GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:25
Tarih:08.12.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bizleri, buraya, daha huzurlu, daha güvenli, daha mutlu yaşamak için kanunlar çıkarmaya, topladığımız vergileri adaletle toplayıp hakkaniyetle dağıtmaya, bizim istikbal endişelerimizden bizi kurtarsınlar diye eğitimimizden kültürümüze, sanatımızdan ticaretimize, hayatımızın her alanını kuşatmaya imkân verebilecek olan büyük bir yönetim maharetini ciddi disiplinli bir bütçeyle buluşturmaya bize yetki veren, sizleri vekil tayin eden asil Türk milletine de en derin, en kalbî sevgilerimi, hürmetlerimi arz ederek başlıyorum.

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı üzerinde, partim adına, hissiyatım adına, memleketim, milletim adına, ait olduğum değerler dünyası adına kanaatlerimi paylaşmak için kürsüye çıktım.

Bütçeyi konuşuyoruz. Dünden itibaren, 2021 yılı bütçesiyle ilgili Meclise, Meclis üzerinden de millete kanaatlerini ifade etmek için kürsüye gelen Grup Başkan Vekillerinin, Parti Genel Başkanlarının, Grup Başkanlarının Meclisin varlığına istinat ederek milletin yarınlarına dair tekliflerini, tenkitlerini bütün partilerin dikkatle dinledim, çok detaylı notlar aldım aslında ama eski zaman bütçeleri gibi değil, eski zaman bütçeleri gibi değerlendirme imkânlarımız hudutsuz, sınırsız değil. Bu vesileyle alabildiğim notlardan, maalesef, çok azını sizlerle paylaşacağım. Detaylara boğmadan bütçe üzerinde bize konuşma imkânı veren bir değerlendirme, bir perspektif, yarın adına endişeler, geçmiş adına taşıdığımız "kuvvet" diyebildiğimiz mevziler, mevkiler ve bunların milletimiz için, bizim için ne ifade ettiğine dair birtakım ifadelerde bulunmak istiyorum.

Mehmet Erdoğan, Antep AK PARTİ mebusu, TİKA'nın yasal çerçevesinden bahsederken, 92'de Dışişleri Bakanlığına, 99'da Başbakanlığa, şimdi de Kültür Bakanlığına bağlı olduğunu söyledi. Bizim son kurultayımızda Yurtdışı Türkler Başkanlığı diye bir başkanlık ihdas edildi, ben de Yurtdışı Türkler ve Türk Dünyası Başkanı olarak görevlendirildim. Dolayısıyla, Yurtdışı Türkler Başkanlığı bana bağlı olmuş oldu, ondan da haberdar olsun arkadaşlarımız. Türk Dünyası Başkanlığı, Yurtdışı Türkler Başkanlığı yahut bu çerçeve içerisindeki faaliyetleri tertip edenlerin nereye bağlı olduğu, idari mekanizmada nereye bağlı olduğunun çok mühim olmadığını düşünüyorum. Aslında bu faaliyetler içerisinde yaptıklarını dikkatle izliyoruz, sadece bütçede bu mevzu konuşulurken mevzuyu eleştirmek için birtakım malzemelerle geçiştirmiyoruz duygusu yaşamasınlar diye yaptıkları faaliyetlerle ilgili çok ciddi bir takipte bulunduğumuzu bilmelerini istiyorum, Yurtdışı Türkler Başkanlığının, TİKA'nın ve bu çerçeve içerisinde yapılan faaliyetlerin.

