GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:117
Tarih:23.07.2020

ERKAN BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, Genel Kurulu ve ekranları başında varsa bizi izleyen yurttaşlarımızı selamlıyorum.

Gördüğünüz gibi ne yaparsanız yapın kürsüye çıkmanın, işçinin sesini taşımanın bir yolunu buluyoruz. Oyumun rengini açıklamak için geldim, elbette "hayır" oyu vereceğim ve herkesin "hayır" vermesi gerektiğini düşünüyorum ama öncesinde bir not düşelim. Biraz evvel 6'ncı maddeyle ilgili bir düzenleme yapıldı fakat şunun kayıtlara girmesi gerekiyor. O düzeltme ne sizin eseriniz, ne bizim eserimiz. O düzeltme altı yıldır gerektiğinde sokaklara çıkan, gerektiğinde meydanlarda oturma eylemleri yapan, gerektiğinde Ankara'ya yürüyen maden işçilerinin eseridir. Dolayısıyla buradan, bir kere, o maden işçisi kardeşlerimizi bir selamlamak istiyorum. Mücadele eden işçilerin mutlaka kazanacağını bize bir kez daha gösterdikleri için de teşekkür ediyorum.

Şimdi, arkadaşlar, gelelim kanuna. Elimize aldığımız bu kanunu -ben elime aldım defalarca- dikkatle okudum, sonra da şuna ikna oldum, dedim ki: AKP bize bir şey göstermek istiyor. Beterin beteri var, cehennemin de dibi var. Yani, her çıkarttığınız kanunda bundan daha kötü bir kanun gelmez diyorum, daha kötüsünü yapmayı başarıyorsunuz, bunun için sizi tebrik etmek gerekiyor! Şimdi, niye böyle söylüyorum? Bu memleketin gerçek sorunları ne? İşsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı, kadın cinayetleri, iş cinayetleri, gençlerin özgürlük sorunu, gelecek sorunu, yolsuzluklar, rant, derinleşen eşitsizlik. Şu kadar kanun var, hiçbir şey yok; bunları çözecek tek bir öneri, tek bir madde yok. Ne var? Tam tersi var değerli arkadaşlar, memleketin en önemli sorunu olan işsizliği daha da derinleştirdiğini görüyoruz.

Şimdi, beş yıl önce memlekette istihdam 28-29 milyonmuş, beş yılda nüfus artmış, bakan bey çıkmış demiş ki "İstihdamı 2,5 milyon daha artıracağız." geldiğimiz noktada 4 milyon daha düşmüş. Şimdi öyle sayılarla falan konuşmayalım. Bakın, Kadir Dağ 32 yaşında, Ayhan Duran 50 yaşında, Mehmet Akkoca 39 yaşında, Ercan Özer 38 yaşında, Faruk 48 yaşında, Turan 47 yaşında; bunlar sadece son bir ayda işsizlik ve ekonomik gerekçelerle intihar eden yurttaşlarımızdan isimleri basın organlarına düşenler. "Memlekette işsizlik var, işsizlik var." diyoruz, siz "işsizlik" deyince bir tek "İşsizlik Fonu"nu anlıyorsunuz. O da ne yapıyorsunuz? Bakın, farkında mısınız bilmiyorum, sormak istiyorum: Biraz sonra "evet" oyu vereceksiniz ya, ne olacak biliyor musunuz? İşsizlik Fonu'nda işçinin alın terinden, emeğinden biriken bir para var, siz bu parayı alacaksınız, patronlara vereceksiniz mesela. Evet dediğinizde bunun olacağını bilerek bu kanuna evet demenizi gerçekten anlayamıyorum. Yani devletin kasasını tümüyle boşalttınız, kefen parasını bile bitirdiniz ama illa patronlara para yetiştirmek gerekir diye işçinin fonuna, işsiz kaldığında ona yardımcı olacak fona da göz diktiniz. Yani gerçekten sizin döneminizde şöyle bir slogan türedi bence: "Bu işçinin İşsizlik Fonu deniz, yemeyen domuz." diyorsunuz. Herkes buradan faydalansın, bir tek işçiler almasın.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ne diyor bu iktidar? Diyor ki: "Biz işsizliği yasaklıyoruz." İşsizliği yasaklamak şu: Bakın, memlekette asgari ücret 2.324 lira, açlık sınırı 2.450 lira, yoksulluk sınırı 7.918 lira. Biz "Asgari ücret az, açlık sınırının altında asgari ücret mi olur, insaf!" diyorduk, siz şimdi bu çıkardığınız kanunla diyorsunuz ki: "Ey işçi kardeşim, sen bir yıl daha günde 39 liraya yaşa, ayda 1.170 liraya yaşa." Ya yaşayabiliyorsanız siz yaşayın. Ayda 1.170 liraya geçinebilen bir tane babayiğit varsa içinizde bu kanuna evet desin. Peki, sizin yapamadığınızı gariban işçi nasıl yapacak, bunu nasıl bekliyorsunuz? Bunu anlamak mümkün değil.

