GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:33
Tarih:16.12.2020

MHP GRUBU ADINA NEVİN TAŞLIÇAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi görüşmelerinde, 4'üncü madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime, 11 Aralıkta vefatının seneidevriyesi münasebetiyle andığımız büyük Türkçü Hüseyin Nihal Atsız'ın şu dizesini hatırlatarak başlamak istiyorum: "Hiç düşündün mü, niçindir yaşamak? Bir görev yapmak içindir yaşamak." Bizler de bu yüce Mecliste görevimizi yerine getirmek için bulunuyoruz. Bu görev, hiç şüphesiz, ayrılık gayrılık gütmeden bütün vatandaşlarıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti'ni payidar kılmaktır. Tarihin omuzlarımıza yüklediği sorumluluk ve kadim kültürümüzün engin öğretileri doğrultusunda, bugün, yalnızca insanı merkeze almak bizi eksik kılar; doğayı, hayvanı, suyu, toprağı, ezcümle saygıyı, sevgiyi, merhameti, hoşgörüyü ve emeği hak eden her şeye karşı sorumlu olmaktır bizi biz yapan. Nezaket ve zarafetle bezenmiş, akıl-gönül dengesi belirlenmiş bir düşünce tasavvuruyla hareket etmemiz ve gelecek nesilleri bu doğrultuda yönlendirmemiz gerektiği inancındayım.

Ülkemizde ve dünyada yaşanan hadiselere karşı, biraz sükûnetle ama hep dirayetle ve elbette cesaretle lazım gelen çalışmaların yapılması gerektiğini ayrıca ifade etmek isterim. İçinde yaşadığımız çağa durağan bir anlayıştan sıyrılarak bakarsak gerek yakın coğrafyamızdaki siyasi gelişmeleri gerekse günden güne değişen kültürel etkenleri daha net görebiliriz. Değişimin hızı her geçen gün artmakta, bu hıza ayak uyduramayan ya da bu değişimi anlamlandıramayan toplumlar maalesef bir buhranın içine sürüklenmektedir.

Türk toplumu olarak, kültürel değerleri, eğitimi, sağlığı, ekonomiyi, dış politikayı ve dahası sporu, sanatı, beslenmeyi güvenlik kavramı içinde değerlendirmezsek yapacağımız yorumlar günü kurtarmaktan ileriye gidemeyecektir. Özellikle kültür, geldiğimiz noktada bir güvenlik konusudur. Kültürel güvenliğimizi sağladığımız ölçüde geleceğe umutla bakabiliriz. Özellikle çocuklarımızın ve gençlerimizin öz değerlerine yabancılaşmasını güvenlik açığı olarak değerlendirmeli, bu hususta gerekli tedbirleri almalıyız. Dede Korkut'u, Kâşgarlı Mahmut'u, Yunus Emre'yi, Matürîdî'yi, Karacaoğlan'ı, Yahya Kemal'i ve daha nicesini yeni yetişen nesillerle buluşturmak, bu birlikteliğin sürekliliğini sağlamak önceliğimiz olmalıdır. Seğmenle cesareti, yârenle birliği, ahilikle cömertliği tanıyan; semahta göğü, bozlakta toprağı, horonda denizi gören bir anlayışı genç dimağlara aktarmayı vazife edinmeliyiz. İnanıyorum ki destanla yoğrulmuş, ninniyle büyümüş, türküyle yürümüş Türk milletinin her bir ferdi tarihine, edebiyatına, toprağına, caddesine, sokağına aidiyet hissettikçe birliğimiz ve dirliğimiz sağlamlaşacaktır.

Üzerinde hassasiyetle durmamız gereken bir konu da Türk dilidir. Son yıllarda -tırnak içerisinde- "plaza dili"nin yaygınlaştığına hepimiz şahit olmaktayız. Yabancı kelimelerin gündelik hayatımıza girmesi, daha önce de ifade etmeye çalıştığım gibi, bir kültürel güvenlik konusudur. Çünkü kültürün temeli dildir, dil giderse her şey biter. Vurgulamak isterim ki bizler gergeflerde nakışları Türkçe işledik, çeliğe suyu Türkçe verdik, engin dağları Türkçe aştık, Süleymaniye'de bayram sabahını Türkçe karşıladık, Mostar'ın yarasını Türkçe sardık. Türkçe; mayamız, manamız, ufkumuz, umudumuz. Köz aldık Türkçeyle, köz çaldık Türkçeyle, kök saldık Türkçeyle. Yesevi'nin Hikmet'i, Itrî'nin bestesi, Sinan'ın eseri, Neyzen'in nefesi, Neşet'in tezenesi Türkçe. Dolayısıyla son tahlilde, dilimizi korumanın, benliğimizi korumanın ilk ve en önemli unsuru olduğunun altını çizmek gerekmektedir. Bu düşüncelerden hareketle yerli ve millî olma irademizin kendimizi bilmemize ve gücümüzün farkına varmamıza bağlı olduğunu ifade etmek isterim. Türkiye Cumhuriyeti, ayakları doğduğu topraklara basan, ufkuyla yıldızlara dokunan, gönlüyle coğrafyaları saran pırıl pırıl genç zekâların azmiyle yükselecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eczacılık mesleği mensubu bir milletvekili olarak değinmek istediğim bir konu da "koruyucu sağlık ürünleri" dediğimiz ürün gruplarının eczane dışında halka sunuluyor olmasıdır. Gündemimizi işgal eden bu konu halk sağlığı açısından büyük riskler yaratabilecek, önlenmesi gereken bir durumdur. Bilinçsiz ilaç kullanımı ne kadar tehlikeliyse etken madde içeren bu ürünlerin bilinçsiz kullanımı da halk sağlığı açısından bir o kadar tehlikelidir. Bu sebeple gerek Tarım Bakanlığından gerekse Sağlık Bakanlığından ruhsatlı bu ürünlerin yalnızca eczacı danışmanlığında ve eczanelerde halka sunumu için gerekli tedbirler acilen alınmalı, halk sağlığını riske atabilecek olumsuz durumlar ivedilikle ortadan kaldırılmalıdır. Kaldı ki Sağlık Bakanlığından ruhsatlı ilaçların dahi, yasak olmasına rağmen, ne yazık ki internetten ve üstelik fahiş fiyatlı satışına tanık olmaktayız bu dönemde.

