| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/726) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 16 .06.2016 |
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; sabahtan beri konuşuyoruz bazı konular üzerinde, önemli konular üzerinde.
Ben de tasarıyla ilgili düşüncelerimi söylemeden önce, tabii ki Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımı hedef gösteren, ahlaki olmayan duruma değinmeden geçemeyeceğim. Değerli arkadaşlar, burada, tabii, yasaları yapabiliriz, tasarılar üzerinde konuşabiliriz, daha iyi bir yargıyı konuşabiliriz ama her şeyden önce, bütün arkadaşlarımızın, bütün insanlığın, bütün yurttaşlarımızın, milletvekili arkadaşlarımızın da yaşamını, can güvenliğini, onları hedef gösteren anlayışı ve demokratik işleyişi sakata uğratıcı bu linç kampanyası konusunda ben de kınamamı bildirmek istiyorum.
Şimdi, önce bunun çözülmesi gerektiğini, buna neden olan, Adalet Bakanlığının katkısı olan veyahut Adalet Bakanlığının, Adalet Bakanımızın bu durumu düzeltmek için gayret göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Aslında, değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinin teröre, terör örgütlerine, teröristlere karşı duruşunu herkes biliyor, AKP'li arkadaşlarımız da biliyor, Bakanımız da biliyor, Cumhuriyet Halk Partisi dönemsel olarak oy kaygısıyla hiç hareket etmemiştir; terör örgütlerine, terör olaylarına, teröristlere karşı duruşunu her zaman aynı oranda, aynı ciddiyette ifade etmiştir. Bunu herkes biliyor ama belli ki ve görünen o ki AKP iktidarı, Hükûmet son yıllarda, son dönemde içine düştüğü terör örgütleriyle olan ilişkisi karşısında ve bunun kamuoyunda çok yaygınlaşması karşısında en iyi savunmanın saldırı olacağı düşüncesiyle böyle bir tarz benimsemiş yani bu belli bir şey. Çünkü herkes biliyor, Bakanım da bilir, Cumhuriyet Halk Partisi "Yurtta barış, dünyada barış." ilkesini şiar edinmiş ve bunu da kuruluşundan bu yana her platformda, her şeyde dile getiren bir anlayışla hareket etmiştir. Ama arkadaşlarımız söyledi, terör örgütleriyle birtakım nedenlerle barış, barış süreci, demokratikleşme süreci adı altında -tek tek saymayayım şimdi ama- uzunca görüşmeler yapmış Oslo'da, Kandil'de, İmralı'da, Dolmabahçe'de, Habur Sınır Kapısı'nda, PYD'nin Kobani'ye geçişi sırasında Habur'dan alıp oradan şeyle götürmesi sırasında yani bütün bu ilişkileri sayabiliriz. Sanırım, bu endişeyle, bu korkuyla bir saldırı durumu kendilerine bir tarz olarak seçilmiş ama bu tarzın iyi bir tarz olmadığını söylemek istiyorum arkadaşlar. Yani bu, siyasette bir anlayış olabilir, saldırı en iyi savunmadır anlayışı bir tarz olabilir ama böyle, insanları gerçekten bire bir hedef göstererek, demokratik işleyişi sakata uğratacak anlayışın hepimiz, herkes mutlaka zararını görür. O nedenle, bunun düzeltilmesi gerektiğini...
Şunu da açıkça söyleyeyim: Yani bizim bu itirazlarımız, milletvekili arkadaşlarımızın itirazları bir korkudan kaynaklanmıyor. Bunu çok samimiyetle söyleyelim, bu bir korku değil ama bir, gerçekten haksız bir ithamla karşı karşıyalar; iki, ülkede son zamanlarda çok daha fazla derinleşen gerginliğin daha ileriye taşınmaması. Bu kaygıyla hareket ediyor ve bu kaygıyla itirazlarımızı yapıyoruz. Sayın Bakanın da bu konuyla ilgili üzerine düşeceğini yapacağını sanıyorum. Sayın Bakanım da bu ülkede kaosun derinleşmesini istemez, istememesi gerekir ve siyasetin normal seviyede, normal koşulda devam etmesi için o katkıyı yapacağını umuyorum.
Yasayla ilgili kısma gelince, değerli arkadaşlar, şimdi, Sayın Başkanım, siz belirttiniz, gerçekten aslında altı çizilmesi gereken nokta o. Görevde bulunduğunuz, Parlamentoda bulunduğunuz dönem itibarıyla 4'üncü düzenleme yapılacak yüksek yargıyla, yüksek mahkemeyle ilgili. Bu bile başlı başına, aslında, yasaların ne kadar sakat yapıldığı, ne kadar dönemsel yapıldığının bir ifadesi. Yani yüksek yargıyla ilgili 4 defa düzenleme yapılır mı? Demek ki ne olmuş? Demek ki Sayın Başkanım, şu olmuş: Yani bağımsız, tarafsız, etkin bir yargı kaygısıyla düzenleme yapılmamış; içinde bulunulan dönemde iktidarı elinde bulunduran, gücü elinde bulunduranlar tarafından ihtiyaçlarına göre yargıyı dizayn etme çabası, böyle bir düzenleme yapma gereği duyulmuş ki biz durmadan, yüksek mahkemeyle ilgili düzenleme yapıyoruz. Yazboz tahtasına çevirmişiz. Bunun içindir ki yargıya güven yüzde 30'lara inmiş değerli arkadaşlar. Şimdi, kamuoyundaki algı nedir? Kamuoyundaki algı, "AKP yargıyı tam olarak ele geçirmek istiyor. AKP Danıştaya, Yargıtaya tam olarak hâkim olmak istiyor." Değerli arkadaşlar, bu anlayış da şuna getirir insanları: Otoriter rejimlerin en temel özelliği, önce kendine bağlı yargıyı yaratmaktır.
