| Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 16.07.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bu günahı size işletmeselerdi iyiydi be Hocam.
BAŞKAN - Günah bizim için efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa'ya aykırılığı konusunda hiç şüphe götürmeyen, kanun yapma tekniği açısından İç Tüzük'ün âdeta içinden geçen bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Sayın Mustafa Elitaş bu işi emin olun o kadar iyi biliyor ki, bana bakıyor, biraz evvel Özgür'e bakıyordu "Ya, Özgür, tamam da ne yapalım işte, bu da böyle." diyor. O söylediklerimin tamamını da Elitaş onaylıyor, tamamını; emin olun. En az bizim kadar -bizden çok daha fazlasını da- biliyor ama ne yapsın kader böyle, Hocama günah işletiyor, Elitaş'a da "evet" dedirtiyor; bu kanun teklifi, böyle bir kanun teklifi. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Teklifin adı ve içeriği bize, AK PARTİ iktidarının alışkanlık hâline getirdiği yasama faaliyetlerindeki o özensizliği, ilgisizliği gösteriyor. Millet adına, millet için kanun yapmaya yemin eden bu yüce Meclisin saygınlığında bihaber iş yapıyorsunuz. Bir personel Bakanlıklarda elinde torbayla geziyor, bir Bakanlığa uğruyor "Bir iki madde sen at; neyi istiyorsun?" öbür Bakanlığa geçiyor "Sen de bir iki madde at." Torba, Afgan torbasına benzedi; anladınız siz onu değil mi? Öyle bir torba hâline geldi.
Yine, bu kanun teklifi cuma akşamına doğru, kırk sekiz saatlik sınıra takılmamak için Meclise sunuluyor, hemen, takip eden pazartesi günü de gündeme geliyor; bu, şu demek: Muhalefetin hiçbir önerisi dikkate alınmayacak; milletvekilinin incelemesinin, tali komisyonların görüşlerine hiç ihtiyaç yok. Yahu, düşünebiliyor musunuz, burada korucularla ilgili madde var, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşüyor; diş protezi yapan teknisyenlerle ilgili madde var, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşüyor. Böyle bir şey olabilir mi ya? Tali komisyonlar, asla, hiçbir şekilde çalışmıyor. "İktidar ve küçük ortağının oylarıyla nasıl olsa bu geçer." diye devam ediyorlar.
İçinizden biri de "Ya, bu nedir, neyi değiştiriyor, ne getiriyor, ne götürüyor, milletin bunlardan ne çıkarı var?" bile demiyor. Biz uyarılarda bulunuyoruz; bu iş yanlış, gelin, doğrultusunda yapalım diyoruz ama sadece bakıyorsunuz Sayın Elitaş, hiç başka da bir şey söylemiyorsunuz. Sonra ne oluyor? Altı ay sonra yine, aynı maddeyi yeniden ya değiştiriyorsunuz ya da yürürlük tarihini erteliyoruz. Bir tane düzgün kanun yapamadan geldiniz gideceksiniz vallahi ya! "Yirmi sene" diyorsunuz ya, bırakın hizmet etmeyi yirmi senede kanun yapmayı öğrenememişsiniz.
Tütünle ilgili maddede, bas bas bağırdık burada; ya, bu hâliyle yasalaşırsa tütün üreticisi de küçük işletmeci de mağdur olacak; tütün, ülkemizin birçok şehrinin önemli geçim kaynağı, millî bir ürün; zaten TEKEL'in özelleştirilmesiyle bir darbe yedi, bir de bu maddeyle darbe vurmayın dedik, dinlemediniz. O madde yasalaştı, daha sonra bir madde getirdiniz ve bu işin başlangıcını bir yıl ertelediniz; o bir yıl da bitti, şimdi "Altı ay daha uzatalım." diyorsunuz. Bu kanun tekniği ne biliyor musunuz? "Biz bu işi beceremiyoruz." demenin bir başka şeklidir bu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Böyle de olsa itiraf ediyorsunuz, o yüzden sizi kutluyorum. İtiraf noktasına geldiğiniz için gelin, şu önerimize destekte bulunun; bu ertelemeyi altı ay değil gelin bir yıl yapın, bir önerge verelim, bir yıla uzatalım. Bu sürede de bu işin taraflarını mağdur etmeden bir çözüme kavuşturalım. Çözüm çok basit aslında; o 5 müteahhit var ya -belki de birilerinizin ortağı hiç bilmiyorum, günahını almak istemiyorum ama onları öyle tek başına bırakmazsınız- o 5 müteahhide ayırdığınız kaynağın onda 1'inden azı tütün üreticisine yeter, onları mutlu etmeye yeter. Yani o 5 müteahhidi zengin edeceğinize, onun onda 1'ini bu tütün üreticisine ayırın, onlar mutlu olurlar. 5'li çetenin o milyarlarca lira vergisinden vazgeçtiniz ya, bu sefer de bir defa da tütün üreticisi için fedakârlık yapın. Kötü mü olur yahu, insanları mutlu edersiniz. Birilerini zengin ediyorsunuz, birilerini mutlu ediyorsunuz, hangisi daha güzel? Hem bu dünya için hem ahiret için benim dediğim çok daha iyi, emin olun.
