GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:39
Tarih:25.12.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günlerdir kamuoyunu da meşgul eden, milletvekillerini de meşgul eden Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi'nin genelini değerlendirmek üzere İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İYİ PARTİ Grubu olarak her torba kanun teklifinde dile getirdiğimiz üzere, bu kanun teklifi, daha kapsamlı, detaylı ve müzakereye açık bir süreç içerisinde, siyasi parti gruplarının istişaresi ve riyaseti altında yürütülmeliydi. Bu konuda yaptığımız toplantılarda belirttiğimiz kanaatlerimize herhangi bir cevap şu ana kadar alamadık. Eğer çalışıyorlarsa, kanun maddelerine geçtiğinde bu çalışmalar geliyorsa onu bilemiyorum ama şu ana kadar bu istişare sonucu taleplerimizi içeren hiçbir konuda herhangi bir cevap alamadık. Çok daha geniş sivil toplum kesimlerinin katılımıyla tartışılmalı ve analiz edilmeliydi bu.

İktidar partisi torba kanun tekniğinde ısrarcı olduğu sürece biz de tekrar ve tekrar hatırlatmaya devam edeceğiz: Yasama faaliyetlerinin en önemli unsuru müzakeredir. Toplumun tümünün temsili ve devletimizin etkin ve etkili işleyişi düşünüldüğünde istişare ve müzakere etmenin önemi, Parlamento geleneklerinin sürekliliği açısından da dikkatle değerlendirilmesi gereken bir husustur. Kanun tekliflerinin komisyon görüşmelerinde ilgili alanlarda uzmanlaşmış kişilerden ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden yeterince bilgi alınmaması, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin en önemli iddialarından biri olan kuvvetler ayrılığının tam tesisi söyleminin çöktüğünün en açık göstergesidir. Yasama geleneğinin göz ardı edilmesiyle benimsenen bu teknik sistemdeki yapısal tıkanmanın çok açık bir tezahürüdür.

Asker ve polisimiz terörle mücadelede kahramanlık destanları yazarken devleti idare edenlerin de terörün finanse edilmesine müsaade etmemesi gerekmektedir. Görüşülmekte olan kanun teklifinde terörün finansmanının önüne geçilmesi amacıyla ihdas edilen kısımları destekliyoruz ancak Anayasa'nın özüne ve hukuk devletine bağlılığımızın gereği olarak bazı önemli noktalara da şerh düşüyoruz. Bu teklif yasalaştığında İçişleri Bakanı ve Valilikler, sivil toplum kuruluşlarının yönetiminde bulunan ve hakkında terör örgütü mensubu olduğu iddiasıyla soruşturma açılan isimleri görevden alabilecek, derneğin faaliyetini geçici olarak durdurabilecek ve gerekli görürse yönetimlerine kayyum atayacaktır. Anayasa'mızın 2'nci maddesi der ki: "Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir." Şüpheye binaen işlem yapılması Anayasa'nın hukuk devleti ilkesine alenen aykırıdır. Yargının bağımsızlığını ortadan kaldıran bu maddenin teklif edilmesi tek adam yönetiminin en açık göstergesidir.

Günümüz Türkiyesinde, ihbar üzerine, herkes hakkında terör örgütü üyesi olma suçundan soruşturma açılabilmektedir. Bu sebeple, sivil toplum kuruluşlarına kayyum atama kriterinin soruşturmaya bağlanması, yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerden alınarak yürütmeye devredilmesi anlamına gelir. Bu düzenleme, kuvvetler ayrılığı ilkesine indirilmiş çok ağır bir darbedir.

Söz konusu kanun teklifiyle birlikte, tüm sivil toplum kuruluşlarının yönetimlerinin görevden alınması ve kayyum atanması yetkisi siyasi iktidara tevdi edilmek istenmektedir. İlgili maddenin iktidarın elinde son derece tehlikeli bir baskı aracına dönüşeceği de açıktır. Örneğin, futbol kulüpleri bir dernek, TEMA bir dernek, AKUT bir dernek. Yarın öbür gün boyun eğmeyen, biat etmeyen bu derneklere, spor kulüplerine kayyum atanması hiçten bile değildir. Yani, bütün -futbol kulüpleri başkanları, yöneticileri dâhil olmak üzere- sivil toplum kuruluşları başkanlarının ve yöneticilerinin iktidarın önünde temenna ederek eğilmesi istenmektedir, bu kanun başka da bir hüküm içermemektedir. "Gelin, sıraya dizilin, temenna edin." Başka hiçbir anlamı yok bunun.

