GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:22
Tarih:02.12.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yirmi dakika çift maskeyle konuşmak ne kadar mümkün olacak bilmiyorum ama hakikaten zor.

Yine bir torba yasa, bu kez 35 maddelik bir torba yasa. Görüşmeye başladığımız kanun teklifinin ilk 10 maddesi Türkiye Çevre Ajansının kurulmasıyla ilgili. Geri kalan maddelerse, elektrikli skuterlerden alınacak işgal harcı bedellerinin uygulanması, atık motor yağlarının yönetimi, yerel yönetimler ile Karayolları Genel Müdürlüğüne bisiklet yolları ve şeritleri, bisiklet park istasyonları, elektrikli skuter şarj istasyonları, gürültü bariyerlerini yapma görevi verilmesi ve atık su altyapı yönetimlerinin kurulabilmesi gibi birbirine benzer gibi duran ama oldukça farklı ve teknik konulardan oluşuyor kanun.

Teklifin 3'üncü maddesinde "Bu Kanunla verilen görevleri yerine getirmek üzere Bakanlıkla ilgili, tüzel kişiliği haiz, bu Kanunda belirtilen hususlar dışında -buraya dikkat- özel hukuk hükümlerine tabi Türkiye Çevre Ajansı kurulmuştur." deniliyor. Bakanlıkla ilgili kurulan bu Ajansın özel hukuk hükümlerine tabi olması ne demek? Öngörülen idari faaliyetleri, kamu kaynaklarını ve kamu gücünü kullanma yetkisi sebebiyle, özel hukuk hükümlerine değil, idare hukuku hükümlerine tabi olması gerekiyor; biz bu görüşü taşıyoruz.

5'inci maddede, Ajansın karar organı olan ve 7 üyeden oluşan Yönetim Kurulu üyelerinin Bakan tarafından görevlendirilmesi hükmü düzenleniyor. Bakan tarafından kolayca görevden alınabilecek üyelerin siyasal yapı ve baskı içerisinde görevini yapmakta zorlanacağı açık. Ya, bugün Türkiye'de hâkimler bile o tayin konusunda coğrafi teminat verilmediği için Hükûmetin gözüne bakmadan karar veremez hâle geldiler. Bu Ajans yönetimine atadığınız vatandaşların yarın görevden alınma tehlikesi varsa nasıl bağımsız görev yapacaklar? Mümkün değil. Yine, Bakan tarafından üç yıl süreyle görevlendirilen üyelerin gerektiğinde süresi dolmadan Bakan tarafından görevden alınabilecek olması -biraz evvel arz ettiğim gibi- üyeler üzerinde sıkıntı yaratacaktır. Öncelikle, üyelerin üç yıl gibi süre sınırlaması yapılmadan veya herhangi bir baskıya maruz kalmadan çalışmaları sağlanmalıdır.

Teklifte dikkat çekmek istediğim maddelerden biri de 7'nci madde. Buradaki düzenlemede, Çevre Ajansı Başkanına, hem kurum Başkanı hem de Yönetim Kurulu Başkanı olması nedeniyle 2 ayrı maaş ödenmesi öngörülüyor. Bu konuda, bugün Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Özgür Özel'in, siyasetçilere ayar vermeye kalktığı için hatırlattığı o İletişim Kurulu Başkanı var ya, Fahrettin Altun, 4 tane maaş alıyor; buna da 2 tane maaş öngörmüşler. Bu konuda bir kere Mecliste şunu söylemek istiyorum: Arkadaşlar, bakın, bürokratların siyasetçilere ayar verdiği döneme rastladık. Eğer buna "Evet." derseniz, yarın öbür gün burada oturan bürokrat arkadaşların Meclisi yöneten Meclis Başkan Vekiline ayar vermesi kaçınılmaz olur; net, buradan söylüyorum. Eğer İletişim Başkanı bir partinin Genel Başkanına, bir milletvekiline ayar verebiliyorsa, onu "Hesap vereceksiniz." diye tehdit ediyorsa Meclis Başkan Vekilinin oturduğu o koltukta yanındaki bürokratlar aynı hakkı kendisinde görür, o da ona ayar vermeye kalkar. Siz bu memlekette nasıl yönetirsiniz? Siyasetçinin bu kadar yerle yeksan olduğu, paspas edildiği bir dönem olmadı. Mecliste görev yapan milletvekillerinin bu kadar itibarsız olduğu ikinci bir döneme daha rastlanmadı; bu da sizin başarınız. Siyasetçiler tefessüh etmiş birer meslek sahibidirler. Daha önce tefessüh etmiş meslek sahipleri vardı -ismini buradan zikretmek istemiyorum- onlara çevirdiniz siyasetçileri. Milletvekilliği makamını yerle yeksan ettiniz. Bu yarın sizin de başınıza gelecek. Sizin bu iktidardan gitmeniz çok yakın ve yarın bir bürokrat çıkıp sizin Genel Başkanınıza ayar vermeye kalkacak. Biz sizin gibi yapmayacağız ama; devleti devlet gibi yöneteceğiz, kabile gibi yönetmeyeceğiz; buna müsaade etmeyeceğiz, size yemin ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Evet, 2 maaş ödenmesini kabul etmiyoruz; aynı Fahrettin Altun'un 4 maaş almasını kabul etmediğimiz gibi, bunun da 2 maaş almasını kabul etmiyoruz. Bu durum asla kabul edilebilir bir durum değildir çünkü bunun ismi kamu israfıdır. Sizin o çok sevdiğiniz, iktidarınız boyunca hiç vazgeçmediğiniz israftan bahsediyorum.

