| Konu: | İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 116 |
| Tarih: | 22.07.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, öncelikle yeni seçildiğiniz Meclis Başkan Vekilliği göreviniz hayırlı uğurlu olsun. Bir Kocaeli Milletvekili olarak bir Kocaeli Milletvekilinin Meclis Başkan Vekilliği yapmasından duyduğum gururu, onuru buradan bütün milletvekili arkadaşlarımın huzurunda paylaşmak istiyorum. Allah ayağınıza taş değdirmesin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Pandemi başlangıcından bu yana bir ara ara verdik, sonra tekrar geldik, birtakım kanunlar çıkardık. Neler çıkardık? Ürün Güvenliği Kanunu vardı, İnfaz Kanunu vardı, Yükseköğretim Kanunu vardı, Bekçi Kanunu, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, paralel baro düzenlemesi ve önümüzdeki hafta da sosyal medya kısıtlamalarıyla ilgili kanun teklifi gelmesi planlanıyor.
Bu kanunlarla ilgili aklımda kalanlardan söyleyeceğim: İnfaz Kanunu'yla alakalı, bu İnfaz Kanunu'nun bir örtülü af olduğunu söyledik. Nitekim, İnfaz Kanunu'ndan sonra içeriden, cezaevinden bıraktığımız mahkûmların önemli bir kısmının çok kısa bir sürede tekrar geri döneceğine dair söylediklerimiz, sanki bizi doğrular gibi, teker teker birtakım hadiselere karışarak cezaevlerine geri dönmeye başladılar.
Yükseköğretim Kanunu vardı, içinde ne vardı? Aklımda şu var: Disiplin kurulunu kaldırdık yükseköğretimde; onun yerine üniversitelerin yönetim kurullarını disiplin kurulu olarak da görevlendirdik. Yani hem disiplin kurulu hem yönetim kurulu ikisini bir arada "match" ettik, ne kadar gerekliydi bilmiyorum.
Bekçi Kanunu vardı Bayram Bey. Biz "kahverengi gömlekliler" diye nitelendirdiğimiz Hitler'in o kahverengi gömleklilerine benzetmiştik. Dedik ki: "Bu Bekçi Kanunu'yla siz kendinize ait bir muhafız ordusu oluşturuyorsunuz. Bu ülkenin gerçekleriyle bağdaşmayan bir kanun bu." Önümüzdeki süreçte, yakın bir zaman diliminde bunun böyle olduğunu siz de göreceksiniz.
Evet, paralel baro düzenlemesi dedik, Türkiye'nin üniter yapısına da çok ciddi zararları olacak, yine bunu da göreceksiniz. Ya, pandemi süreci hem ülkeyi hastalık olarak vurdu hem de bu Meclisi çıkardığı kanunlarla akamete uğrattı aslında.
Bir de önümüzdeki hafta gelmesi beklenen sosyal medyayla ilgili bir kanun teklifi var. Bu sosyal medya kanun teklifinde ne var? Ülkede, artık, basının yüzde 93'ünü ele geçirmişsiniz, kimsenin sesi çıkmıyor, kimse herhangi bir yerde konuşacak televizyon kanalı bulamıyor. "Bir tek sosyal medya kalmıştı, bunu da ele geçirirsek biz seçimi kesin, sağlam alırız." diyorsunuz. Hayır, alamayacaksınız. Biraz daha totaliter rejimle beraber anılacaksınız, biraz daha dışarıdan size diktatör benzetmeleri yapılmaya artarak devam edecek ama yine de seçim kazanamayacaksınız. Buna yetmeyecek, sadece bunun için yaptığınızı biliyorum ama buna yetmeyecek. Zira, sosyal medyadan yapılan ahlaksızlığı gerçekten önemsemiş olsaydınız o ahlaksızlığı yapanlara siz maaş ödemezdiniz; siz o ahlaksızlığı yapanlara maaş ödemeye devam ediyorsunuz, sizin paralı trolleriniz var, bundan rahatsız olsanız onları tutmazsınız. Hayır, rahatsızlığınız o değil; rahatsızlığınız, muhalefet olacak, çıkabilecek bir sesin sesini kesmek, bu yetmeyecek. Mutlaka ve mutlaka bu insanlar sesini bir türlü duyurmaya devam edecekler.
