| Konu: | İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 04.11.2020 |
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu ve bizleri izleyen yurttaşlarımızı sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, şimdi buraya bir madenci bareti getirdim çünkü şöyle hissediyorum bazen, siz öyle hissediyor musunuz bilmiyorum ama: Sanki böyle sanal bir dünyada yaşıyoruz -yani bu Meclisin içi sanal bir dünya- bizim burada el kaldırıp indirmemiz böyle bilgisayar oyunu gibi. Burada aldığımız kararlar insanların hayatlarına nasıl etki ediyor, bunu hiç düşünmeden hareket ediyoruz gibi geliyor. O yüzden ben konuşurken bu baret burada olsun. Biz, işçilerin hayatını tartışıyoruz, işçilerin, emekçilerin nasıl yaşayacağını konuşuyoruz ve bu kapsamda söylenecek ilk şey şu: Yine işçi düşmanı, yine emekçi düşmanı bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Yani "Memlekette hastalık kol geziyor mu?" diye sorsam, hepiniz "Geziyor." diyeceksiniz. Daha üç dört gün önce deprem olmuş, 110 insanımızı kaybetmişiz, yüzlerce yaralı var; binlerce insan yitirdikleri için ağlıyor bir taraftan, bir taraftan evsiz barksız, geleceksiz kalmış, ne yapacağız diye düşünüyor. İktidar ne yapıyor? İşçinin ekmeğine, hatta bugünkü ekmeğine değil, çocuğunun, geleceğinin ekmeğine bile çökmenin yasasını getirmiş karşımıza koymuş. İşçi buna karşı tepki gösteriyor. Soma'da Jandarmayı dikiyorsunuz karşıya, copluyorsunuz işçiyi, gözaltına aldırıyorsunuz. Ankara'ya -buraya "milletin Meclisi" diyorsunuz- geliyor işçi temsilcileri, Meclisin kapısında polis tartaklıyor, içeri girmeleri engellenmek isteniyor. Bu tablonun en azından insanın yüzünü kızartması, utandırması gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi buradan emekçi kardeşlerime, özellikle 25 yaşın altındaki emekçi, işçi kardeşlerime seslenmek istiyorum: Bu Genel Kurulda sizlerin hayatı, emekleriniz, alın teriniz, haklarınız konuşuluyor. Bugün işçinin en temel hakları kıdem ve ihbar tazminatı, sigorta hakkı bir grup patron temsilcisi tarafından gasbedilmek isteniyor. 50 yaşın üzerindeki emekçiler, bu kanun teklifi geçerse patron sizi geçici işçi olarak çalıştıracak, bu süre boyunca da kıdem ve ihbar tazminatına sahip olamayacaksınız. Bunlar sizin emeklilik hakkınıza göz koyanlardı; şimdi tamamen engellemek için uğraşıyorlar.
Değerli arkadaşlar, bu kanun ayrımcılığın kanunlaşmasıdır; mesela 52 yaşındaki bir işçi ile 30 yaşındaki bir işçi, aynı iş yerindeki 23 yaşında genç bir işçi ile 40 yaşındaki bir ağabeyi, ablası bu kanunla düpedüz ayrımcılığa maruz kalıyor.
Böyle afili isimler var: Belirli süreli iş sözleşmesi. Ne olduğunu kimse anlamıyor, böyle söylüyoruz geçiyor. Belirli süreli demek kıdem yok demek, ihbar yok demek, "Haksız yere işten atıldığında işe iade davası bile açamazsın." demek. Üstelik bu kanun çıkarsa değerli arkadaşlar... İktidar patronlara şunu söylüyor, diyor ki: "Sen şu işçiyi çalıştır, sigortasını da ödemeyiver, ödeme sigortasını." Ya, akıl mantık alıyor mu? Kanunla sigorta ödemeden işçi çalıştırma hakkı veriyoruz. Kanunla sigortasız işçi çalıştırma hakkı hangi hukuk kitabında var, ben gerçekten bilmiyorum. Bunun adı kanun falan değil, bunun adı olsa olsa orman kanunu.