Kanun teklifiyle ilgili verdiğimiz önergelerde diğer arkadaşlarımız da konuşacaklar, o yüzden ben daha fazla bu kanun teklifiyle ilgili konuşmak istemiyorum. Bu kanun teklifinden çok daha önemli konuları var Türkiye'nin.

Genel Kurul başladığından beri tartışıyoruz. Şehitlerimizin kanıyla sulanan bu vatan topraklarını, nakde çevirme gayesiyle, kimsenin bilmediği metotlarla, kimsenin bilmediği şekille satışlar yapıyorsunuz. Memleketi, hani derler ya, katar katar satıyorsunuz. Yani kapitülasyona dönüştü bu satışlar. Katar Emiri bu satışlardan o kadar memnun ki her gittiği yerde diyormuş ki Katar Emiri "Erdoğan benim babamdır." E doğru diyor ya, adama babası bile yapmaz bu kadar kıyağı; doğru diyor adam yani "Erdoğan benim babam." Evet, hiçbir baba oğluna bu kadar kıyak yapmaz yani "İstediğin zaman istediğin şeyi gel al babam; neyi istiyorsan, neyi beğeniyorsan." diyor. Hâl böyleyken o aranızdaki ilişki karanlık bir kuyuya dönüştü aslında. O kuyu iktidarınızın da sonunu hazırlayacak, buradan ben size söylüyorum. Bütün yakın ortaklarınız geçmişte sizi nasıl sattıysa Katar da sizi satacak; bunu da buraya yazın. Ama biliniz ki Türkiye'nin Katar'ın karanlık kuyusuna düşmesine de biz asla izin vermeyeceğiz. Türkiye'nin elinde kalan son sermayesidir Varlık Fonu, bu milletin kurumlarıdır ve Fatih'in emaneti İstanbul'dan Katarlılarla beraber elinizi çekeceksiniz. Küresel dünyada sermaye istediği yerde istediği yatırımları yapabilir, bunda bir beis yok ancak iktidarın elini ovuşturup Katarlılarla komisyonculuk yapması hiçbir akla ve ahlaka sığmamakta. Akla ve ahlaka sığmayan bu işlerin başındaysa Kanal İstanbul geliyor. Kanal İstanbul'un esas ismi "Katar İstanbul", Kanal İstanbul değil.

