KOMİSYON KONUŞMASI

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan yani Ilısu Barajı 2014'te yüzde 80 su topladı, benim milletvekili olduğum Şırnak'ta 15 yerleşim su altında kalacak ve tabii ki en önemlisi Hasankeyf kalacak. Hasankeyf gibi tarihi on binlerce yıla giden bir zenginlikten bahsediyoruz. 1890'da bir Rus ressamın orijinal çizdiği bir tablonun resmini size bu nedenle hediye ettim. Çünkü belki seneye Hasankeyf'i göremeyeceksiniz ama...

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Orijinal miydi?

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Orijinali İstanbul Vatikan Büyükelçiliğindedir, Papa'dan gelince istersiniz yani mümkün değil, oranın demirbaşıydı, oradan resmi çekebildim, 1890 resmi, orijinal ama resmi ben yirmi sene önce çektim, avukatken çekmiştim.

Sayın Başkan, ben şöyle farklı bir konudan bakmak istiyorum: Bir kere Bakanlık Orman ve Su Bakanlığı olunca elbette ki yapmış olduğunuz değerli hizmetleri yok saymıyoruz, bunu bir kere öyle algılamanızı istiyoruz. Biz muhalefetiz ve burada bir on-on beş dakika konuşana kadar, beş dakika alana kadar Vedat 20 defa bizi haşlıyor.

BAŞKAN - Estağfurullah.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Berber de dün etmediğini bırakmadı...

BAŞKAN - Yirmi dakikayı geçti ama beş dakika falan değil yani.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Şimdi, Orta Doğu'nun ekseninde, şu an dünyanın 3'üncü büyük küresel krizinin ekseninde dünyanın geleceğini şekillendirecek, güçlerin konuşlanmasını şekillendirecek en büyük olay "enerji+su=güvenlik" denklemidir. Eğer siz sadece buradan bakmazsanız, barajlara attığınız balık yumurtalarından bakarsanız olayı tam algılayamazsınız.

İkincisi, bütçemizin cari açığının temelinde enerji var fakat maalesef bunca üretime rağmen yerli üretimin katkı payı ile üretim karşısındaki ithalat rakamlarına baktığımız zaman karşımıza dehşet rakamlar çıkıyor. Şöyle söyleyeyim: Verdiğim, vereceğim rakamların içinde dünyada hidroelektrik üretimi daima 3, 4 ve daha sonraki sıralardadır, Türkiye'deyse doğal gaz 1'inci derecededir, ithaldir, ondan sonra hidrolik yüzde 24'tedir yani kurulu güç olarak da söylüyorum. Şimdi bu rakam son derece tehlikeli bir rakam. Hidrolik yenilenebilir enerji içinde olduğu için, akarsu ve şey ayrılıyor burada yani baraja dayalı olan hidrolik yüzde 12, akarsuya dayalı olanı 4,6. Şimdi, akarsuya dayalı olanlar ve barajları ayırdığımız zaman GAP, Atatürk Barajı, Keban gibi bakmak gerekiyor. Şimdi, burada 2-3 kuruşa mal ediliyor, vergisiz hâliyle 20 kuruşa bu özel dağıtım şirketlerine veriyor devlet ve on yıl garantisi var. Aynı şekilde 12,35 sentten Sinop Akkuyu Termik Nükleer Santrali verildi ve Sinop'un termik santrali de Japonlara verildi, orada da 11,35'ten daha ucuza verdik, on beş yıllığına garanti.

Evet, Su Bakanlığısınız. Sadece tatlı suyu mu koruyorsunuz? Yani sizin Bakanlığınız Karadeniz'i, oradaki suyu, Akdeniz'i korumakla yükümlü değil mi? Oradaki balığı, doğayı, oradaki canlı yaşamı korumak gibi bir kaygınız yok mu? Niye siz, Bakanlığınız bu olayın içinde değil, niye Enerji Bakanlığı çantasını alıyor, gidiyor? Sonra sözleşmeler imzalıyor, getiriliyor Meclise ve Akkuyu geçti Meclisten, Sinop gelecek, bizi on beş yıllığına borçlandıracaksınız.

