GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YARGILAMA SÜRELERİNİN UZUNLUĞU İLE MAHKEME KARARLARININ GEÇ VEYA KISMEN İCRA EDİLMESİ YA DA İCRA EDİLMEMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT ÖDENMESİNE DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:50
Tarih:09.01.2013

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz tasarının adı "Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı"dır. Bu kanunun amacına da baktığımızda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış olan bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair esas ve usullerin belirlenmesine ilişkindir.

Değerli milletvekilleri, adından da anlaşılacağı üzere, bu kanun tasarısı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış başvurular nedeniyle ödenecek tazminatların usul ve esaslarını belirliyor. O zaman bu tazminatın ödenmesini gerektiren olay nedir yani başvuru yapılmasını gerektiren olay nedir? Yargılama sürelerinin uzunluğu ile mahkeme kararlarının geç veya kısmen icra edilmemesi. Demek ki yargılama süreleri uzun olmamış olsa yani makul süre olsa ve mahkeme kararları geç icra edilmemiş olsa ya da icra edilmiş olsa böyle bir tazminatı doğuran olay olmayacak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru olmayacak;  dolayısıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dosyalar da birikmeyecek, böyle bir tasarıyı da Adalet Bakanlığı hazırlayıp bu Meclise getirmeyecekti. O zaman, sonuçlarla uğraşmak yerine olayın nedenleriyle uğraşmak lazım. Eğer gerçekten, biz, bu kanun tasarısının kapsamında olan sorunu kökten çözmek istiyorsak bunun nedeni olan olayları çözmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de bugün, temel sorun? Elbette işsizlik, açlık, yokluk, yoksulluk vardır; buna bir itirazım yok ama bunlar öteden beri olan sorunlardır; dün azdı, bugün çoktur ya da dün çoktu, bugün azdır ama bugün temel sorun bireyin hukuk güvenliğinin olmayışıdır, bugün temel sorun Türkiye'de haksızlık, hukuksuzluk ve keyfîliğin olağan bir yönetim biçimi hâline gelmiş olmasıdır; temel sorun adaletsizliktir, adaletin olmayışıdır. Öylesine ki bu haksızlık, hukuksuzluk mahkeme kürsülerine kadar tırmanmıştır. Asli görevi adaleti gerçekleştirmek olan mahkemeler, artık kendileri âdeta hukuksuzluk ve haksızlık yapan organlar hâline gelmiştir. Bugün, bu sorunların temelinde, gerçekten, yasa yapma özensizliğini kural hâline getiren bir yasama organı söz konusu.

Öbür taraftan, hukuk ve yasa kurallarına, özellikle de yasa kurallarına uymamayı kural hâline getirmiş ve hukuk yerine siyaseti referans almış bir yargı sistemi; hukuk devletinin temel ilkesi olan hukukun üstünlüğü ilkesini hâkim ve savcıların üstünlüğü olarak gören yargıç ve savcıların bulunması ve hukuk devleti anlayışından kopmuş, hukuk devletinin temel ilkesi olan yasama ve yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı tarafından denetlenmesini millî iradenin vesayet altına alınması olarak gören bir siyasal iktidar vardır. Temel sorunlarımız bunlardır. Eğer bu sorunlar çözülmediği müddetçe yani hakîm ve savcılarımız, tarihsel misyonlarının, temel görevlerinin adalet olduğunu kavramadıkları müddetçe? Hâlen daha bu yargıda, gerçekten hukukun üstünlüğünü, bu hukuk kurallarını uygulamakla görevli hâkim ve savcıların üstünlüğü olarak gören yargıç ve savcıların anlayışını devam ettirmeleri ve siyasi iktidarın da bir türlü kuvvetler ayrılığı ilkesini hazmetmemiş olması, bizim çözülmesi gereken temel sorunlarımızdır arkadaşlar.

Eğer biz bunları çözmez isek bugün bu kanun tasarısını getiririz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, Anayasa Mahkemesinde çuval çuval dosyalar birikir ve yeniden palyatif çözümler peşinde koştururuz. Önemli olan bataklıkları kurutmaktır, sivrisineklerle uğraşmak değildir.