Aynı durum Çek Kanunu'yla ilgili maddede de geçerli; erteleme üstüne, erteleme.
Bakın, arkadaşlar, çekle ilgili benim bir inhirafım var, o da şu: Çek, Türkiye'de bir ödeme aracı değil; çek, Türkiye'de bir finans kaynağı. Vadeli piyasalarda çekle alışveriş diye bir şey var, çekin itibarı düştükçe vadeli piyasalardaki olan çekle alışveriş de aşağıya gidiyor. "Çek mağdurları var." Eyvallah. "Çekini ödeyemiyor." O da doğru. "Sıkıntıda." O da doğru. E, bir de alacaklı var; o da işletmesini çevirmek zorunda, o da mağdur ama bu mağduriyetin bir sebebi var. Çekini ödeyemeyen adamın sorumluluğu, günahı yok bu işte, çeki tahsil edemeyen adamın da yok. Sorumlusu kim biliyor musunuz? Siz. Piyasaları öyle bir hâle getirdiniz ki alanlar çeklerini ödeyemiyor ya! Siz de onlara verilecek cezayı alacaklı olanın sırtına yükleyerek burada erteleye erteleye getiriyorsunuz. Alsanıza sırtınıza; çek mağduru diye hem çek alacaklısını mağdur etmeyin hem çek borçlusunu mağdur etmeyin. Böyle, borçluyu mağdur etmeyelim diye alacaklı olanı da mağdur etmek durumunda kalıyoruz ve adamlar işlerini kaybediyorlar. Yani bu şekilde elinde patlak çek olan çok esnaf var, iflas etmiş, küçük esnaf ya; adamın sermayesi belli, 50 bin lira, 100 bin lira, 500 bin lira; 3 tane çek döndüğü zaman adam dükkânını kapatıp gidiyor. Bu konuda da doğru dürüst bir iş yapamadınız şimdiye kadar, sadece ertelemeyle geçiştiriyorsunuz. Sayenizde ülkede kanunlara uymaya gönüllü vatandaş da kalmayacak vallahi, onu da söyleyeyim. Sokakta, dükkânlarda ticareti durdurdunuz.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz terör örgütlerinin alçak saldırıları sonucunda birçok vatan evladını şehit verdi, sayısız kahramanlarımız da gazi oldu. Gazi Meclisimizin bu kürsüsünden onlara olan minnetimizi, şükranlarımızı bir kez daha gururla dile getiriyorum; şehit ve gazilerimizi saygıyla, hürmetle, minnetle anıyorum.
Şimdi, burada, OHAL'i niye istiyorsunuz? diye sorduğumuzda "E, terör var ya, görmüyor musunuz? FETÖ var, PKK var. O yüzden biz OHAL'i uzatmak istiyoruz." Gelin, size biraz FETÖ anlatayım ben. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıyla ittifak yaparak Türkiye'yi uzun yıllar içten içe kemiren, Türk devlet bürokrasisini âdeta kuşatan FETÖ, şüphesiz ki terör örgütleri arasında en sinsi ve en tehlikeli olanıydı; eyvallah, kabul. Siyasi iktidarın aczine ve öngörüsüzlüğüne rağmen büyük Türk milletinin feraseti sayesinde bertaraf edildi 15 Temmuzda bu hain darbe girişimi. Beş yıl geçti aradan, aradan geçen beş yıla rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, FETÖ'nün siyasi ayağının ortaya çıkarılması noktasında herhangi bir adım atmamıştır, atamamıştır. İYİ Parti olarak FETÖ'nün siyasi ayağının araştırılması konusunda, tespit edilmesi için 3 kez araştırma önergesi verdik, reddettiniz. Bu hain örgütün eğitimde, yargıda, orduda, istihbarat birimlerinde yapıları tespit edildi; hatta çaycısı, çorbacısı da tespit edildi de siyasi ayağı hâlâ ortada yok.
