KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, önemli bir yasa üzerinde konuşuyoruz, sizin de dediğiniz gibi, tarihî dönüm noktalarından bir tanesi. Çünkü çok geleneği olan 2 kurumu lağvediyoruz neredeyse ve onun üzerine yeniden inşa edilecek 2 kurum olacak.

Ama ben ondan önce sabahki oturuma ilişkin birkaç şey söylemek istiyorum. Şimdi, öncelikle tartışma çok yanlış yerden başladı. Yani, sonuçta cezaevine giren insan -avukatlığımdan bilirim- örgütle olan ilişkisi kesilmiş insandır, bu konuda birçok Yargıtay kararı vardır, artık o ya suç şüphelisidir veya hükümlüdür. Yani, üyesi olduğu, mensubu olduğu örgütle, terör örgütüyle -neyse- onunla anılmaz; hükümlü ve tutuklu diye anılır. Ve hükümlü ve tutukluların da Anayasa'ya göre, hukukumuza göre de belli hukukları vardır, o hukukların korunması lazım. Yani, hükümlünün ve tutuklunun cezaevlerinde belli bir hukuk çerçevesinde kalması lazım. Cezaevlerinin de insan hakları ihlallerinin en yoğun yaşandığı yer olduğunu biliyoruz. Yani tarihsel olarak da böyledir, sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada da böyledir. O nedenle Mecliste İnsan Hakları Komisyonunda Cezaevi Alt Komisyonu vardır, o nedenle, milletvekillerine böyle talepler gelir.

Sayın Bakan, görmenizi rica ediyorum, iki ayda bana gelen mektuplar cezaevlerinden, sadece bana gelen, bu kadar mektup geldi. Ben yirmi beş yıl avukatlık yaptım, baro başkanlığı yaptım, mesleki dezenformasyona uğradım. İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısıyken ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekiliyken, ben cezaevlerine gidip çok insan dinleyemem dedim arkadaşlarıma. Çünkü yirmi beş yıl boyunca gezdim, dolaştım, çok fazla dinledim. O nedenle, hiç avukatlıkla ilgisi olmayan 3 arkadaşımızı, 4 arkadaşımızı görevlendirdik. Birisi Veli Ağbaba, hayatında cezaevine belki hiç gitmemiş; birisi, Özgür Özel; birisi, Nurettin Demir. Birisi, doktor; birisi, eczacı. Daha iyi dinlesinler diye, daha iyi anlasınlar diye -yani, bizim gibi dezenformasyona uğramış bir ortamdan gelenler değil- daha sağlıklı dinlesinler diye bu arkadaşlarımızı görevlendirdik ve gerçekten de 2011'den itibaren Meclis Cezaevi Komisyonundan çok daha farklı bir çalışma içerisine girdiler, çok daha etkin bir çalışma içerisine girdiler ve cezaevleri konusunda bir duyarlılık yarattılar. Herkese gittiler yani ayrım gözetmeksizin herkese -Balyoz'dur, casusluk davasıdır, Ergenekon davasıdır, İslami kesime mensup olan cezaevlerinde kalmış ve unutulmuş, sizlerin unuttuğu kesimler- gittiler, onların sesi oldular. Şakran Cezaevindeki olayları ortaya çıkardılar, Pozantı Cezaevindeki olayları ortaya çıkardılar. Bakın, ben o zaman Genel Başkan Yardımcısıydım, arkadaşlarım ilk defa oraya gidecekleri zaman Bakanlığınızdan bir bürokrat kendilerini yolda aramıştı, ben talimat verdim, gideceksiniz dedim. Bakanlıktan bir bürokrat aramıştı -ismini söylemeyeceğim- yoldayken aramışlardı, grup başkan vekilimizi aramışlardı Pozantı Cezaevi için "Gitmeyin, onlar örgüt üyesi, Mersin'de örgüt üyeliğinden tutuklanmışlar." diye. Çocuklar... Tecavüz iddiası var, sizin bürokratlarınızdan bir tanesi yoldayken kendilerini arıyorlar, "Gitmeyin, onlar örgüt üyesi." diyorlar. Ama ben ısrar ettim arkadaşlarıma, mutlaka gideceksiniz, tam da bunun için gideceksiniz dedim. Cezaevinde koruma altındalar bunlar.