Beşeri Tıbbı Ürünlerin Fiyatlandırılmasına Dair Karar gereğince her sene bir önceki yılın avro kur ortalamasının yüzde 60'ı alınarak ilaç fiyatlarının güncellemesi yapılmaktadır. Bu güncellemeler yapılırken aynı zamanda geri ödeme iskonto baremleri de aynı oranda değiştirilmektedir. Ancak, ilaç kâr oranları, 2004 yılında hazırlanan kararnamede olduğu şekliyle kalmıştır. Özellikle, 2018'de kur artışı dolayısıyla ilaç fiyatlarına yapılan zammın ardından bazı ilaçların kârlılığı belirlenirken kullanılan fiyat kademelerinde bir üst basamağa çıkılmış ve kâr payı düşmüştür. Bu nedenle, aslında, fiyat artışı olan ilaçta eczacının kârı miktar olarak azalmıştır. Eczanelerin ve ecza depolarının kâr paylarının günümüz fiyatlarına göre yeniden belirlenmesi gerekmektedir. Mevzuata göre belirlenmiş kamu kurum iskontosunu vermeyen bazı ilaç firmalarıyla ilgili bugüne kadar bir işlem yapılmadığını biliyoruz. Bu konuyla ilgili zaafın önüne acilen geçilmelidir.

Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu bünyesinde, yüzde 40'tan fazlası yüksek lisans, doktora eğitimlerini tamamlamış olan 300'ün üzerinde eczacı personelin özlük hakları, Sosyal Güvenlik Kurumu eczacılarının özlük haklarıyla karşılaştırıldığında önemli ölçüde geride kalmıştır. Bu söz konusu ücret farkları büyük bir haksızlığa ve kalifiye personelin Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumundan ayrılmasına sebep olmaktadır. Acilen mağduriyetlerinin giderilmesi Kurum eczacıları için önem arz etmektedir.

Salgın sürecinde, bütün sağlık çalışanları gibi, meslek onuru ve saygınlığına yarışır bir mücadele gösteren eczacılarımıza ve eczacı teknisyenlerimize de teşekkür ediyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) İlk aşamada sağlık çalışanlarına yapılacağı ifade edilen Covid-19 aşısının eczacılarımızla birlikte eczacı teknisyenlerimize de yapılması doğru olacaktır.

Bir diğer husus da salgın sebebiyle kreşlerin kapalı olması ve bu durumdan en çok sağlık çalışanlarının etkilenmesidir. Evde tek kalamayacak yaşta çocuğu olan sağlık personelinin çocukları için acilen kreş ihtiyacının giderilmesi gerekmektedir.

OYA ERONAT (Diyarbakır) - Açıldı, açıldı.

NEVİN TAŞLIÇAY (Devamla) - Başlamış, evet. Devamını da bekliyoruz inşallah.

Salgın sürecinde canları pahasına görevlerini yerine getiren sağlık personelinin özlük haklarıyla ilgili taleplerinin Bakanlığımızca titizlikle değerlendirilmesi, ek ödeme kesintileri ve SUT puanlandırmaları, bunun ek ödemeye yansıtılmasında karşılaşılan sorunların ve eşitsizliklerin giderilmesi gerekmektedir. Ayrıca, yalnızca hekimlerin emekliliğinde uygulanan ilave ek ödemenin tüm sağlık çalışanlarını kapsayacak şekilde genişletilmesi hususu da sağlık personelinin motivasyonunun artırılması için önem arz etmektedir.

Konuşmama son verirken bütçenin hazırlanmasında, Genel Kurula gelmesinde ve görüşülmesinde emeği ve katkısı olan herkese teşekkür ediyorum.

2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi görüşmelerinin devletimize ve Türk milletine hayırlar getirmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)