2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu kararı var, 2004 yılında Hükûmete tavsiye kararında bulunuyor, diyor ki: "Bu örgüt, tehlikeli bir örgüt; bu örgüt, Türkiye'de çeşitli yapılanmalarla Türkiye'nin altını oyuyor." Siz, aldınız Millî Güvenlik Kurulu kararını sümen altı ettiniz, hiç görmezden geldiniz. Şimdi bağırıyorsunuz ya "FETÖ" diye, Millî Güvenlik Kurulu sizi uyardı, niye... Çünkü o zaman beraber yürüyordunuz, ortaktınız, iş yapıyordunuz, her türlü işi yapıyordunuz, hem memleket için hem cebiniz için beraber iş yapıyordunuz. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) 2004 sonrasında FETÖ tehdidine yönelik hiçbir tedbir almadınız, Silahlı Kuvvetlerde de meydanı FETÖ'ye bıraktınız. Bu kadar general nasıl olur ordunun içerisinde? Onlara teslim ettiniz, YAŞ kararlarında etkili oldunuz.
2010 yılında referandumda FETÖ'yle irtibatlı ve iltisaklı hareket ettiniz, Anayasa'yı değiştirdiniz, yargıyı da FETÖ'ye teslim ettiniz. Beraber yürüttüğünüz o Anayasa değişikliğine destek vermek için "Mezardakileri kaldırıp 'evet' oyu kullandırmak lazım." denildiğinde de siz alkışladınız. Niye? İşinize geldi. İşte "Beraber yürüdük aynı yollarda." diyorsunuz ya, o yollar bu yollar.
Hain darbe girişiminden dolayı terör örgütüyle iltisakı olan, hain darbe girişimine dâhil olan vali, Emniyet müdür yardımcısı, Emniyet müdürü, savcı, hepsi sizin zamanınızda göreve getirilmiş, 1 tek vali hariç; bakın, görevden alınan, hapse giren valilerden 1'i hariç, Isparta Valisi Memduh Oğuz. Onun dışındaki valilerin tamamı sizin atadığınız valiler, Emniyet müdürlerinin tamamı sizin atadığınız Emniyet müdürü. Beraber nüfuz ettiniz bu ülkenin Emniyetine, ordusuna; sonradan başımıza gelenler belli. Kamunun bütün kaynaklarını bir örgüte teslim ettiniz. Bakanlıkları pay ettiniz bu örgüt içerisinde. "Ne istediniz de vermedik?" anlayışıyla bir devlet bürokrasisinin FETÖ'ye teslim edilmesinin; FETÖ'yle iş birliği yaparak Türk Silahlı Kuvvetlerindeki milliyetçi, Atatürkçü subayların tasfiye edilmesinin sonucunu 15 Temmuz gecesi hep beraber yaşadık. Siz ne söylediniz? Sadece "Kandırıldık!" dediniz. Ya, hiç mi günahınız yok ya? Başımıza yağan bu bombalar sizin yüzünüzden. Siyasi iktidarınız vesilesiyle Türk milleti bu acı dersi yaşayarak gördü. Lafı hiç evirip çevirmeye gerek yok: AK PARTİ-FETÖ iktidarı sebep, 15 Temmuz sonuçtur.
Şunu unutmayın: Terör örgütleri yıkıcı ve bölücü faaliyetlerine ulaşmak için hukuksuzluktan beslenirler. Terörle mücadelenin merkezinde hukuka uygunluk vardır. Bu mücadele, devleti idare edenlerin kalbinde ve zihninde taşıdığı sağlam irade sonucu şekillenir.