Şimdi, siz, tabii ki Genel Başkanımızın hangi kasıtla o sözleri söylediğini bilirsiniz yani bilecek zekâ düzeyindesiniz, akıl düzeyindesiniz, tecrübe içerisindesiniz. Yani, herhâlde o örgüt mensuplarına gidip siyasi işler konuşmak için cezaevine gitmedi arkadaşlarımız, bunları bilebilecek durumdasınız. Genel Başkanımızın kastının bu olmadığını en fazla sizin bilmeniz lazım. Şimdi, abdestsiz namaz kılınmaz. "Abdest"i atın, Sezgin Tanrıkulu dedi ki: "Namaz kılınmaz." Sizin yaptığınız tam da buydu. Bugün sabah da bunu yapmaya çalıştınız, bizim ikazımız üzerine İslami kesimleri de başına koydunuz. Bu algı operasyonuyla ve bu kutuplaşmayla biz siyaseten doğru yapmayız. Belki kısa dönemde bir siyasi çıkar elde edebilirsiniz, siyasi rant elde edebilirsiniz, bir algı operasyonu yaratabilirsiniz ama ana muhalefet partisini, milletvekillerini, muhalefet partilerini bu tür örgütlerle iş birliği yapan, onlarla iç içe geçmiş gibi göstermek Türkiye siyasetine ve demokrasimize bir şey kazandırmaz, doğru değil. Sizin o sözlerinizden sonra Sayın Cumhurbaşkanı da "Hastanede ziyaret etmişler." dedi. "Cezaevi"ni de attı, "Hastanede..." dedi konuşmasında. Şimdi, bu algıyla biz nasıl mücadele edeceğiz? Bu doğru mu?

Ve sizin attığınız 6 tane "tweet"i burada okuyabilirim. Yani, bunu gerçekten siz iyi niyetle mi attınız? Yoksa, CHP'li milletvekillerini bu örgütlerle ilişkili göstermek kastıyla mı attınız? Ben samimiyetimle söyleyeyim, ikincisidir. Yani "CHP'li milletvekilleri bu örgütlerle, bu örgütün mensuplarıyla ilişkilidir." kastıyla bunları attınız, yoksa kamuoyunu bilgilendirmek için değil. Ayrıca, bu konuda kamuoyunu neden bilgilendiriyorsunuz, hangi ihtiyaçla? Yani kamuoyunda böyle bir beklenti mi var? "Hangi milletvekilleri cezaevlerine gittiler? Haydi, açıkla Sayın Bekir Bozdağ." Büyük baskı mı oldu size? Biz sizden izin alıyoruz, gidiyoruz. Orada kimlerin gözetimi altında görüştüklerimiz belli. Tamamıyla CHP'yi, milletvekillerini, muhalefet partilerini bu örgütlerle iç içe geçmiş gibi göstermektir amaç ve bundan yarar gelmez.

