| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 53 |
| Tarih: | 16.01.2013 |
DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi şahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Şeker pancarına ilişkin, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği araştırma önergesi üzerine partim adına söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üç tarafı denizlerle çevrili, Fırat, Dicle, Seyhan, Ceyhan, Sakarya, Menderes, Kızılırmak başta olmak üzere 26 hidro havzasıyla Türkiye bir tarım ve hayvancılık ülkesi. Potansiyeli itibarıyla dünyanın önemli ülkelerinden biri olma özelliğine sahip bu coğrafyada ne yazık ki yanlış uygulamalar ve politikalarla tarım ve hayvancılık ülkesi olma noktasından çok gerilere düşmüş bulunmaktadır. Bunu, büyükbaştan küçükbaşa, sanayi mamulü bitki üretiminden buğday ve tarım üretimine dair bütün girdileri, verileri ele alıp incelemeye tabi tuttuğumuzda görmek mümkündür.
Kaldı ki dünyanın giderek küçük bir köye dönüştüğü, küreselleşmenin giderek bölgeleri ve yerelleri öne çıkardığı, önemsendiği bir noktada Türkiye'nin bu dinamiklerini açığa çıkaran temel potansiyellerin insanlığın ve halklarımızın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir noktada olması gerekirken bizatihi neoliberal politikaların ürünü ve eseri olarak ülke halkları küresel emperyalizme bağımlı hâle getirilmek istenmektedir. Bir yanıyla, piyasalaştırma ve taşeronlaştırmayla emekçilerin hak gasbı, öbür yanıyla, özelleştirmeyle emekçilerin, çiftçilerin yoksunlukları almış başını gidiyor.
Sanayi bitkisi olan şeker pancarı, mısır gibi, pamuk gibi, kenevir, keten ve aynı zamanda soya fasulyesi gibi, bu coğrafyada, bu iklim koşullarında yetişme özelliklerine sahip bir sanayi bitkisi. Ancak, hem taşeronlaştırma ve piyasalaştırmanın neoliberal politikaları hem on yıllık AKP iktidarının dışa olan bağımlılığının neticesindedir ki gerekli önem bu alana da, bu bitkiye de verilmiş değildir. Dolaylı noktada 10 milyon insanın geleceğini ilgilendiren, yüz binlerce emekçinin mağduriyetiyle söz konusu olan bu alan, özelleştirmenin cirit attığı bir alana da dönüşme riskiyle karşı karşıyadır. Özelleştirilen fabrikaların yanı sıra, Malatya, Muş, Ağrı, Van şeker fabrikaları başta olmak üzere birçok şeker fabrikası ya kapanma riskiyle ya da özelleştirme riskiyle karşı karşıyadır.
Bununla birlikte, on yıllık iktidarı boyunca çiftçinin üretim faaliyetini kolaylaştıracağına, onun girdilerini geriye çekip nihayetinde ürettiği mamulün değer kazanmasını sağlayacak bir kısım sübvansiyonlarla çiftçiyi ve üreticiyi desteklemesi gerekirken hâlâ şeker pancarı, kilogram başı on yıl öncesinin değerlerinde ve ona yakın ama mazotundan yedek parçaya, sulama girdilerinden bir bütün olarak üretim faaliyetlerine kadar bütün girdilerde ise yüzde 500'lere varan bir oranla çiftçiler ürettiğine ve üreteceğine de pişman durumda bırakılmıştır. Yetinmiyor, uygulanan kotayla, yer altında çıkarılmayı bekleyen tonlarca şeker pancarının da varlığını dikkate aldığımızda mağduriyetin haddi var, hesabı yok.
Geçen sene Muş ilimizde bile 60 bin ton şeker pancarı yer altından çıkarılmadı, satın alınmadı. Çitçilerin mağduriyetini bırakın karşılamayı, öz eleştirisi bile, özrü bile çok görüldü. Bu açıdan da soruna yaklaştığımızda, her şeyden önce, tarım ve hayvancılık ülkesi olan ülkemizin halklarının mutluluğunu, geleceğini ve onların satın alabilme gücünü öngören politikaları harekete geçirmek en temel sorumluluğumuzdur. Bu yönlü de Meclisin, yasama faaliyetlerinin kapsamı dâhilinde ele alması gereken önemli faaliyetlerinden biridir. Ancak, buna dair bir duyarlılık beklentisi içerisinde olan Türkiye halkları, 75 milyon civarındaki halkların beklentisini her gün boşa çıkarırcasına farklı yol ve yöntemlerle sorunu erteleyen, öteleyen bir noktada da durmayı neredeyse kendisine görev edinen bir Meclisle karşı karşıyayız.