Efendim, bu mevzuyu, Kültür Bakanlığına bağlı bir perspektifle konuşmak lazım diyenlerin hilafına, ben, bu mevzuyu bağlı olduğu değerler dünyası adına, üretmek zorunda olduğumuz kıymetler adına, bağlı olduğumuz iman mihrakı adına, geçmişte ortaya çıkardığımız büyük devletler, büyük ihtişam adına, vücuda getirdiğimiz büyük medeniyet adına, aslında, pek çok şeyi mevzu ederek konuşmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum, Kültür Bakanlığı da aslında bir perspektifi sunabilir bize. Neden bahsetmeye gayret ediyorum? Aslında, Orhun Kitabeleri'nde, işte, Sayın Cumhurbaşkanının eski Başbakan olduğu dönemde, orayı ziyaret ettiğinde, kitabelerdeki dökülmeden bahisle TİKA'ya yapmış olduğu "Tamir edin." talimatını memnuniyetle değerlendiriyoruz, biz de teşekkür ediyoruz ama Orhun Kitabeleri'ne tamiratla bağlı bir millet değiliz biz. Orhun Kitabelerinde vücuda getirilen şeyin, siyasi tevhidin, siyasi birliğin, memleket-millet birliğinin, aç milleti doyurmanın, az milleti çok kılmanın, aslında, bir arada yaşamanın ihbarını tecrübe olarak paylaşan bir devlet adamının da mesuliyetini taşımalıdır. Yani TİKA'nın sorumluluğu sadece restorasyon değildir, bu anlamda yaptığı pek çok hayırlı faaliyet de vardır. Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı içerisinde bir faaliyet yaparken Fuat Sezgin'i vurgulamak, öne çıkarmak; efendim, Türk dünyasının şöhretli akademisyenlerini anmak, onlar etrafında bir dil beraberliği, hissiyat beraberliği oluşturmak; efendim, Türk bursları çalışmaları altında bu beraberlikten doğabilecek olan akademik birikimin, sonra, belki devlette yönetime gelecek olan idari birikimin Türk dünyasının beraberliğine hizmet imkânını kollamak, yurt dışında yaşayan Türklerin problemleriyle ilgilenmek; efendim, sınırda, sınır kapılarında, konsolosluklarda yaşanan mağduriyetleri gidermeye çalışmak, birtakım tarihî restorasyonlar üzerinden kendi sorumluluğunu ihbar etmek falan, bunların hepsi kıymetli işlerdir. Bunları şu yüzden anıyorum: Çok mevzubahis etmeyeceğim çünkü zamanım sınırlı, Yurtdışı Türkler Başkanlığının, bu Başkanlık adı altında yaptığı makul faaliyetleri izliyor, gözlüyor, destekliyoruz; eksik olanlarını tenkit ediyoruz. Eksik olanlarında en bariz görebildiğim şey şudur: Yurt dışında Türkler mevzu olunca, yurt dışında yaşayan insanlar mevzu olunca aslında partililik hüviyetinin birazcık geri planda kalması gerekir. Yurt dışında Türkleri mevzu ediyorsanız, tarihî sorumluluk olan, sair sorumluluklarımız olun coğrafyalardan bahsediyorsanız oralarda bizi partililik hüviyetiyle dışarıda bırakmayacak bir yönetim maharetine ihtiyacı vardır faaliyetlerde.

Kültür Bakanlığının perspektifi içerisinde, Kültür Bakanlığını da mevzu ederek konuşmam lazım bu işi. Efendim, Kültür Bakanlığı, Allah'ın bize bahşetmiş olduğu birtakım zenginliklere, bizim maddi olarak harcamalar yaparak kurduğumuz tesislere gelecek insanlardan döviz girdisi sağlamak için, gelenleri folklor kıyafetiyle karşılayıp, onlara mırra içirip, binaların içerisinde tavanlara çiğ köfte yapıştırmaktan ibaret bir şey değildir. "Böyle yapıyorsunuz." demiyorum. Aslında Kültür Bakanlığı bir nihayet bakanlığı olarak bütün bakanlıklara gözünün değmesi gereken, bütün bakanları denetlemesi gereken, bütün bakanlıklardaki savrulmayı, dağılmayı, bozulmayı, yozlaşmayı ya da bu emareleri mukayese etmesi gereken bakanlıktır. Niçin böyle diyorum? Kültür sadece konuşma metinlerinde eski ihtişamlı dönemlerimizin eserlerini anmak, eski medeniyetimizin müstesna zamanlarındaki hikmetli sözlerle konuşma zenginleştirmekten ibaret bir şey değildir. "Kültür" dediğiniz alanın içerisinde beş bin yıllık tarihi olan bir milletin, Cumhurbaşkanlığı Forsu'nda 16 tane devletin ismi olan bir milletin biriktirmiş olduğu bütün o birikimin üzerinde sizin ne kadar söz sahibi olma hakkınızın da hesabını vermek zorunda olan bir bakanlıktan bahsediyoruz. "Kültür" deyince bunun içerisine sokamayacağınız ne var?