Şimdi, bakın, enerji açığı konusunda net rakamlar vereceğim: 10 dolar petrol indirimi oldu, ucuzladı Sayın Bakan.

BAŞKAN - 10 dolar değil, 30 dolar oldu.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Şimdi, Babacan dedi ki: "Varil başına 10 dolar azaldığı zaman, Türkiye bütçesi açığı da 4,4 milyar dolar azalıyor. Onun için yaza kadar elektrik, doğal gaza zam yok." Fakat ben bu ay gittim, aldım ev için "Karneyle bu kadar alabilirsin, daha fazla alamazsın." dediler. Bu bana bir ay yetmiyor. 100 metrekareye şu kadar, 200 metrekareye şu kadar; karneyle bize doğal gaz veriyorlar.

Şimdi, buradan baktığımız zaman, yüzde 74 dışa bağımlılıkta değişen bir şey yok. Geriye ne kalıyor? Geriye perişan ettiğiniz, tahrip ettiğiniz doğamız, güzel doğamız kalıyor. Oradaki yerleşik insanlar, oradaki göç... Ilısu Barajı'nın getirdiği tahribatla Hasankeyf'e kadar o vadinin, Munzur'un, Karadeniz'in derelerinin, Ege'nin, şimdi Akdeniz'de, yakın çevrelerde, İç Anadolu'da da başladınız. Geliyor şirketin biri dışarıdan, devlet olarak veriyorsunuz, istimlak ediyorlar, oradaki insanların ne görüşü alınıyor ne ÇED raporlarına bakılıyor. "Efendim, enerjiye ihtiyacımız var." Enerji kime? A şirketine gidiyor. A şirketi alıyor, parayı cebine indiriyor, oraya tahribatını bırakıyor, orayı harabeye çeviriyor, ekosistemini değiştiriyor, tarihini de kültürünü de turizmini de perişan ediyor, sadece cebine kuruş iniyor, siz de devlet olarak o elektrik alma garantisini yapıyorsunuz. Dünyanın en vahşi sömürü sistemi budur, buna isyanımız var. Çok açık söylüyoruz yani Allianoi'yi da sular altında bıraktınız, birçok yeri de. Yani, tarihi, kültürü bilmem neyi korudunuz ama hesap edin, Hasankeyf'in otuz senelik, en fazla kırk senelik bir enerji üretim maliyetinin karşılığında tarih olarak daha mı çok getirisi var daha mı az getirisi var? Bunun yapılmadığını görüyoruz.

Şimdi, doğal gazın durumunu, bunu anlatırken -Akkuyu'yla beraber- elektrik mühendisleri odası bir şey daha söylüyor, diyor ki: "Bu tür büyük santralleri millî olmayarak, kendi ülkesi dışında bir başka ülkenin yaptığı ilk ülke Türkiye'dir." Yani, maalesef Türkiye olarak bunu yapıyoruz. Şimdi, 18 termik artı 28 HES, 46 santrali bu yıl özelleştirme kapsamına aldınız. Niye satıyorsunuz bu kadar hayırlı, bu kadar bereketli, on sene vadeli, kâr getirecek, niye satıyorsunuz kardeşim? Niye satıyorsunuz? Bana bunun izahını verir misiniz? Tahrip ettiniz, bilmem ne ettiniz, niye satıyorsunuz? Mademki o kadar garantili...

BAŞKAN - Daha iyi işletilsin diye.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Allah Allah! Yapmasını biliyorsunuz, yandaşınıza da verirsiniz ucuza, olur biter. İhale kanunlarını değiştiren sizlersiniz. Yani "para, para, para" olmaz biraz da "insanlık, insanlık, insanlık" demek lazım, "yaşam" demek lazım.

Şimdi 70 milyar burada bekliyorsunuz. Sizin Bakanlığınız, Devlet Su İşleri, bu 28 HES'den daha fazlası mı var yoksa yok mu, onun da cevabını istiyorum ben.

