GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:112
Tarih:11.07.2020

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifine baktığımızda, stratejik seviyedeki bazı hataların taktik düzenlemelerle tedavi edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Düşünün ki bir insan Covid olmuş -aramızda doktorlarımız da var- ateşi çıkmış, ateş düşürücü veriyorsunuz; burada, tekliflerde yapılan bu aslında. Yani yapısal sorunlara taktik seviyede cevaplar verilmeye çalışılmış ama işe yaramaz. Nedir o yapısal sorunlar? Önce onlara bir değinmemiz gerekiyor.

1) Ordunun birlik ve bütünlüğü şu an bozulmuş durumda. Kuvvetler ve Genelkurmay ayrı ayrı Millî Savunma Bakanlığına bağlanmış durumda. Ne demek bu? Geçen de söylemiştim ama "Yalan söylüyorsun." diye nidalar atılmıştı. Hayır, öyle değil. Düşünün ki bir bakan, bakan yardımcılarıyla eşit seviyede Cumhurbaşkanlığına bağlanmış; böyle bir şey olabilir mi? İşte oluyor, askeriyede olan şey bu. Genelkurmay, Millî Savunma Bakanlığına bağlı olmalı; Kuvvetler de Genelkurmaya bağlı olmalı; olması gereken bu. Diyeceksiniz ki: "15 Temmuzda bir darbe girişimi yaşadık, o nedenle öyle yapmıştık." Tamam, artık kaç sene geçti üzerinden, dört sene geçti; bunun eski, düzgün hâline getirilmesi gerekir; emin olun, müşterek harekâtlarda zorluk yaşarız. Genelkurmay neden kurulmuş, geçmişte, tarihsel süreçte böyle bir kurum neden ortaya çıkmış, bunu incelediğinizde Genelkurmayın önemini göreceksiniz değerli milletvekilleri.

2) Yargı sistemi: Maddelere baktığımızda, disiplin kurulu yetkilerinin disiplin amirlerine verildiğini görüyoruz. Ben buradan asker olarak şunu çıkarıyorum: Demek ki orduda bir disiplin zafiyeti var. Sebebi ne? E, askerî mahkemeler kapatıldı. Dolayısıyla, aslında askerî mahkemelerin ve disiplin mahkemelerinin kaldırılmasının sonuçlarını yaşıyoruz şu an. Askerî mahkemeler korunmalıydı. Askerî Yargıtay, Yargıtayın; Askerî Yüksek İdare Mahkemesi de Danıştayın içerisinde bir daireye dönüştürülmeliydi. Bu konunun anayasal boyutlarını zaten İbrahim Kaboğlu Hocam sizlere ilgili maddede anlatacaktır.

3) Ordunun eğitim sistemi bozulmuş durumda. Harp Akademileri, teşkilatı bozulmadan Millî Savunma Üniversitesine bağlanmalıydı, harp okulları da Kuvvetlere bağlı kalmalıydı; eğitim sistemini onlar dizayn etmeliydi. Bunlar yapılmalıdır, aynı zamanda askerî liseler tekrar açılmalıdır.

4) Ordunun sağlık sistemi bozulmuş durumda. Bununla ilgili de maddeler var. Aslında, en başından itibaren, askerî hastanelerin Sağlık Bakanlığına devri yanlış olmuştur. Süper güçlere bakıyorsunuz, askerî hastaneler vardır ve Millî Savunma Bakanlığına bağlıdır, bu şekilde yürütürler. Kritik önemdekiler tekrar açılmalı, bunlar Millî Savunma Bakanlığına devredilmelidir. Bunlarla ilgili de Millî Savunma Komisyonu Üyemiz Doktor Bayram Hocamız sizlere ilgili maddede ciddi bilgiler verecektir.

5) Atama sistemi şu an bozulmuş durumda çünkü Yüksek Askerî Şûra ilgili ilgisiz sivillerle doldurulmuş durumda. Siyasi müdahaleye açık, millî ordu yerine parti ordusu kurabilecek bir YAŞ yapısı şu an mevcut; bunun değiştirilmesi gerekir. Millî Güvenlik Kurulu da ülkenin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmelidir.

6) Liyakat sistemi: Atama ve terfi sistemi komple yeniden düzenlendi 15 Temmuzdan sonra. Rütbelerde bekleme, emeklilik süreleri değiştirildi. Öğrenci, muvazzaf alımlarında komisyonlarda usulsüzlükler ve yandaş kayırmacılığı göze çarpıyor. Liyakat merkezli bir yapı kurulması esastır.

