GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:49
Tarih:08.01.2013

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 370 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuşmama başlamadan önce dün Türkiye Taşkömürü Kurumu Kozlu İşletme Müessesesinde yaşamını -iş cinayeti diyebileceğimiz- yine bir iş cinayetinde yitiren 8 işçi arkadaşımıza Allah'tan rahmet, acılı ailelerine sabır diliyorum.

Değerli arkadaşlar, iş kazaları ya da iş cinayetleri olarak değerlendirebileceğimiz bu cinayetlerin artık durması gerekiyor. Bu konuda uzun yıllar iş yerlerinin denetimsiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda özellikle 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu diye geçmişteki İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü'nü kuşa çevirip denetimsizliği ve keyfîliği yasallaştırmanız sırasında da bu konulara dikkat çektik.

Yine, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak ben, geçtiğimiz yıl 27 Ekim tarihinde vermiş olduğum bir araştırma önergesiyle iş yerlerinin denetimsizliğinden söz ettim ve bu kazaların, bu cinayetlerin kaçınılmaz olduğunun üzerinde durarak Meclis araştırma önergesi sunmuştum. Bunu, AKP Grubu milletvekillerinin oylarıyla 15 Mart tarihinde reddettiniz.

Değerli arkadaşlar, bunların bir son bulması için birazcık Çalışma ve Soysal Güvenlik Bakanlığının sorumluluğu olması gerekir diye düşünüyorum ve sorumluluğa davet ediyorum. Gerçekten Taşkömürü Müessesesinde -bugün grup konuşmasında genel başkanım da söyledi- işletmenin müessese yetkilileri veya yapı denetim elemanları, Çalışma Bakanlığının İş Teftiş Kurulu Başkanlığı müfettişleri ve hatta firmanın denetim elemanları bile keyfîliğe dikkat çekiyor, rapor tanzim ediyor, Sayıştay raporlarına giriyor bu. Kaçınılmaz olduğu ifade ediliyor, bu şekilde çalıştırmanın devamı hâlinde bu iş cinayetinin. Ve cinayet "Geliyorum." diye diye 8 işçimizin daha canını alıyor. Bunların sorumluluğu Sayın Bakanın ve Başbakanın omuzlarındadır. Yani ülkemizde adına "iş cinayeti" dediğimiz cinayetlerin sorumlusu, bu denetimsizliği sürdüren bakanlar ve bürokratlardır, başka hiç kimse sorumlu değildir.

Değerli arkadaşlar, bundan sonra olmaması için alınması gereken tedbirler esasında herkes tarafından bilinen tedbirler. Yapılması gereken iş, artık, emeği, emekçiyi bir meta gibi görme anlayışı yerine onun da bir insan olduğunun, alet edevattan ya da diğer canlılardan daha önemli bir varlık olduğunun Bakan ve Başbakan tarafından da kavranmasından geçer.

Söylemişiz; işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki denetimsizlik, yaptırımların yetersizliği, sorumlu ve ilgililerin vurdumduymazlığı nedeniyle ülkemizde yaşanan iş kazaları artık "iş cinayetleri" olarak anılmaktadır. Ölümlü iş kazalarının yoğun olarak yaşanmasının nedenleri arasında denetimsizlik kadar taşeron uygulamasının, iş güvencesiz çalıştırmanın, sendikasızlaştırmanın ve kayıt dışının ekonominin neredeyse yüzde 40'ını bulmuş olmasının altını çizmişiz. O nedenle, burada yapılması gereken iş, gerçekten, taşeron uygulamasını sonlandırmaktır. Taşeron uygulamasını asıl çalışma biçimi hâline getirip denetimsiz, kontrolsüz, güvencesiz çalıştırma biçimini yaygınlaştırmak bu iş cinayetlerine davetiye çıkartmak anlamına gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, gündemimizdeki 5510 sayılı Kanun'da değişiklik yapan kanun tasarısıyla ilgili düşüncelerimizi açıklamaya geldi.