Şimdi, zeytin alanlarına kadar en son Yırca'da yaşanan olayı ve elbette ki ormanlarda milyonlarca ağaç diktiğinizi söylüyorsunuz. En son Çal'da da 2 milyon orman ağacının gittiğini de biliyorsunuz, değil mi? İngiliz Kraliyet ailesinin hatırına binaen ruhsat verildi orada. Önce küçük bir alan verildi, ondan sonra Manisa'nın, Turgutlu'nun, Gediz Deltası'nın canına okumak için 2 milyon ağacın kesimine kadar götürülecek bilmem yüz kaç hektar daha ilave yapıldı. Sülfürik asitle, yığılma sistemiyle orada indirecekler, ondan sonra İzmir'in de Aydın'ın da Manisa'nın da çanına ot tıkayacaklar aynı Ergene havzasında zehir aktığı gibi. Hani su koruma politikası kardeşim ya? Bir İngiliz şirketi için ülkeyi bu kadar feda etmeye değer mi? Bir İngiliz sizin için bunu yapar mıydı? İsterse kraliyet ailesi olsun. De ki Bilal Erdoğan gitti, İngiltere'de böyle bir maden aldı. İngiltere buna izin verir miydi? "Fakat şunu hemen ifade edeyim: Ergene'nin sürekli projesini veriyorsunuz. Ergene suyu ne zaman temiz olacak?" diye sormak istiyorum. Tamam, harcama ama pirinç zehirle üretiliyor deniyor.

Şimdi, buradan şu sözlere hakikaten dikkat çekmek istiyorum, Şef Seattle'ın 1854'teki şu sözleri: "Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerinin parçasıdır. Unutmayın, bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanların başına gelir." Bu mektubu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Şırnak) - ...sizin Bakanlığınız duvarlarının her yerine asmak gerek.

Diğerlerine geçmiyorum, toparlayacağım.

BAŞKAN - Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Şimdi, bu maden ruhsatları konusunda, 50 bin ruhsattan HES'de sizde kaç ruhsat var, ne kadar bekliyor? Ben de rakamları var fakat vakit yetmediği için söyleyemiyorum.

Sizler balıklara bakıyorsunuz. Ben anlamadım, şu balıkların başına gelen hiç kimsenin başına gelmemiş. Su havzaları sizde, tamam, akarsular, göletler falan. E denizler var. Mehdi Eker diyor "Bende." Geçen gün Denizcilik Bakanlığı bütçesini görüştük, o da "Bende" diyor. Kimin kardeşim? Açık söyleyin, bilelim yani. Yani, kimin bu denizdeki balığın, üretimin... Sayın Eker haklı olarak "Deniz, su ürünleri bende." diyor. Sayın Bakana sorduk, Sayın Elvan diyor ki: "Kardeşim, buradaki bütün tekneler... Oradaki limanları ben yapıyorum, oradaki fenerlere ben bakıyorum, benim." Siz de diyorsunuz "Şu kadar yumurta atıyorum denizlere." Şu balıkların başına gelenlere bakın.

BAŞKAN - Denizlere değil, derelere diyor.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sizin yaptığınız köprüden sonra domuzlar en son Tophane'de gözüktü.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Biz derelerden sorumluyuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Derelerin balıklarından, denizlerin balıklarından değil. Peki, 8.333 kilometre içinde elbette ki yaptığınız göletlerin tahribatıyla beraber, balıkların da üretimiyle beraber sizin de payınız çok fazla.

Sayın Bakan, size ve sizin üst düzey bürokratlara diyorum, hiç bazen geceleri uyurken o tahrip olan Karadeniz'in kıyıları var ya Koyuncu'nun şarkılarında -Seval de güzel söyler, onun da şarkılarında Karadeniz türkülerinin çok güzel bir yeri var- hele Munzur, Hasankeyf, Allianoi, bunlarla ilgili çok güzel destanlar, hikâyeler... Siz yatağa başınızı koyup yattığınız zaman, sizin gözünüzün önüne o tahrip olan vadiler, dereler, yeşiller, ırmaklar gelmiyor mu? Gönül rahatlığıyla yatıyor musunuz? Son sorum bu.

Teşekkür ederim.