Soma'da maden kazasında kendilerine üç gün sonra gelmiş yardım eline, kendilerini kurtarmak için kendilerine üç gün sonra uzatılmış yardım eline 2 madenciden 1'isi şöyle cevap verdi: "Beni bırakın, arkadaşımı kurtarın çünkü onun eşi hamile, onun kendisini bekleyen bir anası var, benim hiç kimsem yok." Bu, kendi nefsini başkasına tercih edebilme diğerkâmlığını görebildiğimiz bir iklimin kültüründen bahsediyorsanız; her şeyi kendisine hak gören, kazandıklarıyla ilgili hesap vermeme cinnetini temsil eden bürokrasinin de hesabını Kültür Bakanlığı vermek zorundadır. Kültür Bakanlığı aslında sadece birtakım eserler etrafındaki restorasyonun, tarihî zenginliklerimizin, bu zenginlikler etrafında kazanacağımız paraların bakanlığı değildir. Kültür Bakanlığı aslında eskiden imparatorluk olmuş, eskiden müesses bir nizam kurarken arkasına çil çil kubbeler serpmiş bir milletin bugün niçin bunları yapamadığının da hesabını vermek zorunda olan bakanlıktır. Bunları yapabilmesi için bozulan şeylerden önden haberdar olması gereken bakanlıktır. Millî eğitimin bozulduğunun bütün sinyallerini Kültür Bakanlığında, adaletin bozulduğunun bütün alametlerini Kültür Bakanlığının değerlendirmelerinde, ticaretteki yozlaşmanın, yurt dışındaki irtibatlarımızdaki nüfuz kaybının, kalite kaybının, insanlarımızdaki nitelik kaybının, hepsinin aslında mufassal hâle getirdiği bir şeyden bahsediyoruz.

Kültür de aslında güçlenir, kültür de kuvvetlenir, kültür de büyür ama kültür de bozulur, kültür de gevşer, kültür de bu gevşemeyle yozlaşarak yıkılır. Dolayısıyla, Türk kültüründe bir savrulma varsa bunları da mukayese etmek mesuliyeti altında olan bir bakanlığa faize verdiğinizin otuzda 1'ini veriyorsunuz. 6 milyarlık bir bütçeye 180 milyar faiz mukabelesinde bulunuyoruz.

