| Konu: | Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 26.12.2020 |
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
"Gul, gurban olduğum Hökümet Baba!
Baa bir alfabe veremez miydin?
Gara dağlar gar altında galanda
Ben gülmezem
Dil bilmezem
Şavata'dan Hakkâri'ye yol bilmezem
Gurban olam, çaresi ne, hooy babooov?
Bebek yanir, bebek hasda, bebek ataş içinde
Ben fakiro,
Ben hakiro
Dohdor ilaç, çarşı bazar tam takiro
Gurban olam, bu ne işdir hooy babooov!..."
Hani "Angara'da: Anayasso/ Ellerinden öpiy Hasso/ Yap bize de iltimaso." diyen sevgili Şemsi Belli bunu 1968 yılında yazdı. Sevgi ve saygıyla anıyorum. Malatya Arguvanlıdır, benim de hemşehrimdir.
Görüyoruz, o günden bu yana bir şey değişmemiş. Bir şey değişmiş aslında. Ne değişmiş? Kayyum atama, zulüm, şehirleri kuşatma, tank, top, kalekol, kulekol, hareket edememe, sivil toplumu kadükleştirme, ortadan kaldırma... Bu, doğudaki; bu, kürdistandaki durum.
Batıya bakalım. Bakınız, şimdi, daha birkaç gün önce Şebiarus nedeniyle -vuslatının yıl dönümüydü- Mevlâna'dan bir kıssa anlatalım o zaman, Celâlettin Rûmi'den. Celâlettin Rûmi "Üç mürşidim var; biri Şemsi Tebrîzî, biri Selahattin Zerkubi, biri de Süleyman Çelebi." derdi. Selahattin Zerkubi'ye "mehtabım" derdi.
Şemsi Tebrîzî'yi kaybettiğinde, mestan olmuş, huşu içinde dolaşıyor, kuyumcular çarşısına uğramış, kuyumcular çarşısında Selahattin Zerkubi büyük bir dikkatle altın dövüyor: "Tak taka taka tak, tak taka taka tak..." Mevlâna bu sesle sema dönmeye başlıyor. Öyle etkili dönüyor ki Selahattin Zerkubi altını döve döve toza çeviriyor, çekici elinden fırlatıp atıyor, dönüyor arkasındakilere diyor ki: "Dükkânımı yağmalayın, sizin olsun, ben gidiyorum." Mevlâna'nın peşine takılıp gidiyor.
Şimdi, Mevlâna'ya hikmeti ve hakikati nedeniyle övgü dizenler "Dükkânımı yağmalayın, sizin olsun." demediler, memleketi yağmaladılar. Böyle Mevlânacılık, böyle Celâlettin Rûmicilik, böyle hakikatçilik olmaz; memleketi yağmalayarak Celâlettin Rûmi'ye hürmet sunmak, sevgi sunmak olmaz. O "Kim olursan ol, gel." diyordu, siz, "Kürt'seniz gidin, solcuysanız gidin, sosyalistseniz gidin, yoksulsanız gidin." diyorsunuz. Sadece kendinize benzeyenleri istiyorsunuz, böyle hakikatçilik de olmaz.
Bir de Şeyh Bedreddin'den örnek verelim. 18 Aralıkta yıl dönümüydü. Biliyorsunuz, Serez'in esnaf çarşısında idam ettiler; çırılçıplak, anadan üryan götürüyorlardı o âlimi, o Hakk'ın ve hakikatin mürşidini. Tarihin görüp göreceği en aziz insanlarından birisini anadan üryan götürüyorlardı ve halk karşı çıktı ama çok dikkat çekici bir şey vardı; Şeyh Bedreddin sağ elinde bir şey tutuyor, iman tahtasının üstüne koyuyordu çünkü mürşidine ikrar verirken iman tahtasından güç alarak o ikrarı vermişti ve celladın olduğu sehpaya çıkınca cellada bir şeyi uzattı, o tığbentti. Dedi ki: "Sizin ipiniz bile kirlidir, sizin ipinizle idam olunmaz; beni bu tığbentle idam edin." Onu, mürşidi ve musahibi Şeyh Hüseyin-i Ahlati'den, Kahire'den almıştı.
Şimdi, doğudan örnek verdim, batıdan örnek verdim, Trakya'dan örnek verdim; fark etmiyor. Bu yasalarla yapmak istediğiniz şey, memleketi tıpkı Selçuklu'nun, Osmanlı'nın yaptığı gibi yaşanmaz hâle getirme çabasıdır. Bugün demokratik kitle örgütleri üzerinde, bugün kurum ve kuruluşlar üzerinde yürütülen budur ama yetmiyorsa bir de Hünkâr Hacı Bektaş'tan bir kıssa örneği verelim. Daha önce de söylemiştim, Hünkâr Hacı Bektaş diyor ki: "Şu beş şey ki cinsinin en yazığıdır: Bir, tok bir insana sunulan güzel bir yemek; iki, görmeyen göz karşısında bir cemalin güzelliği; üç, çorak toprağa düşen yağmur damlası; dört, güneşe karşı balkıdığını sanan ışık ve beş -çok önemli- bir ahmağa söylenmiş hakikat sözü."
Eyvallah, saygılar. (HDP sıralarından alkışlar)