GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:91
Tarih:15.06.2021

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında grubum adına söz aldım. Bu vesileyle Gazi Meclisi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Uzun bir süredir temel kanun gelmiyordu, tam sevindik temel kanun geldi diye, bu sefer de kanunun içeriğine bakınca hevesimiz kursağımızda kaldı yani Türkiye'de hukuk sistemini katletmeye yönelik bir kanunla daha karşı karşıyayız.

Türkiye uzun süredir toplumun pek çok kesimi tarafından tecrübe edilen derin bir ekonomik krizle karşı karşıya. Bunun yanı sıra küresel salgın koşullarıyla ve son günlerde iyice berraklaşan bir yönetim kriziyle, bir siyasi buhranla da karşı karşıya ve onunla mücadele ediyor. İYİ Parti olarak uzun süredir iktidarın yönetim kapasitesinin çöktüğünü, kurumsal mekanizmalarımızın felce uğradığını, siyasi ikballer uğruna ülkemizin geleceğiyle kumar oynandığını pek çok kamusal alanda dile getiriyoruz. Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener tarafından gerçekleştirilen esnaf ziyaretlerine yönelik tehdit ve şiddet içerikli cevaplar da ne yazık ki iktidarın otoriter doğasını gözler önüne seriyor, ayrıca vatandaşların taleplerine yönelik yapıcı herhangi bir çözüm önerilerinin de kalmadığını ifşa ediyor. Hukukun üstünlüğüne, insan hakları ile temel hak ve özgürlüklere, kuvvetler ayrılığının tam manasıyla tatbikine âdeta hava ve su gibi ihtiyaç duyduğumuz artık yadsınamaz bir gerçek. Bugünlerde bahse konu olan hususlarla yakından ilişkili bir kanun teklifinin Meclise sunulması çok büyük önem arz ediyor. Ne var ki bu kanun teklifi ne yargı erkinin ideal şekilde işlemesini temin edecek düzenlemeler ihtiva etmekte ne de Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yapıcı siyasal atmosfere katkı sağlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurul gündemine gelen söz konusu teklif, esas itibarıyla resmin bütününe odaklanmayan, sorunların tamamına kolektif çözümler sunmayan, tabiri caizse günü kurtarmaya yönelik konjonktürel düzenlemeler içeren oldukça yetersiz bir tekliftir. İktidar cephesinin alışkanlığı olduğu üzere, araya her zaman olduğu gibi makul ve her kesimin onaylayacağı birtakım düzenlemeler serpiştirilmiş, ancak dikkatli bir göz bu düzenlemelerin sorunları ortadan kaldırmayı değil, halının altına süpürmeyi amaçladığını hemen fark ediyor. Görünen o ki iktidar partisi, dışı süslü ancak içeriği sonuca etki etmeyen düzenlemeleri reform olarak etiketleyerek önümüze getirme alışkanlığını devam ettiriyor.

İlk olarak önemle belirtmek gerekir ki gerekçesi incelendiğinde, teklifin hazırlanma sürecinde konunun muhataplarının, bu alanda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının ve ilgili paydaşların görüşlerine başvurulmadığı açıkça görülüyor. Asıl hedefin Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve Cumhurbaşkanınca açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı'nda yer alan birtakım faaliyetlerin gerçekleştirilmesi olduğu anlaşılmakta. Son derece kısa kaleme alınmış bir genel gerekçeden ve "Uygulamadaki tereddütleri gidermek." "Uygulama birliği sağlamak." gibi genelgeçer madde gerekçelerinden ibaret bu bahse konu olan teklif, uygulamada pek çok soruna ve keyfiyete yol açabilecek muğlak düzenlemeler ihtiva etmektedir.

