| Konu: | Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 39 |
| Tarih: | 25.12.2020 |
MHP GRUBU ADINA HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Görüşülmekte olan 247 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunmaktayım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyenleri sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye özellikle bu yılın ikinci çeyreğinden itibaren Covid-19'la ciddi bir mücadele içindedir. Aynı zamanda terörle mücadelede; Suriye, Irak, Doğu Akdeniz ve mavi vatanda meydana gelen gelişmelerde ve de Avrupa Birliğiyle ilişkilerde büyük enerji harcamıştır. Bunun dışında Türkiye'nin "Eurasia" ile Orta Doğu hattında aktif bir enerji koridorunda yer alması, son dönemde yoğun bir göç dalgasıyla yüz yüze kalması gibi sebepler de bizi terörün hedefi hâline getirmiştir. Türkiye, jeostratejik konumu sebebiyle de son yıllarda sayısız terör saldırısına maruz kalmıştır. Merkezi Avustralya'da bulunan "Vision of Humanity" adlı kuruluş geçtiğimiz ay Küresel Terörizm Endeksi 2019'u yayınlamıştır. Rapora göre 2019'da Avrupa'daki 36 devlet arasında Türkiye, terörden etkilenen ülkeler arasında ne yazık ki en üst sırada yer almıştır. Endekse bakıldığında, Avrupa'da terör nedeniyle 2019'da 58 ölüm kaydedilirken bu ölümlerin 40'ı Türkiye'de meydana gelmiştir.
Ülkemiz her şeye rağmen, hain FETÖ darbe teşebbüsü sonrasında olağanüstü hâl şartlarında dahi DAİŞ, FETÖ/PDY, PKK/YPG-PYD ve DHKP-C gibi terör örgütleriyle mücadelesini gerek sınırlarımız içinde gerekse dışında kararlılıkla devam ettirmiş ve de devam ettirmektedir. Bugün uluslararası bir aktör olarak yerini sağlamlaştıran Türkiye, özellikle tüm Avrupa ve Orta Doğu için terör konusunda âdeta bir emniyet sibobu durumundadır. Batı dünyası bu durumun farkında olmakla birlikte, terör unsurlarına destek olarak uluslararası hukukta "devlet destekli terörizm" şeklinde tarif edilen terörizmin somut örneklerini sergilemektedir. Oysa Türkiye gerek küresel terörizm tehdidine gerekse Batı'yı tehdit eden bölgesel terörizm faaliyetlerine karşı uluslararası toplum açısından önemli bir şanstır. Kadim devlet geleneği ve terörizmle mücadele tecrübesi, Türkiye'yi bu alanda benzersiz bir örnek olarak ortaya çıkarmaktadır. Türkiye, her zaman ve zeminde belirtildiği üzere, küresel, bölgesel, ulusal ölçekteki her çeşit terörizme karşı iş birliğine hazırdır ve bu yaklaşımını da defalarca somut olarak kanıtlamıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifi küresel terör ve kitle imha silahlarının yayılması ile finansmanının önlenmesine Türkiye ayağında oldukça ciddi katkılar sunacaktır. "Türkiye ayağında" dememin sebebi küresel çapta finansmanının önlenmesi uluslararası tam iş birliğini gerektirmekte ve başarı için hukuki uyumluluğun sağlanması ön plana çıkmaktadır. Yapılan araştırmalarda, bugün küresel ölçekteki terörizmle beraber kitle imha silahlarının yayılması, organize suç örgütleri, uyuşturucu ticareti gibi uluslararası topluma yönelik tehditlerin ortak özelliklerinin bulunduğu tespit edilmiştir. Bu kapsamda terörün tek bir ülkeyle sınırlı olmaması, faillerinin ve mağdurlarının birden fazla devletin vatandaşı olması, eylemlerinin sınır aşan bir nitelik taşıması ön plana çıkmaktadır. Diğer taraftan, yeryüzünün her köşesinin bu ciddi tehdide açık olması nedeniyle klasik caydırma yöntemleri de yetersiz kalmaktadır.