Bildiğiniz gibi, bu 5510 sayılı Yasa, 2006 yılında, AKP Hükûmetince bir reform olarak sunuldu. Tabii bu reformun 2005 yılında proje sahipleri de Dünya Bankası ve diğer uluslararası finans kuruluşları idi. Bunun için Japonya da kredi vermişti, adına "reform" dedik ve geçtiğimiz yıl bir başka kanun, Genel Sağlık Sigortası Kanunu yürürlüğe girdi. Bir kanun yapıyoruz, üzerinden bir yıl gibi bir süre geçiyor, uygulamasında bir sürü aksaklık görüyoruz ve diyoruz ki kanun tasarısının gerekçesinde: "Bu konularda, sosyal güvenlik uygulamalarında süreç içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap amacıyla sigortalı lehine bazı düzenlemeler yapılmak zorunluluğu doğmuştur."

Değerli arkadaşlar, şimdi, burada kanun tasarısına baktığınız zaman 5510'la ilgili, 5502'yle ilgili, 5335'ye ilgili, daha 7 Kasım tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar Kanunu ile ilgili değişiklikler göreceksiniz. 6356 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinin üzerinden tam bir ay gibi bir süre geçmişti ki bu tasarının içinde değişiklik teklifiyle geliyorsunuz. Genel sağlık sigortası uygulamasının üzerinden  bir yıl geçiyor, değişiklik teklifi ile geliyorsunuz ve yasanın, "reform" diye sunduğunuz bu Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı'nın üzerinden daha birkaç yıl olmuş, pek çok konuda şapır şapır dökülen tasarıda üç beş önemli değişiklik getiriyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına şunu net olarak söylüyorum: Bu tasarıyla gelen 5510 sayılı Yasa'daki değişiklikleri olumlu görüyoruz. Pozitif olduğunu ve bizim de desteklediğimizi, diğer siyasi parti gruplarının da Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında desteklediğini gördük ve mutlu olduk. Ancak, hani, bir halk deyimi vardır: "Delik büyük, yama küçük." O kadar çok sorun varken sadece üç beş konunun ele alınmış olmasını yeterli bulmadık. Örneğin, bütçe kanununun üzerinden de daha birkaç gün geçti, orada da gündeme geldi. Şimdi, bizim -sayıları bir hayli yüksek olan- dul maaşımız 190 lira. 9 Eylül 1999 tarihinden sonra işe girip beş yıl sigortalılık süresi ve en az 900 günü olanların geride kalan eşlerine dul aylığı bağlanır ama yeni emekli aylığı, asgari ücretin yüzde 35'inin yüzde 50'si kadardır. Eğer 8/9/1999 öncesi olsaydı bu iş, en düşük aylık 376 lira olacaktı. Bu kişi 900 gün prim ödemiş olsa aylığı 750 lira olacaktı. Yani bu dul aylığının düzeltilmeye ihtiyacı yok mu?

Şimdi, yaşlılık aylığını Sayın Başbakan bütçe görüşmeleri sırasında, burada "2002'de 24 lira olan yaşlılık aylığını 122 liraya çıkarttık." diye övünerek anlattı. Şimdi, 2002 yılında 24 lira yaşlılık aylığı alan Ayşe Nine, o zaman, o aylığıyla bir küçük altın alabiliyor ve torununa takabiliyordu düğününde. Şimdi 122 lira ile küçük altını alma bir yana, düğüne gidememenin üzüntüsü içerisinde yan çizip torununu yalnız bırakıyor.

Daha önce adına Sayın Bakanın bile "İntibak Yasası" diyemediği bir yasa çıkarttık. Yani, emekliler de "Bu ay alacağız." diye beklediler. Son günlerde -gazetelere bakıyorum- artık vıcık vıcık, neredeyse -özür dileyerek söylüyorum- yalakalık boyutunda "Kim, ne kadar aylık alacak?" diye fersah fersah konuşuyorlar. Aldıkları maaş, yapılan zamlarla ceplerine girmeden gitti emeklilerin ama orada yine sosyal güvenlik kurumlarını tek çatı altında birleştirirken banka ve reasürans şirketlerinin sandıklarını da bu kapsama aldınız. Oralarda da bir sürü emekli var, kapsam dışına bıraktınız. Onların sorunlarını çözmek Hükûmetin görevi değil mi?

