| Konu: | İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 03.11.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada bazı alacakların yeniden yapılandırılmasıyla ilgili kanunlarda değişiklik yapılması hakkında kanun teklifini görüşüyoruz.
Pandemi sürecinin hem çalışanlar açısından hem de işverenler açısından zorlu geçeceğini mart ayından itibaren burada defalarca konuştuk. İhtiyaç duyan kesimlerin acilen belirlenmesi ve onlara karşılıksız yardım yapılması gerektiğini de birkaç defa burada sizlere hatırlattık. Bu konuda ortaya koyduğumuz tenkitleri, Meclis gündemine getirdiğimiz araştırma önergelerini burada teker teker saymayı beyhude buluyorum çünkü bugüne kadar tamamı iktidar tarafından dikkate dahi alınmadan reddedildi. Aslında reddedilen, kulaklarınızı kapadığınız önergelerimiz değildi; milletimizin aşılmayı bekleyen sorunlarıydı, milletimizin talepleriydi bunlar.
Bize göre, Gazi Meclisimiz milletin kalbi, sorunlarının çözüm yeri ama maalesef, Meclis artık Beştepe'den gelen buyrukların yerine getirildiği bir kurum hâline geldi. Biz burada milletin sorunlarını dile getiriyoruz, sizler sadece gözlerinizi kapatıp ellerinizi kaldırıyorsunuz o kadar. Biliyorsunuz ki milletin sorunlarının kaynağı sizin yönetiminiz. Bu sorunlar var ya çözümünü istediğimiz, bunların hepsinin kaynağı sizlersiniz, sizin basiretsiz yönetiminiz aslında. Millet tenceresini kaynatmanın, evine ekmek götürebilmenin, rızkının, iş güvencesinin peşindeyken, siz millete, hani, kanser hastasına aspirin verirmiş gibi aspirin niyetine geçici çözümler sundunuz. Ödeyemeyeceğini bildiğiniz hâlde vatandaşı ötelemeli kredilerle daha da borç batağına sürüklediniz. Vatandaşın bir cebinden alıp diğer cebine koydunuz. Oysa ekonominin ne durumda olduğunu idrak edebilseydiniz eğer, çarşının pazarın hâlini görebilseydiniz eğer, bilirdiniz ki vatandaşın cebi delik, cepkeni delik.
Şimdi, geldiğimiz noktada, nefes alamaz duruma gelmiş vatandaşa kısa süreli sağlanan desteğin faiziyle geri ödenme zamanı geldi çattı. Şimdi, vatandaş kara kara o taksitleri nasıl ödeyeceğini düşünüyor. O sizin meşhur ortaklarınız var ya, o 5 müteahhit, milleti vampir gibi emen, sömüren, kanını emen o 5 müteahhit; onlara gelince, onların milyarlarca liralık vergileri hemen siliniyor hiç tereddüt edilmeden. Sırtına yüklediğiniz ağır vergi yüküyle inim inim inleyen fukara vatandaş Türkiye'nin kanını emen bu beşli vampir sürüsüne daha ne kadar tahammül edecek bilinmiyor. Nefesini kestiğiniz esnafa, KOBİ'ye neden 5 müteahhite gösterdiğiniz hoşgörüyü göstermiyorsunuz? Sabahtan akşama kadar alın teri döken o emekçi Mehmet'in asgari ücretindeki o verginin peşine düşüyorsunuz? Bir diğer Mehmet var ya hani millete küfreden, o çok galiz küfreden o Mehmet, onun da vergi borçlarını sıfırlıyorsunuz. 2 Mehmet var: Birisi asgari ücretli, onun asgari ücretinden verdiği verginin peşine düşüyorsunuz; bir Mehmet daha var millete küfreden, onun da vergi borcunu siliyorsunuz. Buradan bir şey ortaya çıkıyor: Siz öbür Mehmet'in iktidarısınız, vatandaş Mehmet'in değil, işçi Mehmet'in değil, o asgari ücret alan Mehmet'in iktidarı değilsiniz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Sizin o Mehmet sadece ne zaman aklınıza geliyor biliyor musunuz? Paraya ihtiyacınız olduğunda onlara IBAN numarası gönderiyorsunuz. "Bize para gönder Mehmet." "Niye?" "Öbür Mehmet'in borcunu sileceğiz ondan." IBAN numarası gönderiyorsunuz, o Mehmet o zaman aklınıza geliyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bir de askere yollarlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Askerlik konusuna hiç girmeyeceğim, durum vahim burada, askere gitmeyen çok arkadaş var.
