GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/3200, 3361, 3362, 3364, 3365) No.lu Depreme Karşı Alınabilecek Önlemlerin ve Depremlerin Zararlarının En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:11
Tarih:03.11.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel yine bahsettim, bu cuma günkü deprem gerçekten yüreğimizi yaktı. Biraz evvel, buraya gelirken Ayda bebeği gördüm, Ayda bebeğin hayata tutunması, o kadar saat sonra oradan canlı çıkması bizi çok sevindirdi ama bir gerçek daha var Ayda bebek artık annesiz büyüyecek yani bu, gerçekten yüreğimizi acıtıyor. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum tekrar, milletimizin başı sağ olsun.

Yaşadığımız her depremin ardından hep aynı soru gündeme geliyor, burada daha önce verilen bütün araştırma önergelerinde o soru soruldu: Toplanan deprem vergilerine ne oldu? Bu paralar nerede? Hep soruyoruz: Nerede bu paralar? Son İzmir depremi de 1999 yılından beri yani tam yirmi bir yıldır ödediğimiz bu deprem vergilerini yine aklımıza getirdi. 1999'da geçici olarak alınmaya başlamıştı bu deprem vergisi, 2002 yılında kalıcı hâle getirildi. Aslında depremle beraber toplum hafızası bu deprem vergilerini de unutmadı ve hâlâ aynı soruyu sormaya devam ediyor toplum; bu paraların akıbetini bilen de yok. Yirmi bir yıldır cep telefonu, internet bankacılık işlemleri, Spor Toto, Millî Piyango, uçak biletleri, gümrük, pasaport işlemleri gibi birçok konuda deprem vergisi ödüyoruz. Bu paralarla binaların güçlendirilmesi ve tüm Türkiye'de deprem güvenliğinin sağlanması gerekiyordu. Dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yaptığı açıklamada deprem vergilerinin sağlık, eğitim ve duble yollar için harcandığını açıklamıştı. Merhum Kemal Unakıtan'ın da "Bu vergiler zaten deprem nedeniyle getirilmemişti, öyle olsaydı depremzedeye verilirdi." sözleri basında yer almıştı, hâlâ duruyor. Bu Mecliste hâlâ görev yapan Naci Bostancı da "'Deprem vergileri' adı altında bunlar toplanacak ve depreme gönderilecek gibi bir düzenleme söz konusu değil." ifadelerini kullanmıştı yani "İsmi 'deprem vergisi' ama biz oraya harcamıyoruz, harcamayacağız." dedi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı şubat ayı başında on yedi yılda toplanan deprem vergileri tutarının 147,2 milyar lira olduğunu açıkladı. 150 milyar liraya yakın deprem vergisi topladılar. "Deprem vergilerini ne yaptınız?" diye sorduğumuzda "Okul yaptık, yol yaptık." diyorlar. İyi de okul yapmak, yol yapmak için topladığınız o 2 trilyon doları ne yaptınız, o nerede? Onu sorunca da "Sizin aklınız o işlere ermez." diyorlar. Doğru, bizim o işlere aklımız ermez. Vallahi doğru, bizim o işlere aklımız ermiyor, o yüzden izah etmekte de zorluk çekiyorsunuz.

Bakın, toplanan para 37 milyar dolar tutmuş, 37 milyar dolar. Bu 37 milyar doları tarif etmek için size bir şey söyleyeyim mi? "3 milyar dolar bize kredi verilecek." diye Uygur Türklerini görmemezlikten geliyorsunuz. Hani Çin'den beklediğiniz o para var ya, onun 12 katı. Uygur Türkleri konusunda sessiz, sağır, dilsiz kalıyorsunuz ya, onun tam 12 katı kadar para toplanmış burada. Bu parayla 100 metrekare olan 1 milyon 850 bin tane ev yapılabilirmiş, 1 milyon 850 bin tane ev; 7,7 milyon nüfuslu yani İstanbul'un yarısı kadar yeni bir kent yapılabiliyor.

Değerli arkadaşlar, depremler yeni vergiler konularak önlenemiyor. Asıl mesele deprem nedeniyle toplanan vergilerin nereye harcandığı da değil, asıl mesele hem Hükûmet hem de toplum olarak risk algımızın ne kadar yüksek olduğu. Türkiye bir deprem ülkesi, bu gerçek görmezlikten gelinemez. Her yeni deprem, haklı olarak, deprem vergisinden sağlanan kaynağın nereye harcandığının toplum tarafından sorgulanmasına sebep oluyor. Zaten özellikle dolaylı vergilerin oldukça yüksek olduğu bir ülkeden bahsediyorsak bu çok daha önem arz ediyor.

Deprem aslında bir güvenlik sorunu. Bu ülkede güvenliğin sağlanması ise Anayasa gereği devletin en temel görevlerinden birisi. Devlet ile vatandaş arasında dayanağını başta Anayasa'dan olmak üzere çeşitli kanunlardan alan sosyal bir sözleşme var ve bu sözleşme, her iki tarafa da hem haklar hem de sorumluluklar getiriyor. Vatandaşların da en temel haklarından biri, ödedikleri vergilerin karşılığında depreme karşı alınacak önlemleri de içeren güvenlik hizmetlerini talep etmek ve vergi gelirlerinin nereye harcandığını sorgulamak olmalı.

Her yeni bir deprem insan hayatını tehlikeye atmakla kalmıyor, ekonomiyi de olumsuz etkiliyor. Depreme karşı önlem almanın maliyeti almamanın maliyetinden çok daha fazla, hele de yerine konulamayacak insan hayatına bedel biçmek olanaksızken.

