| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 29.01.2013 |
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; BDP'nin grup önerisi lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi, gerçekten, ülkemizde hemen hemen her sabah uyandığımızda içimizi karartan haberlere konu bir gündem. Esasında, geçtiğimiz mart ayında, aynı konuda bizim de Cumhuriyet Halk Partisi olarak vermiş olduğumuz grup önerisi bu salonda görüşülmüş ve AKP oylarıyla Meclis araştırması açılması, bir komisyon kurularak araştırılması kabul edilmemişti. Şimdi, aynı konuda yine bir öneri üzerine söz aldık.
Değerli arkadaşlar, ülkemiz, ne yazık ki çalışma yaşamı açısından, giderek, son derece geri, Orta Çağ'ın kölelik koşullarına doğru son derece hızla yol alan bir ülke konumunda.
Az evvel, AKP sözcüsü arkadaşımın, eski bir kamu çalışanları sendikasında görevli arkadaşımın, özellikle işçi sağlığı, iş güvenliği, iş kazaları ve taşeron uygulamasının önlenmesine ilişkin bir öneri aleyhine söz alırken nasıl konuşacağını merakla beklemiştim. Sanki Çalışma Bakanının yerine kendisini koyarak, icraatın içinden yaptıklarını ama yapmak isteyip de yapamadıklarını yapmış gibi anlatmasına tanık olduk.
Kıdem tazminatının kaldırılmasına gerekçe olarak -Hükûmet Programı'nda var olduğu gibi- kıdem tazminatının bazı işverenlerce ödenmemesi gösteriliyor. Yine alt işveren uygulamasında, Çalışma Bakanlığı, taşeron sistemini Türkiye'de asıl çalışma biçimi hâline dönüştürme gayretlerini meşrulaştırmak için bir yasa yapma girişimini Meclise empoze etmeye çalışıyor ve gerçekten, esas öneri üzerinde çıkıp burada, yine "İş kazalarında AKP döneminde giderek azalma var ama ne yazık ki yeterli değil, azalma devam edecek, alınan önlemlerle daha da azalacak." dedi.
Şimdi ben, hem sevgili sendikacı dostuma hem de AKP Grubuna burada birkaç rakam vermek istiyorum. Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz yıl Çalışma Bakanımıza yazılı bir soru önergesiyle sordum. "İş kazalarında ülkemizin Avrupa 1'incisi, dünya 3'üncüsü olduğu belirtilmektedir. İş kazalarının bu kadar yaygınlaşmasının nedeni olarak bu alandaki denetimsizlik gösterilmektedir. 2011 yılının sadece Eylül ayında 56 işçinin yaşamını yitirdiği, 686 işçinin de yaralandığı bilgisi basın yayın organlarında yer almıştır. 19'uncu Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi'nin açılış töreninde yapmış olduğunuz konuşmada, iş kazalarının yüzde 98'inin önlenebilir olduğunu söylemiştiniz." diyerek Türkiye'de iktidar olduğunuz 2002 yılından bugüne kadarki kaza raporunu istemiştim. Bakan, herhâlde bürokratların hazırladığı bir belge olmasına rağmen bize gönderdi dürüstçe. 2002 yılında 872 ölümcül iş kazası ve sürekli iş göremeyen işçi sayısı 1.820; 2003'te 76.668 iş kazasında 1.451 iş göremez şekilde sakat, 810 ölü; 2004'te 83.830 iş kazası, 1.421 iş göremez, 841 ölü; 2005'te 73.920 kaza, 1.374 iş göremez, 1.072 ölü; 2006'da 79.027 iş kazası, 1.953 sakat, 1.592 ölü; 2007'de 80.600 kaza, 1.550 sakat, 1.043 ölü; 2009'da 64.316 kaza, 1.668 sakat, 1.171 ölü; 2010'da 62.900 kaza, 1.976 sakat -iş göremez sakat-, 1.444 ölü; 2011 yılı yine 70 bin kaza, 1.296 sakat, 840 ölü. Değerli arkadaşlar, bunları artırmak mümkün ama bunlar, hava raporu gibi söylenecek rakamlar değil, iktidar partisi olarak sizin utanç duymanız gereken rakamlar.
Dünya İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi'nde yine Sayın Bakan, her dakikada 4 kişinin dünyada iş kazalarından öldüğünü söylüyor. Bizim ülkemizde de ortalama her gün 4 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. Daha 7 Ocak günü Zonguldak'taki maden ocağında yine 8 işçimiz ne yazık ki göçük altında kaldı ve yaşamını yitirdi. Bu konuya duyarsız kalmak, herhâlde, bir milletvekilinin hiç aklından geçirmemesi gereken bir konu.
