GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HABERLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜNE VE ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNE YÖNELİK İHLALLERİN TESPİTİ VE ÖNLENMESİNE İLİŞKİN TEDBİRLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASIINA İLİŞKİN ÖNERGELERİN ÖN GÖRÜŞMESİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:55
Tarih:22.01.2013

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyeti içerisine bir virüs gibi sinen, dinleme olarak da ifade edilen konu hakkında Meclis araştırma komisyonu kurulması konusunda Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, insan eşref-i mahlûkat olarak yaratılmıştır. İnsanın yaradılış fıtratında şeref ve haysiyet fıtratından gelmektedir. Şeref ve haysiyet diğer yaratıklara göre sadece insana bağışlanmıştır. Şeref ve haysiyetin ilgi duyduğu, ilgili olduğu iki tane alan vardır hukukta; bunlar da özel hayat, bir diğer ifadeyle özel hayatın gizliliği, haberleşme hürriyeti, bir diğer ifadeyle haberleşme hürriyetinin gizliliği.

İnsanlık, tarihi boyunca bu iki değeri, kendisine yaradılış fıtratından verilen o şeref ve haysiyeti koruyabilmek için mücadele etmiş. Neticede, özel hayat ve haberleşme hürriyetinin korunması evrensel değerlere yansımıştır.

Diğer taraftan, bütün ülkelerin anayasasında olduğu gibi bizim Anayasa'mızda da bu iki kavram korunmaya gayret edilmiş ve mevzuatımıza da gerek Ceza Muhakemesi Kanunu'na gerekse Ceza Kanunu'na bununla ilgili hükümler konulmuştur.

Son olarak da yeni anayasa çalışmalarında bütün temel hak ve hürriyetlerin insan şeref ve haysiyeti üzerine oturtulması, böyle bir perspektiften anayasa yapılması dört siyasi partinin Uzlaşma Komisyonunda kabul ettiği temel değer olarak alınmıştır.

Bu derecede önemli olan, bu derecede evrensel değerlere yansımış, anayasalara, mevzuatımıza yansımış olan, insanın şeref ve haysiyetiyle ilgisi bulunan özel hayatın ve haberleşme hürriyetinin gizliliği maalesef sokaklarda satılan 25-30 liralık aletlerle heder edilir bir noktaya gelmiştir. O zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak buna bir çare bulabilmek amacıyla dört partinin vermiş olduğu önergenin kabulüyle bu konunun enine boyuna konuşulması gerekmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyetinin korunabilmesi ekseninde iki temel noktada araştırma yapılmasını öneriyoruz: Bunlardan bir tanesi, kamu gücünü ve kamu kaynaklarını kullanarak, kamu yetkisini aşarak insanların özel hayatına giren ve haberleşme hürriyetini -yetkilerini suiistimal etmek suretiyle- ihlal edenlerin araştırılması, soruşturulması, diğeri ise oluşturulan çeteler marifetiyle yasa dışı dinlemelerin tespiti; bu temel iki insanlık değerini ihlal edenlerin hakkında alınacak önlemlerin geliştirilmesi.

Değerli arkadaşlarım, mesele vahim bir vaziyettedir. Vahametini ifade etmek üzere önemli gördüğüm iki hususu sizlerle paylaşmak istiyorum: Bundan bir tanesi, özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyetinin ihlali ile ilgili yapılmış bir ankette vatandaşlarımızın yüzde 71,6'sı bizzat kendisinin telefonunun dinlenildiğine inanmaktadır, böyle bir algı vardır. Bu demektir ki 75 milyonluk Türkiye'de özel telefon kullanan insanlarımızın yüzde 71'i böyle bir kaygı içerisindedir ve bu kaygı çok vahimdir.