7) Askerlik Yasası'yla, ordunun vazifede devamlılık ilkesi sekteye uğramıştır çünkü yüzde 70 olan yükümlü er ve erbaş oranı daha da düşmüştür. Süresi, sınırları, sonuçları belli olmayan geçici bir güvenlik zafiyeti yaşanabilir. Altı aylık askerlikte de zaten harbe hazır seviyede olacak şekilde yeterli eğitim verilememektedir; konu tekrar ele alınmalıdır.

8) Kumpas davalarında yaşanan tahribat -ben de oralardaydım- bu, 15 Temmuz darbesinden sonra üst seviyeye çıktı. Yani hâlâ kumpas davalarında yargılananlardan resmî özür dilenmedi. E "FETÖ'yle mücadele ediyoruz." diyorsunuz. Ya, şimdi, Ali Tatar, Cem Çakmak; bunların ailesinden özür dilenmeyecek mi, bunlar şehit yapılmayacak mı, bunlara terör saldırısı yapılmadı mı? (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

9) Bakın ilginç bir şey söyleyeceğim; 15 Temmuz davalarında hiçbir eyleme karışmadığı sabit olan askerî öğrenciler, uzman erbaşlar, astsubaylar, subaylar, FETÖ üyesi olmadığı hâlde, FETÖ'cülerle aynı şekilde müebbet hapis cezası almış durumdalar. Yani FETÖ'yle mücadele açısından bunlar da önemli. FETÖ'ye malzeme vermemek lazım, masumları buradan ayıklamak lazım. FETÖ öyle iğrenç bir teşkilat ki, öyle bir zombi teşkilatı ki, emin olun 15 Temmuz gecesi bile bir kumpası var onların. İçişleri Bakanlığına sorun "O gece onlardan çıkmayan, daha sonra ankesörle tespit edilen kaç kişi var?" deyin, o gün yakalananların 2 katı en az. Katılmadılar, başkalarını öne sürmeye çalıştılar. Dolayısıyla oradaki masumları ayıklamazsanız, onlar bunu istismar etmeye devam edeceklerdir, onları ayıklamamız şart; FETÖ'yle mücadelenin birinci şartı budur.

10) Askerî fabrikalar gibi stratejik tesislerin özelleştirme politikası terk edilmelidir. Tank Palet Fabrikasıyla ilgili de maddeler var; 13'üncü ve 14'üncü maddeler. Arkadaşlarımız onunla ilgili konuşacaklardır.

11) Türkiye son on yıldır FETÖ, PKK, IŞİD odaklı terör, göç ve iç güvenlik sorunlarının yanında aynı zamanda ekonomik bir darboğazdan da geçiyor. Bu, savunma sanayi projelerine de yansıyabilir; bu, kaçınılmaz bir şey. Ancak, modernizasyon ve idame projelerinde Deniz Kuvvetlerine, özellikle Doğu Akdeniz harekât alanında ateş ve manevra gücü kaybına neden olacak durumlara asla düşmeden, destek verilmesi gerekir. Mavi vatan, Misakımillî'nin denizlerdeki karşılığıdır. Bu, çok önemlidir; ana vatan Türkiye, yavru vatan Kıbrıs, mavi vatan denizlerimiz ve bunların semaları bir bütündür, asla parçalanamaz.

Dolayısıyla, savunma sanayisinde de buralara dikkatli bir şekilde destek vermek gerekir.

12) Kahraman ve fedakâr Silahlı Kuvvetler personelinin özlük haklarında iyileştirmeler yapmamız gerekiyor. Birçok konu bekleniyordu, bunlar buraya gelmedi -söz verilmiş olmasına rağmen- onları size arz edeceğim birazdan.

Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetlerinin afetlerde daha etkin görev alması sağlanmalıdır. Bedelliyle ilgili, söylemiştik, uzaktan eğitim boyutu vardı, afetlerde de görev almasıyla ilgili önergeler vermiştik. Askerlik yasasında bununla ilgili olumlu gelişmeler oldu ama sonu gelmedi. Olası bir deprem, sel felaketinde ordunun vazifesi gerçekten önemli olacaktır. Bununla ilgili çalışma yapılmalıdır.