Malumunuz olduğu üzere, Meclis Başkanlığına ulaşan kanun tekliflerinin konusu ve kapsamına göre esas ve tali komisyonlara havalesi İç Tüzük'ümüzün 23'üncü maddesi uyarınca gerçekleştirilmektedir. Tali komisyonlar, doğası gereği, işin kendilerini ilgilendiren yönü veya maddeleri üzerine görüş bildiren komisyonlardır. Ne var ki uygulamada, iktidarın alelacele kanunlaştırma arzusu bu komisyonları devre dışı bırakmakta.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir bütün olarak esas ve tali komisyonların birlikte çalışması gerekiyor. Uzun bir süredir, kanun yaparken tali komisyonları çalıştırmıyorsunuz. Tüm paydaşların katılımıyla ideal bir tartışma atmosferi içerisinde faaliyet göstermesi aslında zaruri bir iş, ne var ki içerisinde bulunduğumuz bu ucube sistem pek çok diğer mekanizma gibi komisyonların fonksiyonunu da maalesef tahrip etti. Bugün, tali komisyonlardan, kendilerine tali olarak havale edilen teklifi görüşemeyeceklerine dair bir yazı alınıyor ve teklif yalnızca esas komisyonlarda görüşülmek suretiyle kanunlaştırılıyor. Ne yazık ki üzerinde konuştuğumuz bu teklif de aynı kaderi paylaşan tekliflerden oluşmuş. Temel insan haklarıyla ilgili önemli düzenlemeler içeriyor bu kanun, milletvekillerine yeterince inceleme imkânı tanınmıyor. Tali komisyon olan İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda görüşülmeden âdeta yangından mal kaçırır gibi esas Komisyonunda görüşüldü ve gündeme alındı ve siz değerli milletvekillerinin önüne getirildi. Komisyonda muhalefetin tespit ettiği ve çözüm önerilerini de getirdiği olumlu, yapıcı hiçbir öneri dikkate değer görülmemiş oysa özellikle teklifin 8'inci ve 9'uncu maddeleri özel hayatın gizliliği, haberleşme özgürlüğü gibi önemli insan haklarına dair maddelerdir. Teklifin tali komisyon olan İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda görüşülmesinin olumlu katkı sunacağı ve yasama kalitesini artıracağı ortadayken bir formalite sürecinden ibaret hâle gelen Komisyon sürecinde teklifin esasına olumlu katkı sağlayabilecek hiçbir süreç işletilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, teklifle getirilen en önemli düzenleme, cumhuriyet savcılarının yerel mahkemelerde ve istinaf mahkemelerinde idari ve yargısal anlamda cumhuriyet başsavcılarına mahkûm hâle getirilmesidir. Düzenlemeyle, cumhuriyet başsavcısına, savcıların verdiği takipsizlik kararını kaldırma sonucu doğuran bir yetki verilmektedir. Hâlihazırda mevcut bulunan mevzuat uyarınca cumhuriyet başsavcısı ahengi sağlama görevi nedeniyle cumhuriyet savcılarının kararlarını zaten denetliyor. Teklifle arttırılması öngörülen bu yetkinin ne şekilde kullanılacağı açık olmuyor. Keyfî sonuçlar doğurması da kuvvetle muhtemel. İktidarın otoriter yapısı nedeniyle yürütme ve yargı erkleri arasındaki çizginin giderek daha da görülmez hâle geldiği bu sistemde cumhuriyet başsavcısının yetkilerinin arttırılması, maalesef, yargının siyasallaşmasını arttıran bir unsur olarak dikkat çekmektedir. Hep kızıyorsunuz ama artık herkesin de kabul ettiği, sizlerin de bildiği yargının sarayın vesayeti altında olduğu düşünüldüğünde, bu düzenlemenin doğuracağı vahim sonuçları şimdiden öngörmek hiç zor değildir.