Buraya gelirken Ali Ağaoğlu'nun bir açıklaması vardı, itirafı vardı, diyor ki: "Biz deniz kumu kullandık arkadaşlar, deniz kumu yani insanları öldürmeye hazır kum kullandık." Ben Kocaeli Milletvekiliyim, Dilovası'nda hemen önümde "Çolakoğlu" diye bir fabrika var, inşaat demiri çekiyor. Nereden çekiyor? Hurda demirden çekiyor yani hurda demir çekerken hem orayı zehirliyor, kanser ovası oldu Dilovası bu yüzden, hem de o hurda demirden çekilen demirin akıbeti bu. Burada bugün bahsedilen ölü sayısı artacak diye biliyoruz, öyle tahmin ediyoruz, umudumuz artmaması yolunda ama maalesef böyle bir gerçekle karşı karşıyayız. Hiç kimse gidip Çolakoğlu Metalürjiye "Ya, sen bu hurdadan çektiğin demiri nereye satıyorsun?" diye sordu mu? "Bu, inşaatlarda kullanıldığı zaman bu insanlar ölüyor." diye hesap sordu mu? Yok. Aksine madalya veriyorsunuz, sertifikalar veriyorsunuz, "İyi ki öldürüyorsunuz." der gibi yapıyorsunuz. Bu acı gerçeklere de dikkatinizi çekmek istiyorum.

Tüm dünyada gerçekleşen depremler ile Türkiye'deki depremlerin ardından oluşan zararlar kıyaslandığında durumun vahameti daha net ortaya çıkıyor. Depremle birlikte büyük kentlerdeki çarpık yapılaşma, dikey mimari ve Türkiye'deki yapı stoku nitelikli ölümleri artırıyor. Bakın, 2020 yılından şu ana kadar tüm dünyada büyüklüğü 6,5'tan büyük olan 22 deprem yaşanmış, tam 22 tane. Bu depremlerde en çok can kaybı nerede? Tahmin etmek çok zor değil, Türkiye'de. Bu depremlerin tamamında sadece 13 kişi hayatını kaybederken bu 13 kişiden 10'u 23 Haziranda Meksika'da meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki depremde, 17 Temmuzda Papua Yeni Gine'de 1 kişi ölmüş ve yine Papua Yeni Gine'de 7 büyüklüğündeki bir depremde daha... 18 Ağustosta Filipinlerde 6,6 büyüklüğünde bir deprem oluyor, orada da 2 kişi hayatını kaybetmiş. Tıpkı İzmir ve Elâzığ'daki depremler gibi 6,5 ila 6,9 büyüklüğü arasındaki depremlere bakıldığı zaman, Türkiye dışında 7 farklı ülkede 12 depremin yaşandığı görülüyor. Japonya, Şili, Endonezya, Yunanistan, Solomon Adaları ve Amerika'da gerçekleşen aynı büyüklükte yani 6,5 ila 6,9 büyüklüğü arasındaki depremlerde hayatını kaybeden hiç kimse olmamış. Yani can alan deprem değil, can alan iktidarın rantçı düzeninden başka bir şey değil.

Kaynaklar Kanal İstanbul gibi rant projeleri yerine depreme hazırlık için sarf edilmeli, bu hayal projeleri bırakın, depreme hazırlıklı konutlar yapın. Yeni yapılan binalar ciddi şekilde denetlenmeli, eski binalar için teknik çalışmalar yapılmalı, riskli binalar yıkılmalı ya da bu binalar depreme dayanıklı hâle getirilmeli. Yani o vergileri yol yaptık, köprü yaptık, işte Cengiz İnşaata, öbürüne, Kalyon İnşaata paraları kaptırdık yerine, bu dediğimiz işleri yapsanız bu kayıplarla şu anda karşılaşmazdık.

Bir şey daha söyleyeceğim, Almanya'da İmar Yasası 1945'ten bu yana sadece 2 defa değişmiş. Türkiye'de kaç defa biliyor musunuz? 164 defa, son on bir yılda, 164 maddede değişiklik yapmışız İmar Kanunu'nda. İşte, müteahhitlik bizde dünyanın en kolay işi. Kaç müteahhit var Türkiye'de biliyor musunuz? Şok olacaksınız, 453.947 müteahhidimiz var. O bizi kıskanan Almanya var ya, bizi kıskanan Almanya'da 3.550 müteahhit var. Ne beceriksiz Almanlar ya! Bizim yüzde 1'imiz kadar bile müteahhidi yok! Üstelik, Türkiye'deki 453 bin müteahhidin 145 bini geçici belgeyle iş yapıyor.

Biraz evvel arkadaşlar izah etti, 2003 yılından bu yana depremle ilgili 58 araştırma önergesi iktidarın oylarıyla reddedilmiş, 58 araştırma önergesi. Eğer bu araştırma önergeleri şimdiye kadar ciddiye alınsaydı, o topladığınız deprem paralarını gerçekten depremin önlenmesi konusunda yapılan çalışmalara aktarsaydınız şu anda Ayda bebek annesiz büyümeyecekti, Ayda bebeğin annesi hayatta olacaktı, gerçekten öyle. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar). Yüreğiniz acımıyor mu ya? Bir bebeğin kurtulması ne kadar mutlu etti ama onun annesiz büyüyeceğini düşünmek gerçekten kahrediyor, çok üzücü.

Biz, daha önce söylediğimiz gibi, tekrar bugün, böyle bir araştırma komisyonu kuralım demiştik, iktidar, bunca kayıptan sonra "Evet, artık kuralım." dedi. Umuyorum, kurulan bu komisyon gerçekten Türkiye'de bu acıların bir daha yaşanmaması için gerekli çalışmaları yapar. Bu konuda kurulacak olan bu komisyona, bu araştırma önergesine destek verdiğimizi ifade ediyorum.

Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)