Teklifte yer alan birçok madde suçun şahsiliği ilkesine ayrılık teşkil etmektedir. Ceza sorumluluğunun şahsiliği, suç ve cezada belirlilik anayasal bir güvencedir aslında. Kanunun ilgili maddelerinin, Anayasa'nın 38'inci maddesinde güvence altına alınan "Ceza sorumluluğu şahsidir." ilkesine de aykırı olduğu açıktır.

Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi, uzun yıllardır terörle mücadele eden ülkemiz için büyük önem arz etmektedir. Ülkemiz PKK, IŞİD ve FETÖ terör örgütlerinin alçak saldırıları sonucunda birçok vatan evladını şehit vermiştir; sayısız kahramanımız da gazi olmuştur. Gazi Meclisimizin kürsüsünden minnetimizi ve şükranlarımızı bir kez daha gururla dile getiriyor, şehit ve gazilerimizi saygıyla anıyoruz.

Bu kanun teklifi ülkemiz için ihtiyaç duyulan bazı düzenlemeleri de bünyesinde bulundurmaktadır. Terör örgütleri yıkıcı ve bölücü faaliyetlerine ulaşmak için iktisadi yöntemleri araç olarak kullanmaktadır. Terörle mücadeleden başarılı sonuçların elde edilmesinde önemli bir unsur olan terörün finansmanının önlenmesi hususu tüm devletler için önem arz etmektedir. Terörle mücadelenin merkezinde hukuka uygunluk olmalıdır ancak bu mücadele de, devleti idare edenlerin kalbinde ve zihninde taşıdığı sağlam iradeyle şekillenip ve sonuçlanması gerekmektedir. Maalesef bu hususta Adalet ve Kalkınma Partisinin yakın tarihi ve sicili son derece lekelidir. Kamunun bütün kaynaklarının bir terör örgütünün hizmetine verilmesinin, bakanlıkların bile bu terör örgütleri arasında pay edilmesinin, "Ne istediniz de vermedik?" anlayışıyla bütün bir devlet bürokrasisinin bir terör örgütüne teslim edilmesinin ve bu terör örgütüyle iş birliği yapılarak Türk Silahlı Kuvvetlerindeki milliyetçi, Atatürkçü subayların tasfiye edilmesinin sonucu olan 15 Temmuz gecesini hep beraber yaşadık. Onun için, Adalet ve Kalkınma Partisinin bütün milletvekillerinin, terörün finanse edilmesi hususunu ihtiva eden bu kanun teklifini dikkatle okumasının da faydasının büyük olduğunu düşünüyorum. Nitekim iktidarınızın terörün finansmanı noktasında çıkaracağı büyük dersler vardır. Siyasi iktidarınız vesilesiyle Türk milleti de bu acıyı maalesef yaşayarak görmüştür. "Terörün finansmanı" deyince "AK PARTİ ve FETÖ ittifakı sebep, 15 Temmuz da sonuç olmuştur." cümlesini ilave etmek lazım.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - 15 Temmuzda başbakan olacaklar mı?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Terörün yalnızca finanse edilmesi değil aynı zamanda teröre ve teröriste hoşgörü gösterilmesi de yakın zamanda Türk milletine yaşatılan acı bir tecrübedir. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde PKK yöneticileriyle Oslo'da kapalı kapılar ardında yürüttüğünüz kirli pazarlıklar hâlâ hatıralarımızda taptazedir. 35 PKK'lı teröristin davulla, zurnayla Habur Sınır Kapısı'ndan girişini ve teröristlerin çadır mahkemelerinde yargılanıp serbest bırakılmalarını Türk milleti unutmadı. Sayın Erdoğan Meclis kürsüsünde "Habur görüntüleri karşısında umutlanmamak mümkün mü?" diyordu, bunu da unutmamız mümkün değil.