Ha bitiyor mu? Bitmiyor. Bakın, ne yapıyorsunuz biliyor musunuz? Bu kanun çıktığında, açlıktan, yoksulluktan ölüme mahkûm ettiğiniz işçi, diyelim ki bu işçi inatçı, diyor ki: "Kardeşim, ben taşı sıksam suyunu çıkartırım, illa da çalışacağım, başka bir iş buldum." Çıkabiliyor mu işinden? Çıkamıyor. Ne diyorsunuz? "Eğer çıkarsan senin kıdem tazminatın var ya, onu bana haraç olarak ver, kıdem tazminatını bırak, ondan sonra git başka bir yerde çalış." Yani gerçekten, bakın, bütün samimiyetimle söylüyorum, bence siz bu kanunları okumuyorsunuz, öyle inanmak istiyorum. Bu kanunu okuduktan sonra bu kanuna "evet" oyu vermek insanın aklının, yüreğinin, vicdanının alabileceği bir şey değil. Ben okumaya devam edeyim isterseniz. Ne diyor bu kanun: "İş güvenliği uzmanlarına ilişkin 2024'ün başına kadar bir erteleme getiriyor." Yahu, arkadaşlar, 2012'de bir yasa çıkmış, iş güvenliği. Niye çıkmış bu yasa?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen Sayın Baş.

ERKAN BAŞ (Devamla) - Çünkü, bu iktidar döneminde 25 bin işçi, sizin "İş kazası." dediğiniz, bizim "İş cinayeti." dediğimiz önlenebilir kazalar nedeniyle hayatını kaybetmiş. Ne oluyor? Doğal olarak iş güvenliği, işçi sağlığı önemli bir hâle geliyor ve uzman istihdamı gerekiyor. Ama ne yapıyorsunuz? Yasa çıkmış 2012'de, 2013'te yürürlüğe girecekken demişsiniz ki "Erteleyelim, bir daha erteleyelim, bir daha erteleyelim, bir daha erteleyelim." Yahu, 7 kere bir yasa ertelenir mi? 7 kere bu yasayı ertelemişsiniz. Şimdi de yakaladınız Covid bahanesini, hadi bakalım 2024'e kadar ölen ölsün. Arkadaşlar, bu iş güvenliği uzmanları olmadığı için bir işçi öldüğünde yüreğiniz hiç mi sızlamayacak ya? "Ben bu kanunun altına imza attım, 2024'ün başına kadar iş güvenliği uzmanı olmadan da çalışılsın dedim." diyebilecek misiniz sokağa çıktığınızda? Bu kabul edilebilir bir şey değil, tam tersini yapmanız lazım. Bu işin daha büyük bir ciddiyetle ele alınması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN BAŞ (Devamla) - Sayın Başkan toparlayayım izin verirseniz, bitiriyorum.

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

ERKAN BAŞ (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, bu iş güvenliği ve iş sağlığı meselesi son derece önemli bir mesele. Bakın, ben şunu savunuyorum: Her iş yerinde işçilerin can güvenliğini garanti altına alacak, oranın sağlıklı bir çalışma koşulu olarak işlemesini sağlayacak iş güvenliği uzmanları olması lazım ve bu iş güvenliği uzmanlarının maaşını devletin karşılaması lazım, oluşturulacak bir fonla. Siz ne yapıyorsunuz? İş güvenliği uzmanını patrona bağlıyorsunuz yani parayı veren patron iş güvenliği uzmanına. Sonra o iş güvenliği uzmanı patrona diyecek ki "Sen burada işçinin can güvenliğini garanti altına al." Böyle bir şey olmaz. Dolayısıyla bunu bırakın ertelemeyi, çok daha büyük bir ciddiyetle ele almak lazım.

Maalesef, sürem az, bitiriyorum. Suçunuzu hafifletmez ama -zaten ben ne dersem diyeyim evet diyeceksiniz ama- umuyorum ki okumadan "evet" vermişsinizdir. Yani inşallah okumadan "evet" vermişsinizdir çünkü ben diyorum ki bunu okuyan hiç kimse 'evet' diyemez. "İşçiler ölmeye devam etsin!"e evet denilemez, "İşçinin parası patrona gitsin!"e evet denilemez, "Günde 39 liraya yaşa!"ya evet denilemez.

Son olarak şunu söylemeden geçemeyeceğim: Hani bu Covid'i hep fırsata çeviriyorsunuz ya, her şey Covid'le fırsat hâline geldi, Covid'in sizin için yarattığı bir fırsat var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Alayım son cümlenizi.

ERKAN BAŞ (Devamla) - Son cümlem Sayın Başkan.

Covid'in sizler için sağladığı bir fırsat var: İyi ki bütün millet maske takıyor, iyi ki burada oy kullanırken maske takıyorsunuz çünkü ileride "Ben bu yasaya 'evet' vermiştim." diyemeyeceksiniz ve yüzünüz görülmediği için mutlu olacaksınız Covid'in size böyle bir armağanı olmuş olacak. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)