Şimdi, beklenen özlük hakları neydi, ne geldi, onlardan bahsetmek istiyorum. Sözleşmeli er, erbaşlarımız; 20 bin kişiye yakın bunlar; refakat izni yok, mehil izni yok, yol harcırahı imkânı yok, bunlar en temel şeyler. Yükümlü erlerden ayıracak rütbe işaretleri yok. 2018'de Türk Silahlı Kuvvetlerine 400 lira iyileştirme zammı yapıldı, bunlar dışarıda bırakıldılar. Hâlbuki en önde savaşan kardeşlerimiz bunlar. Hava değişimi ve istirahat: Üç ay alsa sözleşmesi feshediliyor, onu altı aya filan çıkarmak gerekir. 3600 ek gösterge yok, en önde çarpışan, ordunun aslında en çok şehit verdiği kardeşlerimiz. Bedelsiz zati tabanca verilmiyor. Sadece aile yardımı gelmiş burada, bu güzel -o konuda benim de teklifim vardı- gelmesi güzel. Çocuk yardımı alabilme, askeri geçim indirimi verilmesi gerekir.

Yedi yıl kışlada iskân yerine, biz, Genelkurmayın belirleyeceği birliklerde eve gidebilmelerine olanak sağlanmasını istemiştik, onunla ilgili bir değişiklik geldi; artık eve gidebilecekler ama "Kışlada iskân edilir." hükmü aynen geçerli olduğu için "Uygulamada bazı sorunlar yaşanır mı yaşanmaz mı?" diye bir endişe var, Komisyonumuz bununla ilgili ayrıntılı bilgi verirse sevineceğiz.

Derece, kademe, emeklilik, kıdem tazminatı hakları yok. Şehit yakınları ve gazilere verilen kira yardımından sözleşmeli er, erbaş aileleri yararlanamıyor yani şehit olsalar bile yararlanamıyorlar. Uzman çavuş ve astsubay alımlarında öncelik verilmesini istemiştik daha önce de, burada ek sınav hakkı verilmesi olumlu bir gelişme. Şehit olsalar yakınlarına verilecek maaş hâlihazırda farklı. Dolayısıyla, bu farkın ortadan kaldırılması gerekir.

Şimdi uzman erbaşlara gelelim. Bu kardeşlerimiz de ciddi bir kitledir. İlk başta, kadrolu muvazzaf statüye geçme talepleri var; yıllardır söyleniyor, umut veriliyor ama bir türlü bu kadroya geçirilmeleri sağlanamadı; ilk talepleri bu. 6000 sayılı Kanun mağdurları; bu da çok can yakan bir meseledir, Komisyonda söz verilmişti. Yirmi-yirmi beş yıl uzman çavuş olarak görev yapıyorlar, yaş haddi nedeniyle mağdur olmasın diye "Sivil memur olarak devam ettirilir." deniyor, daha sonra sivil memur olarak emekli ediliyorlar, en düşük sivil memur statüsünden. Uzman çavuş haklarını alamıyorlar yani yirmi-yirmi beş yıl uzman çavuşluk yapıyor, iki ay sivil memurluk yapıyor ama uzman haklarını alamıyor. Çok öncelikli bir konu, bunun burada olması gerekiyordu, buna ek madde ihdas edilmesi bana göre şarttır.

3600 ek gösterge yine onlarda da yok; bedelsiz zati tabanca yine yok; yine, hava değişimi istirahat süreleri, üç ay alırlarsa sözleşmeleri feshediliyor. Kadro görevleri dışında iş yapmak istemiyorlar, kadroda neyse o. Astsubay alımlarında öncelik verilmesini istiyorlardı, bu yasada ek giriş hakkı verilmiş; olumlu bir gelişme ama yeterli değil. "Doğu tayin süreleri adil bir şekilde düzenlensin." diyorlar. Şimdi, gidiyor, Hakkâri'de görev yapıyor, diyelim ki tayini Edirne'ye çıkıyor ama Edirne'deki birlik doğuda. Dolayısıyla, sürekli orada kalıyor aslında. Bu adil bir şekilde düzenlenmeli. Rütbe işaretleriyle ilgili problemleri var, orduevlerine girmek istiyorlar. "Bu sağlanamaz." diyorsanız yeni uzman erbaş orduevlerinin açılması gerekir.

Şimdi, astsubaylarımıza verilen sözler vardı. Bakın, yıllardır onlar da oyalanmış durumdalar. Sayın Komisyon Başkanımız İsmet Yılmaz'ın da bir sözü var 2013'te, şöyle söylüyor: "Astsubaylardan lisans mezunlarının 8/1'den, önlisans memurlarının 9/2'den göreve başlatılması çalışmalarıyla ilgili çalışmalar devam ediyor." 2013 Sayın Bakanım, yani yedi yıl geçmiş, çalışmalar bitmemiş.

ŞENOL SUNAT (Ankara) - Daha ediyor, ediyor.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Bunun bitirilmesi gerekir.