Bağımsız yargı, keyfî yönetim önündeki en büyük engeldir. Şimdi yapılmak istenen bu diye düşünüyoruz; Yargıtayın, Danıştayın, Yüksek Mahkemenin, bir siyasi anlayışın, tam olarak hâkim olması isteği. Hukuk devleti tamamen ortadan kalksın, elini kolunu sallaya sallaya serbestçe her şey yapılsın, istediği gibi davranılsın, istediği şey yapılsın, keyfiyet bütün ihtişamıyla devam etsin. Yapılmak istenen budur. Niye? Çünkü daha bir buçuk yıl önce, Danıştay ve Yargıtayda üye sayısı artırıldı, bir buçuk yıl önce! Bir buçuk yıl önce de bölge idare mahkemeleri tartışması vardı, istinaf mahkemeleri vardı. Değil mi? Bu biline biline, bu görüle görüle, bir buçuk yıl önce, Yargıtay ve Danıştayın üye sayısı artırıldı. Yetmedi, duruma göre bir kısım daha artırıldı, bugün tekrar indirilmek isteniyor. Bunların hepsi olabilir ama bir hukuk yapma anlayışıyla, gerçekten ihtiyaca cevap verme anlayışıyla yapılır.
Değerli arkadaşlar, şimdi, yargıyı siyasallaştırmak kimseye kâr etmez, kimseye yarar getirmez. Özgür, tarafsız bir yargı, samimi söylüyorum, gün gelir herkesin olduğu gibi size de gerek olabilir. Bizim bütün gayretimiz, bütün çalışmamız buna yönelik olmalı. Madem 4'üncü defa düzenliyoruz, yeni bir düzenleme yapıyoruz. O zaman, eğer, demin bahsettiğim bir otoriter rejim kaygısıyla hareket edilmiyorsa, yargıyı tam olarak ele geçirme kaygısıyla hareket edilmiyorsa, yargıda etkinlik, bağımsızlık, tarafsızlık hayata geçirilmek isteniyorsa bunu bir fırsata çevirelim.
Sayın Hakkı Başkanım söyledi HSYK'nın yapısının da değişmesi gerektiğini, bunun daha sonra tartışılması gerektiğini. Neden daha sonra tartışalım, ne acelemiz var, yine neyi yetiştiriyoruz?
Bunu daha önce de söyledim, yine söylüyorum: Kişisel Verileri Koruma Kanunu Tasarısı görüşülürken "Ya, acele etmeyelim, görüşelim, şunu biraz daha çağdaş dünyaya uygun hâle getirelim. Bakın, Avrupa'dan 2015 verileri geldi, ona göre düzenleyelim." "Hayır." Hemen acele acele yaptık, dün yaptık, bugün Avrupa Birliği diyor ki: "Kişisel Verileri değiştirin kardeşim." Neden? Bir acele, bir acele...
Şimdi, yüksek yargı, Yargıtay, Danıştay gibi adalet sistemimizin en önemli noktasındaki yüksek mahkemelerle ilgili bir düzenleme yapıyoruz. Sayın Bakanım, bunu tartışalım, konuşalım ve gerçekten, bağımsız, tarafsız, etkin bir yargıyı oluşturma yolunda gayret gösterelim.
Hakkı Bey söyledi işte "HSYK'yı tartışalım." Daha sonra niye tartışalım? Şimdi tartışalım, şimdi konuşalım. Bu "Ben yaptım, ben bilirim, muhalefetin anlayışına kulak vermem." anlayışı, gerçekten terk edilmesi gereken bir anlayış.
Sayın Başkanım, oturalım, bu ülkenin ihtiyacı olan bağımsız, tarafsız, etkin bir yargıyı birlikte oluşturalım, tartışalım, dinleyin bizi, anlatalım, uzmanlardan görüş alalım, konuşalım. Yazık ediyoruz Sevgili Başkanım. Bu anlayış, bu ülkeye yazık ediyor, bu adalet sistemine yazık ediyor.
"Adalet mülkün temelidir." diyoruz. E mülkün köküne dinamit koyuyoruz. Yarın hepimiz, burada Adalet Komisyonundaki üyeler, arkadaşlar, gerçekten çocuklarımıza baktığımızda utanacak durumda olmayalım. Önemli bir görev yapıyoruz, bu görevi layıkıyla yapalım.
Değerli arkadaşlar, o nedenle, Anayasa'daki değişiklikle beraber olmak üzere, HSYK'nın yapısının değişikliği de gündemde olmak üzere, oturup birlikte bunu değerlendirecek bir alt komisyon çalışması yapalım diyorum. Alt komisyon çalışması yapmaktan niye kaçınalım?
Yine, Sayın Hakkı Başkanım diyor ki: "Boşa geçen zaman." Neden boşa geçiyor? Çünkü muhalefetin sesine kulak verilmiyor, dinlenmiyor, o nedenle boşa geçiyor. Orada da söylüyoruz, anlatıyoruz, kulak vermezseniz, aynı buradaki anlayışı geçirmek üzere alt komisyona inersek, elbette ki boşa geçirilmiş zaman olur. Boşa geçmesin, alt komisyona inelim ve gerçekten, bize yakışır bir yasayla çıkalım.
Teşekkür ederim.