GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:3
Tarih:06.10.2021

AK PARTİ GRUBU ADINA ÇİĞDEM KARAASLAN (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, sözlerime, yeni yasama yılında Genel Kurulumuzun ilk gündem başlıklarından birinin ülkemizi, dünyayı ve insanlığı yakından ilgilendiren iklim değişikliği konusuyla ilgili olmasını son derece kıymetli bulduğumu belirterek başlamak istiyorum. İçinde bulunduğumuz dönemde uluslararası toplum Covid-19 salgını, savaş ve çatışmalar, terör, göç, küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği gibi çok sayıda sorunla mücadele etmekte ortak bir çıkar yol bulmak adına çaba göstermektedir. Başka bir ifadeyle, bu yüzyılın en büyük sınavları bu alanlarda verilmektedir. Ancak henüz hiçbirinde somut bir başarı elde edebilmiş değiliz maalesef. Oysaki teknolojinin sağladığı imkânlar her geçen gün artarken, erişilebilirlik ve etkileşim her geçen gün daha da güçlenirken dünyada toplumlar arası sosyal, mekânsal ve ekonomik eşitsizlikler aynı oranda artmakta ve bu uçurum her geçen gün daha da belirginleşmektedir. İnsanlık bir yandan çağın en büyük sınavlarını verirken diğer yandan en büyük başarısızlıklarla karşı karşıyadır. Biz biliyoruz ki bugün uluslar coğrafi sınırlarını her ne kadar çizmiş ve ayrılmış olsalar da yeryüzü coğrafyası insanlık için bir bütündür. Dünyanın herhangi bir yerinde kanayan bir yaraya dönüşmüş meselenin diğer toplumları er ya da geç etkilememesi söz konusu değildir. Bu sorunların çözümü iş birliğinin yanı sıra adil ve samimi yaklaşımları gerektirmektedir. Bunlardan biri eksik kaldığında başarı söz konusu olmamaktadır. Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde AK PARTİ olarak iktidara geldiğimiz ilk günden beri ulusal ve uluslararası her platformda mücadelemizi temellendirdiğimiz anlayış işte tam da budur.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken yer verdiğim sorunlardan küresel iklim değişikliği, önlem alınmadığı takdirde tüm insanlığı belirsiz ve karanlık bir sona doğru sürüklemektedir. Dünyanın bir tarafı aşırı yağış, sel ve taşkınlarla çaresizlik içinde mücadele etmeye çalışırken bir başka tarafı şiddetli kuraklık ve susuzluğu ortadan kaldıracak bir damla suya muhtaç yaşamaktadır; buzullar hızla erimekte, deniz suyu seviyeleri giderek yükselmektedir. Bazı toplumlar günün birinde şehrini ya da ülkesini terk etmek zorunda kalacakları gerçeğiyle bugünden yüzleşmektedir; üstelik dünya henüz savaş ve çatışmalar nedeniyle ülkesinden ayrılmak zorunda bırakılanların göçlerine çare bulamamışken.

İklim değişikliğiyle mücadele konusu 1992 Rio Zirvesi'nden bu yana Birleşmiş Milletler himayesinde ve tüm üye devletlerin katılımıyla her yıl müzakere edilmektedir. İklim değişikliği politikalarının uzun dönemli amacını ve bu amaca yönelik ilke ve prosedürlerini belirleyen "Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi" de yine bu yıl imzaya açılmıştır. Bugün, burada hep birlikte üzerinde konuştuğumuz Paris İklim Anlaşması esasen bu sözleşmenin bir uzantısıdır. Anlaşmanın hedefi, yüzyılın ortasına kadar küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlı tutmaktır. Bu hedefi gerçekleştirmek için her ülkenin alması gereken sorumluluklar ve atması gereken somut adımlar vardır. Burada, çerçeve sözleşmenin temel ilkesini hatırlatmakta fayda görüyorum: Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler. Bu ortak çabayı çok önemli ve değerli bularak Paris İklim Anlaşması'nı ilk imzalayan ülkelerden biri olduk ancak Türkiye Büyük Millet Meclisimizde bugüne kadar onaylamadık. Bunun nedeni, sözleşmenin temel ilkesiyle bağdaşmayan yükümlülükler arasında adaletsizliklere yol açan kararlara karşı ortaya koyduğumuz tepkidir. Tarih boyunca dünyayı en az kirleten ülkelerden Türkiye, dünyayı en fazla kirleten ve buna karşın en fazla sorumluluğu almaktan geri duran ülkelerle aynı kategoride yer almak istememiştir.