Bir taraftan, vatandaştan para topladınız, diğer taraftan topladığınız paranın hemen hemen 5 katı olan 9,5 milyar lirayı Kalyon İnşaata vergi muafiyeti olarak getirdiniz. Ya, 9,5 milyar lira çok önemli bir para bu devlet için şu anda, hele böyle bir dönemde. Düşünün, millet fakruzaruret içinde ne yapacağını bilmiyor, siz sadece ve sadece nasıl bir ortaklığınız olduğunu bilmediğimiz bir şirketin gelirlerine vergi muafiyeti getiriyorsunuz. Bu rantçı, yandaş, hatta talancı zihniyetin temsilcileri olarak sizler biliniz ki vatandaşın alın teriyle biriktirdiği vergileri yandaş aile şirketlerine pay eden bu haramzade düzeni biz İYİ PARTİ olarak yıkacağız; buradan size söz veriyorum, göreceksiniz. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Kamu-özel sektörü AK PARTİ'den önceki on beş yıllık dönemde 67 proje gerçekleştirmiş, AK PARTİ'den önce on beş yılda kamu-özel sektörü 67 proje gerçekleştirmiş. Bu şirketlerin kâr oranı ne kadar? Yüzde 4. AK PARTİ iktidarından sonraki on beş senede ise 58 proje gerçekleştirilmiş. Eğer eskiden olduğu gibi yüzde 4 kâr etselerdi 2 milyar dolar kâr edeceklerdi, sadece 2 milyar dolar. Ancak sizin bu 58 projeyi verdiğiniz şirketler ne kadar para kazandılar, biliyor musunuz? 72 milyar dolar. On beş senede bu ülke ne kadar soyulmuş gördünüz mü? 72 milyar doları o 58 projeyle iş verdiğiniz, ihale verdiğiniz şirketler kazanmış. Arkadaşlar, o 72 milyar dolarda sizin çoluğunuzun çocuğunuzun, torununuzun, kız kardeşinizin, akrabanızın, emminizin, bibinizin hakkı var ya. Bu haysiyetsiz ve şerefsiz güruh yedi bunları. Günah değil mi ya, bu memlekete günah değil mi ya, bu insanlara günah değil mi ya? Hiç mi vicdanınız sızlamaz, hiç mi üzülmezsiniz, hiç mi gece aklınıza gelmez?
Savaşta iki gözünü yitiren bir arkadaş Neyzen Tevfik'e diyor ki: "Neyzen, nedir bu memleketin hâli? Nasıl görüyorsun bu durumu?" Neyzen sözüyle arkadaşını kırmak istemediği için "Karanlık." diyemiyor, diyor ki: "Vallahi, senin gördüğün gibi görüyorum." Muhtemelen siz yine bu söylediklerimizden ders çıkarmayacaksınız, kendi bildiğinizi okuyacaksınız ama bir yanda rantçı müteahhitler ihya edilirken diğer yanda günde 39 liraya mahkûm bırakılan vatandaş, vergi borcu, SGK borcu silinmeyen esnaf bunu hiç unutmayacak emin olun. Unutmadığını zaten anketler size gösteriyor, her geçen gün biraz daha gösterecek. Sokağa çıkın, bakın diyorum, sokağa çıkacak yüzünüz yok, onu da biliyorum, sizi anlıyorum. Esnaf kan ağlıyor, kâr edemiyor ama kira ödüyor, para kazanamıyor ama ayakta kalmak için mücadele ediyor. Kâr edemeyen bir şirketin kurumlar vergisinde indirime gidiyorsunuz. Ya, adam kâr edemiyor ya, edemiyor yani. Hiç yok mu, bir sürü esnaf arkadaşınız var, iş adamı arkadaşınız var, istihdam yaratan dostlarınız var, akrabalarınız var, belki de bir kısmınız öyle, sizin de durumunuz çok farklı değil. Yani güler misin, ağlar mısın bu hâlimize bizim, öyle gerçekten. Bunu yapacağınıza bana göre stopaj vergisinde indirime gitseniz çok daha faydalı olurdu ya da gelin, kamu aracılığıyla belirlenen ürünlerin fiyatlarını makul seviyelere indirin ki fakir fukara bu kadar fakruzaruret içerisine düşmesin ama yapamazsınız bunu, biraz evvel söyledim, siz o Mehmet'in değil o millete küfreden Mehmet'in iktidarısınız, maalesef öyle.