Değerli milletvekilleri, günümüzde kitle imha silahlarının kullanımı uluslararası hukuk kurallarıyla yasaklanmış ve pek çok devlet bu alanda yürüttükleri silahlanma programlarını sonlandırarak stoklarının büyük bir bölümünü tasfiye etmiştir. Türkiye, uluslararası alanda silahların kontrolü ve yayılmasının önlenmesi adına gösterilen çaba ve düzenlemelere yıllardır büyük önem vermektedir. Bu kapsamda Türkiye, kitle imha silahlarının yayılması ve teröristler tarafından ele geçirilmesini sadece bölgesel değil küresel barış ve güvenlik için ciddi bir tehdit olarak görmektedir. Uluslararası toplum düzenini bozmayı hedefleyen terörizm, yalnızca eylemlere maruz kalan kişileri ve devletleri değil hemen hemen her devleti ve insanı hedef gözetmektedir. Başka bir ifadeyle, terörizmden zarar gören ile görmeyen arasında büyük bir fark kalmamıştır. Bu bakımdan, Batılı ülkeler "senin teröristin, benim teröristim" anlayışından vazgeçmeli, siyasal çıkarları için "taşeron" tabir edilen terör odaklarını desteklemeyi bırakmalıdır. Ortak önlem geliştirme konusunda samimi olunmazsa terörü önlemenin maliyeti herkes için çok daha fazla olacaktır. Zira, günümüzde devletler ellerindeki kitle imha silahlarını uluslararası hukuk çerçevesinde kullanamasa da en küçük bir destek sonucu terör grupları bu silahları ellerine geçirebilecek ve çok acı sonuçlar doğabilecektir.
Terörün dini, imanı, milliyeti, ırkı yoktur; biz bunu bilir ve bunu söyleriz. Yıllardır terörizmle mücadele eden Türkiye, bu yüzden konuyla ilgili uluslararası sözleşme ve anlaşmaların tümünün uygulanmasını istemektedir. Türkiye'nin bu samimi duruş ve tutumu, bugüne kadar imza atarak taraf olduğu uluslararası anlaşma ve düzenlemelerde de görülebilmektedir. Bugün Türkiye, Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'ne 1974'te, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'na 1979'da, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'ne 1997'de, Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Antlaşması'na 2000'de, Ottawa Sözleşmesi'ne 2004'te taraf olmuştur. Türkiye, dile getirdiğimiz anlaşma ve sözleşmelerin hükümlerini hâlen de eksiksiz yerine getirmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye, aynı zamanda 1996'dan bu yana Silahsızlanma Konferansı'nın da aktif bir üyesi olup konferansın 6'ncı ve son dönem Başkanlığını 2018'de ifa etmiştir. Bu çerçevede dönem Başkanlığı son raporu da Türkiye tarafından hazırlanmıştır.
Diğer taraftan, Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesine İlişkin 1540 sayılı Kararı'nı da bu çerçevede olumlu karşılamış ve destek olmuştur. Bilindiği üzere, 1540 sayılı Karar, nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar ile bunların fırlatma vasıtalarının yayılmasının önlenmesine ilişkin, üye ülkelere zorunlu yaptırımlar içermektedir. Yine, bu kapsamda 1989'da G7 devletleri tarafından OECD bünyesinde, kara para aklamanın tüm dünyada önlenmesi amacıyla Mali Eylem Görev Gücü de kurulmuştu. 1991'de üye olduğumuz bu önemli kuruluş, tüm dünyada mali sistemin, başta organize suç örgütleri olmak üzere suçlular tarafından kullanılmasını önlemek amacıyla kurulmuştur. Bu amaçla da meşhur 40+9 tavsiyelerini yayınlamıştır. Önümüzdeki kanun teklifi, hem Birleşmiş Milletlerin bu yöndeki kararlarını hem de Mali Eylem Görev Gücünün bu alanda tespit ettiği uluslararası tedbirleri kapsamaktadır.
Tam bu noktada, teklif bakımından özellikle sivil toplum örgütlerinin keyfîlikle kapatılacağı eleştirilerine yönelik kısa ama önemli bir hatırlatma yapmak istiyorum. Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü, kâr amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşlarını; dinî, kültürel yardımlaşma, eğitim, sosyal veya dostluğa dayanan amaçlarla faydalı iş yapan, fon toplayan ve dağıtan tüzel kişilik ve organizasyonlar olarak tanımlamaktadır. Mali Eylem Görev Gücü, aynı zamanda devlet dışı unsurların ve teröristlerin bu tür organizasyonları kurarak, kullanarak yardım görünümü altında bağış yaptıklarını da tespit etmiştir. Yine, terörist grupların, kendi üyelerini gizli olarak yasal yardım kuruluşlarına yerleştirdiklerini ve STK'lerin bilgisi dışında kanunsuz fon topladığını da açıklamıştır. Unutulmasın ki 11 Eylül terör saldırısı için kullanılan El Kaide'nin parasının çoğu, örgüt tarafından yönetilen sivil toplum örgütleri tarafından sağlanmıştır.