Diğer taraftan, bir köşe yazarının feryadını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu sayın köşe yazarı köşesinde feryat ediyor, diyor ki: "Sen veya siz sevgili arkadaşlar, okurlarım okumayanlarım, tanıdıklarım tanımadıklarım, bürokratlar, siyasetçiler, sporcular, ünlüler, ünsüzler, kadınlar, erkekler, büyükler, küçükler, güçlüler, güçsüzler hepiniz dinleniyorsunuz." Ve ekliyor "Hayasız kulağın dostu olmaz. Dinleyen hayasız kulağın, kimi ne zaman dinleyeceği belli olmaz; kör kurşun gibidir nereden çıkacağı belli olmaz." İşte bu hayasız kulak, bu sayın köşe yazarının güzelce tanımladığı hayasız kulak Türkiye'de kimleri dinlemedi. Sadece basına yansıyanları biliyoruz, yansımayanları bilmiyoruz. Özel şahıslar dinlendi, ilgili ilgisiz özel ihtilafı olan insanlar birbirlerini dinlettiler, sanatçılar dinlendi, sporcular dinlendi, isimlerini elbette ki söylemeyeceğim. Yargının içerisinde İstanbul Başsavcısı dinlendi. Kim dinletti? Emrindeki, onun adına görev yapan savcı, başsavcısını dinletti. Ankara Başsavcısı dinlendi. Kim dinletti? Onun emrinde, onun adına görev yapan savcı dinletti. Adliye santrali dinlendi, Yargıtay santrali dinlendi, Yargıtayın değerli üyeleri dinlendi, Anayasa Mahkemesinin üyeleri dinlendi, Danıştay Başkanı dinlendi, hâkimler dinlendi, savcılar dinlendi. Bunlar yasal dinleme çerçevesi içerisinde dinlenenlerdir deniliyor ancak yasal düzenlemenin de gayriyasallığına örnek olan, olumsuz birer, hukuk tarihimize geçmiş ibret vesikalarıdır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan biraz önce anlattı, düzenlemeler yapıldı vesaire. O düzenlemelerden bir tanesi de işte, bu hukuksuzluğu, bu, insan şeref ve haysiyetini rencide eden, haberleşme hürriyetini ve kişinin özel alanını tahkir eden, tahrip eden dinlemeler Adalet ve Kalkınma Partisinin çıkardığı yönetmeliklerle yapıldı. Bunlardan bir tanesi de Teftiş Kuruluna hâkimlerin dinlenilmesi yolunu açan yetkinin verilmesiydi. Bununla ilgili, Türkiye'deki 12 binin üzerindeki hâkim ve savcıdan 1 tanesi "Ben dinlenmiyorum." diyemiyor, herkes dinlenildiğinden emin. Bu korkuyla, bu baskıyla, bu kaygıyla, bu endişeyle bu hâkim nasıl hak dağıtacak? Ya dinlenilmesi neticesinde önüne bir kaset çıkarsa, önüne bir teyp kaydı çıkarsa? Ya ertesi gün bakacağı davayla ilgili olmak üzere İnternet'te dakikada -Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi- yayılabilecek bir iftira kampanyasına maruz kalırsa? İşte, burada, değerli arkadaşlarım, tuzun koktuğu noktaya geliyoruz; dinleten yargı, dinlenilen yargı, suçlu bu kapsam içerisinde yargı, suçluya ceza verecek olan yargı. Yargının hâli de bu.

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, belediye başkanları dinlendi, özellikle muhalefet belediye başkanları. Bunu ben birkaç defa daha söyledim. Bir daha söyleyeceğim. Dinleneni de dinleyenler var. Bir belediye başkanımız hakkındaki soruşturmada, dinleyeni dinleyen bir makamdan belediye başkanımıza telefon geliyor, diyor ki: "Sizin şu önemli şahıs ile soyadınız aynı, bir akrabalığınız var mı?" Sayın Başkan da hiçbir şeyden habersiz "Hayır, yok." diyor. "Yok" dediği gün gözaltında. Var olsaydı o sayın şahsiyetin akrabası olması nedeniyle dinleyenler dinlediklerinin gereğini yapmayacaktı. Dolayısıyla Türkiye bu hâle gelmiş bir durumdadır.

Sivil toplum örgütleri dinleniliyor, dernekler dinleniliyor, vakıflar dinleniliyor, sendikalar dinleniliyor. Elhasıl hayasız kulak herkesin ensesinde.

Basın mensupları dinleniyor değerli arkadaşlarım. Genelkurmay başkanları en mahrem toplantılarında dinleniliyor. Sayın Işık Koşaner, Sayın İlker Başbuğ ve sıra kademesine göre herhâlde geriye kalanların tamamı.