Havaların durumu ortada, yağış yok ülkede. İstanbul'un kaç günlük suyu kaldı? Seksen günlük diyorlar, daha da aşağıya düşmüş olabilir. 15 milyonluk bir şehrin sadece seksen günlük suyu varsa bu gerçek her geçen sene daha da ürkütücü bir şekilde karşımıza çıkacak demektir. Küresel ısınma her sene ülkenin suya olan ihtiyacını artırıyor. Siz, çölden gelen para uğruna "Kanal İstanbul" denilen ucube bir projeyle İstanbul'da her 3 kişiden 1'ini susuz bırakacaksınız. Tam 420 milyon metreküp bu Kanal İstanbul Projesi'yle beraber ortadan kalkıyor, 420 milyon metreküp. Tüm bir habitatı, doğal yaşam alanlarını ortadan kaldırıyorsunuz bu projeyle. Ne uğruna? Başta Katarlılar olmak üzere Körfez sermayesine yüz yıl ömrü olan bir gayrimenkul projesi satmak uğruna. Kanal İstanbul bir devlet projesi değil arkadaşlar, Kanal İstanbul... Hani dediler ya Ekrem İmamoğlu'na "Bu bir devlet projesidir, o yüzden soruşturma açtık." Hayır ya, bu bir gayrimenkul projesi; Ali Ağaoğlu'nun yaptığı gibi, diğer inşaat şirketlerinin yaptığı gibi bir gayrimenkul projesi bu yani devlet projesi filan değil. Biraz evvel Sayın Erhan Usta da söyledi, Bakanlığın 2023'e kadar olan bütçe projeksiyonunda "Kanal İstanbul" tek bir cümle olarak bile geçmiyor. Yani devlet projesi, devletin bütçesinde geçmez mi? Hayır, bu gayrimenkul projesi. Satış yapılacak, bir ilk satış, ondan sonra diğer satışlar; satış üstüne satış, bir gayrimenkul... "Win win" diyorlar ya İngilizler, "kazan kazan" ama kazanan burada millet değil; kazanan, Katarlılar ve Türkiye'deki meçhul ortakları. Ben biraz evvel söyledim; siz Çevre Ajansından bahsediyorsunuz ya, hafriyatçı olursunuz dedim, bir şeyi unutmuşum: Siz emlakçı da olursunuz. Çevreci filan olamazsınız ama iyi bir hafriyatçı olursunuz, iyi bir emlakçı olabilirsiniz.

Devleti şahsınız olarak gördüğünüz için milletin malını babanızın malı gibi Katarlılara dağıtmaya devam ediyorsunuz ama unutmayın, milletten büyük bir güç yok. Bir gün bütün bunların altında boğulursunuz. Özelleştire özelleştire elde kamu iktisadi kurumu bırakmadınız. 70 milyar dolar, özelleştirmeden para kazandınız. Bakın, cumhuriyetin bütün kazanımlarını özelleştirdiniz, 70 milyar dolar para kazandınız. Suriyelilere ne kadar harcadınız? Sizin deyiminizle "58 milyar." Ya, cumhuriyet boyunca kazanılan bütün kazanımları 5 milyon Suriyeliye harcadınız. Ne uğruna, bilen var mı? Sonunda ne geldi 5 milyon mülteciden başka; Suriye'nin kuzeyinde bir bataklık, bir terör vadisi yaratmaktan başka? Hiçbir şey. Para buhar oldu, devletin malı yok oldu ama ülkenin başında gelecekle ilgili ciddi bir problem de bıraktınız. Ülkenin millî güvenlik meselesi hâline gelmiştir Suriyeliler meselesi.

Elde kalan şirketleri "Varlık Fonu" denilen ama iktidarın arpalığı hâline gelen bir yere devrettiniz; hiçbir kurum tarafından değerlendirilmiyor, denetlenemiyor. Biraz evvel Aykut arkadaşım söyledi yani "Denetleniyor." dediğiniz şeyin hiçbiri denetlendiği anlamına gelmez. Siz kendinizce kürsüden milleti kandırmaya devam ediyorsunuz ama bir aslı var: Denetlenmiyor arkadaşlar. Varlık Fonu denetleyicisi, Devlet Denetleme Kurulu. Devlet Denetleme Kurulu kime bağlı? Cumhurbaşkanına bağlı. Varlık Fonu Başkanı kim? Cumhurbaşkanı. Böyle bir denetleme olur mu ya, olur mu? Hesap verilmiyor, soru sorulamıyor, vergi bile ödemiyor. Bakın, ben buradan üç sene evvel, ÇAYKUR'u satacaksınız dedim. Şu anda Bakan olan, daha önce danışman olan Sayın Mustafa Varank başta olmak üzere Twitter'dan çok ciddi hakarete varan ifadeler kullandılar. Şimdi, ÇAYKUR Varlık Fonunda. ÇAYKUR, Varlık Fonuna devredilene kadar her sene kâr eden bir kuruluştu, şu anda zarar etmeye başladı, son iki senedir. Niye? Satışa hazırlanıyor. Buradan bir daha söylüyorum, Karadenizliler beni iyi dinleyin: ÇAYKUR'u satacaklar, o yüzden Varlık Fonuna aldılar. "Satmayacağız." diyenler gelsin, buradan, kürsüden söylesin, onu da tutanaklara geçirelim ki sattığınızda yüzünüze gösterelim. Üç sene evvelki iddiam doğrulanıyor; ÇAYKUR'u satacaklar dedim, "Hayır." dediler, Varlık Fonuna aldılar. Varlık Fonuna geçtikten sonra da devamlı zarar ediyor ÇAYKUR. BOTAŞ öyle, Türk Hava Yolları öyle. Borsa İstanbulla ilgili çok konuştuk, ondan bahsetmek istemiyorum. Finansbankın önüne "QNB" gelince, Finansbank yerli bir kurum oldu. Hayır, yine Katar'a ait oldu. Önümüzdeki dönemde Halk Bankasının önüne de gelebilir mi? Evet; Halk Bankasının isminin önüne de "QNB" harfleri gelebilir, bununla ilgili de hazırlıklar yapıldığını düşünüyorum.