Sayın Davutoğlu 2015'te şöyle söylüyor: "Emekli astsubayların makam ve görev tazminatlarıyla ilgili sorunları çözüyoruz." 2015. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2018'de şunu söylemiş, "Astsubaylara müjde vermek isterim" ile başlayıp "Hayırlı olsun." diye bitirdiği konuşmada "Göreve başlangıç derecelerini çözüyoruz." demiş kendisi, 8 Haziran 2018. İki sene geçmiş hâlâ çözüm yok maalesef.

Yine, 17 Ocak 2020'de şöyle söylemiş: "CHP gibi vaat yağmuruna tutup seçim sonrası unutanlardan olmadık." demiş. Halbuki daha önce söyledikleriyle ilgili sözler tutulmamış durumda.

Yani astsubaylarımıza görev tazminatı verilmesi gerekir. Görev tazminatı verildiğinde emekli maaşları da artacak, uygun bir seviyeye gelecek. Kademe-derece sorunlarının çözülmesi gerekir. Kıdemli başçavuşlara makam tazminatının verilmesi gerekir.

Sözleşmeli subay-astsubaylar, bunlarda da şöyle bir durum var: Subaylarda, 5 bin kişi on senelerini dolduruyorlar, şu an yüzbaşı seviyesinde olanlar var; astsubaylarda da 2003'ten beri yüksek bir yere geldiler. "On senemizi doldurduğumuzda doğrudan kadroya alım istiyoruz." diyorlar. Normal subaylar gibi, sözleşmeli subaylar, subaylar ne yaparsa aynı görevi yapıyorlar, aynı sınavlara giriyorlar, aynı testlere giriyorlar ama subaylığa geçmek istediklerinde, muvazzaf subaylığa geçmek istediklerinde tekrar sınava sokuluyorlar. Zaten her sene sınav oluyorlar, sistemde bunların notları var, sistemi açın, ona göre, sicil notu iyiyse, terörle, şununla bununla bağlantısı yoksa doğrudan bunları muvazzaf subay yapın, mantıklı olan bu veya astsubay yapın, sözleşmeli astsubaylarımızı. Burada getirilen, neyse, ek sınav hakkı veriliyor. Sınava girmesine gerek yok zaten olmuşlar kısım amiri, bölük komutanı; sınava gerek olmadığını değerlendiriyoruz, bununla ilgili de teklifimiz vardı.

Binbaşılarımız, bakın, yani bu binbaşılarımızın sorunları da 6000 sayılı Kanun mağdurları gibi sıkıntılı aslında. Öyle bilgiler geliyor ki, figüranlık yapan var aralarında, çaycılık yapanlar olduğunu duyuyoruz çünkü emekli maaşları çok düşük. Binbaşı, yarbay, albay, bunlar üstsubay. Yarbay ve albay makam tazminatı alıyor, binbaşı niye almıyor? Almadığı için maaşı düşük kalıyor.

Bakın, uzman çavuş emeklisi 3.259 TL alıyor, binbaşı 3150 TL alıyor, daha düşük. Hani hiyerarşi? Bakın, askerî öğrencilerle ilgili harçlık teklifi geldi, birinci ile ikinci sınıf arasında bile fark var; hiyerarşi gözetilmiş ama binbaşı ile diğerleri arasında gözetilmemiş. Buna da ek madde ihdas edersek çok yerinde olacağını değerlendiriyorum. Çünkü Sayın Bakanın da Komisyonda sözü var; 6000 sayılı Kanun'un mağdurlarıyla, binbaşılarla ilgili Sayın Bakan Hulusi Akar'ın sözü var.

Sonra, "adi malul" ifadesinin "sağlık malulü" olarak değiştirilmesi önemlidir. Kumpas davası mağdurlarını söyledik.

Bir de bakın, FETÖ işkenceleriyle, sağlık raporlarıyla, harp okullarından işkencelerle -bakın "işkence" diyorum- ve yalan yanlış sağlık raporlarıyla atılan 3 bin askerî öğrenci var, 3 bin. Devlet, bunlardan özür dilemedi, ödedikleri tazminatı iade etmedi, devlet kurumlarında kadroya geçiş hakkı da sağlamadı. Hani FETÖ'yle mücadele? FETÖ'yle mücadele, FETÖ'nün mağdur ettiği kesimleri kucaklamakla olur en başta. Bu, yapılmadı hâlâ.

1971-1980 arası darbe mağduru askerî öğrenciler... Onların da emeklilik hakları ve tazminatları iade edilmeli.