Dinlemeden nasibini olmayan yok. Oslo görüşmeleri dinleniyor. Yüzde 95 oranında PKK'yla anlaşıldığına dair ortaya çıkan konuşmalar kamuoyuna yayılıyor. Siyasi partiler dinleniliyor, teknik takibe alınıyor. CHP dinleniliyor, MHP dinleniliyor ve diğer dinlenilen partilerin arasında Adalet ve Kalkınma Partisi, sıranın, hayasız kulağın ne zaman kendisine geleceği ihtimalini hiç değerlendirmiyor, bana sıra gelmez diye düşünüyor ama ona da sıra geliyor. Sayın Başbakanın evi dinleniliyor, Sayın Başbakanın ofisi dinleniliyor. O tarihe kadar yapılan hiçbir iş yok. O tarihe kadar bakın ne oluyor? Milliyetçi Hareket Partisi aleyhine teknik takip dinlemeler ve özel hayatın gizliliğini ihlal, haberleşme hürriyetini ihlal ile bir alçak ve izansız tuzak kuruluyor. Bu tuzağı Sayın Başbakan oy devşiriciliğine dönüştürüyor, "Ne özeli, genel genel." diye bir de kabadayıca konuşuyor. CHP aleyhine yapılmış teknik takipte ise mesele oy devşiriciliği çerçevesi içerisinde çok basite indirilerek ve telaffuz etmek istemediğim ama söylemek zorunda olduğum -Başbakanın ifadesiyle- "uçkur" meselesine düşürülüyor.

Değerli arkadaşlarım, bu işten sorumlu sayın bakan da dinlemelerle ilgili şikâyet ortaya çıktığında nasihat veriyor, diyor ki: "Eğer suç işlememiş iseniz dinlenilmekten korkmayın, çekinilecek bir şey yok." İş bu kadar basit ise burada konuşmaya da gerek yok, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu önergeyi vermesine de demek ki gerek yok.

Değerli arkadaşlarım, ne yapıldı? Yapılması gereken hiçbir iş yapılmadı. Örneğin, Milliyetçi Hareket Partisi aleyhine kurulmuş olan hain tuzak İnternet sitesinde yayınlandı. Bunu yayınlatanın kim olduğu belli. Bunu yayınlatan, Adalet ve Kalkınma Partisinin İl Genel Meclisi Üyesi İbrahim Faruk Bayındır. İnternet sitesine para ödemiş, ödediği kredi kartının numarası belli, İnternet sitesiyle telefonla konuşmuş, konuştuğu telefon belli, aradan iki yıl geçmiş, suçun faili yok. Kim bulacak bu suçun failini? Siyaseten sorumlu olan AKP, Hükûmet, bitti. Anayasa'ya göre, işlenmiş suçların soruşturulması görevini kolluk güçleri yapacaktır. Elbette ki savcının denetimi vardır ama kolluk gücü eğer siyasi iradede bir fren oluyor ise o takdirde felçli hasta gibi kolunu kıpırdatmıyor. Ama zamanı geldiğinde de çok güçlü çalışıyor. Örnek, AKP'nin zülfüyârına dokunan bir olay oldu, çok da basit bir olaydı. Bir bakan adına ÖSYM'ye -hatırlayın- sahte bir e-mail gönderilmiş, bir öğrencinin yerleştirilmesine torpil anlamında. Bunun sahteliği belli olduğu için derhâl AKP'nin kurulu güçleri harekete geçti, on iki saat içerisinde bu kişinin, sahte isimle, sahte kimlikle bu sahtekârlığı yapmış olmasına rağmen kim olduğu belli oldu, İstanbul'da bulundu, Ankara'ya kadar getirildi. Demek ki burada bir farklılık var, burada bir çifte standart var. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın." deniliyor ama bu hayâsız kulak yılandan daha beter. Hiçbir zaman kimsenin gözünün yaşına bakmamakta ve AKP'ye de acımamaktadır. Sıra onlara da gelmiştir. Bakalım, Sayın Başbakanın ofisinin dinlenilmesinden, evinin dinlenilmesinden, AKP'nin diğer ilgi alanına giren kurumlarının, kuruluşlarının, odalarının dinlenilmesinden daha neler çıkacak?