Tabii, niye çıkıyor peki bu kanun? Utandığınız için söyleyemiyorsunuz, ben sizin yerinize söyleyeyim: Sorsak "İşsizlik yok, memlekette işsizlik artmıyor." diyorsunuz ama bal gibi biliyorsunuz ki memlekette işsizlik katlanarak ilerliyor. O yüzden "25 yaşın altında ve 50 yaşın üstünde olanlar iş bulurlarsa dua ederler." diyorsunuz, "Hazır ortam müsaitken iş bulsunlar ama haklarını almadan çalıştırsınlar." diyorsunuz. Açık söylüyorum, bunun adı fırsatçılıktır, bu akbabalık düzenidir. Bu da yetmiyor kayıt dışı patronları teşvik ediyorsunuz, işsizlik fonundan kayıt dışı çalışmaya izin veriyorsunuz.
Uzatmayacağım; yani işçileri ölüm sınırında yaşamaya mahkûm eden bir şey ama emekçiler bunu kabul etmiyor, etmeyecek, biz de etmeyeceğiz.
Sadece şunu söylemek istiyorum: Bu iktidarın gözü dönmüş. Birkaç saat oldu, DİSK temsilcilerine Meclis kapısında saldırıldı, bu ülkede işçi sınıfının mücadelesinin yüz akı olan DİSK temsilcilerine Meclis kapısında saldırıldı; madenciye saldırıldı. Bakın, açık söylüyorum, biz onların hakkını savunmak için Türkiye İşçi Partisini kurduk, onların hakkını savunmak için burada görev aldık ve bugün Kırkağaç'ta yerlerde sürüklediğiniz o işçinin, Meclis kapısında darbettiğiniz, gözaltıyla yıldırmaya çalıştığınız işçilerin sesini duymak zorundasınız. O sesi burada sizin yüzünüze karşı haykırmak bizim görevimiz. O yüzden, elimde bir mesaj var, maden işçilerinin mesajı, onların vekili olarak, onlara vekâleten yüzünüze karşı o mesajı ben okuyacağım değerli Başkan izin verirse.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
ERKAN BAŞ (Devamla) - "AKP dinlesin." diyor maden işçileri. "On dört yıl bekledik, on dört saniye bile beklemeyeceğiz artık, bitti. Her şeye çare bulanlar, patronların her dediğini yapanlar, her tür kanunsuzluğa susanlar işçiler için de çareyi üretsin." Holdinglere parayı buluyorsunuz, milyarlarca lira borcu bir kalemde siliyorsunuz, iş işçiye gelince "Yok." diyorsunuz. Yetti artık, işçi hakkını istiyor. Adam 700 maden işçisinin hakkına on dört yıldır çökmüş. Madenci yasaya göre çalışmış, alın teri dökmüş "Yetmez." demiş, ömrünü vermiş. Canını veren var, iki gözünü veren var, iki kolu olmayan, ciğeri çürümüş olan var. Artık adalet istiyorlar ve biz de onlar adına söylüyoruz: AKP, sen bu işçinin hakkını vermeyeceksin, sesini yankılatmayacaksın, öyle mi? Yok öyle yağma!
Bakın, sözü şöyle bitireyim. Sanıyorum, sizler işçi sınıfını pek tanımıyorsunuz. Bakın, çok açık uyarıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz tamamlandı, mikrofonu açayım selamlama için.
ERKAN BAŞ (Devamla) - Teşekkür ederim.
Türkiye İşçi Partisi adına hatırlatıyorum ve uyarıyorum: İşçi sınıfı çok merhametli bir sınıftır. Mesela depremde görmüşsünüzdür, bir depremzedenin hayatını kurtarmak için kendi hayatını tehlikeye atıp o enkazın altına girer; girer çünkü bilir ki enkazın altında büyük ihtimalle kendi gibi alın teriyle, emeğiyle yaşayan bir yoksul vardır. Depremler yoksulların evini yıkıyor, saraylar hiç hissetmiyor o depremi ama işçi sınıfı bir ayağa kalktığında, bir sarstığında işçilerin depreminde bütün saraylar yıkılır, onun altında kalırsınız. O yüzden "Demedi." demeyin, işçinin hakkını verin. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)