Ayrıca, Türkiye'nin, bölgesinde orta vadede finans merkezi olma gibi göz ardı edemeyeceği önemli bir hedefi vardır. Ülkemizin böylesi yüksek bir hedefe ulaşması için uluslararası düzenlemelere gerçek anlamda uyum sağlaması gereği de daha net ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan, özellikle devlete, millete doğrultulan silahların, terörün finansmanını engellemeye yönelik her türlü tedbirin uygulanmaya koyulmasının altında, sırf muhalefet edebilmek anlayışıyla başka nedenler aranmamalıdır. Zira, görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, sınır güvenliğimiz kadar önemli tedbirleri de içermektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye, daha güvenli ve istikrarlı bir dünya yaratılmasına yönelik katkı sunma hedefi doğrultusunda bugün, stratejik ticaret kontrollerini yerine getirmekte ve buna yönelik tüm uluslararası çabaları da -belirttiğimiz üzere- desteklemektedir. Bu çerçevede dış ticaretimizde; eşyanın gideceği ülke, son kullanım amacı ve son kullanıcısı gibi kriterler, çok dikkat edilmesi gereken önemli hususlardır. Birleşmiş Milletler yaptırımlarına tabi ülkelerin yanı sıra ulusal ve uluslararası güvenlik açısından risk teşkil ettiği değerlendirilen ülkelere yapılacak sevkiyatlarda bu önceliklere Ticaret Bakanlığımızın azami hassasiyet göstermesi gerekmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, konu savunma ve finans olunca Amerika Birleşik Devletleri'nin ülkemize karşı son yaptırım kararı, bu devletin Türkiye'ye karşı olan ikiyüzlülüğünün resmî bir belgesi niteliğindedir.
Esasen, Türkiye'nin müttefiki olduğunu iddia eden Amerika Birleşik Devletleri'nin bu ikiyüzlü tutumu yeni bir durum da değildir. Amerika Birleşik Devletleri yıllardır, bazen kapalı kapılar ardında, bazen de hiç gizlemeden, gerek siyasi gerekse askeri açıdan Türkiye'yi ve bütünlüğünü hedef alan örgütleri resmen desteklemiş ve hâlâ da desteklemektedir. Amerika; PKK/PYD-YPG gibi terör örgütlerine askerî lojistik, silah, eğitim gibi destekler sağladığını "demokrasi, özgürlük, insan hakları" gibi makyajlı laflarla açıklamakta bugüne kadar beis görmemiştir. Nitekim Amerika, NATO üyesi olarak Türkiye'ye yaptırım kararı alarak devlet destekli terörizme dolaylı olarak da çanak tutmaktadır. Ancak, NATO üyeliği yükümlülükleriyle uyuşmayan bu tutum, terörizmle mücadele eden ve de emsalsiz bir başarı sağlayan Türkiye'nin mücadelesine asla ve kata sekte vuramayacaktır; tam tersine, terörizmle mücadele etmeye çalışan diğer uluslararası toplum üyeleri bakımından ciddi bir çekingenlik ve çelişki yaratacaktır.
Bu bağlamda, Amerika'nın ilk kez bir NATO üyesine yaptırım kararı alması garipsenecek olsa da Coni'nin sicili bakımından şaşırtıcı değildir. Coni bizi şaşırtmasa da biz Coni'yi şaşırtmaya devam edeceğiz çünkü artık Türkiye'de Ankara merkezli bir yaklaşım hâkimdir ve Cumhur İttifakı'nın bu tutumu bir devlet politikasıdır.
Biz bunu unutmuyoruz; asla, uluslararası kamuoyu da şu somut durumu göz ardı etmesin: Türkiye, NATO müttefiklerinin teröre sağladığı destekle binlerce şehit vermiş bir ülkedir. Bu bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi, bu kâğıt parçasından ibaret yaptırım kararlarını tümden reddetmekte ve yok saymaktadır.
