GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Askeri Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:95
Tarih:23.06.2021

SAİT DEDE (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, HDP İzmir il binamızda vahşice katledilen Deniz Poyraz arkadaşımıza, yoldaşımıza Allah'tan rahmet, ailesine ve tüm halkımıza başsağlığı diliyorum.

Tüm demokrasi güçlerine ve insanlığa karşı yapılan, Kürtlerin ve HDP'nin ön planda olduğu bu organize ve planlı saldırıyla karanlığı derinleştirmenin hedeflendiği çok açık bir şekilde görülüyor. Siyaseten ve ellerinde bir oyuncak hâline getirdikleri, eğip büktükleri hukuk yoluyla HDP'yle baş edemeyenler, boyun eğdiremeyenler, bu acı olayda da görüldüğü üzere eli silahlı katillerini yeniden sahneye çıkarmışlardır. Geçmişte olduğu gibi bu katliamda da katilin yalnız olmadığını çok iyi biliyoruz. Bunun emarelerini katliamın öncesi ve hatta sonrasında bile nefret söylemleriyle meşrulaştırılmaya çalışılmasında da net bir şekilde görüyoruz.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Bu cinayetin arkasında PKK var, FETÖ var, DAEŞ var. Bunlar yalnız değil, hainler yalnız değil.

SAİT DEDE (Devamla) - Başka nerede görüyoruz? Geçmişten bugüne Türkiye'de işlenen siyasi cinayetlerin faillerinin cezasızlık zırhıyla korunmasında görüyoruz; bunun artık Türkiye pratiğine dönüşmesinde, normalleştirilmesinde görüyoruz. Türkiye'nin geçmişten bugüne normali bu şekildedir. İşte, bu yüzden bu ülkede işlenen hiçbir siyasi katliamda katil tek başına değildi. Yıllardır partimize yönelik kullanılan düşmanlaştırıcı dil, HDP'yi kapatma davası, kumpas davaları, Deniz'in katledilmesine kadar giden yolu aralamıştır.

Bakın, şu anda Sincan Cezaevinde önceki dönem eş genel başkanlarımıza, milletvekillerimize, partili arkadaşlarımıza yönelik bir kumpas davası devam ediyor. Karanlıktan iktidar devşirenlerin talimatıyla muhaliflerin, demokratik siyaset yapan siyasetçilerin, partililerimizin kumpas davalarıyla tutuklu olduğu; demokrasi, hukuk ve özgürlüklerin büyük bir saldırı altında olduğu bir süreç geçirmekteyiz. HDP'yi yargıladıklarını düşünenler büyük bir yanılgı içerisindeler. HDP, Sincan'da Deniz'in katillerini yargılıyor; HDP, Sincan'da IŞİD zihniyetini yargılıyor; HDP, Kemal Kurkut ve Uğur Kaymaz'ı öldürenleri, Roboski ve Soma'da halkı katledenleri, Berkin Elvan'ı vuranları, hâlâ görev başında olan rantçı hırsızları yargılıyor.

Bakın, tüm dünya basını ve kamuoyu, Türkiye'de yaşanan rüşvet, yolsuzluk, kara para aklama, uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, cinayet, tehdit, şantaj, uluslararası cihatçı terör örgütlerine yapılan yardımları konuşuyor. Tüm bu mafya, devlet, siyaset üçgenindeki hukuksuzluğun örtülmesinde, suçu ve suçluları perdelemede Kürt sorununun nasıl kullanıldığını taraflı anlatımlarında, suçlama ve savunmalarındaki itiraflarında net bir şekilde bir kez daha görüyoruz. Bir kez daha diyorum çünkü bu çürümüşlüğün, bu kirli, derin yapıların yeni olmadığını biliyoruz. 3 Kasım 1996'da Susurluk'ta ortaya saçılan çürümüşlüğü Kürt halkı aslında çok yakından tanıyordu. Bu kadar aleni bir ifşaya rağmen ve anayasal zeminden meşruluğunu alan silahlı grupların çetelerle olan ilişkilerinin Susurluk Komisyonunda belgelenmesine rağmen o karanlık perdenin aralanmamasının, hesabının sorulmamasının bizi bugün yaşadığımız çürümüşlüğe getirdiğini görüyoruz. İşte, bu yüzden bugün sorulmayan hesapların karanlık yarınların habercisi olduğunu biliyoruz. Türkiye tarihi, Kürt meselesinde çözümsüzlüğü dayatma, inkâr ve imha konseptlerinin kanlı ayağı olarak kullanılan paramiliter güçlerin ülkeyi siyasi, sosyal ve ekonomik olarak sürüklediği karanlık süreçlerin tekrarıyla doludur. 90'lı yıllarda işlenen on binlerce faili belli cinayetin; yakılan, boşaltılan yüzlerce köyün, yerinden edilen milyonlarca insanın hesabını soramayan bir sistem çürümeye mahkûmdur. Bu çürümüş sistemle bugün yaşanan yaşam gasplarının, hak ve hukuk gasplarının hesabının sorulması da elbette mümkün olmamaktadır. Elbette ki demokrasinin, hak ve özgürlüklerin olmadığı bir ülkede ne huzurun ne barışın ne de eşitliğin olmayacağı çok açıktır.

Romalı muzaffer bir komutan edasıyla yapılan savaş söylemlerinin ardında yatan gerçekliği artık halklarımız görüyor, içeride ve dışarıda topluma dayatılan savaş politikalarıyla aslında neyin amaçlandığını herkes artık net bir şekilde görüyor. İktidarın bu korkunç tabloyu normalleştirmek, yapılan hukuksuzlukları perdelemek, katliamları meşrulaştırmak için Kürt meselesinde çözümsüzlüğe ısrarla sarıldığını görüyoruz. Kırk yıldır yapılan sınır ötesi operasyonları çözümmüş gibi pazarlamaya, Kürt halkının iradesine kayyum atamaya, gözaltı ve tutuklamalarla demokratik siyasetin önünü tıkamaya, hamasetle toplumu kutuplaştırmaya, nefret söylemleriyle katilleri azmettirmeye devam ediyor. İktidar ve arkasındaki karanlık güç yurttaşa nefes alma şansı bırakmamaya yeminli, demokrasinin esamesinin okunmadığı bir yaşamı dayatmaya devam etmektedir ancak ömrünü savaştan, gözyaşından beslenerek uzatacağını sananlar nasıl bir yanılgı içinde olduklarını geçmişe baktıklarında göreceklerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

SAİT DEDE (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.

Varlığını Kürt inkârı üzerinde inşa eden her siyasi düşünce eninde sonunda siyaset sahnesinde yok olmuştur. Bunun Türkiye siyasi tarihinde sayısız örneği bulunmaktadır. Yoksulluk ve açlıkla mücadele eden yurttaşa hamaset yapmak dışında verecek hiçbir şeyi kalmayan bu iktidarın artık hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır. Çok iyi bilinmelidir ki yaratılan bu nefret ortamında kimlerin neyi amaçladığını çok iyi biliyoruz. Biz hiçbir baskı ve katliama boyun eğmedik, bundan sonra da boyun eğmeyeceğiz. İktidarlarının ömrünü uzatmak için her yola başvuranlara en iyi cevabı halklarımız verecektir, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)