bin dolardan 6 milyon dolara, meyve sebze mamulleri 583 bin dolardan 21 milyon dolara, su ürünleri ve hayvansal mamuller 172 bin dolardan 10 milyon dolara, zeytin ve zeytinyağı ihracatı ise sıfırdan 2 milyon 610 bin dolara yükselmiş. Doğanın kanununa aykırı olan bu ihracat artışını lütfen izah ediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Kılıç, lütfen selamlayalım.
ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) - Çok az kaldı Sayın Başkanım.
Sadece bir yıl içerisinde böyle bir ihracat artışının ticaret tarihinde ikinci bir örneği yoktur. Bu malların Filistin adı altında İsrail'e satıldığı ortada. Bizim ürünlerimizi alacak pazar yok mu? Biz sadece İsrail'e mi ürün satabiliyoruz? Sizin vazifeniz, aynı zamanda üreticimize pazar oluşturmak değil midir? Sizlere bir kez daha hatırlatmak mecburiyetindeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) - Gazze'de sadece bir yılda 50 binden fazla masumu katleden bir caniyi beslemek vicdan, merhamet ve insanlığa yapılmış büyük bir ihanettir. Sizleri İsrail'le devam eden bu kirli ticareti sonlandırmak adına sorumluluk almaya davet ediyorum.
Bu düşüncelerle sözlerimi tamamlıyor, bütçe görüşmelerimizin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.