Bugün, Katarlılar ve Körfez sermayesi için tüm kanunları askıya alan iktidar, er veya geç adalet tekrar sağlandığında mutlaka bunun hesabını verecek. Parayla her şeyi satın alabilirsiniz arkadaşlar ama vatan satın alamazsınız ya, vatan gittiği zaman gelmiyor kolay! 1912, Balkanlardan çıkmışız -fütuhat alanımız bizim- yüz sekiz sene geçmiş, pasaportla gitmekten başka hiçbir şey yapamıyorsunuz. Vatan toprağı öyle bir şey, gittiği zaman bir daha geri gelmesi asırlar olur.

Evet, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine kadar milyarlarca dolar kâr eden şirketler daha sonra Fona devredildi ancak bugün, Varlık Fonu baktık ki yokluk fonuna dönüşmüş. Varlık Fonunun mantığı nedir? Biraz evvel arkadaşlar anlattılar, gelir fazlalığı olması lazım yani geliriniz fazladır, bunu yönlendirmek için devlet bir proje geliştirir, bu proje kapsamında devleti oraya ortak eder vesair. Bizde hayır; biz sadece geleceğimizi ipotek altına alan bir fon kurmuşuz. Dış ticarette fazla mı veriyoruz? Yok. Doğal kaynak satıyoruz, para yapıyoruz, onlarla da varlığımızı mı geliştireceğiz? O da yok. Biz, borcumuz varken Varlık Fonu kuruyoruz; borcu ödemeyip para biriktirmeye çalışmamız bu işle ilgili bir tezgâh olduğunu gösteriyor. Hâliyle, bu işte bir terslik veya farklı bir niyet var. Biraz evvel söyledim, arkadaşlar, bakın, bir ülke, Cumhurbaşkanına veya Cumhurbaşkanlığına 500 milyon dolarlık uçak hediye edip hemen arkasından, 50 milyon dolara gidip Türk Silahlı Kuvvetlerine ait, Türk ordusuna ait bir fabrikayı alıyorsa bu işte bir gariplik var ya! Bunun çok masum olduğunu iddia edemezsiniz, masum bir şey değildir bu. İlkokula giden bir çocuğa sorun bunu, kendi hâlinde der ki "Bu işte bir yanlışlık var, bunda doğru bir iş yok."

Maalesef, ülkede bütün bunlar olurken siz "Suni gündem." diyorsunuz ya, "Suni gündem." dediğiniz, memleketin satılması ya! Bu suni gündem mi? Bir memleketin satılması suni gündem midir? Bir memleketin satılması bu kadar kolay bir iş midir? Biraz evvel Sayın Akbaşoğlu "Bunlar boş işler." mealinde bir laf etti. Bunlar boş işlerse dolu işler hangisi? Onu merak ediyorum, dolu işler hangisi? Neler yapıyorsunuz mesela dolu olan işlerden?

Maske dağıtamadınız ya, maske! Bir buçuk ay burada söyledik, bir buçuk ay bu ülkede maske dağıtılmadı, dağıtılamadı; yok "Eczanelere verdik." yok "Evlerine gelecek." Ulan, satın, parayla verin millete, taksın maskeyi ya, ne uğraştırıyorsunuz! En sonunda iş ona geldi; verdi parayı, millet aldı maskeyi, bu kadar basit. Maskeyi dağıtamamışsınız, siz neyi yapacaksınız ya?

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) - Evlerine kadar geldi milletin, evlerine.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bir buçuk ay maske yoktu sevgili muhterem kardeşim! Bir buçuk ay maske bulamadı insanlar, parayla verseniz alacak. Başladılar evlerde bezlerden maske yapmaya, insanlar tekrar dikiş makinesinin başına oturdular. Beceriksiz bir iktidarsınız, çok beceriksizsiniz hem de.

