| Konu: | Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 114 |
| Tarih: | 16.07.2020 |
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu ve Komisyonu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, müesses nizam, devlet olmanın gereği ordu da gerekli bir kurum. Şu andaki müesses nizam içerisinde var olan bir kurum, olması gereken bir kurum lakin varlığı, işleyişi, görevleri, sorumlulukları, temsiliyeti, halkla ilişkisi, dış güçlere vesaireye karşı ne yapacağı konusunda çok karmaşık, güvenlikçi ve bu güvenlikçilikten kaynaklı giderek bir güç zehirlenmesine giren ve ne yaptığını, ne yapacağını bilmeyip eli ayağı birbirine dolaşan bir durum söz konusu.
Bakınız -Türkiye kamuoyundan, kadınlardan beni bağışlamaları dileğiyle bu örneği vermek zorundayım- ne olmuş dün Dersim'de? Bu, internete kendileri tarafından konulmuş bir şey. Polisler ve cami hocaları kendi aralarında konuşuyorlar "Türkiye'nin en çirkin kadınları nerede?" Soruya şöyle cevap veriyor: "Nazimiye ve Muş'ta." Şimdi, bu internette tespit edilmiş; Tunceli Valisi açıklama yapmış, bunların açığa alındığını söylemiş. Dün, Şırnak'ta ortaya çıkan affedersiniz rezaletin herkes farkında. Peki soruyorum: Neden bu nefret suçları her dakika, her an bir yerden çıkıyor? Bir devlet görevlisi, cami hocası, bir güvenlik görevlisi nasıl böyle bir terminoloji kullanır? Utanma, sıkılma, hukuk, adalet, yasa hepsi darmadağın; hepsi bir yerde ve bunlar güya güvenlik getirecek; güya iman getirecek ve güya buna istinaden huzurlu bir yaşam söz konusu olacak. Bununla ne güvenlik gelir ne iman gelir; bununla olsa olsa ürperti, korku ve nefret suçları gelir.
Bakınız, uçak düştü. Niye uçak düşüyor arkadaşlar? Asker yaşamını yitirdi. Niye asker? Biz burada niye duruyoruz? Niye askerlerin, gençlerin yaşamını yitirmemesi için bir çözüm aramıyoruz? Niye?
Sayın İsmet Yılmaz, Bakanlık yaptınız, şu anda da Komisyon Başkanısınız; size sataşayım, ne yapayım! Niye bu ölümleri, bu kanı, bu gözyaşını durduramıyoruz? Niye anaların ağlamasını durduramıyoruz? Bunun için yapay, meşru, gayrimeşru birbirini suçlamalar... Bununla aşamayız arkadaşlar, bununla aşamayız.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Ya, PKK'ya söyle!
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - O da sizin sorununuz. Siz, Diyarbakır'da DTK toplantısına katılırken bunları söylemiyordunuz.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Söyledim, o zaman da söyledim; o zaman da "PKK silah bıraksın." dedim.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Şu anda da görevin bunu çözmek, hiç laf atma.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Laf atmak değil.
BAŞKAN - Sayın Yayman, lütfen.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Hepimizin görevi bunu çözmek, ayırt etmiyorum; sen, ben, biz, öteki, İYİ PARTİ, MHP, HDP, CHP, AKP, hepimiz. Biz buna bir çözüm bulmak zorundayız. Tarihe ve insanlığa karşı sorumluyuz, adalete ve hukuka karşı, yetim kalan çocuklara karşı sorumluyuz, acı yaşayan annelere karşı sorumluyuz; Diyarbakır'da partimizin önünde oturtulan annelere karşı da, "Cumartesi Anneleri"ne karşı da, kadınlara karşı sorumluyuz. Ben böylesi bir erkeklikten istifa ediyorum. Ayıptır, utanç vericidir, bu ne biçim erkekliktir? Bu ne biçim insanlıktır? Böyle bir şey olabilir mi? Her an taciz, her an tecavüz, her an suçlama, her an bir nefret dili, her an bir nefret suçu.
Buradan, sizi bir şeye mahkûm etmek için konuşmuyorum, bir hakikati ifade etmek için konuşuyorum, kimseye sen kötüsün, yapamazsın demek için değil; Sayın Muş, yapabilirsiniz, becerebilirsiniz, AKP Grubu bunu becerebilir, hep birlikte bunu becerebiliriz. Bu ülkede ölümün, kanın, gözyaşının olmadığı, acının olmadığı, inançların eşit, halkların özgür, dillerin rahatlıkla konuşulduğu, herkesin ana dilinde eğitim yaptığı ama adımızın Türkiye olduğu bir tabloyu yapabilme beceri ve basiretimiz vardır; bizde bu var, bunu konuşalım, bunu tartışalım. Kapanmasın bu yol; hakkın, adaletin, barışın, toplumsal çözümün yolu kapanmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Laf atmak kolaydır, karşılık vermek kolaydır, suçlamak kolaydır; mesele çözüm bulmakta, mesele silahları susturmakta, mesele kanı, gözyaşını durdurmakta, mesele anaların ağlamasını durdurmaktadır. Bunu sağlamamız gerekir. Kim buna engel oluyorsa -geçen gün söylediğim gibi- kesinlikle münafıktır.