Bütçeyi konuşuyoruz. Kültür Bakanlığını konuşurken aslında Türklerin bütün tarihini konuşabiliriz. Aslında bütçeyi konuşurken, sizin mesuliyetlerinizi konuşurken, sizin milletinize verdiğiniz sözleri konuşurken biz bütün bir bakanlığı insan bünyesine benzetebiliriz, bütün bakanlıklarınızı. Yani 83 milyonu bir bünye, bir organizma; bu 83 milyonun hizmetini görecek bakanlıkları da bu vücudun, bu uzvun parçaları gibi görmek zorundasınız. Dolayısıyla, bütçeyi konuşmaya başladığımız andan itibaren sizden neyin hesabını sormaya çalışıyoruz? Şunun hesabını sormaya çalışıyoruz: Siz, 83 milyonluk bir ailenin, bir organizmanın, bir bünyenin hizmetini görme bakanlıklarından ibaret bir bütçeyi bize sunuyorsunuz. Diyorsunuz ki: "Biz size şöyle bir Türkiye vadediyoruz." Bu vadettiğiniz Türkiye'nin aslında özünde kastettiğiniz şey şu: "Biz size yaşayacağınız bir alan vadediyoruz. Bu yaşayacağınız alanda şöyle konfor vadediyoruz. Biz size şöyle huzur vadediyoruz. Şöyle kalkınma vaat ediyoruz. Şöyle bir iktisadi perspektif, şöyle bir istihdam vadediyoruz. Şöyle bir eğitim, şöyle bir kültür vizyonu vadediyoruz. Biz size şöyle bir güçlü devlet, böyle problemlerini çözme kapasitesi olan bir dışişleri vadediyoruz." Yani aslında bütçe, bütçeden bahisle Hükûmetin şahsiyet izhar ettiğini söyleyebiliriz. Hükûmet şahsiyet izhar etmiş oluyor. Yani diyor ki aslında: "Ben ehemmiyet sıralamasını şöyle yapıyorum, bende ehem mühim sıralaması şöyledir: Ben şu şu kalemlere şu kadar para harcayacağım." Sizin para harcamaya karar verdiğiniz, öncelik diye sıraladığınız yerlerde sizin maharetinize, sizin yönetim maharetinize alamet olan şey daha önceki bütçelerde tutturma kapasitenizdir.

Dün Erhan Usta konuştu bu kürsüde. Daha önce Milliyetçi Hareket Partisinin Samsun Mebusu ve MHP'nin AK PARTİ Grup Başkan Vekiliydi. Erhan Usta konuşurken bende tedai ettirdiği şey hemen şu oldu: Acaba Erhan Usta Milliyetçi Hareket Partisinde yani bu bütçeyi sunan siyasi kuvvetin içinde olduğu zaman hangi hassasiyetlerle bütçeyi savunmuş? Çünkü bizim en büyük problemlerimizden bir tanesi -Sayın Cumhurbaşkanının örnek olduğu bir hadise var, onu da arz edeceğim- en önemlisi kendinizi meşruiyet merkezi saymanızdan kaynaklanıyor; bütün problemler. Dünkü konuşmaların içerisinde, genel başkanların konuşmaları içerisinde, parti başkanlarının parti grupları adına yapılan konuşmalarının içerisinde en büyük eleştiri şudur: Siz meşruiyetin merkezine kendinizi koyduğunuz için siyasi problemlerini çözemez bir siyasal iklim oluşturduğunuzun farkında değilsiniz. Yani o yüzden Erhan Usta konuşurken hemen dinledim ki acaba Erhan Usta geçen sene hangi tonlamada konuşmuştu... Çünkü bugün muhalefet kanadından bütçe değerlendirdi, o zaman iktidar kanadından bütçe değerlendiriyordu.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Hangisi doğru?

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Şöyle bir şey çıkmış, bakın, çok güzel bir şey çıkmış. Erhan Usta, Cumhur İttifakı'nın bir mensubu olarak, MHP'de Grup Başkan Vekili ve bütçeyi değerlendiren biri olarak Strateji Başkanlığıyla ilgili konuşurken şöyle demiş: "Ben Devlet Planlama Teşkilatının içinde uzun yıllar hizmet etmiş bir insan olarak Meclise geldim."

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Grup Başkan Vekili değildi.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Değildi; milletvekili, Samsun Milletvekili olarak...