Biz yabancı düşmanı değiliz. Türk milletinin hakkını savunmak, korumak, kollamak, sahip çıkmak millî bir sorumluluktur bizim için. Türkiye'nin dostu olan her ülke bizim dostumuzdur. Ülkeler arası dostluklar ise çıkarlara bağlıdır ancak bakıyorum, Türkiye-Katar arasındaki ilişkide ülkelerin değil şahısların çıkarları söz konusu yani Katar Emirinin çıkarına uygun bir ilişki yürüyor burada, Türkiye'nin çıkarına değil. Bugün, Katar Türkiye'de sıfırdan yatırım kurabilir, büyük teknoloji yatırımları yapabilir. Örneğin, gelsin, yerli müteşebbise geleceğin teknolojisi elektrikli otomobil fabrikası kursun, eyvallah; istihdam sağlasın, vergi kazancı sağlasın, buna eyvallah ama siz hazır kurumları onlara satıyorsunuz. Hiçbir şey yapmıyorlar. Katar'a Türkiye'nin hâlihazır değerlerini peşkeş çekiyorsunuz. Türkiye'de taş üstüne taş koymadı Katar, koymayacaktır; tam tersine, ülkenin kaynağını, emeğini, değerlerini silip süpürüyor.

Digitürk'e bakın. Ben size bir şey söyleyeyim: TMSF'nin el koyduğu, beIN Group tarafından satın alınan Digitürk var. İhaleye çıkılmadığını ve satış fiyatının çok uzun süre açıklanmadığını hepimiz hatırlıyoruz; ihaleye çıkmadı Digitürk TMSF'nin elinde, satış fiyatı da açıklanmadı. Bir başka bilmediğimiz konuyu daha öğrendik sonra. Geçenlerde bir spor yorumcusu, Türkiye'de Digitürk'ü satın alan beIN Group'un Türkiye Futbol Federasyonuna ödemediği parayla ilgili konuşmuş; beIN Group'un ödemesi gereken 300 milyon lirayı Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bir talimatla -futbol kaybetmesin diye- devlete ödetmiş. Yani kaça satıldığını bilmediğimiz o Digitürk var ya, beIN Group, ödemesi gereken 300 milyon lirayı da Sayın Cumhurbaşkanının talimatıyla ödememiş. Yahu Katar'ı niye bu kadar seviyorsunuz? Bu Katar, ne katar merak ediyorum! Bir tane yuvarlak topun yayını için 300 milyon lira para bulabildi Sayın Cumhurbaşkanı, Tank Palet Fabrikası için 50 milyon dolar bulamadı. Milletin aklıyla alay eder gibi "50 milyon dolarımız yok." diye Tank Palet Fabrikasını verdiniz Katar ordusuna. Aslında sattığınız ne biliyor musunuz? Bir fabrika değil, iki bin beş yüz yıllık dev bir ordunun alın teri ve birikimiydi satılan. İki bin beş yüz yıllık bir ordu Türk ordusu, onun alın terini ve birikimini sattınız. O yüzden diyoruz ya biz size, "Siz ne yerlisiniz ne de millîsiniz." Topa para var, Tank Palet Fabrikasına gelince para yok, var ama yok çünkü oraya bir kere Katar Emiri göz dikmiş Türkiye'deki ortağıyla beraber, size de yakışan onu vermekti, peşkeş çektiniz.

İktidara yakın iş insanı Ethem Sancak'ın BMC'yi nasıl aldığını da biliyoruz ama Sayın Cemal Bey orada CEO olduğunu söyledi, demek ki o dönemi en iyi o biliyor. TMSF'ye devredilmişti, Ercan Holdinge aitti BMC. Yani "Bir şirkete nasıl çökülür?"ün yarın bir kitabı yazılırsa Ercan Holdingin BMC'sinin nasıl el değiştirdiği mutlaka kitaplaşır. Alenen çöktüler Ercan Holdinge, BMC'yi aldılar oradan, TMSF'den Ethem Sancak'a verdiler. Bunların hepsi de sanki geçecek bir rüzgâr gibi, hatırlanmayacak veya hesap sorulmayacak gibi düşünüyorsunuz, inşallah Cenab-ı Allah ömür verir, o günler karşı karşıya kalırız.

