| Konu: | (10/77, 372, 491, 534, 693, 817, 868, 992, 1004, 1018, 1150, 1170, 1221, 1305, 1434, 1518, 1806, 1815, 1943, 2009, 2139, 2206, 2391, 2909, 2929, 3031, 3032, 3382, 3558, 3575, 3581, 3583, 3647, 3677, 3682, 3690, 3708, 3740, 3769, 3798, 3817, 3831 ve 3840) No.lu Küresel İklim Değişikliğinin Etkilerinin En Aza İndirilmesi, Kuraklıkla Mücadele ve Su Kaynaklarının Verimli Kullanılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 52 |
| Tarih: | 25.02.2021 |
YASİN UĞUR (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su kirliliğiyle etkin mücadelenin sağlanması ve doğal su kaynaklarının korunması ve verimli kullanılması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla verilen bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge hakkında önerge sahibi olarak söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla sevgiyle hürmetle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği üzere su, canlı yaşamının sürdürülebilmesi için en temel ihtiyaçtır. İnsanoğlu, binlerce yıldan beri akış gözlemleri, içme, kullanma ve sulama gibi suyun faydalarından yararlanmak veya zararlarından korunmak gibi maksatlarla suyla alakalı çalışmalar yapmış ve çeşitli su yapıları inşa etmiştir. Suya dair en eski çalışmaların milattan önce 3000 ve 2000'li yıllarda özellikle akarsuların kontrolüyle içme, kullanma suyu temini ve sulamaya yönelik su yapıları olduğu yapılan araştırmalarla da ortaya konmuştur. Yeryüzünde en geniş alanları kaplayan, bu nedenle dünyamıza "mavi küre" adının verilmesine neden olan su, yeryüzünde en çok bulunan bir kaynaktır; maalesef, yeryüzünde en çok bulunan bu kaynak içerisinde tüm tatlı suların oranı ise sadece yüzde 2,5'tur. Bütün tatlı su kaynaklarının yaklaşık yüzde 68'i buz ve buzulların içine hapsedilmiştir. Tatlı suyun diğer yüzde 30'u ise yer altındadır. Nehirler, göller gibi yüzeysel tatlı su kaynakları, dünyadaki toplam suyun yaklaşık yüzde 1'ini oluşturmaktadır. Bu tatlı su miktarı da dünyamızda kıtalar arasında su potansiyeli ve yaşayan nüfus oranına göre dengeli bir dağılım göstermemektedir. 1960 yılında dünya nüfusu yaklaşık 3 milyar iken su kaynaklarının miktarı ne ise bugüne geldiğimizde dünya nüfusu yaklaşık 8 milyara yaklaşmış ama dünyadaki su kaynaklarının miktarı ise yine aynıdır. Ülkelerin gelişmesine paralel olarak, kullanılabilir temiz su kaynaklarına olan ihtiyaç gittikçe artmaktadır.
Küresel ısınma neticesinde meydana gelen iklim değişikliğiyle birlikte kuraklık, nüfus artışı, sanayileşme, tarım faaliyetleri ve kişi başına tüketilen su miktarının artmasıyla yaşanacak olan su sıkıntısı; su kaynaklarımızın verimli bir şekilde kullanılmasını, korunmasını ve kirletilmesinin önlenmesiyle birlikte iyileştirme çabalarını mecburi kılmaktadır.
Ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.365 metreküp olup nüfus artışı ve sanayileşme hızı göz önüne alındığında 2040 yılında bu miktarın yıllık 1.120 metreküpe kadar düşeceği tahmin edilmektedir. Bu verilere göre ülkemiz, su stresi altında olan bir ülkedir. Yakın bir gelecekte ülkemizin su kıtlığı yaşayacak bir ülke durumuna gelmesi bile muhtemeldir.
Bu sebeple, gelecek nesillere temiz su kaynakları bırakılabilmesi için, su kaynaklarının sürdürülebilir bir yaklaşımla korunması ve yönetilmesi gerekmektedir. 2000'li yıllardan itibaren gündeme gelmeye başlayan "sürdürülebilir su yönetimi" kavramı, ekosistemin, toplumun ve gelecek nesillerin bütün taleplerini dikkate alarak su kaynaklarının havza bazında etkin kullanımlarını sağlayan ve su kaynaklarını etkileyen unsurları kontrol altına alan envanter, politika geliştirme, kriter ve standart belirleme, planlama, organizasyon, yatırım, izleme, izin verme, denetim ve yaptırım faaliyetlerinin bütününü ifade etmektedir.
Değerli milletvekilleri, yaşam için elzem olan suyun hem miktar hem de kalite olarak her geçen gün azalması ve kirlenmesi, ülkeleri ulusal su politikalarına bağlı planlamalar yapma, uluslararası su hukuku kurallarını oluşturma ve suya ilişkin çok uluslu teşkilatlar kurma çabasına itmekte ve nihai olarak da her bir ülke için suyun etkin biçimde yönetimini zorunlu hâle getirmektedir.
İnsan sağlığının, su kaynaklarının, tabii ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin korunması bütün su kaynaklarının iyi su kalitesine ulaşmasına bağlıdır. Su kaynaklarının kalite sınıflarının ortaya konulabilmesi ve kalitenin iyileştirilmesi için alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi ve etkilerin izlenmesi maksadıyla kimyasal, fizikokimyasal, biyolojik ve hidromorfolojik kalite unsurlarının belirlenerek bu kalite unsurları çerçevesinde 25 nehir havzasının tamamında sürekli izleme yapılması gerekmektedir.