Önümüze getirilen bu torba kanun, AK PARTİ'nin, AK PARTİ iktidarının işte bu gerçeği anlamadığını yahut anlamak istemediğini gösteriyor. Meclis tatile hemen girmeden önce bir oldubittiyle önümüze getirilen bu torba kanunun tek bir amacı vardır, o da Türkiye'yi seçime OHAL şartları altında sokmaktır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Eğer "bir yıl" diyorsanız, erken seçimi bekleyin arkadaşlar, söyleyeyim ben size, demek ki bunlar bir yılda erken seçim yapacaklar. Tarzan zor durumda yahu, yürüyemiyorlar; bırakın yürümeyi, sürüklenemiyorlar bile, o kadar zor durumdalar, erken seçimden başka çareleri yok. Milletin tokadı geliyor haberiniz olsun. İktidarın bu tercihi onu söylüyor. İktidar, olağanüstü hâl şartları altında Sayın Erdoğan'a güç verip seçime götürmeye çalışıyor ülkeyi. Cumhurbaşkanı ülkeyi normalleştiremedi, o işi beceremedi; iktidar da o iradeyi ortaya koyamadı.
Size bir şey söyleyeyim: Bu kanun teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi açısından bir itiraf niteliğindedir. AK PARTİ, iktidarının sonlarına yaklaşırken OHAL'i seçim sürecinde baskı aracı olarak kullanmanın ve millî iradeye rağmen seçim virajını dönmenin hesaplarını yapıyor.
İYİ Parti olarak ben sizi buradan uyarıyorum: Aklınızdan bile geçirmeyin. İstanbul seçimlerinde olduğu gibi, vallahi, 800 bin oy filan değil, çok büyük fark yiyeceksiniz. İstediğiniz kadar Seçim Kanunu'nu değiştirin, OHAL şartlarında gelin, size iddia ediyorum 21,5'tan sonra 1,2'ye düşen DSP bile size imrenecek; o kadar kötü durumdasınız, haberiniz olsun. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; OHAL hukuken kalkmış ama fiilen devam ediyor aslında. Tek adam rejiminin ve ucube sistemin ülkemizi getirdiği nokta bu. Uygulamada bu hükümler FETÖ terör örgütüyle mücadelenin bir aracı olmaktan çıktı, muhalif her kesim üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanılıyor bu OHAL. 8 defa uzatıldı, beş yıldır yürürlükte olan yetkilere rağmen FETÖ'yle mücadele sonuçlandırılamıyorsa, eğer sonuçlandıramadıysanız, yeniden üç yıl uzatmak isteniyorsa, sonra "Bir yıl da idare ederiz." deniliyorsa bunun arkasında başka bir şey olduğu kesin.
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın "OHAL'i kaldıracağız." dediği 24 Haziran seçimlerinden tam on beş gün sonra ne oldu biliyor musunuz? Alelacele bir torba kanun hazırlandı ve OHAL yetkilerinin kullanımına dair kanunun süresi üç yıl uzatıldı; "On beş gün sonra" dedi, üç yıl uzattılar. Yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi âdeta bir OHAL rejimidir, bu sistem öyledir, OHAL rejimi. Başka türlü idare edemezler ülkeyi. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin o tek adam sistemine evrildiği dönemde OHAL ona yol açmaktadır, başka da hiçbir işe yaramamaktadır, yoksa bu ülkeyi OHAL'siz yönetmek mümkün. Bu kanun teklifi yasalaşırsa AK PARTİ iktidarındaki OHAL yetkilerinin kullanımına dair süre ne kadar olacak biliyor musunuz? Sekiz sene; beşti, üç daha ilave ederlerse sekiz olacak.
Kenan Evren, biraz evvel de söyledim, yedi yıl kullanmıştı ya sıkıyönetim yetkilerini; Kenan Evren'e rahmet okuttunuz ya, vallahi billahi rahmet okuttunuz; cunta rejimi dediğimiz o kara günlerin rejim bekçisine rahmet okuttunuz. Siz OHAL'i terörle mücadele etmek için mi istiyorsunuz yoksa yeni bir rejim inşa etmek için mi? Onu oturup ciddi bir düşünmek lazım.