Katar'la işlediğiniz bir başka günah daha var: ALTAY tankı projesi. Yerli ve millî bir tanka ihtiyacımız vardı, prototipi Koç Grubuna bağlı OTOKAR hazırladı. Sonra ne oldu? Cefasını Koç Grubunun çektiği ALTAY tankı projesinin sefasını, yüzde 49'u Katar ordusuna ait olan BMC'ye verdiniz, biraz evvel bahsettiğim BMC'ye. Böyle bir ortakla ALTAY gibi stratejik bir proje üretemezsiniz.

Görüyoruz ki paranın satın alamadığı şeyler var. Ne var? Üretim kültürü var, sanayi kültürü var. Bunlar bir kültürdür, sanayi kültürü hakikaten öyledir. Sanayici para kazanmaya bakmaz, fabrikada baca tütüyorsa, o makine sesi varsa, işçilerin maaşını, sigortasını ödüyorsa sanayici mutludur, kazandığı parayı hesap etmez; sanayicilik böyle bir kültürdür. Yani fabrikasını sattığında aldığı parayla çok daha güzel, sizin bildiğiniz o rant alanlarında para kazanmak varken o makine sesi, o bacadaki tüten duman sanayiciyi mutlu eder. Ne Katarlılarda ne de bu sattıklarınızda böyle bir sanayi kültürü yok, o yüzden üretemezsiniz. Bu kültür olmadığı için de Sakarya Karasu'daki, tahsis edilen 2 milyon metrekare araziye de o yüzden bir fabrika falan kurulamadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - İşin trajik bir başka yanıysa tank ihalesini alan firmanın tank üretecek fabrikası yok ya, düşünebiliyor musunuz? Tank ihalesini almış ama öyle bir fabrikası yok! Yani tank üretsin dediğiniz Katarlılar fabrika kurma zahmetine bile girmiyor henüz, onun yerine Türkiye'nin gözbebeği Sakarya'daki fabrikayı Katarlılara veriyoruz.

Teslimat tarihinin üzerinden epey zaman geçti ama hâlâ ortada ALTAY tankı yok. İşin özeti; Ankara yerli ve millî tank ihalesi yapıyor, ihaleyi yabancı bir ordunun ortak olduğu şirket kazanıyor ama tankı yapacak fabrikası yok, devlet avantadan fabrika veriyor, yetişmiş personel veriyor ama motor yok, motor bekleniyor. Soru şu: 2018'de yapılan ihalenin koşulu, ilk tankın on sekiz ay sonra teslim edilmesiydi, hatırlıyor musunuz, 2018'de? Şimdi, ona da çare bulundu, Savunma Sanayii Başkanı bunu da kılıfına uydurmuş, diyor ki: "Firma motoru bulduktan sonra on sekiz aylık süre başlayacak." Hani durum acildi, hani yeni fabrikanın kurulması beklenmezdi! Çin motor verirse yerli ve millî tankımız olacak! Geldiğimiz nokta bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi alayım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Sayın Başkan, son cümlelerim.

Ben, buradan milletin sesini dile getirdim. Bu kürsüden gerçekleri söylemeye devam edeceğim, ister Katar olsun bu, ister Kalyon İnşaat olsun, hiç fark etmez. Bunca yıllık siyasi hayatımda sözümü hiç esirgemedim, hiç geri vites de yapmadım. Birileri gerçekleri söylememden o kadar korkmuş ki... Geçen hafta, burada 9,5 milyar lira vergisinde indirim yapılan Cemal Kalyoncu'nun sahibi olduğu Kalyon İnşaattan bahsettim, dedim ki: Ya, yarısı kadar, 5 milyar da bu Kredi ve Yurtlar Kurumu borçlarını silin bu çocukların, fakir fukara çocukları bunlar. Ya, Cemal Kalyoncu'dan 9,5 milyar lirayı siliyorsunuz da bu fakir fukara çocuklara 5 milyar niye vermiyorsunuz? Bu lafımdan dolayı, muhterem gitmiş, tazminat davası açmış. Buradan bir daha söylüyorum: Bu para sana kâr etmez Cemal Kalyoncu, net; çoluğuna çocuğuna da kâr etmez. Fakir fukaranın çocukları haciz korkusuyla evlerinde uyuyamazken, yeni mezun olmuş, iş bulamamış çocuklar KYK borcundan dolayı evde haciz beklerken senin aldığın bu 9,5 milyar lira sana kâr etmez. Bir daha tazminat davası aç, bir daha ödeyeceğim ama bu gerçekleri hep yüzüne haykıracağım.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)