Halkın gerçek sorunlarının üstü suni gündemlerle örtülüyor, bakıyorum, bir sürü şey çıkıyor gündeme ama halkın meselesi o değil ki, halk farklı şeylerle ilgili. Açık, gözden kaçırılmak istenen şey, sonbaharda gerçek anlamda bir işsizliği hepimiz hissedeceğiz, daha fazla hissedeceğiz. Şu anda işçi çıkarma yasağı var, şu anda kısa çalışma ödeneğiyle beraber işverenler işçilerini istihdam etmeye devam ediyorlar ama eylül ayından itibaren bunların önemli bir kısmı ayan beyan ortaya çıkacak ve ekonomik kriz gerçekten o zaman hissedilecek. Böyle bir kriz istihdamda büyük bir deprem yaratacak ve çok daha büyük bir işsizlik sorunuyla ortaya çıkacak. "OECD ülkeleri içerisinde Türk ekonomisi 2020 sonunda yüzde 5 küçülecek." demişlerdi. Eğer ikinci dalga gelirse -inşallah gelmez ama Dünya Sağlık Örgütünün de diğer bilim adamlarının da dünyada bu işte istatistik yapanların da ortak kanısı ikinci dalga da gelecek- o ikinci dalgayla beraber Türk ekonomisi yüzde 5'in üzerine artı yüzde 3,5 daha küçülecek. Yani yüzde 8,5 küçülen bir ülkede bu tablo karşısında, işsizlik konusunda iyimser olmak mümkün değil. İlk açıklanan veriler iş gücü piyasasında yakın vadede bir iyileştirmeye de işaret etmiyor. Aslında, mevcut işsizlik oranını değil, istihdamı izlemek lazım çünkü iş gücünden hızlı çıkışlar nedeniyle resmî işsizlik oranları gerçeği yansıtmıyor, bu nedenle istihdam oranına bakmak daha doğru. Bu şekilde bakıldığında, sadece son bir yılda istihdam oranının yüzde 46'dan 41'e indiğini görüyorsunuz. Özellikle uzun süredir işsiz kalan vatandaşlarımız iş bulma ümidini kaybetmiş durumda. İş bulma konusunda ümidini kaybedenlerin sayısının artması aslında son derece kaygı verici. Umutsuz insanlar çoğalıyor; umutsuz insanların çoğalmasıyla beraber, hepimizin çok hüzün duyduğu o intihar vakalarıyla, çocuklarına "yok" diyen, eşine "yok" demek zorunda kalan insanların intihar tablolarıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Kadınlarımızda iş gücüne katılım oranı son on beş yıldır ilk defa düşüş gösterdi ve 5 puan birden düştü. Giderek artan işsizlik oranlarını standart yöntemlerle tahmin etmek mümkün değil, farklı bir açıklamaya ihtiyaç var aslında. 2006-2018 döneminde ortalama her yıl 500 bin istihdam artışı sağlanırken geçen sene 633 bin istihdam kaybı gerçekleşti. Dikkat edin, her yıl 500 bin istihdam artışı sağlanıyordu; geçen yıl, bırakın istihdam artışı sağlamayı, 633 bin istihdam kaybı gerçekleşti. Bunun başlıca sebebinin, geçen yıl yaşanan döviz kurlarındaki aşırı artış ve kurlardaki oynaklık olduğunu söyleyebilirim. Yani her şeyi pandemiye bağlamayın, bu işin bir de pandemi öncesi var. İmalat sanayisinde ara ham madde yurt dışı bağımlılığı nedeniyle fiyatlardaki aşırı artış, dövizin aşırı artması dolayısıyla ithalattaki aşırı maliyet artışı, sabit gelirlinin alım gücünün de düşmesi nedeniyle üretim düştü, üretim düşünce de fabrikalarda çalışanların sayısı azaldı ve bu durum sokağa işsizlik olarak yansıdı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son iki yıldır içinde bulunduğumuz krizi oluşturan şartlar bugüne kadar yaşadığımız krizlerden çok daha farklı. Yaşadığımız ekonomik krizin en bariz örneklerinden biri, yatırımlarda yaşanan durgunluk hâli. Yeni bir Covid-19 dalgasıyla içinde bulunduğumuz krizin daha da derinleşeceği artık bir sır değil. Burada Covid-19'u günah keçisi yapmak da doğru değil, istihdam sorunu salgından önce de vardı. Türkiye birkaç yıldır ciddi bir istihdam daralması yaşıyor aslında. Diğer bir ifadeyle, çalışanlar işlerini kaybediyor, iş arayanlar iş bulamıyor, işi olmayanlar iş aramaktan vazgeçiyor. Hepinizin ortak sorunudur bu, milletvekili olarak bölgenizden gelen iş taleplerini karşılamakta zorluk çekiyorsunuzdur. Bir milletvekili ne kadar bu işe yetişebilir? Belediyeler de elinizden gitti -İstanbul, Ankara, Adana, Mersin- yani elinizde bulunan belediyeler de gidince yanındaki şirketler de kayboldu, dolayısıyla kartvizit yazacak yer de kalmadı. Özel sektör de kendi işçisine bakamıyor; bırakın, bir siyasetçinin talebini yerine getirsin. Bu Mecliste, özellikle iktidar kanadındaki milletvekili arkadaşlarımın bu konuda çok ciddi sıkıntıda olduğunu düşünüyorum. Çalışmaya hazır olanların bir kısmı iş bulma umudunu kaybettiği için artık iş de aramıyorlar, başvurdukları kurumlardan herhangi bir sonuç alamayınca yakın çevreleri üzerinden iş aramaya başlıyorlar, size mektup yazmaya başlıyorlar veya telefon açıyorlar. Nereden bakarsak bakalım bunlar da aslında işsizler ordusunun bir parçası. Bu durumda fiilî işsiz sayısı 8 milyon 235 bin, fiilî işsizlik oranı ise yüzde 24,4.