Az önce belirttiğim üzere, teklifin 8'inci ve 9'uncu maddeleri özel hayatın gizliliği gibi temel hak ve özgürlüklere ilişkin önemli düzenlemeleri bünyesinde barındırmaktadır. Ünlü Alman kamu hukukçusu Georg Jellinek'in temel hak ve özgürlükleri sınıflandırma yöntemi olan Jellinek Üçlüsü, bu teorisi uyarınca negatif statü hakları, bireyin devlet tarafından dokunulmayacak haklarını ve bu hakların kullanımının sınırlarını çiziyor. Niteliği itibarıyla devlete bireylerin kişisel haklarına saygı duymak, sınırlarını işgal etmemek yükümlülüğü yüklüyor. Kamusal hayat içerisinde bir birey yalnızca temel hak ve hürriyetlerin tamamına külli olarak sahip olmak şartıyla özgür olabilir. Bu kapsamda, üzerinde konuştuğumuz teklifin, bir negatif statü hakkı olan özel hayatın gizliliği gibi hususlara dokunan 8'inci ve 9'uncu maddeleri büyük önem arz etmektedir.

İYİ Parti olarak, Türk Ceza Kanunu'nun "örgütlü suçlar ile anayasal suçlar" başlıkları altında değerlendirilen suçlara ilişkin ve Terörle Mücadele Kanunu kapsamında değerlendirilen suçlara ilişkin yaklaşımımız ve ulusal güvenlik hassasiyetimiz ortadadır. Bununla birlikte, Anayasa'yla güvence altına alınmış ve Türk devletine Türk vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alma yükümlülüğü öngören negatif statü haklarına ilişkin düzenlemelerin de çok dikkatle ve katılımcı süreçler vasıtasıyla kaleme alınması gerektiği kanaatindeyiz. Bu hususa ek olarak, ilgili maddelerde yer alan "...veya tehlikeli halde bulunan ya da dışarı ile iletişiminin kurum güvenliği açısından tehlikeli olabileceği değerlendirilen..." ifadesi uygulamada keyfiyete yol açacaktır. Kamu güvenliği açısından tehlikeli olma hâlinin yahut tehlikeli hâlde bulunma durumunun hukuken sınırları belli değildir. Bu düzenlemeyle amaçlanan, iktidarınıza yönelik tehlikeleri hüküm kapsamına almak mıdır, onu bilemiyoruz. Sizleri korkutan, böyle muğlak bir düzenleme getirmenize sebep oluşturan hususlar nedir, onu da merak ediyoruz. İYİ Parti olarak bunları da sorgulama ihtiyacını hissediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis Genel Kurulunda birkaç ay önce, zor şartlar altında görevlerini yapmaya çalışan polislerimizin hayatlarına son verdiğinden söz etmiştik ve bir yıl içerisinde 80 polisimizin intihar ettiğini dile getirmiştim. Ne yazık ki polis intiharları devam ediyor. Üzülerek söylüyorum ki, Emniyet teşkilatı ülkemizde intihar oranları en yüksek meslek gruplarının başında geliyor; gencecik fidanlar hayatlarına son veriyorlar.

İnternette bile polis intiharlarına dair küçük bir arama yapıldığında, son yıllarda onlarca intihar haberinin olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Emniyet-Sen'in raporuna göre, sadece 1996-2016 yılları arasında ülkemizde 650 Emniyet mensubu intihar ederek hayatına son vermiş. Sadece 1 Ocak-8 Şubat 2020 tarihleri arasında, sadece otuz sekiz gün içerisinde 8 polis memuru, 1 Emniyet müdürü, 1 bekçi ve 2 emekli polis yaşamına son verdi, sadece otuz sekiz günde.

Bugün, yine, sosyal medyada bir polisimizin intihar haberini gördük. Bu genç kardeşimize, intihar eden polis kardeşimize Allah'tan rahmet diliyorum; yakınlarına, Emniyet teşkilatına başsağlığı diliyorum.

Polisleri intihara sürükleyen sebepler ne? En başta ne geliyor, biliyor musunuz? Mobbing. Polisler çok ciddi mobbinge uğruyor. Eskiden polislikte, rütbenin dışında, mesleki kariyerin verdiği bir ağabeylik vardı. Ben hatırlarım, çok gençtim, İstanbul'da Ahmet Ateşli diye bir Cinayet Masası Amiri vardı, başkomiserdi Ahmet Ateşli. O zamanki İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ahmet Ateşli'ye ağabey diye hitap edip onun fikirlerinden faydalanırdı. Şimdi, eski polislerin bir an önce emekli olması için her şeyi yapıyoruz. Niye? Alttan "Biz ak polis getireceğiz." uğraşısı içerisindesiniz, onlara mobbing uyguluyorsunuz.