Yine, 5510 sayılı Yasa yürürlüğe girerken kaldırdığınız "itibari hizmet süresi" diye değerlendirilen ve basın emekçilerinin, madenlerde çalışanların bile yararlanamayacağı konuma getirdiğiniz itibari hizmet düzenlemesini yapmak Hükûmetin görevi değil mi?

Değerli arkadaşlar, Sosyal Güvenlik Kurumu sayesinde vatana hizmet, neredeyse, hizmet edene ve ailesine eziyete dönüştü. Askere çağırdığımız ve vatan borcu bildiğimiz askerlik görevini yapmak için 20 yaşında işini bırakıp askere giden çocukların sigortalılık süreleri sona eriyor ve bakmakla yükümlü olduğu ailesi ve yakınları varsa onlar da gelir testine tabi tutuluyor, eğer aylık gelirleri asgari ücretin üzerindeyse "Haydi bakalım, siz de genel sağlık sigortası primi ödeyiniz." diye onlara yükümlülük yüklüyoruz. Askerliğini bitirip dönünce de belli bir süre sonra tonlarca parayı, "askerlik borçlanması" adı altında, zorla askere aldığımız yurttaşımızdan "borçlanma" adı altında tahsile kalkışıyoruz. Biz eğer sosyal devletsek "askerlik borçlanması" denilen kavramdan utanç duymamız gerekir. Yapılması gereken işlem, onu eş değer hizmet anlayışı içerisinde, kamu hizmetini vatanı için yapan askerin askerlikte geçen süresinin, devlet tarafından sigorta primlerinin ödenmesi ve askerlik süresince bakmakla mükellef olduğu aile efradına devletin bakması, en azından sağlık primlerini almaması gerekir.

Yine Sosyal Güvenlik Kurumu eşlere, kızlara ve öğrencilere "Çalışırsanız sizi cezalandırırım." diyor. Neden düzeltmiyorsunuz? Yani eğer eş, kız ve öğrenciyse 18 yaşına kadar tamam ama "Ailemin ekonomisine katkı yapayım." deyip eğer otuz gün çalışırsa "Senden sigorta primi tahsil ederim?"

Değerli arkadaşlar, yine emeklilerle ilgili asgari aylık uygulamasını kaldırdınız, emekliler perişan, taban aylığı uygulaması yok. Onu yeniden gündeme getirmek sosyal devletin görevi değil mi?

Sayın Başbakan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Yatırım, Destek ve Tanıtım Ajansının resmî sitesinde Türkiye'de yatırım yapmak için 10 neden saymış orada. Bunlardan bir tanesinde "Türk işçisi yasal süreden çok çalışır, az hastalanır. Dünyada en uzun çalışma süresi bizdedir. En kısa hastalanma hakkı Türk işçisindedir, gelin, yatırımı Türkiye'de yapın." diyor.  Bunları çoğaltmak mümkün, bu sorunların hemen hemen tamamına yakını bizim 5510 sayılı Yasa'nın içerisinde çözüm bulmamız, Hükûmetin çözmesi gereken konular.