Türkiye Cumhuriyeti devletine "terörist" diyen Şivan Perwer'le "megri megri" diye el ele tutuşup başından konfeti attıklarınız da Türk milletinin hatıralarında, Barzani'nin kafasından da temizlediğiniz konfetiler hatırlarımızda. PYD lideri Salih Müslim'in önüne serdiğiniz kırmızı halıları, adi bir teröriste uyguladığınız devlet protokolünü de hiç unutmadık. 2015 yılında, PKK'ya açılım rezaletinde meydanlarda teröristbaşı Öcalan'ın mektubunu nasıl okuduğunuzu da unutmadık ki aynı rezaleti bu memlekette, 2019 mahallî seçimlerini kazanabilmek için de yaşattınız. Sayın Erdoğan, PKK açılımıyla ilgili, valilere "Üzerine gitmeyin, silah yığdılar." demişti. İşte, o yığılan silahlar, hendek operasyonlarında 793 asker ve polisimizin şehit olmasına sebep olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kayıtlara geçsin: Bunun vebali, PKK açılım sürecini yürüten siyasi iktidarın boynunda ilanihaye asılı kalacaktır. Sayın Erdoğan, Türkiye'nin yerli ve millî bir muhalefete ihtiyaç duyduğunu ifade ediyor. Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener geçtiğimiz günlerde çok önemli bir tespitte bulundu: "Anlaşılıyor ki Sayın Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir sonraki seçimde iktidar olamayacağını idrak etti ve partisini muhalefete hazırlıyor."

Kimin yerli ve millî olduğuna, ne siyasi iktidarınız ne de kara propagandalarınızı yürüten havuz medyanız karar veremez. Kimin yerli ve millî olduğuna mazisi kendisine kefil olmayan siyasi iktidarlar değil, tarih ve millet karar verir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Yerli ve millî iktidar, Türkiye Cumhuriyeti devletine ve onun Cumhurbaşkanına aleni hakaret eden Amerika Başkanına sessiz kalmaz. Yerli ve millî iktidar, Suriye'deki askerlerimizi şehit eden Rusya'nın kapısında bekletilme utancını Türk milletine yaşatmaz. Yerli ve millî iktidar, kapalı kapılar ardında teröristbaşı Öcalan'ın kardeşiyle kirli pazarlıklar da yapmaz. İlk seçimde iktidar oluncaya kadar Türkiye'nin yerli ve millî bir muhalefeti vardır, onun adı da İYİ PARTİ'dir. Sonrasında milletin iradesiyle yerli ve millî muhalefet görevini devralmanızda bizim açımızdan herhangi bir beis de yoktur. Ancak yerli ve millî olmak da yetmez, aynı zamanda ahlaklı olmak ve kul hakkı yememek de lazımdır; bunlar da önemli.

Yerli ve millî olduğunu iddia eden siyasi iktidarlar toplumu refah içinde yaşatmakla mükelleftir. Son iki yılda bütçe açığının 32 milyar liradan 240 milyar liraya çıktığı, kişi başına düşen millî gelirin 12.500 dolardan 7.500 dolara düştüğü, Türk lirasının yüzde 65 değer kaybettiği bir memlekette "yerli ve millî" söylemlerinin altı boş ve mesnetsizdir. 2017 yılında faiz giderlerine 57 milyar lira harcıyorduk, önümüzdeki yıl 179 milyar lira harcayacağız. Türk milletinin alın teri, faiz lobilerine peşkeş çekiliyor. Yerli ve millî olmak burada lazım. "Ahdim olsun ki faizi düşüreceğim." diye vatandaştan oy isterken yüzde 13,5 olan faiz, dün yüzde 17'ye geldi, üstelik faiz konusundaki çalışmalarıyla Nobel İktisat Ödülü peşinde koşan Sayın Erdoğan'ın tezinin çürümesi milletimize tam 120 milyar dolara mal oldu. AK PARTİ iktidarı artık kriz yönetiminde kırmızı alarm vermektedir.

Bakın, en son bir kararname yayınlandı, dövize karşı Türk lirasını güçlendirmek amacıyla faiz gelirlerinden alınan yüzde 10'luk vergi sıfırlandı. Peki, kim faizden gelir elde ediyor? Asgari ücret alan işçi mi, emekli mi, ev hanımı mı, engelli mi? Sayın Erdoğan'ın ifadesiyle bundan bir tek kişi sebeplenir, faydalanır, o da faiz lobisi. Faiz lobisi için özel kanun çıkarıyorsunuz, kavga ettiğinizi söylerken onlar için özel kanun çıkarıyorsunuz. Belli ki yine aynı şey olmuş, lafı evirip çevirip istediğiniz yere getirmişsiniz ve faiz lobilerinin işine gelecek bir çözüm üretmişsiniz. Peki, faiz lobileri zenginleşirken, yandaş ihya olurken pandemi sürecinde vatandaşa ödediğiniz ücret ne kadar? Günde 39 lira yani 4,5 dolar. Bu 39 lira zaten onların kendi parasıydı. Yani onlara herhangi bir iyilik yapmadınız; kendi paralarını keserek verdiniz, azaltarak verdiniz.

Özetle, sarayın ekonomiden sorumlu bakanları, danışmanları ya da banka müdürleri Türk lirasına olan güvensizliğin bu yeni sistemden kaynaklandığını söyleyememişler, faiz lobilerine de diz çökmüşlerdir. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, köprülerin, otoyolların, şehir hastanelerinin müteahhitlerine önümüzdeki yıl en az 31 milyar Türk lirası vermeyi planlarken vatandaşlarına da 39 milyar lirayı müstahak görüyor. Yani kendi yandaşlarına, o müteahhitlere 31 milyar lira, 83 milyon vatandaşa da 39 milyar lira.

Sırtına yüklediğiniz ağır vergi yüküyle inim inim inleyen fukara vatandaş Türkiye'nin kanını emen bu sermaye oligarşisine daha ne kadar tahammül edecek, belli değil. Nefesini kestiğiniz esnafa, KOBİ'ye niçin 5 müteahhide gösterdiğiniz hoşgörüyü göstermiyorsunuz? "Vatandaş fukaralaştı, dayanacak gücü kalmadı." diyoruz, siz gidip yandaş müteahhitlerin vergi borcunu siliyorsunuz. Bizi yanlış mı anlıyorsunuz, yoksa böyle mi davranmak işinize geliyor? "Asgari ücretten aldığınız vergiden vazgeçin, millet nefes alsın." diyoruz, siz gidip faiz lobisinin vergilerini sıfırlıyorsunuz. Asgari ücretlinin insanca yaşaması için Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener'in çağrısını yineliyorum: "Brüt asgari ücretin 3 bin liraya çıkarılması ve brüt kazancın tamamının çalışana ödenmesi gerekmektedir. İşverenimiz çalıştırdığı asgari ücretli vatandaşımızın gelir vergisini ve SGK primini devlete değil, çalışanına versin; devletimiz de çalışanımızın gelir vergisini ve SGK primini üstlensin." İnsanlar biraz nefes alsın yahu! Türkiye'nin kaynakları yandaş müteahhitlere değil, işçisi ile Türk halkına teslim edilsin. İYİ PARTİ olarak beklentimiz ve hedefimiz bu. Bu rantçı, yandaş ve hatta talancı zihniyetin temsilcileri şunu bilmeliler ki: Vatandaşın emekle, alın teriyle biriktirdiği vergileri yandaş aile şirketlerine pay eden bu haramzade ekonomik düzen İYİ PARTİ iktidarıyla mutlaka ve mutlaka son bulacaktır. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarını, devletin varlığı ve istikbali için vazgeçilmez görmesi sanrısından bir an önce vazgeçmeye davet ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarı Adalet ve Kalkınma Partisinin itibarından ve bütün siyasi partilerin itibarından fersah fersah öndedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir şahıs devleti olamayacak kadar kadim ve büyük bir devlettir. Türk devlet geleneğini idrak edemeyenler, Türkiye Cumhuriyeti devletini geçici hükûmetlerden ibaret zannedenler... Nitekim Sayın Erdoğan bu yanılgıyı şöyle ifade etmişti: "Tayyip Erdoğan gitsin demek devlet yıkılsın demektir." İYİ PARTİ olarak vazifemiz sizi bu yanılgıdan ivedilikle kurtarmaktır. Biz diyoruz ki: "Siz fânisiniz, siz bir gün mutlaka gideceksiniz, adınız bile anılmayacak, unutulacaksınız ama Türkiye Cumhuriyeti devleti ilelebet payidar olacaktır." (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) On sekiz yıllık iktidarınızla beş bin yıllık Türk devlet geleneğini mukayese etmeye kalkışmayın.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ederim. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)