Değerlendirmenin kıymetli tarafını arz etmeye çalışıyorum. "Devlet Planlama Teşkilatında çalıştım. Bir planlama stratejisi yok bu Hükûmetin." Yani kendisi "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi içerisinde kurumsallaşma sorumluluğu taşıyoruz." diye cümlesine başlamış, demiş ki: "Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu yeni sistemin kurumsallaşma sürecine nezaret edeceğiz, dolayısıyla tecrübelerimizi bu sistemin oturması için sizlerle paylaşacağız." Sonra da eklemiş "Devlet Planlama Teşkilatının kaldırılması, yerine Strateji ve Bütçe Başkanlığının kurulması beraberinde bir sürü problem getirmiş..." 2019 bütçesine makro ekonomik dengelerle ilgili eleştirilerde bulunmuş. İkiz açıktan bahsediliyorsa şimdi, o gün demiş ki: "Eğer böyle devam ederseniz bu planlama stratejisi, bu makro ekonomik dengelerle ilgili perspektif zafiyeti, hesap verilebilir, şeffaflık, denetlenme imkânlarının kaybolduğu bu siyasal iklim sizi duvara çarptırabilir, önceden söylüyoruz." Bu sözünü ne zaman söylemiş? Cumhur İttifakı'nın içinde vicdan ehli bir kurmay olarak söylemiş. Şimdi, o gün söylediğini bugün itibarıyla kürsüde dün söyledi, "Ben sizi uyardım." demedi sadece. Aslında 2019 bütçesini değerlendirirken demiş ki "Böyle böyle yaparsanız, böyle böyle şeyler bulacaksınız." Dediklerini bulduk. Şimdi bugün konuştuklarımızı yarın bulmayasınız diye diyoruz ki...

Sayın Cumhurbaşkanının, AK PARTİ'deki arkadaşlarımızın en büyük probleminden bahsediyorum: Kendini siyasi meşruiyet merkezine koymaktan kaynaklanan meseleleri konuşamamaktan, siyasi sıkışmışlıktan bu memleketi kurtaramazsanız... Bizim bütçeyle ilgili eleştirilerimizi hainlerin bütçeye saldırısı gibi görüyorsunuz, öyle görmek meylindesiniz. Siz kendinize oy verenleri -bakın, bu siyasal iklimin bozulmasındaki sebep bu- siz size oy verenleri makul, meşru, bize oy verenleri kanmış, kandırılmış gibi görüyorsunuz. Yahut sizinle beraber olanları memleket, millet istikbaline adanmış, bizimle beraber olanları millete suikast etmiş gibi algılıyorsunuz. Hâlbuki bu siyasal istişare zemininin yeniden toparlanabilmesi için ihtiyacımız olan şey şu: Meşruiyet kaynağını hak duygusundan alabilen bir siyasal iklim oluşturmak zorundayız. Bunu oluşturamadığımız müddetçe...

Sayın Cumhurbaşkanına soruyorlar mesela yerel seçimlerde -televizyonda var, mutlaka izlemişsinizdir- "Efendim, 'Sayın Binali Yıldırım'a verilen oylar düşmana atılmış füze gibidir.' diye bir söz söylendi Millî Görüş teşkilatı adına..." İsmini de zikrettiler, birisinden bahsettiler. Sayın Cumhurbaşkanı mevzuyu toparlayamadı soruda, mevzuyu toparlayamadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.

"Bunlar adabımuaşerete uymaz, siyasetçinin böyle konuşmalara ihtimam göstermesi lazım." dedi. Zannetti ki, Cumhur İttifakı'nın hilafına, aleyhine bir beyanda bulunuluyor. Sonra diğer, yandaki programdaki arkadaş yardıma gelince Sayın Cumhurbaşkanı peş peşe iki cümleyi şöyle zikretti: Önce "Çok yanlış bu değerlendirmeler, kabul edilebilir değerlendirmeler değil." Devreye giren diğer arkadaş düzeltince mevzuyu "Çok doğru bu değerlendirmeler. Gerçekten çok isabetli bir değerlendirmede bulunmuş." dedi arkadaşımız. Şimdi bir dakika arayla yanlış anladığı bir şeyle ilgili -öznesinin kendi olduğu yerle ilgili söylüyorum bunu- benimle ilgili söylüyorsa doğru söylemiştir, muhalefetle ilgili söylüyorsa kesinlikle yanlıştır. Bu algının tersine dönebilmesine imkân sağlayacak bir istişare zeminine ihtiyacımız var.