Değerli arkadaşlar, tasarının içeriğine geldiğimizde çok açıkça görülecektir ki yine Hükûmet döneminde iş yasası değiştirilirken uygulamaya soktukları ve daha sonra yasal hâle getirdikleri özel istihdam büroları herhâlde görevini yapamıyor. Türkiye Cumhuriyeti bu sosyal alanda kurumlaştığından bu yana Türkiye'de görev yapan, geçmişteki adı İş ve İşçi Bulma Kurumu bugün "İŞKUR" dediğimiz kurum herhâlde iflas etmiş, yöneticileri, çalışanları akşama kadar yatıyor ki adına iş ve meslek danışmanı diye? Bire bir, dünyanın en pahalı yöntemiyle istihdam yaratmak için Başbakan bir talimat verdi "4 bin kişiyi işe alacağız" diye,  apar topar bu yasa tasarısının içerisinde iş ve meslek danışmanlarının istihdamına ilişkin alınamayan 1.183 kişinin yılbaşına kadar alınmasına Başbakan söz verdi diye tasarının içerisine koydular ve getirdiler, en pahalı iş bulma yöntemi. İşçi Bulma Kurumu, kurum olarak yapamıyor, 4 bin tane adam sokakta bulduğu işsizin elinden tutup fabrikalarda iş arıyor, bu adamı işe alır mısınız diye. Böyle bir anlayışla hizmet üretmeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, yine, bunun içerisinde, kanun tasarısının içerinde, hepimizin katıldığı ve gerçekten Sosyal Güvenlik Kurumunun bir paydaşı gibi algılanması gereken esnaf temsilcisinin bulunmayışı büyük bir eksiklikti. Bundan sonra hem genel kurulunda hem yönetim kurulunda temsil ediliyor olması, bir eksikliğin giderilmesi adına ileri bir adım, olumlu bir adım, biz de ona katkı yaptık.

Yine değerli arkadaşlar, bu yasanın içerisinde genel sağlık sigortasıyla ilgili olarak bizim, benim, şahsımın 3 ayrı kanun teklifi olduğu gibi, pek çok arkadaşımızın da 5510'la ilgili kanun teklifleri vardı. Demokratik bir anlayış, eğer demokrasiyi içine sindiren bir Meclis Başkanı ve Bakan olsaydı ya da Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı olsaydı yapması gereken iş, aynı konudaki teklifleri tasarının içerisinde bütünleştirmekti. Dedik ki: "Bakınız, 18 yaşından itibaren gelir testine tabi olacağı için öğrenciler -bunlar kanun teklifimizde de var- liseyi bitirip üniversiteyi hemen kazanamayanlar olduğu gibi -kanun teklifinde de var olduğu biçimiyle- zaten dört ay bir boşluk oluşuyor, gelir testine tabi oluyor. Hükûmetin getirdiği tasarı dört ay süreyle yüz yirmi gün. Liseyi bitirip üniversiteye girinceye kadar geçen sürede o boşluğu, sağlık sigortasını biz ödeyelim devlet olarak." Biz de "Ya kazanamayanlar var, birinci yılında tutturamayanlar var. Kursa gidiyor, dershaneye gidiyor. Liseyi bitirip? Yirmi yaşına kadar lisede okuyan ya da üniversiteye gidemeyenler, yirmi yaşına kadar üniversitede okuyanlar da üniversite tahsilleri boyunca gelir testine tabi olmasın. Ailelerin büyük bir bölümü fakir, yoksul. Hem üniversitede çocuk okutamıyor hem çocuğuna dershane parası bulamıyor; bir de gelir testi için SSK'ya genel sağlık sigortası primi ödemesin, bunu birleştirin." dedik. "Yok efendim." "Niçin?" "Ya bizim tasarı var ya, onu görüşelim." Arkadaşlar bir usul vardır, bir adap vardır; bir gelenek göreneği vardır bu Meclisin. İlk defa? "Alt komisyonda görüşün." Gittik. "Üst komisyonda görüşün." "Ya sen 3'üncü maddede vermişsin, 67'de verseydik birleştirirdik." Burası çocuk oyuncağı yeri değil, ciddi bir kurum. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapmak? Bir milletvekili bir teklif vermişse, onu ciddiye almak zorundasınız. Ve ne yaptılar, o yüz yirmi günle ilgili sınırlı tuttular. Yapılması gereken? Üniversitelerde okuyan çocuklar burs peşinde koşuyor, hepinizin kapısını çalıyor. Kurs peşinde koşuyor. Harçlık için gece kahvelerde, sokaklarda satıcılık yaparak yaşamını sürdürmek isteyenler var. Bütün bunların sorunlarını görmezlikten gelmek sosyal devlet anlayışıyla bağdaşır bir durum değil.