Değerli arkadaşlarım, şimdi, tedbir alınıyor. Tedbir nasıl alıyor? Sayın Başbakan kendisinin dinlenmesini önleyecek tüm tedbirleri aldı. Başbakanlıktaki bütün korumalar değiştirildi, memurlar değişik yerlere gönderildi, tamamen bütün kadro yenilendi. E, Başbakan bundan sonra belki dinlenilmeyecek bu tedbirler sayesinde. Ya yüzde 71,6'sı dinlenildiğine emin olan Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlarına ne gibi bir tedbir alınacak? Ya dinlemeleri önlemekle görevli olan yargı "Kendim dinleniyorum." diye kaygı duyuyorsa bu kaygıyı giderecek nasıl bir tedbir alınacak? Ya Oslo gibi önemli bir görüşmede bunlar ortaya çıkabilecek şekilde nüfuz etmiş bir dinleme çetesine karşı ne gibi tedbir alınacak? Türkiye Cumhuriyeti devletinin hini hacette kullanabileceği en büyük güç olan Genelkurmay Başkanlığını dinleyecek kadar nüfuz etmiş çete hakkında ne gibi önlem alınacak? Değerli arkadaşlarım, zülfüyâra dokunan yerde tedbir var, zülfüyâra dokunmayan yerde tedbir yok.

Dolayısıyla Mecliste kurulacak bu araştırma komisyonuyla, temenni etmekteyiz ki, bu sorulara cevap verebilecek bir açıklıkta, bu sorulara cevap verebilecek bir çerçeve içerisinde, demokrasinin, özellikle parlamenter demokrasinin temel hak ve hürriyetler bağlamında en ciddi sorunu hâline gelmiş bu kanayan yarayı birlikte, ortak akılla çözebiliriz.

Değerli arkadaşlarım, meselenin bir başka boyutu da var. Bu, sadece insanların özel hayatına girilerek, haberleşme hürriyeti ihlal edilerek yapılmış bir saldırıdan ibaret değildir; bu, aynı zamanda toplumun tüm kesimini ilgilendiren bir tehdit ve şantaj aracı olarak kullanılması ihtimalini de ortaya koymaktadır. İhtimalden öteye geçerek, hayatta gördüğümüz, basından edindiğimiz bilgilere göre, tehdit ve şantajın hayatta geçtiğini de görüyoruz. Sokaklarda 15-20 liraya satılan ve çok düşük cesametteki teknik aletler ile iki firma arasındaki rekabet tehdit ve şantaj ile bir firmanın mahvına, diğer bir firmanın ise hak etmediği hâlde önemli kazancına neden olabilecek bir noktaya gelmiştir. Bu, aynı zamanda devlet görevini ifa eden her türlü bürokrata, Türkiye'yi dışarıda temsil eden büyükelçilerimizden ülkemizde devleti temsil eden valilerimize, kolluk kuvvetlerimize, hâkimimize, savcımıza, elhasıl, devleti devlet yapan ve kamu görevini ve yetkisini kullanan herkese karşı bir şantaj aracı hâline gelmiştir ve bu şantajın yerine getirilmesi demek kamu gücünün etkin bir şekilde kullanılamaması sonucunu ortaya koymaktadır. Bu, aynı zamanda devlet gücü ile vatandaşın korku imparatorluğunda bastırılması, susturulması ve temel hak ve hürriyetlerini kullanmasını engelleyen bir tehdit ve şantaj aracı hâline de gelmiştir.

Son olarak değerli arkadaşlarım, bu, ülkenin bekası açısından da yabancı istihbarat örgütlerinin nerelere kadar sızabileceklerini ortaya koyan, çok ciddi ve vahim sonuçlar doğurabilecek bir hâle bürünmüştür. "Biri bizi gözetliyor." diye bir laf vardır, bir dizi vardır. Şimdi, artık o "Biri bizi gözetliyor." lafı bitmiştir, "Herkes herkesi gözetliyor, herkesin her şeyi gün gibi ortada." gibi bir noktaya geldik.

Bütün bunların değerlendirilmesi, incelenmesi ve her bir vatandaşımızın temel hak ve hürriyetlerinin başında gelen insan şeref ve haysiyetine dayalı bir hayatı sürdürebilmesi için, özel hayatının gizliliği ve haberleşme hürriyetinin tam ve kâmil anlamda sağlanabilmesi için böyle bir araştırma komisyonuna ihtiyaç vardır. Bu komisyonun, temenni ederiz ki "Laf olsun, torba dolsun." anlamında değil, gerçekten, işin ciddiyetine ve ulaştığı vahametine göre bir inceleme yaparak, yüce Meclisin gerekli tedbirleri alabileceği, yasal düzenlemeleri yapabileceği, ortak bir akılla bu ciddi soruna çözüm bulabileceği bir çalışma ortamı oluşturulur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.