Vatandaşta artık para yok, döndüremiyor. Vatandaş "Evime ekmek götüremiyorum." diyor, cevap şu: "Al keyif çayı iç." Ya evine ekmek götüremeyen adam nasıl keyifli olur arkadaşlar ya? Her birimiz hayatımızın bir kesiminde mutlaka ve mutlaka sıkıntıya düşmüşüzdür, hiç aklınıza keyif çayı gelir mi? Gelir mi o anda? Ne keyfi ya, akşam eve nasıl gideceğim diye düşünüyor adam. Siz ona diyorsunuz ki: "Al bunu, keyif çayı iç." Vallahi şaşırmışsınız, yoldan çıkmışsınız, emin olun. Böyle değildiniz siz ama sizi bu saray düzeni böyle etti biliyor musunuz. Kör eder adamı bu saray. Vatandaş "Evime ekmek götüremiyorum." derken onu anlamaktan bile uzaksınız. Vatandaş diyor ki: "Vergimi ödeyemiyorum, yedek parçamı değiştiremiyorum, sigortamı ödeyemiyorum, yanımda çalışanın maaşını veremiyorum, masraflarımı çıkaramıyorum." Mesele bir somun ekmek almak değil ki yani 200 gram hamurdan mütevellit midir eve ekmek götürmek? Mesele insanca yaşamak, barınmak, ısınmak, karnını doyurabilmek, onurla dimdik durabilmek. Size göre her evde sıfır kilometre bir buzdolabı var. Ya, boş o buzdolabı, taksitinin de peşine düşmüş alacaklı, o da icrada. Bakkallara gidin, veresiye defterleri çıktı tekrar, onlar da taşmış, bakkal da veresiye vermiyor artık. Nakit yok, o da çeviremiyor, o da haklı. O ucuz diye gidilen BİM'ler, Şok'lar, A101'ler var ya, oradan bile çıkmak çok zor, emin olun çok zor. Et satışları düşmüş, makarna satışları artmış. Burada memleketin durumu ortada, et satışları düşüyor, makarna fiyatları artıyor. Bunlar yokluk göstergesi beyler. Vatandaşa "Maske tak." demekle olmuyor, "Keyif çayı için." demekle de olmuyor; "Bağışıklığınızı güçlendirin, et yiyin, balık yiyin, sebze meyve yiyin, sabah güzel bir kahvaltı yapın." demek lazım. Bunları diyemezsiniz, çünkü diyecek mecaliniz de kalmadı. Siz de biliyorsunuz ki bu vatandaş bunları telaffuz bile edemiyor, bırakın yemeyi veya satın almayı.
790 milyar dolar gayrisafi millî hasılası olan bir ülkede sofralar boş. Niye? Gelir dağılımında ciddi bir adaletsizlik var, emin olun. 12 Eylül öncesi ben bu millet nasıl komünist oluyor diye hakikaten şaşırıyordum. Ya ben komünist memleketten gelmiş bir ailenin çocuğuyum, yani komünizmin sorgusuz sualsiz karşısında yer almış bir adamım, hayatım da komünizmle mücadeleyle geçti ama şu adam, 790 milyar dolar gayrisafi millî hasılası olan ülkenin vatandaşı evine ekmek götüremiyorsa bir şeyleri sorgulamak lazım ya. Gelir dağılımında bir adaletsizlik var, çok ciddi zenginler oluşmuş. Dünyada zengin sayısı artan ülkelerden bir tanesiyiz ama fukaralık bir taraftan dibe yatmış. Bunu düzeltmezseniz bu ülkede kaos da bitmez, sancı da bitmez. TÜİK üzerinden bir enflasyon rakamı belirtiyorsunuz, o oran üzerinden de maaşlara zam yapınca her şey düzeldi zannediyorsunuz. Vatandaşın durumu hiç düzelmiyor, vatandaş hep berbat durumda, her sene o kurduğu sofralar küçülüyor. Demiyorsunuz ki madem ekonomi büyüyor, enflasyona göre değil de refah payına göre bir zam yapalım, hiç öyle aklınıza geldi mi? Hayır, enflasyona göre zam. Refah payına göre bir zam yapın bakalım göreyim. "Ucuz turist" dediğimiz o Ruslar var ya o Ruslar bile dünyanın bir ucundan kalkıp diğer ucuna seyahat yapıyor; geliyor tatil yapıyor, gidiyor. Bizimkiler memlekete -sıla hasreti çeken adam- annesini, babasını görmeye otobüs bileti bulamıyor ya. O "ucuz iş gücü" dediğimiz, daha düne kadar 20 dolar, 30 dolar maaş aldığını bildiğimiz Ruslar bunu yaparken bizimkiler memlekete anasını, babasını görmek için otobüs bileti alamıyorlar, ülkenin hâli bu. Herkes ödemesi gereken