Bu konuda ülkemizde neler yapıldığına bakacak olursak ülkemizde Tarım ve Orman Bakanlığınca miktar ve kaliteyi esas alan, havza bazında planlamaya dayanan bütüncül bir yaklaşımla su yönetimi ele alınmaktadır. Daha etkin su yönetimi için su kaynaklarının geliştirilmesi alanında hizmet vermekte olan Devlet Su İşlerinin yanı sıra havza bazlı su yönetimi için planların oluşturulması ve takibinin yapılması maksadıyla Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, uluslararası su faaliyetlerinin yürütülmesi için de Türkiye Su Enstitüsü çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca, suyla ilgili bütün bakanlıkların katılımıyla Su Yönetimi Koordinasyon Kurulu da faaliyetlerine devam etmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığının yanı sıra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yerel yönetimler, kalkınma ajansları ve diğer kurum, kuruluşlarca su kaynaklarımızın korunması ve sürdürülebilir yönetimi maksadıyla çalışmalar yürütülmektedir. Ülkemizde su kalitesi sorunları yaşayan havza ve alt havzalardan başlayarak su kalitesi eylem planları hazırlanmış, örneğin bu kapsamda Ergene gibi yıllardır kangren hâline gelmiş bir yaraya neşter atılarak bu bölgede bir çalışma başlatılmış ve atık su arıtma tesisleri ve kolektör hatları yapılmış, sanayi tesisleri ıslah edilmiştir. Ergene havzasının yanı sıra geriye kalan 24 havza için de havza koruma eylem planı hazırlanmış ve 2023 yılına kadar toplamda 25 nehir havza yönetim planlarının tamamlanması hedeflenmektedir.
Değerli milletvekilleri, günümüzde su kaynaklarının kalite ve miktar açısından korunması ve bu kaynakların koruma ve kullanma dengesi içerisinde sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından gerekli tedbirlerin alınması, çevre ve nihayetinde insan sağlığının korunması açısından büyük önem arz etmektedir. Su kaynaklarında bulunan ve bulunması muhtemel tehlikeli kimyasallar gerek sucul ekosistem gerekse de biyolojik birikim sebebiyle insan sağlığı üzerinde son derece önemli tahribatlara yol açmaktadır. İnsan ve çevre sağlığının korunması maksadıyla su kaynaklarımızın söz konusu kimyasallarla kirletilmesinin engellenmesi için yasal ve kurumsal altyapının geliştirilmesi öncelik arz etmektedir. Yapılan çalışmalarla noktasal ve yayılı kaynaklı tehlikeli maddeler belirlenmiş; noktasal kaynaklı kirleticiler için sektörel tehlikeli madde envanteri, yayılı kaynaklı kirleticiler için ise ürün bazlı bitki koruma ürünü envanteri oluşturulmuştur. Ayrıca, söz konusu kirleticiler için "alıcı ortam standartları" anlamına gelen çevresel kalite standartları geliştirilmiş ve alıcı ortam bazlı deşarj standartlarına geçişte uygulanacak metodolojiye ilişkin öneriler ortaya konulmuştur.
Günümüzde su kullanımının sürdürülebilir hâle gelmesi ancak kirletici kaynakların kontrolü ve su kalitesinin iyileştirilmesi sayesinde mümkün olabilmektedir. Evsel ve endüstriyel atık suların arıtılması için teşkil edilen atık su arıtma tesislerinin yapımı, ülkemizde son yıllarda daha önceki yıllara göre ivme kazanmıştır. Bu sebeple su kalitesinin korunması ve kalitesinin iyileştirilmesi maksadıyla su kirliliğiyle mücadelede ülkemizdeki mevcut yasal, mali ve idari yapının değerlendirilmesi, etkin bir su kalite kontrolü için uygun kurumsal yapının tanımlanması ve kurumlar arası iş birliğinin güçlendirilmesi için gerekli idari düzenlemelerin yapılması; etkili bir su kalitesi yönetimi için sürdürülebilir finansal mekanizmaların geliştirilmesi; ülkemizin Avrupa Birliği Çevre Faslı su sektörüne uyum durumunun değerlendirilmesi gibi hususların araştırılması gerekmektedir.
Birçok kurum ve kuruluşun faaliyet alanına giren teknik, politik ve bunların yanı sıra sosyoekonomik birçok hususu da muhteva eden su kirliliği konusu, tecrübe ve bilgilerin paylaşılması ile fikir teatisini gerektirmektedir. Bu meyanda, ülkemizde kurum ve kuruluşlarca yapılan çalışmaların sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesi, somut ve nitelikli çalışmaların ortaya konulabilmesi ve sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi bağlamında kurum ve kuruluşlar arası iş birliğinin sağlanması büyük bir önem arz etmektedir.
Bu vesileyle, çatısı altında bulunduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisinde, doğal su kaynaklarının etkin kullanımı ve korunması, su kirliliğiyle daha etkin mücadele edebilmek için sorunları ve çözümleri tespit etmek amacıyla bir Meclis araştırmasının yapılması millî menfaatlerimiz açısından büyük emniyet arz etmektedir diyorum, kurulacak olan araştırma komisyonunun hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)