İkinci bir konu ise Paris Anlaşması'nı onaylayan ve güçlü iddialarla, taahhütlerle dünyaya meydan okuyan gelişmiş ülkelerin katettiği ya da katetmediği mesafedir. Yakın zamanda açıklanan bir istatistiğe göre bugün karbon emisyonlarının yüzde 68'inden sadece 10 ülke sorumludur. Bu demek oluyor ki sadece 10 gelişmiş ülke üzerine düşeni yerine getirirse meselenin büyük bir kısmı çözülmüş olacaktır. Ancak bugün ortaya konulan iklim senaryolarının hiçbirinde mevcut taahhütler somut adımlarla hayata geçmediği sürece Paris Anlaşması'nın hedeflerine ulaşması mümkün görünmemektedir. Türkiye'nin bugün Paris Anlaşması'nı onaylama yönünde aldığı bu karar, tüm bu adaletsizliğin ortadan kalktığı anlamını da taşımamaktadır elbette. Bu karar, ülkemizin bugüne kadar yürüttüğü diplomasi trafiğinin, başarılı müzakerelerin bir sonucu olarak Türkiye'nin daha adil, sağlıklı, temiz ve yaşanabilir bir dünya için sürdürdüğü küresel iklim değişikliği tartışmalarını başka bir platforma taşıyacaktır. Zira Türkiye son yirmi yılda orman varlığını 20,8 milyon hektardan yaklaşık 23 milyon hektara çıkarırken ve dünyada orman varlığını artıran nadir ülkelerden biri konumuna yükselirken Paris Anlaşması'nı henüz onaylamamıştık. Emisyon azaltımının en önemli adımlarından olan yenilenebilir enerji alanında güçlü politikalar ortaya koyarken, destekleme mekanizmalarını, teşvikleri hayata geçirirken ve bu sayede yüzde 53 oranındaki yenilenebilir enerji kurulu gücüyle dünyada 12'nci, Avrupa'da 5'inci sıraya yükselirken, Antarktika'da bilim üssümüzü kurarken, şehirlerimizin en merkezî noktalarını iklim değişikliğinde en önemli yutak alanlar olan millet bahçeleriyle donatırken, sıfır emisyonlu otomobilimiz olan TOGG'un ve diğer elektrikli araçların üretimine başlama kararı alırken, Sıfır Atık Projesi'yle geri kazanım oranını üç yılda 9 puan artırırken henüz Paris Anlaşması'nı onaylamamıştı.

Kısacası, Türkiye, iklim değişikliğiyle mücadele noktasında üzerine düşeni fazlasıyla yapma yönünde kararlı adımlar atarken yalnızca Paris Anlaşması'nı değil, bu küresel sorunla mücadeleyi ve insanlığın geleceği için sorumluluk almayı üstlenmeyi esas almıştır. Paris Anlaşması'nı onaylamak ülkemiz için yeni bir dönemin başlangıcıdır elbette ama bu mesele sadece anlaşmayı onaylamak, taahhüt vermek, vermemek kavramlarıyla sınırlandırılamayacak kadar da önemlidir. Cumhurbaşkanımız, Birleşmiş Milletler kürsüsünden dünyaya seslenirken anlaşmayı onaylayacağımızı söylemenin yanı sıra, dünya için en önemli kırılma notlarından birinin eşiğinde olduğumuz bu dönemin tabiat ve insan arasındaki ilişkiyi yeniden şekillendireceğinin, çağın ihtiyaçlarının ve önceliklerinin yeni bir boyut kazanacağının da vurgusunu yapmıştır. Ve hemen arkasından Türkiye'ye dönmesiyle birlikte yaptığı açıklamada ülkemizin enerjiden sanayiye, şehircilikten tarıma, ulaşımdan atık yönetimine kadar her alanda toplumsal, mekânsal ve teknolojik dönüşümünü içeren yeşil kalkınma devrimini başlattığımızın ve 2053'te "net sıfır emisyon" hedeflediğimizin müjdesini vermiştir.