Eski polislere ikinci şark hizmeti çıkarıyorsunuz. İpka yapacak -eskiden, engelli anne ve babası veya bakıma muhtaç anne ve babası varsa bu İpka nedeni sayılıyordu- onu kaldırdınız, onları bir daha şarka gönderip emekli olmasını veya istifa etmesini istiyorsunuz. Bu mobbingden dolayı ciddi anlamda intiharlar var, geçtiğimiz günlerde kamuoyunda çok konuşulan Silivri Emniyet Müdürü -genç müdür- gibi.

İkincisi; iş yükü. Bu pandemi döneminde en az sağlık çalışanları kadar çalıştılar polisler. Pandemi döneminin en çok çalışanları sağlık çalışanlarıyla beraber polislerdi on iki/yirmi dört değil, yirmi dört/on iki çalıştılar, yirmi dört saat çalışıp on iki saat istirahat ettiler ve bu iş yüküyle bu genç insanlar bunalıma girip yaşamlarına son verdiler.

Tercih dışı şark ve ikinci şark tercih problemleri bunların hayatlarına son verecek bunalımları getiren sıkıntılardan bir tanesi. Özlük hakları var onların, özellikle hâlâ getirmediniz; seçim döneminde bizim de söylediğimiz, söylemeye devam edeceğimiz ama sizin her mecrada söz verdiğiniz 3600 ek göstergeyi hâlâ getirmediniz. Bunların dışında polis sandığı kesintileri var.

Covid-19 pandemi süreci yoğunluğundan bahsettim biraz evvel, çok daha önemlisi ne, biliyor musunuz? Bu polislerin dertlerini anlatabilecekleri, şikâyetlerini iletebilecekleri makam yok, bulamıyorlar, sahipsiz bir Emniyet teşkilatıyla karşı karşıyayız. Bunları ben söylemiyorum aslında, bunları, zaman zaman sıkıntılarını dile getiren Emniyet teşkilatına mensup arkadaşlarımız, kardeşlerimiz söylüyor.

Polislerimizden bize ulaşan bir sıkıntıdan daha söz etmek istiyorum. Böyle bir kanunda polisi konuşmak zorunda kaldığımız için hepinizden özür diliyorum ama polislerimizi konuşan yok, polislerimizin derdine kulak veren hiç yok. O yüzden bu kanun teklifini konuşurken polislerimizi de konuşmayı kendime vazife bildim.

Polislerimizin askerlik hizmeti ve üniversite eğitimi daha önce hizmet borçlanması kapsamında değerlendirilirken yapılan değişikliklerle bu kapsamdan çıkarıldı ve birçok polis mağdur oldu. Emniyet teşkilatında görev yapan personele yönelik uygulanan hizmet borçlanmasındaki hizmet, sistem eşitliğine ve adalete aykırı sonuçlar doğuruyor. Bize ulaşan bir arkadaşımız diyor ki: "2010 yılında hizmet borçlanması nedeniyle o zaman kredi çektim, 12 bin lira para verdim. 2023 yılında emekli olacaktım, sonra mevzuat değişikliği nedeniyle emeklilik yılım 2033 oldu yani emekliliğimi on yıl sonraya attı." Polisler de bu hâliyle bir nevi EYT'li oldular. Böyle mağdur olan birçok polis arkadaşımız var. Polislerimiz 3600 ek göstergeyle, mevzuat değişiklikleri nedeniyle yaşadıkları mağduriyetleri geçtiler, artık ne istiyorlar, biliyor musunuz? İnsan gibi çalışmak istiyorlar, sadece o, insan gibi çalışmak.

Umuyorum, polislerin bu dileklerini ilgili merciler duyuyordur, buradan milletimize biz bir kere daha haykırdık. Onların da bu sorunlarının çözümü yönünde bizler burada konuşmaya, sizleri çalışmaya sevk edeceğiz.

Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)