borçları düşünüyor, hiç nefes alacak hâli de yok. Biraz evvel bahsettim, gelir dağılımı adaletin yüzünü görmemiş esnafın, öğrencinin, çiftçinin borçlarının en azından yakın tarihli ödemesi olan borçlarını silin, ötelemeyin yani ötelemek çözüm değil. Öteleyeceksiniz altı ay sonra tekrar karşınıza gelecek, silin ya. Hem memleket huzur bulsun, hem de siz para alamayacağınızı bir görün, bilin. Bu ülke iktidarınız yüzünden SGK borcu yapılandırmalarına alıştığı için emin olun burada size de siyaseten bir dönüş olmayacak, bu kanunda da olmayacak. Siyaseten hassas konular olsa da seyretmeyi bir yana bırakıp, neşter vurmak, iş dünyasının önünü açmak ve mağduriyetleri giderebilecek formüller üretmek o kadar zor değil aslında. Soruyu en iyi bildiğiniz yerden soracağım. Eğer bu yapılandırmalar başarılı olsaydı tekrar tekrar kanun çıkarmak zorunda kalır mıydınız? Hayır, kaçıncı defa kanun çıkarıyoruz. O hâlde, neden başarılı olmadığını sorgulamak lazım, esas mesele burada. Artık vatandaş bu yapılandırmalara karşı olumlu bir tavır ortaya koymuyor, nitekim yapılandırma olsa da olmasa da borcunu ödeyemez hâle gelmiş, hiç önemli görmüyor. Eskiden birisi yapılandırması bozulduğunda bir telaş yapardı: "Ya, bozulacak, bir daha tekrarlanmayacak." Ha, şimdi hiç umurunda değil, valla hiç sallamıyor "Bozulursa bozulur. Ne yapayım ağabey? Çok affedersin, ölmüş eşek kurttan korkar mı? Ben mahvolmuşum, evime ekmek götüremiyorum, ne yapacak bana?" diyor. Vatandaşın hâli bu. Ödemiyorlar demiyorum, ödeyemiyorlar artık. Dolara bakmadığınız bir ortamda Türk lirasının eriyip gittiği kur artışı yüzünden maliyetlerin arttığı... Döviz cinsinden ödemesi varsa ancak Türk lirası kazanıyorsa ne yapsın? Buraya gelirken baktık işte, euro 10, dolar 8,50. Hani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden sonra altı ay içerisinde her şey düzelecekti? Hiç hayal etmiş miydiniz, dolar 8,50; euro 10? Ben iddia ediyorum, yılbaşında yatırımcılar dolara 10 lira fiyat biçiyorlar, 10 lira; maalesef, üzülerek beyan ediyorum.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Hayaldi, gerçek oldu!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Her borçlu suçlu değildir arkadaş. Bu ülkede krizleri çıkaran esnaf ve iş yeri sahibi değil, bu krizleri çıkaran sizlersiniz. Aksine, onlar düzgün düzgün çalışırken sizlerin beceriksiz yönetimleri sonucu krize girerek işlerini ve paralarını kaybediyorlar.
Bütün ülkeler kendini tekrar izole etmeye başladı, görüyoruz; İngiltere, Fransa, şimdi sırada Almanya. Türkiye de muhtemelen aralıktan itibaren hayatı durdurmak zorunda kalabilir çünkü pandemide de kontrolü kaybettiniz. O zaman martta ve nisanda ne yaşadıysak -üzülerek söylüyorum- daha ağırını yaşayacağız. Ama bunu hafifletmenin bir yolu var: Madem ekonomide Kurtuluş Savaşı başlattınız, önce milleti borçlarından kurtarın, silin şunları ya, silin ya, bırakın ötelemeyi; alamayacaksınız, milletin canını mı alacaksınız? Silin şunları! Biri çıksın "On yılı geçen borçların asıllarının yüzde 20'sini ödeyenin borçlarını sileceğim. On beş yılı geçenlerin de yüzde 10'unu, 15'ini ödesin sileceğim." veya "Borç miktarına göre, bir yıl süreyle 5, 10, 20, 50 kişi çalıştıranların, istihdam yaratanların borçlarını sileceğim." desin. Bir taraftan, belki istihdama katkısı olur; bir taraftan, alınması muhtemel olmayan bu borçları da siz kafanızdan atmış olursunuz. Bunu gerçekleştirdiğiniz takdirde ülkeye büyük hizmet etmiş, vergi ve Sosyal Güvenlik Kurumu dairelerini, icra dairelerini rahatlatacaksınız ve en önemlisi, milletin duasını alacaksınız.
