| Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 16.07.2021 |
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle konuşmalar esnasında bu Rekabet Kurumuyla ilgili bazı hususlar dile getirilmişti, ona bir açıklık getirmeye çalışacağım. "Sektör ayrımı yapılıyor. Üst düzey görevliler için nasıl yapılır bu ayrım?" gibi bir yorum yapıldı. Burada üst düzey görevliler için sektör ayrımı söz konusu değil, onlar bütün sektörlerle ilgili bu iki yıl yasağına tabiler. Sadece soruşturma yapan, dosya bazında soruşturma yapan uzmanlar veya alt düzey yetkililerle ilgili, soruşturma yaptıkları konuyla ilgili -aslında ilk çalışma esnasında firma bazlı bir şey düşünülmüştü ama rakiplerde de çalışması sakıncalı olur anlayışı içinde- sektör bazlı bir düzenleme yapılmasının daha doğru olacağına kanaat getirildi. Dolayısıyla bu sektörel ayrımı bu şekilde aydınlatmakta fayda var.
İkincisi: Genelde düzenleyici kurullara baktığımızda iki yıl gözüküyor bu yasak; genel düzenleme belki üç yıl ama düzenleyici kurullar BDDK, TMSF, SPK gibi kurullara baktığımız zaman yasağın iki yıl olduğunu görüyoruz. Onlarla bir anlamda uyumlu bir düzenleme yapılmış durumda. "Bu konularda çerçeve kanunlar olamaz mı?" Tabii ki olabilir, bu tartışılabilir, düşünülebilir. Düzenleyici tüm kurullarla ilgili bir tane düzenleme yapıp hepsi için geçerlidir denebilir ama şu anki uygulamamız kurum kurum bir düzenleme şeklinde, bunu ifade edeyim. Ama şeylerle uyumlu, BDDK Kanunu'nda, TMSF'de, SPK'de de iki yıl olarak düzenlenmiş görülüyor.
Diğer taraftan, bazı rakamsal talepleri oldu arkadaşlarımızın. Bu "Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunda kaç kişi faydalanacak yapılacak düzenlemeden?" dendi. 18 uzman tabip, 11 tabip ve 363 eczacı yapılan bu düzenlemeden faydalanmış olacak. Gelecekte tabii, istihdam edilecek potansiyel olarak daha fazla sayıda insan istifade etmiş olacak.
Yine, korucularımız, güvenlik korucuları da -artık köy korucusu demiyoruz Sayın Vekilim- bu düzenlemeyle önemli bir meseleyi çözmüş oluyorlar. Aldıkları ücret asgari ücretin altında kalması hâlinde asgari ücrete tamamlayıcı bir destek verilmiş oluyor. Böylece her yıl yapılan bu tartışma da ortadan kalkmış, bir sisteme bağlanmış olacak. Komisyon tartışmalarında da gördük, bütün partilerimizin aşağı yukarı ifade ettiği gibi, korucuların tek meselesi tabii ki bu değil, başka meseleleri de var. İleride inşallah, bütün partilerimizin katkısıyla farklı meseleleri de masaya yatırılır, farklı çözümler de önerilir diye temenni ediyorum ben de. Ama burada önemli bir sorunu çözmüş oluyoruz, artık asgari ücretin altında bir ücret alınmayacak. Üstüyle ilgili herhangi bir düzenleme yok burada ama altında kalması hâlinde asgari ücrete tamamlayıcı bir düzenleme söz konusu.
Depremle ilgili de... Çok sayıda deprem yaşayan ilçemiz oluyor, ilimiz oluyor. Türkiye malum, bir deprem bölgesi, bir taraftan da "DASK" dediğimiz bir sigorta sistemi var. Dolayısıyla her defasında kanuni bir düzenlemeyle kamu desteğine müsaade etmemiz gerekiyor. Burada karşılıksız değil elbette ama kamunun uzun zamana yayılmış, sübvansiyonlu bir desteğini sağlayabilmemiz açısından bu düzenlemeleri yapmamız gerekiyor. İsmen bu depremin yaşandığı bölgelerin kanuna geçmesi gerekiyor; bunu gerçekleştiriyoruz.
