| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 08.12.2020 |
MHP GRUBU ADINA FETİ YILDIZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, hukuk kurallarına bağlı, yargı denetimine açık, Türk milliyetçilerinin kurduğu bir hukuk devletidir.
Değerli arkadaşlar, adaletin amacı devleti ve insanı yaşatmaktır. Devletini kaybetmiş topraklarda insanların hazin hâline her gün tanık oluyoruz. Osmanlı Türk Devleti'nin manevi kurucusu Şeyh Edebali'nin, Osman Gazi'ye öğüdünde ifade ettiği gibi "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." Evet, devletin direği adalettir. Batı, karanlık çağda insanları engizisyon mahkemelerinde diri diri yakarken atalarımız bu toprakları yüzyıllarca yıl adaletle yönetmiştir. Fatih Sultan Mehmet Han'ın bir Rum mimarla olan davasında, yargılama sırasında Kadı Hızır Bey'le olan diyaloğu dillere destandır. Ünlü filozofun söylediği gibi "Adalet bir kutup yıldızıdır, olduğu yerde durur, geri kalan her şey onun etrafında döner."
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi Anayasa, normlar piramidinin en üstündedir ve bağlayıcı kurallar bütünüdür. Anayasa'nın iki temel işlevi vardır: Bir, bireyin sahip olduğu temel hakları ve özgürlükleri güvence altında tutmak; iki, devletin otorite ve gücünün sınırlarını çizmektir. Bu iki ilkenin güvence altına alınması için anayasa yargısı ortaya çıkmıştır. Bilindiği gibi Avrupa Kıtası'nda İkinci Dünya Harbi'nden sonra çok sık olan insan hakları ihlalleri bu mahkemelerin kurulmasına sebep olmuştur. Bizde ise bir askerî darbeden sonra ve 1961 Anayasası'yla sistemimize girmiştir. Aldığı bazı kararlar siyasi tartışmalara sebep olmuş, bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesinin kuruluştan beri aldığı kararlar toplumda çok tartışılmıştır; burada bunları tekrar tekrar saymaya, dökmeye gerek yoktur.
Anayasa Mahkemesinin görevi şudur: Anayasa değişikliklerini şekil yönünden incelemek, kanunlar ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini ve Meclis İçtüzüğü'nü hem şekil hem de esas yönünden incelemek, Anayasa'ya aykırı olup olmadığını. Anayasa Mahkemesinin kuruluş sebebi ve bundan beklenen toplumsal fayda, yasama dokunulmazlığına karşı temel hak ve özgürlükleri, demokrasiyi korumak, kanunların Anayasa'ya uygun olduğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi siyasi partilerin kapatılması için açılan davalara da bakar, siyasi partilerin mali denetimini de yapar.
Bugün itibarıyla ülkemizde 102 tane siyasi parti var. Değerli arkadaşlar, 2020 yılının sadece ilk yarısında 10, ikinci yarısında şimdilik 11 siyasi parti kurulmuştur. Bu partilerden 45'inin hiç üyesi yoktur ancak isimleri, logoları bayağı şaşalı ve şatafatlıdır. Anayasa Mahkemesinin siyasi partilerin kesin hesap incelemesi kararlarına baktığınızda çok trajikomik kararlarla karşılaşırsınız. Mesela, bazı siyasi partilerin hiç gelir ve gideri yoktur, hatta bazı siyasi partilerin gelir gideri değil masası sandalyesi bile yoktur ama gözde kurumumuz Anayasa Mahkemesine bunların mali denetimini yaptırmaktayız, tabii, Sayıştaydan faydalanarak. Buna bir çözüm bulmak elbette Meclisin işidir. Böyle durumlarda Anayasa Mahkemesine fazladan bir yük bindirmek elbette Meclisin ortaya koyacağı tavra bağlıdır. Örnekleri sıralayabiliriz, mesela, bu partilerden biri Adana ilinde faaliyet gösteriyor, ismi de müthiş, "özgürlük" "demokrat", bütün şeyler var yani milletin hoşuna gidecek kelimeleri sıralamış. Burayı polis, emniyet güçleri 44 defa basmış ama bir türlü mühürleyememiş. Ne yapsın garibim, zaptı tutuyor, cumhuriyet başsavcısına gönderiyor. Bu trajikomik şeylerden de bir an önce kurtulmak lazım.
Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin önemli görevlerinden biri, bize göre en önemli görevlerinden biri de hak ihlallerindeki bireysel başvuruları karara bağlamak. 23 Eylül 2012 tarihinden Eylül 2020'ye kadar 285 bin başvuru yapılmış; bu başvurulardan 243 bini incelenmiş, karara bağlanmış, 10 binden fazla da hak ihlali kararı çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi, Anayasa'da belirtilmiş olan kişilerin görevleriyle ilgili işledikleri suçlar yönünden de Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapar yasama dokunulmazlığı kaldırılan milletvekillerinin milletvekilliğinin düşürülmesinde de bireysel başvuruları karara bağlar. Geçtiğimiz aylarda buna sık sık tanık olduk, birkaç örneğini de gördük.
Biraz önce de belirttiğim gibi Anayasa Mahkemesinin yükü gerçekten ağırdır. Denetimin, demokratik sistemin temel unsurlarından biri olduğunu burada izah etmeye gerek yok. Tarihsel süreçte de denetim ile demokrasi ayrılmaz ikili olmuştur. Anayasa Mahkemesinin kararlarının kesin olması ve bağlayıcı olması yasamayı, yürütmeyi, yargıyı hatta kendisini de bağlar. Karara herkes uymak zorundadır, kabulü istikrarın gereğidir, uygulama birliği için de hayati öneme sahiptir.
Anayasa Mahkemesi karar alırken... Anayasa'nın 153'üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, iptal kararlarının gerekçeyle yazılmadan açıklanamayacağı kesin hüküm altındadır. Ancak uygulamaya bakıyoruz, kamuoyunun yakından takip ettiği davalarda Anayasa Mahkemesi önce hüküm fıkrasını açıklıyor, gerekçeli kararı üç ay, beş ay, altı ay sonra görüyoruz. Bu doğru değil tabii, Anayasa'ya aykırı bu, usule de aykırı. Bu arada toplumda şöyle bir konuşma oluyor: "Herhâlde toplumun tepkisine göre gerekçe hazırlanıyor." diye çok haklı şekilde eleştiriliyor. Anayasa Mahkemesi, gerekçeli kararını, hangi yollarla, hangi delillere nasıl ulaşıldığı unsurlarını içeren gerekçeyi yazmadan açıklamamalıdır. Bu durum gereksiz tartışmalara sebep olduğu gibi topluma da hiçbir hukuki faydası yoktur.
Geçtiğimiz günlerde, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 22'nci maddesindeki "Şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez." hükmü oy çokluğuyla iptal edildi. Arkasından bir resim paylaştı Anayasa Mahkemesi. Yine, daha önce Sayın Berberoğlu'na ilişkin davada da -gerçi bu birkaç defa tekrar edildi ama- "Işıklar yanıyor." sloganı atıldı. Bu durum elbette hoş da görülemez, kabul de edilemez, bir hâkimin de işi değil bu. Buradan "Vesayet özlemi çekenlerin bu tip şeylere ihtiyacı var." diye algılıyoruz biz, Türk milleti de böyle görüyor. Anayasa Mahkemesinin bu üyesinin -bir yüksek yargıcın- demokrasinin ışıklarını milletin kapattığını ve milletin açtığını bilmesi gerekir, burada tekrar hatırlatmakta da fayda görüyorum.
Şimdi, 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra yargı camiası kendi temizliğini tüm kurumlardan önce yapmıştır; bunlara minnet borçluyuz, çok önemli kararlar almıştır, gece gündüz çalışmışlar, fedakârlıklar yapmışlardır.
Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi Anayasa ve kendi kuruluş kanununa açıkça aykırı kararlar aldığında yapılacak bir şey yoktur, müracaat edilecek de bir şey yoktur çünkü kesindir, bağlayıcıdır. Mesela yerel mahkemeler bireysel başvurularda aldığı kararlarda, uygulamadaki hataları önlemek için, görev gasbı nedeniyle "yokluk" kurumuna başvurmaktadır, bu da tartışmalara sebep olmaktadır; bunlara kesin çözümler bulunmalıdır. Anayasa Mahkemesi kanun yolunda gözetilmesi gereken hususları bireysel başvuruda inceleyemez, bunun altını iki kere çizmek lazım. Yine, aldıkları kararlarda yerel mahkemelerin almış olduğu mahkûmiyet kararlarını "Ben ortadan kaldırdım." diyemez, öyle bir yetki yok. Ama görüyoruz, Sayın Berberoğlu kararında, 135'inci paragrafta, aklı başında hiçbir hukukçunun kabul edemeyeceği şekilde "Ben -senin- 14. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını kaldırdım." diyor. Yani içimizde çok değerli hukukçular var, bu kabul edilebilir bir şey değil. Yani, Sayın Berberoğlu bile 135'inci paragrafı eleştirmiştir. Bırak, iadeimuhakeme yapılsın, ne karar verilirse herkesin başının tacı olsun ama maalesef işgüzarlıklar yapılıyor.