Bakın burada var, Levent Bey de gösterdi. Bu ne demek? İsimlerimiz buraya yazılmış, yanlarına örgütler yazılmış. "Sezgin Tanrıkulu: 5, PKK." Ne demek bu? "Sezgin Tanrıkulu bu örgütlerle ilişkilidir." Düz mantık olarak, bu toplum içerisinde, kutuplaşma içerisinde bunun böyle anlaşılabileceğini siz bilmez misiniz? Benden çok daha iyi bilirsiniz sözlerimizin nereye gidebileceğini. Bu kasıtla söylediniz ve biz bugün hedef gösterildik, hedef gösteriliyoruz. Bu kutuplaşma ortamında bizim bu sözlerimizden, sizin bu sözlerinizden sonra herhangi bir biçimde harekete geçebilecek, eyleme geçebilecek, saldırıya geçebilecek bir sürü insan var sokaklarda. Bizim milletvekilleri olarak can güvenliğimiz yoksa, sokakta yürüme özgürlüğümüz yoksa nasıl milletvekilliği yapacağız? Peki, bundan sonra hangi milletvekili cesaret edip cezaevine gidebilecek, söyler misiniz bana? Kim gidebilir böyle bir suçlama karşısında? Yarın öbür gün gittik, Bakanlık açıklayabilir, "Ne işin var kardeşim, ölüyorsan öl" der. Bu ortamı Türkiye hak etmiyor, gerçekten hak etmiyor. Bu kutuplaşma üzerinden siyaset yapılmaz, bu dil üzerinden siyaset yapılmaz, bizim karşı çıktığımız bu. Sabah o yüzden ben söyledim "Ben kimlerle görüşmüşüm, açıklayın." diye. Ben kendine güvenen bir insanım, ne yaptığımı da çok iyi biliyorum, kimlere gittiğimi de çok iyi biliyorum. Ben soru önergesi de vermeyeceğim. Eğer vicdan sahibiyseniz -ki bunu siz açıkladınız- burada herkesin huzurunda söylüyorum: Sadece son bir yıl değil... "2014'ten itibaren" dediniz ve burada da bana sözlü olarak dediniz ya "Siz de gitmişsiniz, biliyoruz" dediniz. Yani "Gitmişsiniz." ne demek? Bu örgütlere gitmişsiniz, iş birliği içerisindesiniz. Bu amaçla söylüyorsunuz, diliniz bu, kafanızdaki siyasi düşünce de bu. Kendi adıma söylüyorum, ben çok rahat bir insanım. 2011'den, milletvekili seçildiğim tarihten bugüne kadar hangi cezaevinde kiminle görüşmüşüm, sonrasında ve öncesinde ne yapmışım, açıklamak sizin vicdan borcunuzdur, bana karşı vicdan borcunuzdur. Yoksa, şu anda söylüyorum: Hakkımı size helal etmem. Açık açık söylüyorum, bakın.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Size ben onları vereyim 2011'den itibaren, siz açıklayın.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Hayır, kamuoyuna açıklayın. Bakın, kamuoyuna açıklayın, sizden rica ediyorum. Bakın, sizden rica ediyorum ben ya, bu kadar açık.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Tanrıkulu, ben size 1 Ocak 2011'den bu yana cezaevleriyle ilgili istediğiniz...

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Hayır, ben biliyorum kimlere gittiğimi.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Hayır, ben size vereyim, kamuoyu nezdinde açıklayın kime istiyorsanız.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Bakan, hayır, bakın, ben kimlere gittiğimi biliyorum.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Siz açıklayın, ben size vereyim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Ben sizden talepte bulunmuşum, gitmişim, kimlere gittiğimi biliyorum.

BAŞKAN - Peki...

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkanım, keseceğim.

Ama siz beni ve arkadaşlarımı ima ettiniz. İma ettiniz efendim yani böyle hedef gösterdiniz, bunun Türkçesi bu.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Kesinlikle niyet okuyorsunuz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Kastınızı aşmış olabilirsiniz ama kamuoyu...

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Benim niyetlerimin hiçbiri o değildi.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Bakın, Sayın Bakanım 6 tane "tweet"iniz burada. Bunu ortalama zekâda...