OHAL, olağanüstü yönetim usullerinin uygulanmasını gerektiren doğal afet, tehlikeli salgın hastalık, ağır ekonomik bunalım, kamu düzenini ciddi biçimde bozan yangın, şiddet olayları gibi durumlarda uygulanan istisnai bir yönetim biçimi. Siz OHAL yetkilerini istismar ediyorsunuz. Öyle bir hâle getiriyorsunuz ki bakın, OHAL Yasası'yla ilgili... Birisi kışlık lastikten parayı götürecek diye kanunun içine koydunuz ya. Kışlık lastik vardı, biliyorsunuz OHAL Kanunu'nun içerisinde. Kışlık lastik niye? Kim bilir kim ithal etti? Vallaha, peşine düşemedim, bulacağım. Marka verdiler bir de "Şu marka, şu kışlık lastik." Memleketi cuma pazarına çevirdiniz ya, yazıklar olsun, vallaha yazıklar olsun! (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) O FETÖ'yle mücadeleyi sulandırdığınız gibi OHAL'i de sulandırdınız, kışlık lastikle iş yapmaya başladınız, kendinize göre bir şekle soktunuz.
OHAL yetkilerinin o keyfî kullanımı hukuk devleti ilkesi çerçevesinde ciddi zorluklara sebebiyet veriyor. OHAL döneminde birisi hakkında bir ihbar yapılıyor, daha soruşturma aşamasında, henüz soruşturma aşamasında, bakın, adamın malına tedbir konuluyor, yurt dışı yasağı getiriliyor, pasaportu iptal ediliyor, işine son veriliyor; mahkeme sonuçlanıyor, adam beraat ediyor. Beraat ya, bundan daha temize çıkmak başka nasıl olabilir? Mahkeme diyor ki. "Bu adam beraat etti, malının üzerindeki yasağı kaldır, işine iade et, pasaportunu da iade et." İçişleri Bakanı diyor ki: "Ben bu kararı tanımam." Neden? "OHAL bana bu yetkiyi veriyor." Ya, mahkeme kararını tanımıyorsun, o zaman mahkeme ne yapar, ne iş yapar? İşte bu sefer -biraz evvel de söylediler- mahkeme kararını tanımadığı dosyaları başkası götürüp İçişleri Bakanına veriyor. Al sana bir tane daha borsa, FETÖ borsası. Şamil Tayyar mıydı? O söylemişti, değil mi? FETÖ borsasını ilk söyleyen oydu. Yani kırkyılda bir doğru bir şey söylemiş adam.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - İçeriden.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Doğru bir şey söylemiş yani kendisini yadırgamıyorum, takdir ediyorum, teşekkür ediyorum.
2015 yılına kadar Türk ceza hukuku pratiğinde uygulamasına neredeyse hiç rastlanmayan şirket yönetimine kayyum tayin edilmesi iktidarınız döneminde sık başvurulan bir yöntem hâline geldi. Bu ne, biliyor musunuz? Çökme ya, çökme! Gözlerine kestirdikleri şirketlere gidip, terörle mücadeleyi bahane edip şirketlere çöküyorlar. Niye? OHAL var. Bu yolla şirketlerin içini boşaltıyorlar veyahut da götürüyorlar, bir FETÖ borsasının eline veriyorlar "Şu kadar para verirsen senin şirketini sana veririz." diye. Bu gasp ya, bu mafya devleti ya! Böyle bir şey olur mu? Yazık değil mi bu devlete? Beş bin yıllık geleneği olan bir devlet. Mafya devletine çevirdiniz devleti. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İlgili maddenin yasalaşması hâlinde TMSF'nin bu şirketleri satma görevi de ortadan kalkıyor, hani yeni bir madde koydular ya. Diyorlar ki: "Oranın sadece faktoring, finans vesaire şirketleri var." Ya, el koyduğu şirketlerin hepsi, o şirket gruplarının tamamının faktoring ve finans şirketleri var. Oradan yürüyüp o şirketleri tasfiye edecekler. Tasfiye etmek ne, biliyor musunuz? İçini boşaltacaklar, paraları indirecekler, şirketi akamete uğratacaklar. Satın ya, hazineye para girsin. Hazineye giden para burada birilerinin cebine gitmediği için tasfiye yoluna gidiyorlar. Sebep odur, bu kanun teklifi maddesinin sebebi odur. Yine, indirme bindirme, asansör işleri var burada, evet.