Türkiye, son üç yıldır kayıtlı veya kayıtsız yeni istihdam yaratamadığı gibi, mevcut istihdamda da büyük bir kayıp yaşıyor. Kayıtlı sektörde işini kaybedenler kayıtsız olarak tekrar istihdama katılmıyorlar. TÜİK'in açıklamalarına göre dar tanımlı işsizlik rakamlarının düşmesi bir başarı değil, bir kandırmaca. Asıl başarı, istihdam düzeyinin artıp artmadığı. Bakın, 2017'de 28 milyon 189 bin olan istihdam, 2 milyon 56 bin kişi azalmış, 26 milyon 133 bine gerilemiş; 2018'e göre istihdam kaybı ise 2 milyon 605 bin daha olmuş. Çok ciddi rakamlar bunlar.
Genç nesil geliyor arkadan, onlara iş bulmamız lazım, bırakın yeni iş bulmayı istihdamda daralma var, her yıl 2 milyonun üzerinde. İstihdamda çok daha büyük bir kayıp bizi bekliyor aslında. Hatırlarsanız, geçtiğimiz mart ayında istihdam 22 milyon 505 bine geriledi, bu rakam aslında buz dağının görünen kısmı. TÜİK'in hesabına göre, normal şartlarda, önümüzdeki on yılda nüfusumuzun yılda 1 milyon kişi artacağı tahmin ediliyor, bu da iş gücüne 800 bin kişi ilave demek, her sene bir 800 bin gencimize iş bulmak zorundayız.
İşsizliği sabit tutabilmemiz için her yıl en az 1 milyona yakın yeni istihdam yaratmamız gerekiyor. İş gücü piyasasında ciddi başka bir sorun daha var: Yeni yaratılan istihdamın yüzde 70'e yakını hizmet sektöründe çalışıyor. Üretim ve verimlilik artışı yapmadığımız için son beş yıldır, maalesef, imalat sanayisinde istihdam artışı gerçekleşmiyor. Ekonomi, çalışma çağına girenlere iş sağlayamadığı gibi, mevcut istihdam düzeyinin de çok gerisine düşüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - OECD'nin ve Avrupa Birliği ülkelerinin istihdam oranı ortalamaları yüzde 60 ile yüzde 70 dolayındayken Türkiye'de bu oran kaç biliyor musunuz? Yüzde 41; ne kadar geriye düşmüşüz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarından önce, bakanlıklar, sendikalar, SGK ve üniversiteler toplantılar yapardı, bu toplantılarda işsizlik sorunları ve çözüm yolları görüşülürdü; aynı sorunlar medyada da tartışılırdı. Bugün ise işsizlik sorunu yok hükmünde, kimse konuşmuyor. Bütün televizyon kanalları ve gazeteler aynı konuyu saatlerce kısır tartışmalar ve kavgalar içinde gündem olarak işliyor, medya deve kuşu gibi kafasını kuma gömmüş, yakın gelecekte meydana gelecek olan gündemi halktan saklamaya çalışıyor. 2020'de küresel daralma olacak, işsizlik oranları daha da artacak; her ülke kendi içinde önlemler alıyor, bizde de Hükûmet sadece ve sadece kredilere yükleniyor. Merkez Bankası ve kamu bankaları maliyetinin altında krediler kullanırdı ancak bu krediler yatırım kredilerine hiç dönüşmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bitti efendim.
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktisat politikaları koordineli olarak bir planlama içinde uygulanmalı. Etkili iktisat politikaları için önce etkili altyapıyı oluşturmamız gerekiyor yani hukukun üstünlüğü, adaletin yeniden tesisi ve demokrasi. Bu üçünün bir arada olabileceği tek zemin, güçlendirilmiş ve iyileştirilmiş parlamenter sistemdir. Ekonomide güveni ve istikrarı sağlamanın, yerli ve yabancı yatırımı atağa geçirmenin, istihdam sorununu çözmenin tek anahtarı da budur.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)