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben ne yazdığımı biliyorum.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Bakın, bizde şunu söylerler: Bir Hristiyan, bir Müslüman, bir Musevi bulalım, bu 6 "tweet"inizi okuyalım bu tartışmadan sonra, onların dediklerine ben varım. Ortalama zekâdaki insanlara hitap ediyoruz biz Türkiye'de. Böyle bir durumla bizi karşı karşıya bıraktınız. Yoksa, Genel Başkanımızın kastının orada "Cezaevlerindeki ihlalleri araştırma amacıyla arkadaşlarımız gitmiştir, bir ayrım gözetmemişlerdir." olduğunu, bu amaçla söylediğini çok iyi biliyorsunuz. Bundan siyaset çıkmaz, bundan Türkiye kaybeder, bundan Parlamento kaybeder, bundan milletvekillerinin itibarı kaybolur. Bizleri suç makinesi gibi göstermek, bizleri örgütle ilişkili göstermek Türkiye'ye yaramaz, Parlamentoya yaramaz. Çok yanlış bir iş olmuştur, bunu düzeltmek başta size düşer, sonra da hepimize düşer; muhalefet milletvekillerine değil, çoğunluk milletvekillerine düşer bu hatayı düzeltmek. Çünkü siz çoğunluksunuz, bizim hukukumuz da size teslimdir Türkiye'de ve bu masa etrafında. Size teslimdir bizim hukukumuz da, çoğunluk sizsiniz, o yüzden size düşer. Bunu yaparsınız yapmazsınız ama ben söylüyorum: Benim kimlerle görüştüğümü 2014, 2015'ten beri değil; 2011'den beri açıklayın, o vicdani yük altında kalmayın, açık söyleyeyim size.

BAŞKAN - Peki.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Efendim, yasayla ilgili de birkaç şey söyleyeceğim.

Sayın Başkanım, evet, çok esaslı bir yasa önümüze geldi. 2010 yılından bu yana Anayasa değiştirildi, HSYK'nın yapısı değiştirildi, ondan sonra yeni bir HSYK ortaya çıktı, üye sayıları artırıldı, daire sayıları artırıldı, 2014'te başka bir HSYK tartışması yapıldı, şimdi başka bir durumla karşı karşıyayız. Bütün bunların nedeni, şu, karşımıza... HSYK seçimle geldi, seçimle gitti; listeyle geldi, listeyle gitti ama şu var, ben bunu bir avukat olarak üzülerek ifade ediyorum: Yargıçların ve savcıların siyasal görüşleri olur, her yurttaş gibi olur ama yargıç ve savcıların görev yaparken siyasal tutumları olmaz. Ama şimdi geldiğimiz noktada, son dört yılda, beş yılda, HSYK seçimlerinden sonra yargıç ve savcıların görev yaparken siyasal tutumları ortaya çıktı. Biz tek tek, 14 bin hâkim ve savcının hangisinin hangi adliyede, hangi siyasal düşünceye yakın olduğunu biliyoruz HSYK seçimlerinden sonra, tek tek biliyoruz. Eskiden bu yoktu, 2010 öncesinde böyle değildi ama bu noktaya geldi ve yargı siyasallaştı. Her yargıcın bir siyasal görüşü olabilir ama o siyasal görüşle, o siyasal tutumla anılır hâle geldi ve o nedenle de yargıya güven en aza indi. Ben avukat arkadaşlarımdan biliyorum, "Şu yargıç şu düşünceye mensup, davamız o mahkemeye düştü, en iyisi ben bunu takip etmeyeyim, o yargıcın siyasal tutumuna yakın başka bir avukata gidin." Adliye ortamları -siz de takip ediyorsunuz- bu noktaya geldi. Duruşmaya giderken gümüş yüzük takan avukat arkadaşlarımı bilirim, etek boyunu uzatan avukat arkadaşlarımı bilirim. Adliyenin bu noktaya gelmesi Türkiye açısından son derece yanlış.