Ülkemizin ulusal ve küresel sorunlara somut çözümler ürettiği bu süreçte muhalefet partilerinin de destek olmasını bekliyoruz. Çevre konusunun siyasetüstü bir mesele olduğunu, Gazi Meclisimizin kürsüsü başta olmak üzere çeşitli platformlarda defalarca dile getirdik. Akdeniz havzasında olmamızdan dolayı bu değişimden etkileneceğini bildiğimiz ülkemiz için ve tüm insanlığın ortak sorunu olan ve ortak çözümleri gerektiren küresel iklim değişikliğiyle mücadeleyi tavizsiz şekilde sürdürmek durumundayız.

Bugün Meclisimizin sergileyeceğine inandığım ortak duruş, evlatlarımızın yarınları ve nesillerimizin geleceği açısından da tarihî önemde bir gelişme olarak kayıtlara geçecektir. Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 76'ncı Genel Kurul vesilesiyle Birleşmiş Milletler kürsüsünden verdiği mesajlar ve küresel adalet vurgusuna da burada ayrıca değinmekte fayda var.

Adaletli olmayı, zalimin karşısında, mazlumun yanında olmakla; zulmün karşısında, adaletin safında durmakla eş tutan Sayın Cumhurbaşkanımız insanlığın tamamını ilgilendiren küresel iklim değişikliği meselesindeki adaletsizliklere dikkat çekmek üzere Birleşmiş Milletler kürsüsünden bir kez de bu mesele için "Dünya 5'ten büyüktür." demiştir. Türkiye, insanlığın bugününü ve geleceğini ilgilendiren her konuda olduğu gibi, küresel iklim değişikliğiyle mücadelede de dünyaya örnek ve öncü olma pozisyonunu bir kez daha en güçlü şekilde teyit etmiştir.

Bugün artık geri dönüşü olmayan bir sürecin tam ortasındayız. Tabiatın dengesi ne kadar tahrip edilirse doğal afetlerin yıkıcılığı da o derece artmaktadır. Ayrıca, geldiğimiz noktada küresel ve ulusal çabaların yanında, bireysel çabalarımızla da yapabileceğimiz çok şey var. Aşısı ve ilacı olmayan küresel iklim değişikliğinin etkilerinin en aza indirilmesi noktasında her birimiz birer aşı, her birimiz etkili birer ilaç olabiliriz. Tabiatın tüm değerleriyle birlikte insana emanet edildiğinin bilinciyle, İlahi kudretin mükemmel bir denge içinde yarattığı dünyanın ve çevremizin korunmasından elbette mesulüz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇİĞDEM KARAASLAN (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

Buyurun Sayın Karaaslan.

ÇİĞDEM KARAASLAN (Devamla) - Salgın sonrasında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını; siyasi, sosyal sistemin yeniden inşa edileceği yeni bir döneme girileceğini her platformda vurgulayan Sayın Cumhurbaşkanımızın "yeşil kalkınma" vurgusu, sahip olduğumuz vizyonun ve önümüzdeki sürece dair öngörüsünün bir sonucudur. Çevre dostu uygulamaların kalkınmanın önünde engel olduğu inancı artık tarihe karışmıştır. Yeşil kalkınma hedefiyle Türkiye, salgın sonrası yeni döneme dair farklı bir kulvara girmiştir.

Bu düşüncelerle Paris Anlaşması'nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi'ne destek verecek olan yüce Meclisimizi selamlıyor, bu yeni dönemin ülkemiz, dünyamız ve tüm insanlık için hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)