Başkanım, bana biraz müsaade edin lütfen, bir dakika daha.

Bu bütçeyi Sayın Cumhurbaşkanına tenkit ettirebilme imkânına sahip olsaydık yani şöyle deseydik: "Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi yahut İYİ PARTİ böyle bir bütçe yapmışlar. Faiz giderleri bu, yatırım giderleri bu, istihdam perspektifi bu, finansman projeksiyonu bu, yani hedefleri bu programları bu. Efendim, bunu yapabilmişler. Bunu lütfen tenkit eder misiniz?" diye Sayın Cumhurbaşkanına sunsak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Selamlayalım lütfen.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

...Sayın Cumhurbaşkanı bu bütçeyi bizim yaptığımız zannıyla eleştirse, eleştiri adına koyduğu her şeyin altına imzamızı atarız. Ama şimdi savunmak durumunda kalınca böyle bir bütçeyi mecburiyetten savunmak zorunda kalıyorsunuz. Problem şudur, esas ihtiyacımız olan şey şudur: On sekiz yıldır iktidarda olup daha çok azalmışsa borcumuz, daha çok kalkınmışsak, eğer daha fazla istihdam imkânı bulmuşsak, eğer biz 2002'de aldığınız yerden daha iyi yere gelmişsek bunları konuşamayız arkadaşlar. Borcumuz mu azaldı? Kamu borç stokumuz mu azaldı? İşsizlik mi azaldı?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Gelire göre, gelire göre.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Faize verdiğimiz para mı azaldı? Memlekette satılmadık hiçbir şey kalmadı, gayrimenkullerimiz dâhil devletin elinde ne varsa her şeyin özelleştirme kapsamına alındığı yerde siz milletinizi 2002'de böyle mi almıştınız arkadaşlar? Buradaki cevabınıza göre aslında bütçeyi konuşma imkânına sahibiz.

Erzurumluların -sözlerime nihayet veriyorum- bir dadaş mukabelesinde bulunayım. Vatandaşın "Benim şuyum yok, benim buyum yok, bu on sekiz yıl içerisinde bunları kaybettim, gelir kaybına uğradım, fakirleştim, borcum arttı, çocuğuma iş bulamıyorum." diye sitem ettiği her zeminde mutlaka haklı olduğunuzu iddia ettiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Tamamladım Başkanım, affınıza sığınarak.

Erzurumlular başlarına gelmiş bir şeyi anlatırlar, bir menkıbe gibi, bir fıkra gibi aslında. Her hamama gittiğinde hamamdan çıkarken bir eşyasının kaybolduğunu fark ediyormuş. Diyormuş ki: "Ben ceketle geldim buraya. Benim ceketim nerede?" Hamam sahipleri de buna "Sen ceketsiz geldin..." Biraz tartışma büyüyünce mukabele edip dövüyorlarmış. Öbür hafta gidince gömlek gitmiş, öbür hafta gidince ayakkabı gitmiş, her seferinde dayak yemekten illallah etmiş, en son hafta gittiğinde iç çamaşırları ile -affedersiniz- bir kemer bırakmış. Şimdi, bakmış ki dadaş, yine dayak yiyecek, bir şey de dese olmaz, hiç istifini bozmadan iç çamaşırlarını giymiş, kemeri de iç çamaşırlarının üstüne bağlamış, sonra hamamın sahiplerinin tamamının oturduğu yere dönüp demiş ki: "Dininize imanınıza, ben buraya böyle mi geldim?"

BAŞKAN - Sayın Ağıralioğlu...

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Şimdi, dolayısıyla sizin milletinize vereceğiniz hesap şudur: Milletinize, bu milleti böyle mi aldığınızın hesabını vermek zorundasınız.

Genel Kurula saygılarımla. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)