Bütün dünya bilsin ki Türkiye kimden, hangi silahı alacağına kendi karar verebilecek yetide, güçte ve kararlılıktadır. Daha önce Patriot hava savunma sistemini Türkiye'ye satmamak için binbir türlü bahane üretenlerin, şimdi S-400 hava savunma sistemini bahane etmeleri âdeta riyakârlıktır ve arkasında başka sinsi emeller aranmasını gerektiren bir tutumdur çünkü yaptırım kararı alma küstahlığında bulunanların, yine, NATO üyesi Yunanistan'ın sahip olduğu S-300 hava savunma sistemine hiç ses çıkarmamaları sinsi emeller tezimizi de güçlendirmektedir. NATO'nun bu konuda sessiz kalması, misyonuyla örtüşmemekte ve inandığı, savunduğu birlik değerleriyle bağdaşmamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti bağımsız ve egemen bir devlettir; kendi kaderine kendisi yön verir, istikamet çizer. Hiçbir devletin ve kuruluşun da Türkiye'ye demokrasi ve uluslararası hukuk dışı tavır ve tutum sergilemeye hakkı da haddi de yoktur. Bu vatanda var olmanın mücadelesini kanıyla, canıyla ödemiş bir millet, uluslararası ilişkilere yakışmayacak sözde diplomatik açıklamalara hiçbir zaman boyun eğmez ve eğmeyecektir.
Bugün, savunma sanayimiz hem büyümekte olan bir sektör hem de teknoloji geliştirme ve transferinde lokomotif bir rol üstlenmektedir. İHA, SİHA gibi kendini parmak ısırtan bir şekilde kanıtlamış teknolojileri geliştiren Türk savunma sanayi, Amerika'nın yaptırımlarından asla etkilenmeyecektir.
Türk milleti, dillere destan olan azmiyle, Cumhur İttifakı'nın kararlı ve çelikten iradesiyle bugünden daha çok çalışarak, ter dökerek ve üreterek tüm sözde yaptırımları, önümüze koyulmaya çalışılan uluslararası engelleri bir bir aşacaktır. Ve daha da önemlisi, yaptırımlardan geri adım atılmazsa hatta çok ileri gidilirse Türkiye'nin de gerek askerî açıdan gerekse diplomatik yollardan misliyle karşı tedbirler uygulamaktan çekinmeyeceği de göz ardı edilmemelidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak önemli bir konuyu da Genel Kurulla paylaşmak isteriz: Gelişen teknoloji sayesinde terör örgütleri gerek üye kazanma gerek maddi yardım toplama gerekse gelişen teknoloji sayesinde ciddi manada "hack"leme faaliyetleri ve diğer siber suçlar için interneti çok aktif olarak kullanmaktadırlar. Bugün, yaklaşık 30 binden daha fazla terör örgütü sitesinin var olduğu bilinmektedir. Bu bakımdan, dijital terör çağını yabana atmamalı ve bu alanda da ihtiyaç duyulan düzenlemeleri ilgili tüm kesimlerle üzerinde çalışarak hayata geçirebilmeliyiz çünkü belki de yakın gelecekte dijital terörün kötü sonuçları kitle imha silahlarıyla kıyaslanabilecek duruma gelebilecektir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Beyefendi'nin de Nisan 2018'de belirtiği üzere, dünya üzerinde kitle imha silahlarının neden olduğu vahşetin silinmesinin kaçınılmaz bir zaruret olduğunu bir kez daha tekrarlıyoruz ve yine seçim beyannamemizde de yer aldığı üzere siyasi, lojistik ve finans boyutu itibarıyla terörün uluslararası desteklerine karşı etkili tedbirler alınması; teröre finansman sağlayan uyuşturucu, akaryakıt, insan kaçakçılığıyla etkili mücadele edilmesi gerektiğine inanıyor ve savunuyoruz.
Bu bakımdan, görüşülmekte olan kanun teklifine Milliyetçi Hareket Partisi olarak tam destek olacağımızı belirtiyor, Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyenleri bir kez daha, saygıyla ve hürmetle selamlıyoruz, sağ olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)