Yine, bir vekilimiz bu büyüme ve kalkınma konularını ifade etti. Konuşmacılardan da bu konuları gündeme getirenler oldu, Sayın Katırcıoğlu özellikle, hani "Büyüme her şey değildir, gelir dağılımı önemlidir." dedi, şüphesiz öyle. Ben de uzun yıllar Kalkınma Bakanlığı yaptım; büyüme elbette çok önemli ama her şey demek değil. "Kalkınma" dediğimiz kavram büyümeyi içine alan ama büyümeden daha geniş bir kavram. Her şeyden önce, kalkınmanın içinde sosyal adalet var elbette. Büyümenin nimetlerini topluma ne kadar yaydığınız, sosyal adaleti nasıl sağladığınız bu büyüme dışında kalkınmanın çok önemli bir unsuru. Bu da yetmez, buna ilave olarak çevre konuları var kalkınma kavramının içinde; buna da aslında "nesiller arası adalet" diyebiliriz. Yani bugünkü nesil kaynakları kullanarak, gelecek nesillere bırakmayarak yüksek bir büyüme sağlayabilir, bunu sosyal adaletle iyi de dağıtabilir ama çevreyi tahrip ederek yapıyorsa bu işi, bu da gerçek anlamda kalkınma olmaz. Kalkınma dediğimiz hadise dünyada da bu 3 unsuru kapsayan bir hadise: Büyüme, sosyal adalet ve çevre. 3'ünü kapsadığı zaman buna zaten "sürdürülebilir kalkınma" diyoruz, biz de bu anlayışla hareket ediyoruz. Diğer taraftan, "insani kalkınma" dediğimiz bir kavram da var, Birleşmiş Milletler bunun hesabını yapıyor her sene bütün dünya için, bütün ülkeler için. İnsani kalkınmada da 3 ölçüt var: Birincisi, satın alma gücü paritesine göre kişi başına gelir; ikincisi, örgün eğitimde getirdiğiniz ve beklenilen süre -bütün nüfus olarak ortalama- üçüncüsü de, doğuşta ortalama yaşam süresi. Bu üçünü ağırlıklandırarak insani kalkınmayı hesaplıyorlar. Burada da ülkeleri 4 gruba ayırıyorlar: "En az insani gelişmeye sahip ülkeler" "orta insani gelişmeye sahip ülkeler" "yüksek" ve "en yüksek" diye 4 kategori var. Türkiye son yıllarda, iki üç yıl önce yüksek insani gelişmişlikten en yüksek insani gelişmişliğe terfi etti özellikle bu göstergelerini iyileştirerek, bunu da ifade etmek isterim.
"Satın alma gücü paritesi" dediğimiz bir kavram var. Şimdi hep kişi başına geliri nominal dolar bazında hesaplıyoruz. Tabii ki, bu da yapılacak, dünyayla da mukayese edilecek ama bir de "satın alma gücü paritesi" dediğimiz bir şey var; burada, nominal kurun ne olduğu önemli değil, fiziki bir mal grubunu çeşitli ülkelerde nasıl bir karşılıkla tükettiğiniz önemli. Çok basit bir örnek verecek olursam: İşte, Türkiye'de diyelim 100 metrekarelik belli standartlarda bir evin kirasıyla Amerika Birleşik Devletleri'nde aynı fiziki şartlara sahip bir evin kirasını mukayese ettiğinizde satın alma gücünün farkını görebiliyorsunuz. Türkiye'nin satın alma gücü paritesine göre durumu nominal dolar kuruna göre çok daha iyi. Bunu biz söylemiyoruz. Bazen bazı rakamları söylediğimizde TÜİK gibi aslında çok önemli bir kurumumuza birtakım sözler söylenebiliyor ama bu söyleyeceğim hesaplamaları TÜİK yapmıyor, IMF ve OECD yapıyor. IMF'in 2020 yılına ilişkin satın alma gücü paritesine göre, kişi başına gelir hesabına göre, Türkiye'de kişi başına gelir 30.599 dolar; IMF'in hesabı. OECD'nin 2020 yılı satın alma gücü paritesine göre, kişi başına gelir hesabına göre ise Türkiye'de kişi başına gelir 29.314 dolar. 2002 yılında neydi bu rakamlar? 9 bin dolar civarındaydı, yanlış hatırlamıyorsam, o civarlardaydı. Yani burada önemli bir gelişim sağlandığını uluslararası istatistiklerle görmemiz mümkün. Bu rakamlara göre de zaten millî gelir anlamında Türkiye dünyanın 13'üncü büyük ekonomisi satın alma gücüne göre. Nominalde biraz daha gerideyiz, özellikle kurdan nominal etkileniyor ama satın alma gücü paritesine göre daha iyi bir durumda olduğumuzu rahatlıkla ifade edebilirim.
Değerli arkadaşlar, burada çok sayıda farklı kesimi ilgilendiren düzenlemeler var. Tabii, yine arkadaşlarımız eleştirdiler "torba kanun" diye. Tabii resmî bir kavram değil bu ama çeşitli kanunlarda değişiklik yapan bir kanun yapıyoruz. Bu çok iyi bir uygulama mı yasama kalitesi açısından? Doğrusu değil, ben de aynı fikirdeyim ama Türkiye'de yerleşik bir uygulama. Keşke yasama pratiklerini hep birlikte, bütün gruplar oturup, "Nasıl iyileştirebiliriz?" diye düşünüp, "Bunu nasıl çözeriz, nasıl aşarız?" diye sistematik bir çözüm önerisi geliştirebilsek çok daha faydalı olur diye düşünüyorum ama o çözüm önerisi gelinceye kadar da öteden beri uygulanan bir yöntemi uygulamaya devam ediyoruz. Ama şunu da ifade etmek isterim: Milletvekillerimiz eski sisteme göre -geçmiş, eski sisteme göre mukayeseli söylüyorum, belki ideal olmayabilir- artık bu süreçte hazırlık aşamasından itibaren işin içindeler, bir tasarı Meclise geldikten sonra ilgileniyor değiller.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım efendim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Meclisimizin başından itibaren, hazırlık sürecinden itibaren işin içinde olması bence önemli bir farklılık. İnşallah, zamanla bu daha da gelişecektir. Meclisimizin yasama kalitesi hepimizin ortak meselesidir, hepimizin katkısıyla da daha iyiye gideceğine inanıyorum.
Saygılarımı sunuyorum.