Bugün, yargıya güvenin giderek azalmasının temel nedenlerinden bir tanesi, artık yargının, hukuksuzlukta yürütme organıyla yarışır hâle gelmesidir. Hepimiz yargı kararlarına saygı duymaktan bahsederiz. Saygı duyulacak yargı kararı, yargılama sürecindeki herkesin eylem ve işlemlerinin hukuka ve yasaya uygun olarak oluşması sonucunda meydana gelen yargı kararıdır; yoksa 1 hâkim, zabıt kâtibi ya da 1 başkan, 2 üye, zabıt kâtibi, mübaşirin imzaladığı şeklî anlamdaki mahkeme kararları saygı duyulacak mahkeme kararları değildir hukuki anlamda. Hâkim ve savcıların, bir davada, o davaya ilişkin delilleri değerlendirmek yerine, kamuoyunda kendilerinin haksız ve hukuksuz uygulamalarına yönelik eleştirileri bertaraf edebilmek için gerekçe oluşturmaları ilk defa görülen olaylardır. Umuyorum, yargıdaki bu olaylar Adalet Bakanımızın da dikkatindedir, onu da rahatsız ediyordur çünkü kendisi de bir hukukçudur.

Bugün, gerçekten, Türkiye'de yaşanan sorunların temelindeki en büyük pay, artık bu yargıda oluşan siyasal anlayış yani siyasete yaranmak için, siyaset kurumuna yaranmak için karar vermeye eğilimli anlayıştır. Bu çok tehlikelidir değerli arkadaşlarım, bu anlayıştan vazgeçilmek durumundadır.

Hâkim ve savcılar, gerçekten adaleti gerçekleştirecek temel ögelerdir. Bir yargılama sürecinde nasıl hareket edilmesine ilişkin usul hukuku, sadece oradaki taraflar için, sanık için, avukatlar için değildir; usul hukukunda kurallar, her şeyden önce, yargılama yapan hâkim ve savcılar için uyulması öncelikle gerekli temel hukuk kurallarıdır. Hâkim ve savcılar, bu hukuk kurallarına uymamakta kendilerinin imtiyazlı olduğunu düşünüyorlar ise işte böylesine -kamu- toplumsal vicdanı sızlatan kararlarla karşı karşıya geliriz. "Canım, ben bugün iktidarım. Nasıl olsa bu iktidar dönemimde bana uygun karar verilir, bana aykırı karar verilemez." anlayışı doğru bir anlayış değildir.

Gerçekten Türkiye'deki geçmişimize baktığımız zaman, yargı, her dönem ister sivil iktidar ister askerî iktidar olsun, mevcut iktidardan yana eğilim göstermiştir. Bu, işte yargının da bir türlü yürütmeden kendisini kurtaramayışıdır yani kendisinin bağımsız ve tarafsız olduğunu içselleştirememiş olmasıdır. Son yargılamaları da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Yani, ben hukukçu arkadaşlarımıza söylüyorum, hangi partiden olursa olsun, hangi davada -hepimiz davalara girdik- hâkimler işini gücünü bırakıp gerekçeli karar yazarken kamuoyundaki eleştirilere cevap verecek şekilde karar yazmaya çalışırlar? Böyle bir şey olabilir mi? Yani, hâkim, bir yargılama sürecindeki olayları değerlendirir, delilleri değerlendirir, ona göre karar vermesini gerektiren neyse onu yazar. Ama, bir bakıyoruz, son malum davada, hâkim, gerekçesinde bu delillerin aslını Genelkurmaydan aldığını söylüyor; Genelkurmay açıklama yapıyor, "Böyle bir şey yoktur." diyor. Şimdi, ben, aslında bu kararı veren hâkim ve savcıların hâlâ o görevde neden durdurulduğunu soruyorum Adalet Bakanına. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevi işte budur. Burada hâkim ve savcıların yargı yetkisini kullanmasına ilişkin bir olay söz konusu değildir, aksine mevcut hukuk kuralına ve yasaya uymama konusundaki ısrardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı yasaları hâkim ve savcılar uygulamakla görevlidirler. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı yasalara?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - ?hâkim ve savcıların uyup uymama konusunda takdir hakları yoktur.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın sorunları çözmeyeceğinin bilincindeyiz ancak yasanın hayırlı olmasını diliyorum. Umuyorum ve diliyorum ki artık bundan böyle geçici çözümler getiren yasa tasarıları gelmez.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.