Değerli arkadaşlar, bakınız, diyor ki İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 3'üncü maddesi: "Herkesin yaşam, özgürlük ve kişisel güvenlik hakkı vardır."
Yine İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 4'üncü maddesi "Hiç kimse kölelik ya da kulluk içinde tutulamaz, tüm biçimleriyle kölelik ve köle ticareti yasaktır." diyor.
Yine İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 7'nci maddesi "Yasa önünde herkes eşittir ve fark gözetilmeksizin herkesin yasanın koruyuculuğundan eşit olarak yararlanma hakkı vardır. Bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrımcılığa ve böyle bir ayrımcılığın kışkırtılmasına karşı herkesin eşit olarak korunma hakkı vardır."
Şimdi biz Anayasa'mızı değiştirdik, Anayasa'mızdaki 90'ıncı maddeyle bu belgeleri geçerli yasa kuralı hâline getirdik.
Değerli arkadaşlar, bakınız, önceki gün Şırnak'ta bir halı sahada futbol maçı yapan gençlerden 7 tanesi bir heyelan sonunda yaşamını yitirdi. Baktığınızda "Bunun neresi iş kazası?" ya da "Bu konuyla alakası nedir?" diyeceksiniz. Belediye Başkan Vekili açıklama yaptı dün akşam, dedi ki: "O iş yeri 2002'den beri ruhsatsız." yani kayıt dışı.
Şimdi, eğer ekonominin yüzde 40'a yakın bölümü kayıt dışı ise az evvel verdiğim rakamlar yüzde 40 artırılması gereken rakamlardır. Kayıt dışı alan kanun dışı alandır. Orada ne güvence vardır ne sigorta vardır ne sendika vardır ne vergi vardır ne kayıt vardır, adı üstünde. O yüzden, oralardaki ölümcül kazalardan Sosyal Güvenlik Kurumunun haberi de yoktur. Patron onu örtbas eder, işçiye, o güne kadar vermediği yüklüce parayı işçi ailesine? Yüklüce dediğim, işçi için 3-5 bin lira bile büyük paradır. Çalışanların yüzde 47'si -Maliye Bakanlığının söylediği şekliyle veriyorum oranı- eğer asgari ücretle çalışıyorsa, ekonominin de yüzde 40'ı kayıt dışı ise,sen toplam 25 milyon çalışan içerisinde sadece 570 bin işçi toplu sözleşmelilik hakkını kullanabiliyor ise ve memurlarının yarısı bile sendikalara üye olamıyorsa, üye olduğu sendika da korkudan yandaş sendika ise varınız çalışanların hâlini siz düşününüz; çalışırken bir kazaya muhatap olmaması mümkün değil.
Şırnak'taki olaya dönecek olursak, orada da bir iş cinayeti işlendi. Oradaki sorumlu, o çadırı işleten patrondur, onu görmezden gelen belediyedir, onu görmezden gelen siyasal iktidardır, Çalışma Bakanıdır, Başbakandır, ona ruhsat verendir, o 7 gencin hesabını vermekle yükümlü olan iktidar partisidir.
Değerli arkadaşlar, bakınız, Türkiye'de iş kazaları çok yoğun bir şekilde yaşanıyor; yaşanmazsa şaşarım. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı kendisine bağlı, Başbakanlığa bağlı Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Yatırım Kılavuzu bölümüne bir bakınız, İnternet'e giriniz ve bakınız. Türkiye'ye yabancı yatırımcıları çağırırken Başbakan, 10 tane neden sayıyor, sıralıyor yukarıdan aşağıya. 10 neden içerisinde 3'üncü sırada da, Türkiye'de yatırım yapmak için, nitelikli ve rekabetçi iş gücü bölümünde aynen şöyle diyor: "Türkiye'de haftada 52,9 çalışma saati, çalışan başına yılda 4,6 gün hastalık izniyle Avrupa'daki en uzun çalışma süreleriyle çalışan başına ortalama hastalık izninde en düşük oran bizde. Ey Batılılar, patronlar, gelin ülkemize yatırım yapın"
Değerli arkadaşlar, benim ülkemde, bu Meclisin yaptığı çalışma yasalarında, İş Kanunu'nda haftalık çalışma süresi 45 saattir. Bu sürenin dışında resmî olarak?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) - ?Başbakanlık tanıtım belgelerinde 52,9 saatse ve hastalanma hakkı yoksa işçinin, köle gibi çalıştırılıyorsa, iş cinayetlerinin sorumlusu hiç kimse değil Başbakandır.
İş kazalarının önlenmesi için verilmiş olan bu öneriye olumlu oy vermenizi rica ediyor, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çetin.