Bana göre kayıt dışı ekonomiye geçiş de bu çerçevede yeniden ele alınarak temiz bir milat başlatılabilir. Bu kanunda yok ama tekrar matrahla ilgili bir talep var, size de geliyor. Bunu, bu kanun içine koymanız bu milleti bir noktada rahatlatacak. Onu da arkadaşlarımız önergeyle, yeni bir matrah bildirimiyle ilgili yeni madde eklemek gerekiyor diye düşünüyorum. Yapabilirsiniz, istedikten sonra neler yapıyorsunuz; dedim ya, bir kanunda 9,5 milyar lira adama vergi muafiyeti getirdiniz; Cemal Kalyoncu, Kalyon İnşaat. Buradan söylüyorum, gizli saklı değil yani bunu bütün millet biliyor. O hâlde vatandaşın da borçlarını silin ya! Parası yok, neyini alacaksınız bu insanların? En azından genel sağlık sigortası borçlarını silin. Genel sağlık sigortasında vatandaşlar zor durumda.
Kredi ve Yurtlar Kurumu, biraz evvel söyledim, bütün borç 5 milyar lira, o iş bulamayan öğrenci çocuklar var ya, onların hepsi fakir gureba ailelerin çocukları ya. Onların boğazına çökmüşsünüz; "Öde öde..." Ödeyemiyor çocuk ya. İş mi veriyorsunuz çocuklara? Çocuklar işsiz, üniversiteyi bitirmiş işsiz, Kredi ve Yurtlar Kurumu diyor ki: "Benim paramı öde." Nasıl ödeyecek? Silin şunu, 5 milyar lira, size hiçbir şeye ifade etmez. Ne olacak? Cemal Kalyoncu'ya verdiğinizin yarısı, bu kadar çocuk bu dertten kurtulacak. Cemal Kalyoncu mu önemli, o çocuklar mı önemli? Valla o çocuklar önemli. Yarın öbür gün onlar bir başka iktidarın yanındaydı, şimdi sizin yanınızdalar, yarın bir başkasının yanına geçecekler ama bu çocuklar çok hayır dua edecekler. Bir de devletine güvenecek, diyecek ki: "Devlet benim arkamda durdu. Ben, fakruzaruret, sıkıntı içerisindeyken devletim benim aldığım krediyi affetti." Devlete aidiyeti çoğalacak. Bu borçları daha önce sildiniz, 5 milyon insanın genel sağlık sigortasından dolayı borcu var. Bu sayı, geliri asgari ücretin üçte 1'nden fazla olduğu için sigorta primini ödemekle yükümlü fakat ödeyemeyenlerin sayısı. Bu borçların yapılandırılmasına, faizlerin silinmesine, hatta bir ara on iki-on sekiz ay taksit filan yaptık, ona rağmen ödenmedi. SGK verileriyle yapılan bir araştırmaya göre prim ödeme yükümlülüğü olmayanlarla birlikte Türkiye'de 14 milyon 400 bin kişi sağlık hizmetlerine ulaşamayacak kadar yoksul. Yani 15 milyon kişiye yakın insan sağlık hizmetlerine ulaşamayacak kadar yoksul. Bu insanlar işsiz, bu insanların hiçbir geliri yok, gelir beyan edemese bile bu primler her ay bu insanlara borç olarak yazılıyor. Adam "Yahu, param yok, çalışamıyorum, gelirim yok." diyor. "Olsun, biz sana borç yazalım." Niye? "Bize para lazım." Niye? "Kalyon İnşaata vereceğiz." Niye? "Mehmet Cengiz'e vereceğiz." E, günah ya, vallahi günah! "Gelir beyan edemeyenlerin primini devlet zaten ödüyor." demeyin, SGK'ye gittiğinizde "Çadırda bile kalsanız bu para ödenecek." diyor vatandaşa. Öyle söylediğiniz gibi olmuyor uygulamada.