İnanıyorum ki bu denli önemli bir konuyu destekleyip mağduriyetin giderilmesi yönlü bir sahiplenme olacağına, yine iktidar olmanın, çoklu oya sahip olmanın, çok sayıda milletvekili sahibi olmanın avantajını arkasına alarak iktidar partisi reddedecektir. Ama on yıldır bizatihi iktidarda bulunuyor olmanın gözlemiyle, boşaltılan köylerin, satılan meraların, yok edilen yaylakların ve sulakların hayvancılığı bitirmiş olmasıyla birlikte tarımının da bitirilmiş olmasın, kırsaldan kente doğru yoğun bir göçün yaşandığını hepimiz bilince çıkarmak durumundayız. Bugün yüzde 85 oranında kentte yaşayan Türkiye toplumunun, başta sosyal politikalar olmak üzere, kentselden ekolojiye, üretimden tüketime bütün faaliyetlerinde açmazın ve sıkıntıların, problemlerin yaşandığı bir Türkiye'yi yarattık. Bu Türkiye'nin hiç kimseye bir faydası yoktur. Hâlbuki herkes, her birey bulunduğu yerelde, bulunduğu bölgede ve o bölgenin sosyodemografik yapısına uygun sosyal politikalarını hayata geçirebilen olanaklara sahip olmalıydı. Kişi, bulunduğu topraklara bağlı kalmalı, o toprakların idari, mali, siyasi özerkliğiyle birlikte kendisini var edebilen, ülkenin demokratik ortak vatanı paydaşlığı üzerinden kendi ihtiyaçlarını kendi öz yönetim organlarıyla karşılayabilen olmalıydı. Bu yapılmadığından, bölgesel kalkınmışlık farkında Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu hâlâ Türkiye'nin en geri bölgeleri iken, benim de ilim olan Muş'un, Ağrı'nın, Hakkâri'nin, Şırnak'ın -yetinmiyor- bir bütün olarak bölge illerinin gayrisafi millî hasıladaki kişi başı payları bile hâlâ 1.000 dolarlar civarında. Buna "Dur." demek, insanların her şeyden önce meşru temel taleplerini yerinde karşılamak demokratik hukuk devletinin görevidir ama demokratik hukuk devleti normlarıyla soruna yaklaşmadığımız için, "kutsanan devlet, kutsanan iktidar" penceresinden soruna yaklaştığımız için de çiftçi de mağdur, üretici de mağdur, halklar ve üretenler, emek boyutunda çaba içerisinde olanlar da mağdur.
Bu mağduriyetin insanda yarattığı sosyal ve siyasal travmalar, yanı sıra psikolojik sorunların bizleri yarın karşı karşıya bıraktıracağı krizin herkes farkında ve bilincinde olmalıdır. Bizi bekleyen sadece ve tek başına ekonomik kriz değil; beraberinde, sürekli tüketen bir toplum olmaktan ileri gelen, tükettiğinin yerine ikame edemeyen, üretemeyen bir toplum olmaktan ileri gelen bir siyasal kriz bizi beklemektedir. Bu siyasal kriz tam da günümüz küresel dünyasının öngördüğüne denk düşen, diyalog ve müzakere eksenli bir siyasal projeyle halklarını buluşturan, barıştıran; halkların demokratik ortak vatanda barış içerisinde bir arada yaşamasını sağlayan; iktidarla yönetilen, egemenle ezilen arasındaki uçurumu kabul edilebilir bir noktaya taşıyabilen devletler sürdürülebilir iktidarlara ve sürdürülebilir imkânlara sahip olan devletlerdir.
Bu açıdan da, şeker pancarı üreticilerinin sorunları ekseninde, tarım ülkesi olmamızdan hareketle, bölgelerarası gelişmişlik farkının giderilmesine dönük stratejik üretim faaliyetlerinin harekete geçirilmesi, tarımın ve hayvancılığın amacına uygun hem desteklenmesi hem de toplumsal ihtiyaçların karşılanması duyarlılığıyla yeniden gözden geçirilmesi, yapmamız gereken önemli görevlerimizdendir diye düşünüyoruz.
Bu açıdan da biz, şeker pancarı araştırma önergesi lehine oy kullanacağımızı ifade ediyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik.