GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cumhurbaşkanlığının, Türkiye'nin Millî Çıkarlarına Yönelik Her Türlü Tehdit ve Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Libya'daki Gayrimeşru Silahlı Gruplar ile Terör Örgütleri Tarafından Türkiye'nin Libya'daki Menfaatlerine Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek, Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Libya Halkının İhtiyacı Olan İnsani Yardımları Ulaştırmak, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Tarafından Talep Edilen Desteği Sürdürmek, Bu Süreç Sonrasında Meydana Gelebilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiye'nin Yüksek Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Türkiye Sınırları Dışında Harekât ve Müdah
Yasama Yılı:4
Birleşim:36
Tarih:22.12.2020

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 2 Ocak 2020 tarihinde 1238 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla kabul edilen Libya Tezkeresi'nin uzatılmasıyla ilgili Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 22 Aralık, sözlerimin hemen başında Sarıkamış şehitlerini rahmetle ve minnetle ve bütün şehitlerimizi keza rahmetle ve minnetle andığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu gündemimizdeki tezkereyi 3 başlık bakımından önemsiyorum. Bir, Libya'yla beş yüz yıla yaklaşan ortak tarihî ilişkilerimiz ve bağlarımız; iki, bu tarihî dostluk ve komşuluktan kaynaklanan Türkiye'nin hayati çıkarları, yüksek menfaatleri; ve üç, Libya'yı kaosa sürükleme ve bölgemizi istikrarsızlaştırma çabalarına karşı mücadele eden, Birleşmiş Milletlerce Libya'nın meşru temsilcisi olarak kabul edilen Ulusal Mutabakat Hükûmetinin vaki çağrısı ve destek talebi.

Değerli arkadaşlar, tarihsel olarak 16'ncı yüzyıl başında Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlayan Libya'yla ilişkilerimiz, geçen zaman içinde çeşitli olaylarla sınanmış, her seferinde ortak bağlarımız daha da güçlenmiştir. 1911 yılına kadar Osmanlı egemenliği altında bulunan Libya, İtalya tarafından bu tarihte 100 bin civarında askerle işgal edilmeye kalkışılmış -biraz önce de Sayın Çeviköz söyledi- ve "Gazeteci Mustafa Şerif Bey" adıyla orada bulunan Gazi Mustafa Kemal ve onun silah arkadaşları tarafından müdafaa edilmiştir. Gazi Mustafa Kemal'in silah arkadaşları kimler? Trablus Kumandanı Kurmay Albay Neşet Bey, Kurmay Binbaşı Ali Fethi Okyar Bey, Yüzbaşı Nuri Conker Bey, Bingazi Kumandanı Ender Bey -Ender Paşa- Süleyman Askeri Bey, Kuşçubaşı Eşref Bey ki bunların bir kısmı daha sonra Millî Mücadele'de ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda önemli görevler ifa etmiş asker ve devlet adamlarıdır; hepsini rahmetle ve minnetle anıyorum. İtalyan güçlerine karşı 5.500 kişilik bir orduyla karşı koyan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının başarılı çalışmalarıyla İtalyanların ilerleyişi önemli ölçüde yavaşlatılmış ancak Balkan Savaşı'nın başlamasıyla iki cephede mücadele etmeye başlayan Osmanlı Devleti 18 Ekim 1912'de İtalyanlarla Uşi Anlaşması'nı imzalamak zorunda kalmıştır.

Millî Kurtuluş Savaşı sırasında Libya'yla ilişkiler ivme kazanarak devam etmiştir. İtalyanlara karşı savaşan Libyalı Ahmet Şerif es-Senusi 1918'de bir denizaltıyla önce İstanbul'a, ardından 15 Kasım 1920'de Ankara'ya geçmiş, Millî Mücadele'ye ve Mustafa Kemal'e destek vermiştir, ayrıca Atatürk'ün görevlendirmesiyle Irak'ta da faaliyetlerde bulunmuştur.

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Libya'nın bağımsızlığından yana tavır almış, Türkiye'nin temsilcisi Adnan Kural 3 Ekim 1949'da Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna çağrıda bulunmuş, birleşik Libya'nın bağımsızlığını desteklediğimizi açıkça teklif etmiş ve desteklemiştir. 1951 yılında İdris es-Senusi'nin bağımsız Libya'nın başına geçmesiyle Türkiye'yle yakın ilişkiler kaldığı yerden devam etmiştir. O dönemde Türkiye, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bahsettiği üzere, devletteki tecrübeli Libya kökenli bürokratlarını yeni kurulan Libya devletine göndermiştir; içinde valiler, kaymakamlar, kaymakamlık yapmış Libya kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları var. Bunlar orada yeni kurulan devlete katkı sağlamak üzere bulunmuştur. Libya, yine 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı münasebetiyle, Batılı devletlerin tepkisine rağmen Türkiye'ye askerî destek vermiştir. 1970'li yıllarda petrol ve petrole dayalı yan ürün ihtiyacını Libya'dan temin eden Türkiye, Libya'nın devlet yatırımları, altyapı ve konut gibi inşaat alanlarındaki ihtiyaçlarını karşılamış, bugün de Türkiye'nin Libya'da 10 milyarlarca dolarlık varlık ve alacağı bulunmaktadır yani o ekonomik çıkar ve menfaat ilişkilerimiz hâlâ orada devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, çok kısa başlıklarla birkaç örnekte görüldüğü gibi, Libya'daki gelişmelere tarih boyunca kayıtsız kalmadık, bugün de kalmıyoruz. Bizim, Libya'yla ve Libya halkıyla bir mazimiz, samimi bir gönül birliğimiz bulunmaktadır. Hâl böyleyken istikrarsızlık ve karışıklığın bulunduğu Libya'nın destek taleplerini yok saymamız, Libyalıları çatışmaya ve istikrarsızlığa terk etmemiz takdir edersiniz ki mümkün değildir.

İkinci olarak denizden komşu olduğumuz Libya'da güvenlik ve istikrarın sağlanması, siyasi, ekonomik, ticari, kültürel ilişkilerimizi ve halklarımız arasındaki temasları daha da geliştirmemiz, Doğu Akdeniz'deki imkânlardan birlikte istifade edebileceğimiz ortamı hazırlamamız, artık bizim için daha da önemli bir hâle gelmiştir. Çünkü bölgede, karşımızda yer alan aktörlerin Libya'daki varlığımızı da hedef alması, Libya'yla müştereken güçlü varlık göstermemiz gerektiğine işaret etmektedir. Libya'da güvenlik ve huzur ortamının sağlanması bağlamındaki iş birliğimizi geliştirmeyi hedefleyen bu tezkere, Libyalı kardeşlerimizin uzun yıllardır hasretini çektiği kalıcı barış ve istikrara kavuşması için meşru hükûmetin çabalarının desteklenmesi yönünde atılmış bir adımdır. Esasen Türkiye, köklü tarihi ve kültürel bağlara sahip olduğumuz Libya'da 2011 yılından bu yana yaşanan ihtilafa son verilmesi amacıyla Birleşmiş Milletler öncülüğünde yürütülen siyasi süreci desteklemiş ve desteklemektedir. Ülkemiz, Libya'daki gelişmelerin başından itibaren her zaman Libya halkının ve halkı temsil eden meşru aktörlerin yanında yer almıştır. 2011 yılında Libya'daki Geçiş Konseyini, 2012'de seçimle iktidara gelen Millî Genel Kongreyi desteklememiz, 2014 yılında çatışmaların sona erdirilmesi için Libya'daki tüm taraflara çağrıda bulunmamız da bu anlayışın bir tezahürüdür. Hatırlarsanız, 2014'ün sonunda Birleşmiş Milletler kolaylaştırıcılığında başlayan müzakerelerde de tüm taraflara müzakerelere katılma çağrısında bulunduk. Günümüzde de bu müzakereler sonunda oluşturulan ve Dışişleri Bakanımız Sayın Çavuşoğlu'nun da hazır bulunduğu Fas'ın Suheyrat şehrinde 2015 yılında imzalanan Libya Siyasi Anlaşması'nın ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararıyla Başkanlık Konseyini ve Libya'daki geçiş sürecini yönetmesi için yetkilendirilen Fayiz es-Serrac Başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle ilişkilerimizi yakın iş birliği içerisinde yürütmekteyiz.

Maalesef, Libya Siyasi Anlaşması'nın imzalanması ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Ulusal Mutabakat Hükûmetini tek meşru yapı olarak tanımasının ardından Libya'daki sorunlar sona ermemiştir. Bildiğiniz üzere, Libya gündemini meşgul eden başlıca konu, ülkenin doğusunu hâkimiyeti altında bulundurmaya çalışan sözde Libya Ulusal Ordusunun Trablus'daki meşru Hükûmeti devirmeye yönelik çabalarıdır. Hafter yönetimindeki sözde Libya Ulusal Ordusunun bazı ülkelerden de aldığı destekle 4 Nisan 2019 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin de Libya'yı ziyaret ettiği sırada uluslararası topluma âdeta meydan okur şekilde Trablus'a ve Ulusal Mutabakat Hükûmetine yönelik olarak başlattığı kapsamlı saldırı, ülkemizin sağladığı samimi ve kararlı destek sayesinde akim bırakılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin Libya'nın ve Libyalıların meşru, hukuki ve demokratik taleplerine verdiği destek, bugün Libya'da siyasi çözüm ve siyasi uzlaşı konularında önemli mesafelerin katedilmesine imkân sağlamıştır. Türkiye sayesinde sahada yakalanan denge siyasi sürecin önünü açmıştır. Biz Türkiye olarak başından bu yana Libya'daki soruna tek başına askerî bir çözümün mümkün olmadığını, mevcut sorunların Birleşmiş Milletler himayesinde Libyalı tüm kesimlerin katılımıyla bizzat Libyalılar tarafından yürütülecek bir siyasi süreçle kalıcı çözüme kavuşabileceğini savunageldik. Uluslararası camiaya ve Libya'daki tüm muhataplarımıza da bu yönde mesajlar verdik, vermeye de devam ediyoruz. Türkiye, başından beri diplomatik çabaları destekledi, bu çabalara aktif olarak katıldı ve destek sağladı.

2 Ocakta kabul edilen tezkere, Libya'nın yaşadığı istikrarsızlık, çatışma ve bölünme tehdidinin giderilmesinde de önemli bir hamle oldu. Libya tezkeresi, askerî yöntemleri dayatan çevrelere bir cevap niteliği taşımış, Libya'da askerî yöntemleri kullanmakta ısrar eden Hafter ile onun destekçileri bakımından önemli bir caydırıcı faktör görevi görmüştür. Nitekim tezkerenin kabul edilmesini müteakip Sayın Cumhurbaşkanımız ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Sayın Putin tarafından 8 Ocak 2020'de yapılan ateşkes çağrısı, siyasi çözüm kapsamında yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu çerçevede Berlin Konferansı 19 Ocak 2020 tarihinde düzenlenebilmiştir. Siyasi, askerî ve ekonomik kulvarlar tahtında tesis edilen çeşitli yol haritaları ve mekanizmalarla mücehhez Berlin Konferansı kararları, Libya krizinin çözüme kavuşturulması bağlamında temel referanslar hâline gelmiştir. Bu doğrultuda Libyalıların öncülüğünü ve sahipliğini pekiştirmesi amacıyla Libya Siyasi Diyalog Forumu, 5+5 Ortak Askerî Komisyon ve Ekonomi Uzmanları Komitesi tesis edilmiştir. Hafter, tüm bu gelişmeler karşısında olabilecek tüm siyasi diyalog kanallarını, Trablus ve Ulusal Mutabakat Hükûmetine yönelik saldırılarıyla yıkmak için çabalarını sürdürmüştür. Berlin Konferansı'nda faaliyete geçirilmesi kararlaştırılan Siyasi Diyalog Forumu ve 5+5 Ortak Askerî Komisyon, Hafter ve destekçilerinin gayrimeşru girişimleri nedeniyle uzun süre toplanamamıştır. Sahadaki durumun Temmuz 2020'den itibaren fiilî bir ateşkese dönüşmesini müteakip siyasi süreç ivme kazanmıştır. Siyasi kulvarda Berlin Konferansı mekanizmalarından biri olan Libya Siyasi Diyalog Forumu zemininde, ülkenin 24 Aralık 2021 tarihinde seçimlere gitmesi ve bu sırada ülkeyi idare etmek üzere bir geçiş yönetiminin tesis edilmesi konularında mutabık kalınmıştır. Ülkenin çeşitli yerlerinde dağınık hâlde bulunan Temsilciler Meclisi üyeleri, kendi aralarında farklı formatlarda bir araya gelmek suretiyle bölünmüş Temsilciler Meclisinin birleşmesi için ihtiyaç duyulan çalışmaları başlatmıştır.

Şüphesiz, ateşkes ve siyasi sürecin Libya'da üstün gelmesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Libya'da en kısa sürede ve en etkin şekilde bulunabilecek kabiliyeti haiz olması ve bu kapsamdaki gerekli hukuki alt yapının yüce Meclis tarafından temin edilmesi fevkalade önemli bir rol oynamıştır.

Türkiye, geçtiğimiz yıl Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle ilişkilerini mümkün olan her alanda geliştirip güçlendirmek için de çaba gösterdi. Libya'da istikrar, barış ve refahın sağlanması ülkemizin önceliği oldu. Libyalı kardeşlerimizin uzun zamandır hasretini çektiği huzur ve refaha kavuşmaları için Türkiye altyapı projeleri ve kalkınma alanındaki tecrübelerini Libya'yla paylaşmaya hazırdır. Bunun için gerekli zemini de karşılıklı görüşmeler yoluyla oluşturmaktadır. Kalıcı bir istikrar ortamı oluşturulabildiği takdirde bundan hem 2 ülke hem de bölge halkları yarar sağlayacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, gelinen aşamada askerî ve siyasi kulvarlardaki gelişmeler, Hafter ve doğudaki diğer aktörlerin engellemeleri nedeniyle sınanmaktadır. Hâlen çeşitli ülkeler aracılığıyla çok sayıda paralı asker ve askerî teçhizatın Gardabiya ve Cufra hava üslerine gönderildiğini biliyoruz. Öte yandan Hafter'e bağlı milislerin Libya'nın bazı bölgelerindeki provokatif eylemleri de devam etmektedir. 2020 yılının başında Moskova ve Berlin'de ateşkes antlaşmasını imzalamayan, Birleşmiş Milletler ve Libyalılar tarafından ilan edilen her ateşkesi ihlal eden, yabancı destekçilerinin cesaretlendirmesiyle askerî yöntemleri terk etmeyen Hafter'in yeni bir saldırı başlatması küçümsenemeyecek derecede de bir olasılıktır. Tüm bunların yanı sıra Ulusal Mutabakat Hükûmeti güçlerinin Hafter'den kurtardığı Tarhuna kentinde ortaya çıkan toplu mezarlarla, Hafter'in ve çevresindeki paralı asker çetelerinin kontrolü altındaki bölgelerde ne tür zulümlere ve eziyetlere başvurabileceği bir kez daha anlaşılmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısının da kendi ekibini göndererek soruşturmalarına dâhil olduğu Tarhuna mezalimi, karşısında şiddetle durulması ve tekrarına kesinlikle müsaade edilmemesi gereken bir insanlık suçu teşkil etmektedir. Keza Tarhuna dâhil olmak üzere Ulusal Mutabakat Hükümetinin Hafter milislerinden kurtardığı bölgelerde yapılan tuzaklamaların, el yapımı patlayıcıların ve mayınların hâlen bugün dahi Libyalı gençlerin hayatını kaybetmesine neden olduğunun altını çizmek isterim.

Öte yandan sözde Libya Ulusal Ordusunun saldırılarıyla çatışmaların yoğun bir iç savaşa dönüşmesi hâlinde Türkiye'nin gerek Akdeniz havzasındaki gerek Kuzey Afrika'daki çıkarları olumsuz yönde etkilenecektir. Libya'yla imzaladığımız Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Mutabakat Muhtırası'yla daha da gelişen ve yeni bir boyut kazanan tarihî, sosyal, siyasi ve ekonomik köklü ilişkilerimiz dikkate alındığında, ateşkes ve barışın tesisiyle Libya'da istikrarın sağlanması Türkiye açısından son derece de önemlidir. Libya'da meşru Hükûmetin yardım talebine yanıt vermiş olmamız ulusal çıkarlarımızla tamamen örtüşmektedir. Hafter'in uluslararası meşruiyeti hedef alan tutumunun pekiştirdiği istikrarsızlık ortamı, Türkiye dâhil Libya gibi tüm bölge ülkeleri için de tehdit oluşturmuş olup bu tehdit maalesef hâlen devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tezkerenin uzatılmasını onaylaması hâlinde ülkemiz, bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyecek, yeni trajedilere yol açacak ve millî çıkarlarımıza halel getirecek oldubittilerin ortaya çıkmasını önlemek için gerekli adımları atmayı sürdürecektir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu çerçevede gerekli hukuki zemini haiz olması büyük önem taşımaktadır. Bu hususlar ışığında, Libya tezkeresinin hem Libyalı kardeşlerimizin hem ülkemizin menfaatlerini korumak ve geliştirebilmek amacıyla uzatılması, bölgesel barış ve istikrarın sağlanması istikametinde atılan yapıcı ve olumlu adımların devamı niteliğinde olacaktır. Dolayısıyla, Akdeniz'de ve Kuzey Afrika'da ülkemize yöneltilen risk ve tehditlere karşı, ülkemizin ve Libyalı kardeşlerimizin güvenliğinin sağlanması ile bu coğrafyada çıkarlarımızın etkili bir şekilde korunması ve kollanması amacıyla her zaman gösterdiğimiz ulusal birlik ve dayanışmamızı bugün bir kez daha ortaya koyabileceğimize inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kapsamda Türkiye'nin millî çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Libya'daki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütleri tarafından Türkiye'nin Libya'daki menfaatlerine yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek, Libya Millî Mutabakat Hükûmeti tarafından talep edilen desteği sürdürmek, Libya halkının ihtiyacı olan insani yardımları ulaştırmak, kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak gibi konuları içeren, bunu hedefleyen bu tezkerenin süresinin uzatılması yönünde Adalet ve Kalkınma Partisi olarak "evet" oyu vereceğimizi ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım, burada bir iki hususu daha çok kısa bir şekilde ifade etmek isterim çünkü bunlar dile getirildi benden önceki değerli konuşmacılar tarafından. Tabii, sadece Ulusal Mutabakat Hükûmetinin meşru kabul edildiği, bu nedenle bunun geçersiz olduğu yönünde birtakım beyanlar oldu. Suheyrat Antlaşması'nda 3 organ öngörüldü; birincisi Yüksek Devlet Konseyi -ki bu istişari nitelikte- biri Temsilciler Meclisi ve biri de Hükûmet.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, meclisin 170 üyeden oluşması öngörülüyor ve bunlar çok dağınık; 70 tanesi Trablusgarp'tan, 20 tanesi Tobruk'tan ve diğer bölgelerden. Bugüne kadar bunlar toplanabilmiş değil yani bir çoğunluk oluşturabilmiş değildir ne Tobruk'taki ne de başka, diğer bölgelerdeki. Dolayısıyla hükûmetin bu şekilde aldığı kararları reddedebilecek veya onaylayabilecek imkânları bulunmamaktadır. Fiilen, evet, adı var, o kanunla kurulması öngörülmüş ancak bu şu ana kadar çoğunlukla toplanmamıştır, bunun önce altının çizilmesi gerekiyor.

İkinci husus şu: Türkiye'yle ilgili, işte, bir komisyonda birtakım kararlar alınmış, dolayısıyla askerlerin veya diğer unsurların buradan çekilmesiyle ilgili. Burada Savunma Bakanlığının açıklaması var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Eker, ek sürenizi de kullandırdım. Çok teşekkür ediyorum.

MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Türkiye'yle eğitim anlaşması bu kapsamın dışındadır, bunu özellikle ifade etmek istiyorum.

Bir husus daha var, bunu da söylemem lazım.

Çok özür dileyerek, cümlelerimi bitireyim çünkü önemli bir husus yani iddialara cevap verecek Hükûmet de yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - On dakika verse ne olacak ki? Zamanınız var, bitirelim...

MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şöyle: Türkiye'nin Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle imzaladığı mutabakat muhtıraları yönetimlerden bağımsız olarak sürdürülebilir ve kalıcı niteliktedir. Bu durum, Tunus'ta kabul edilen Birleşmiş Milletler yol haritasında güvence altına alınmıştır. Dolayısıyla, bu konuda yani "İşte bu Hükûmetle siz anlaşma imzaladınız, bu Hükûmet yarın giderse şöyle olur, böyle olur." gibi endişelere de gerek yoktur. Türkiye Cumhuriyeti köklü maziye sahip bir devlettir, ne yaptığını biliyor. Milletin temsilcileri olarak da sizlerin biraz sonra bu tezkereyi değerlendirirken bu doğrultuda oy vereceğinizi düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)