Yine, Anayasa Mahkemesinin önemli görevlerinden biri Yüce Divan yetkisidir. Bilindiği gibi, Yüce Divan, kanunda yazılı kişilerin yargılanması görevini üstlenmiştir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken Anayasa Mahkemesinin yapısına ve üyelerine baktığımızda yarısından fazlasının hukukçu olmadığını, hukukçu olanların da çok azının ceza hukukçusu olduğunu görüyoruz. Yüce Divan yargılamaları bir ceza yargılamasıdır değerli arkadaşlar, bunun için bunu ceza hukukçularının yapması lazım. Bunu, ilk defa ben gündeme getiriyor değilim, çok çeşitli defalar tartışıldı. Bu görev kesinlikle Yargıtaya verilmelidir; ceza dairelerinden birkaçı görevlendirilebilir. Bu kararlar da kesin olduğu için yine bir denetim yolu, bir kanun yolu olarak da Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu konuda yetkilendirilmelidir değerli arkadaşlar.
Şimdi, bir de bizdeki yargı sistemi belli; idari yargı, adli yargı ve anayasa yargısı var. Bunların arasında sık sık değişik kararlar çıkıyor, bu kararlarda bir uyum sağlamak da mümkün değil, bir birlik de sağlanamıyor. Bunun artık ağır ağır tartışılması lazım. Yani içtihat birliği oluşturmak için, hukuku geliştirmek için bir üst mahkeme faydalı mıdır, zararlı mıdır? Bunun tartışması yapılmalıdır.
Şimdi, terör örgütüyle irtibatlı, iltisaklı insanların sosyal medyada, platformlarda sık sık yakındığını görüyoruz. Ceza mahkemesi diyor ki: "İrtibatlı, iltisaklıdır ama terör örgütü üyesi değildir, ondan hüküm kuramayız." Doğru, ceza mahkemelerinde hüküm kurmak için şüpheyi yüzde yüz ortadan kaldırmak lazım, belirlilik olması lazım. Ve bundan dolayı Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapıldığında mahkemenin aldığı karar şu: Efendim, "Masumiyet karinesi ihlal edilmiştir." Bunu bir tarafa koyalım, haklı gibi gözükür.
Danıştaya baktığımız zaman, aynı kişi, aynı tip bir suç ve müracaatçı için Danıştayın da söylediği şudur: "Evet, irtibatlı, iltisaklıdır ama ceza almamıştır, ama demokratik nizama saygısı da yoktur. Bu irtibatlı, iltisaklı insanlarla benim çalışma yükümlülüğüm de yoktur." Bize göre doğru olan da budur çünkü devlete sadakat şarttır.
Arkadaşlar, aslında o kadar çok mesele var ki vakit de bitmek üzere, ben yine birkaç hususu dile getireyim. Şimdi, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğu konusunda tartışma yok ama bir gerekçe yazıyor, adli yargı gerekçeye çoğu zaman uygun davranmıyor, uymuyor da. Anayasa Mahkemesi de "Gerekçenin de bağlayıcı olarak..." diyor. Oysa Anayasa Mahkemesi kararlarına baktığımızda, aynı yönde oy kullanan üyelerin farklı gerekçeler kullandığını görüyoruz. Bundan dolayı, evet, karar bağlayıcıdır ama gerekçe bağlayıcı değildir. Bunu Meclisin bir hüküm altına alması lazım.
Değerli arkadaşlar, şimdi, son günlerde sıkça gündeme getirilen tartışmalar var, gizli Anayasa tartışmaları; Türk'ün, Türk milletinin, Atatürk'ün metinden çıkarıldığı, yarı federal sistemin tartışıldığı ve bunun da halktan gizlendiği bir çalışmaya şahit oluyoruz. Hatta bu çalışmanın içinde olan insanlar da bunu gizleyemiyor, gizlemiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
FETİ YILDIZ (Devamla) - Bitireceğim efendim.
Halkı temsil edenler toplumsal çürümeye, suçun yaygınlaşmasına, kamu düzeninin bozulmasına öncülük edemezler. Kimsenin Anayasa'yı beğenme yükümlülüğü yoktur ama anayasal kurallara değişene kadar uymak zorundadır. Bizim Anayasa'mızın ilk 4 maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi tartışılamaz da. (MHP sıralarından alkışlar)
Terör örgütü PKK'nın arzuladığı şekilde bir anayasa taslağı ya da yol haritasını gizleyenlerin bunu gizlemelerine gerek yok. Beğenirler, beğenmezler; hazırlasınlar, Türk toplumumuzla paylaşsınlar, herkes de kimin ne olduğunu görsün.
Değerli milletvekilleri, sözlerimi burada bitirirken bütçemizin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)