Şimdi, bu yanlışın üzerine çok daha büyük bir yanlış yapıyorsunuz Sayın Bakanım. Bu bir azil yasasıdır yani yeniden üretme, yeniden inşa etme yasası değil. Yargıtayı ve Yargıtay üyelerini azlediyorsunuz, yeniden Yargıtay üyesi ve Danıştay üyesi seçeceksiniz yani atayacaksınız. Kim atayacak? Büyük oranda Sayın Cumhurbaşkanı atayacak, ideolojisi belli, siyasal yaklaşımı belli, tutumu belli ve bunu da Anayasa'ya rağmen açıklamakta beis görmeyen Cumhurbaşkanı atayacak. E, şimdi, bu ortama nasıl güveneceğiz? Kim, nasıl güvenecek? Muhalefet nasıl güvenecek? Bu azil yasasından dolayı da şunun yolunu açıyorsunuz: Güçlü iktidarlara her an yargıçları azil yetkisi veriyorsunuz, bu yasayı buraya getirmekle ve geçirmekle. Güçlü iktidarlar ne yapacak? Benzer yasayı çıkaracak, çantasında yargıç ve hâkim taşıyacaklar, kendi iktidarlarında kendi yargıçlarıyla gelecekler. Bu son derece yanlıştır, doğru değildir, her güçlü iktidar kendi yargısını inşa eder bu yasadan sonra. Başka bir iktidar gelir, aynı şekilde, yasayı değiştirir, Yargıtay ve Danıştayı lağveder, dolayısıyla, seçimi kendisi yapar, atamayı kendisi yapar -eğer Anayasa'ya da uygun bulunursa- ona göre çeker gider.

Benzer yasa 2014'te çıktı, HSYK'yla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin iptal kararı verdiğini biliyoruz, o iptal kararı uygulanmadı. E, şimdi, yine gideceğiz, muhtemelen verecek Anayasa Mahkemesi ama atama yapmış olacaksınız, bir anlamı kalmayacak yani bu Anayasa'nın arkasından dolanmış olacaksınız. Bu yasa hukuka, demokrasiye bir darbe yasasıdır, bir savaş yasasıdır. Bununla Türkiye yol almaz, bununla Türkiye bir yere gitmez. O nedenle, Anayasa değişikliğine biz "evet" deriz, HSYK'yla sınırlı, Danıştay ve Yargıtayla sınırlı, uzlaşabileceğimiz bir yasaya "evet" deriz. 4 siyasi partiyle en kolay uzlaşabileceğimiz budur, HSYK, Danıştay ve Yargıtaydır. 4 siyasi partinin uzlaşmasıyla çıkması da yargının güvenilirliği bakımından çok önemlidir. O nedenle, yol yakınken yasanın alt komisyona yollanması lazım ve bir Anayasa değişikliği formülünü aramamız lazım. 4 siyasi partinin üzerinde uzlaşabileceği bir Anayasa metnini zorlamamız lazım. Bu işin de çok aciliyeti yok yani 396 Yargıtay üyesine bir yıl daha maaş verelim, ne olacak? Bugüne kadar böyle gitti, bir yıl daha böyle gider, hiçbir şey de olmaz. Eğer başka nedenlerle önceliğiniz yoksa bunu yapabiliriz, bir Anayasa değişikliğiyle uzlaşma sağlayarak yapabiliriz, ortak bir zemini... Çünkü, Anayasa'nın başlangıcı değil, başka sorunlu alanlar değil bu durum. Eğer kendinize bağlı bir Yargıtay, Danıştay, HSYK oluşturmak istemiyorsanız, iktidarla anılacak bir HSYK, Yargıtay istemiyorsanız, yargıya yeniden güveni inşa etmek istiyorsanız bu yol vardır, bunu birlikte yapabiliriz; yoksa, bu azil yasası olarak tarihe geçecek ve güçlü iktidarlara kendi yargısını da beraber getirme yolunu açacaksınız.

Ayrıca şunu da not edeyim: Öğleden önceki oturumda fiziki bir müdahaleye maruz kaldım, görüntülerden de inceledim, Sayın Çavuşoğlu bunu yaptı. Ben de bunun buraya kaydedilmesi açısından söylüyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.