Prim ödemesi, mevcut ekonomik şartlarda milyonlarca kişi için ya imkânsız hâle geliyor ya da diğer temel harcamaların artmasından dolayı genel sağlık sigortası primi ödemeye sıra gelmiyor. Böylece, genel tabloda sigorta primini ödeyemeyenlerin sayısı artıyor, artık buna bir son verin. 5 milyon Suriyeliye bakmakla övünen iktidar, genel sağlık sigortası borcu olan 5 milyon kişiye bakamıyor.
Genel sağlık sigortası borcu olanlara sesleniyorum: Sizi yok farz eden bu iktidar, 5 milyon Suriyeliye bakmakla iftihar ediyor, haberiniz olsun. Çünkü borcu olanlar, o genel sağlık sigortası borcu olanlar var ya, 1 Ocak 2021'den itibaren sağlık hizmetlerinden faydalanamayacaklar, hastanelere gidemeyecekler. "Evde ölün." diyorsunuz bu insanlara. "Doktora gidemezsin, hastaneye gidemezsin, evde ölün." Yani bunların suçu ne, Suriyeli olmamak mı? Türk olmak bu kadar bir yük getirir mi ya insanın kendi ülkesinde? Günah değil mi bu insanlara? Türk olmak mı bu insanların suçu? Yerli ve millî değilsiniz derken bunun için söylüyorum. Ne söylüyorsanız hep tersini yapıyorsunuz, hep inkâr ediyorsunuz ama yerli ve millî değilsiniz. On sekiz sene öncesine gidersek belki ithal bile sayılabilirsiniz vallahi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; istihdama yönelik sunduğunuz maddelere baktığımızda görüyoruz ki 25 yaş altındakilerin kısmi süreli istihdamlarına yönelik işverenlere birtakım ayrıcalıklar sağlanmak isteniyor. Genç işsizliğin farkına varmanız bizi ziyadesiyle mutlu etti, teşekkür ediyoruz, sevindik. Yıllardan beri genç işsizliğin yüzde 25'in üzerinde olduğunu hep haykırıyoruz burada, iktidar en sonunda bu sorunun farkına varabilmiş. Farkına vardı ancak yine çözüm diye ortaya koyduğu teklif gençleri mağdur edecek cinsten. Kanun teklifiyle diyorsunuz ki: "25 yaş altı gençler kısmi süreli çalışabilecek ve böylece istihdama katılabilecek." Eyvallah. Bu, şu demektir: Ey işsiz genç! Kardeşim, seni on günü aşmamak üzere işe alabilecekler, sadece on gün. Tabii, çalıştığın gün kadar para kazanacaksın, on gün çalışsan asgari ücretin üçte 1'i kadar alacaksın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Yani bu öğrenciye, bu gence diyorsunuz ki: "İyi ihtimalle, 800 lira para kazanacaksın." Getirdiğiniz teklif bu. "O 800 lira parayı cebine koyacaksın." diyorsunuz. İşte, Adalet ve Kalkınma Partisinin gençlere sunabileceği gelecek ancak budur, yarı zamanlı bir iş ve 800 lira maaş. Gençlerle ilgili bütün ufkunuz, vizyonunuz bu kadar.
Bir başka maddeyse 25 yaşın altında ve 50 yaşın üstünde olanlar için ihdas edilmiş. Bu kişiler için, belirli süreli iş sözleşmesi düzenlemesini gerektiren şartlar aranmaksızın belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışmalarının önü açılıyor. Bunun ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bu kişiler varsayalım ki iki yıl çalıştıktan sonra işten çıkarıldı, ne kıdemleri olacak ne de ihbar tazminatları, dımdızlak ortada kalacaklar.
Öte yandan, emeklilikte yaşa takılanlar var; ne emekli olabiliyorlar ne de yaşlarından ötürü iş bulabiliyorlar. Defalarca "Gelin, bu emeklilikte yaşa takılanların derdini çözelim, emeklilik haklarını geri verelim." dedik, yanaşmadınız. Şimdi ne yapıyorsunuz? 50 yaşın üstündekilerin iş bulabilmesi için onlara da belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasının önünü açıyorsunuz. Bu, ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)