OHAL uygulamalarında Anayasa Mahkemesine de gidemiyorsunuz, problem orada. Yani "Anayasa Mahkemesinde iptal ediyorum." böyle bir hakkınız da kalmamış. OHAL şartlarının uzatılmasını amaçlayan maddelerin gerekçesi olarak hep "Terörle mücadele." diyorsunuz ya, en çok da "PKK'yla çok mücadele ettik..." Ben size bir şey söyleyeyim mi? 264 PKK'lı; Sayın Süleyman Soylu'nun söylediği en son rakam oydu, "İçeride 264 PKK'lı kaldı." dedi. Eyvallah, doğru kabul ediyorum. 2000 yılında yani sizden önce, bu ülkede, içeride 500'e yakın PKK'lı vardı, yurt dışında da yaklaşık 2.500-3.000 PKK'lı vardı. Çok mücadele ettiniz, başarı hikâyesi yazdınız, anlatıyorsunuz ya! Şu anda dışarıda kaç PKK'lı var, biliyor musunuz? 60 bin kişi ya, ne mücadelesi! PKK'ya prim verdiniz siz, büyüttünüz PKK'yı. Üstelik Suriye politikasında izlediğiniz yanlış yolla PKK/YPG, Barzani güçlerini bir araya getirip Türkiye'nin bölünmesinin önünü açtınız; başarı falan yok, Türkiye'ye çok büyük bir tehlike yarattınız.
Terörle mücadele İYİ Parti'nin en hassas olduğu, her zaman en üst seviyede destek verdiği bir konu. Şunu vurgulamak istiyorum: Terörle mücadele edilmesinin önünde hiçbir engel yok, eğer kanunlarla mücadele etmek istiyorsanız bunun için hiçbir engel yok; ilave bir yetkiye de ihtiyacınız yok. Devletimiz terörle mücadele konusunda gerekli güce, kudrete ve hukuki düzenlemelere zaten sahip. Ancak gelinen noktada, yapılan bu uygulamalarla bir yere varılamayacağı ortada. Biz de gerektiği yerde İYİ Parti olarak üzerimize düşeni çekinmeden yapmaya hazırız, yeter ki samimi olarak terörle mücadele edelim.
Güvenlik güçlerimiz terörle mücadele noktasında bugüne kadar nasıl destan yazdıysa bundan sonra da yazmaya devam edecektir. Ancak tek adam rejiminin anayasal çerçevesi olan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini ve bu sistemin ayrılmaz parçası hâline getirdiğiniz OHAL'i, Türkiye'nin normali hâline getirmenize asla ve kata izin vermeyeceğiz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde aritmetik çoğunluğa sahip olmak demek Anayasa'ya uygun olup olmadığına bakmaksızın dilediğiniz her yasayı geçirebilme imkânına sahip olduğunuz anlamına gelmez. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin karnesi, artık aleni gerçeği ortaya koymuştur; o da şudur: Bu sistem, tek adam rejimidir. Dünyada buna "otokrasi" derler, başka bir şey derler; tek adam rejimidir bu sistem. Bu siyasi iktidar, yasamayı ve yargıyı tahakküm altına aldığı Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde, özgürlükleri ve hukuk devletini her geçen gün daha fazla erozyona uğratarak Türkiye'yi otokratik bir rejime dönüştürme gayreti içerisindedir. Türk toplumu bunun farkındadır, cevabını ilk seçimde size verecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Türk toplumunu ekonomide, hukukta, eğitimde ve beşeriyetle olan yarışındaki tüm mecralarda geride bırakan, çağın gerisinde kalmış bu iktidarla Türkiye'yi geleceğe taşıyamazsınız. İradeyi ve iradeyi tek bir kişinin aklına, tercihlerine, istek ve arzularına emanet etmeyi "millî irade" olarak kabul eden bir anayasal düzenle Türk milletinin huzur ve refah içinde yaşaması mümkün değildir.
İYİ Parti iktidarında, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemin temel mantığı, devlet erkleri arasındaki denge ve denetim mekanizması üzerinde inşa edilecektir. Bizim öngördüğümüz anayasal sistem, bürokrasiyi siyasetin tasallutundan kurtaracak olan sistemdir. Zaman zaman akamete uğrasa dahi, yüz elli yıllık bir demokratik müktesebattan beslenen Türkiye Cumhuriyeti ve Türk halkı, asla tek adam rejimine teslim olmayacaktır. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem, muhakkak bu memlekette tek adam rejiminin yerini alacaktır.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)