Değerli arkadaşlarım, yine bu 5510 sayılı Yasa görüşülürken? Özellikle geçtiğimiz günlerde basına yansıdı. Emeklilerden emekli olduğu için geçinemeyip de çalışmak zorunda kalanlardan 13 bin kişi bildirim yapmış, 600 bine yakın emekli iş yeri açmış, çalışıyor. Sosyal güvenlik destek primi ödemesi gerekiyor yasaya göre; bilmiyor, ödememiş ya da geçinemiyor, saklamış. Müfettişlerimiz yakalamış bunları, Maliyeyle Çalışma Bakanlığı iş birliği içerisinde. Herkes SGK'ya hücum etti yılbaşına doğru. Eh, Sayın Bakan ve arkadaşlar diyorlar ki bana: "Sen bu yasayı bütçe görüşmelerinin arasında görüştürmedin, bunun faturasını sana keseceğiz." Ben de diyorum ki yasa yapmayı bilin; muhalefetin, iktidarın görev, yetki ve sorumluluklarını bilin. Yaptığınız kanunun daha çıkarılması sırasında etkilenecek toplumsal kesimleri bilgilendirin. Kaptıkaçtı mantığıyla bir yasa yaparsanız, on beş gün sonra değişiklik teklifiyle karşımıza gelirseniz elbette sizin yanlışlarınızı ifşa etme görevi de muhalefet olarak bize düşer.

Yapılması gereken iş? Şimdi, onlara, tabii ki böyle hani derler ya -çok özür dilerim Kayserili yurttaşlarımdan- eşeğini kaybettirip sonra çıplak buldurma hikâyesi. Şimdi emeklileri icra dairelerine mecbur ettiler, şimdi yarattıkları icraları kaldırarak sorun çözmüş oluyorlar. Sorunun hem yaratıcısı hem de bulduğu çözüm yoluyla onların gönlünü alarak, uyutarak, avutarak emeklileri, yol almaya devam eden bir iktidar. Ha, emekliler hak ediyor mu bunu? Çok açıklıkla söylüyorum: Oluk oluk oylarını AKP'ye veren emekliler bunu çoktan hak etti. Ama bize düşen görev, emeklinin hakkını her yerde, her zaman savunmaktır.

Değerli arkadaşlarım, bir başka konu: İktidar partisi hariciyeci alıyor dil bilmeyen, devlet parasıyla yurt dışına gönderiyor bir yıl. Adalet Bakanlığı hâkim ve savcı alıyor, dil bilmeyi gerektiren görevlere veriyor, dil bilmeyenleri seçiyor, -yandaş, kendi yargıcı, savcısı- onları bir yıl süreyle yurt dışında görevlendiriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İZZET ÇETİN (Devamla) - Otuz saniye daha verirseniz, toparlayayım sözümü.

BAŞKAN - Sözünüzü tamamlayınız.

Buyurunuz.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Şimdi de Avrupa Birliği kırsal kalkınma projesi kapsamında eleman almışlar. Hemen hemen tamamına yakını -öyle olacak ki yandaş- yüksek ücretli. İki sene süre verilmiş, dil öğrenememişler. Bir-iki sene daha -hatta dört sene de- getiriyorlar, dil öğrensin. E, ne olacak? Bu çocuklar işsiz kalacak. Ya, dil bilen dünya kadar işsiz var, ta baştan onları alsana.

Değerli arkadaşlar, son cümlem olarak söylüyorum: Bu Yasa Tasarısı'nın 5510 Sayılı Yasa'yla ilgili bölümlerine katılıyoruz. Yetersiz buluyoruz, genişletilmeye, geliştirilmeye ihtiyacı var, katkı yapacağız.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.