Devrolan askerî hastane personeli var. Askerî hastaneleri kapattınız, subayları, astsubayları ve sivil memurları Sağlık Bakanlığına devrettiniz. Emin olun, sosyal haklarında çok büyük gerilemeler var. Mesela, bu askerî hastane personelinin lojman hakları ellerinden alınmış. Burada bazı düzenlemeler getiriyorsunuz, öbür taraftan haklarını almışsınız. Gülhane'de aldıkları sertifikalar çok üst düzey -hocalarımız anlatacak burada- bunları saymıyorsunuz, "Bu sertifika sayılmaz." diyorsunuz; astsubaylara. Bir yandan da onlara tazminat getirmeye çabalıyorsunuz. Bunlar, uygun şeyler değil. Bunların düzeltilmesi gerekir.

Uzman jandarmalarımız var. Uzman jandarmalar, uzman erbaşlarla karıştırılıyor, onlarla alakası bile yok. Zaten uzman jandarmalar bununla ilgili isim değişikliği istiyorlar "Bizi yardımcı astsubay yapın." diyorlar. Artı, 3600 ek gösterge talepleri var. Bunlar da aslında subay,astsubay gibi muvazzaf personel, sözleşmeli değiller. O nedenle, harp okulunda okumuş kişiler gibi, astsubay meslek yüksekokulunda okumuş kişiler gibi okudukları okulun hizmetten sayılmasını istiyorlar. Ben harp okulunda okumuşum, benim dört senem sayılıyor, astsubayların iki senesi sayılıyor ama uzman jandarmaların bir senesi sayılmıyor. Aynı şey, üçümüz de muvazzafız. Bunun da düzeltilmesi gerekir.

Şimdi, maddelerle ilgili zaten içeriğini konuşacağız birazdan, bir özet geçmek isterim onunla ilgili de.

28 madde geldi, 4 tanesiyle ilgili sadece benim zaten kanun teklifim vardı, bunların görülüyor olması da aslında güzel bir şey. 4'ü bire bir aynı, bunları destekliyoruz.

7'nci maddede astsubayların 55 yaşından 60 yaşına kadar -benim de bununla ilgili bir teklifim vardı- tecrübelerinden istifade etmek maksadıyla sürelerinin uzatılması var ancak şöyle bir sıkıntı var orada: Kuvvet komutanlığının teklifiyle uzatılanlar var, "veya" demiş, "resen Millî Savunma Bakanlığı veya İçişleri Bakanlığı tarafından..." Yani kuvvet komutanlığı sizden istemeyecek "Benim buna ihtiyacım var." diye ama Millî Savunma Bakanlığı kafasına göre, İçişleri Bakanlığı kafasına göre resen alacak bir adamı, 55 yaşından 60 yaşına kadar uzatacak. Bu olmaz, bunu kabul etmiyoruz. Bu "resen" ifadesinin çıkması lazım. Ayrıca burada sicil notu 90 alınmış. Ya, kusura bakmayın, 90 birçoğunda olacak bir sicil notudur, bunun en az 95 olması lazım ve disiplin mahkemesi yoluyla ceza almamış olmalarının da kriterlere eklenmesi lazım. 7'nci maddedeki sorun bu.

9'uncu maddede -biraz önce bahsettim- sözleşmeli subay, astsubay için ek sınav hakkı getirilmiş. Biz ne diyoruz? Sözleşmeli subay, astsubaylardan zaten on sene görev alanlar belirli liyakate sahip olmuş durumdalar, normal muvazzaf subaylar ne yapıyorsa onlar da onu yapıyorlar. Eğer sicil notları da uygunsa bunları doğrudan geçirin, bunları tekrar sınava sokmanıza gerek yok.

16'ncı maddeyle Genelkurmay Başkanının elinden disiplin soruşturma yetkisi ve soruşturma görev yetkisi alınıyor. Yani bir orgeneral, 1'inci ordu komutanı çıktı, Genelkurmay Başkanına meydan okudu, hakaret etti, Genelkurmay Başkanı soruşturma açamıyor. Kim açacak? Millî Savunma Bakanı, Millî Savunma Bakanlığına kaydırıyorsunuz bu yetkiyi. Bu, olayın siyasileşmesine yol açar ve Genelkurmay Başkanlığının altını boşaltmak demektir bu. Zaten bir komutanda şu 4 şey olmalı: İzin yetkisi olmalı, sicil yetkisi olmalı, ödül ve ceza olmalı. Cezayı alıyorsun elinden, dolayısıyla sıkıntı yaşayacaktır.

17'nci maddede yine Genelkurmaydaki Yüksek Disiplin Kurulu yerine Millî Savunma Bakanlığına YDK'yi alıyorsunuz, Yüksek Disiplin Kurulunu alıyorsunuz. Bunların çoğu da sivil, ağırlıklı olarak sivil olacak ve TSK'den bu ayırma cezası alınırsa partili Cumhurbaşkanının onayına sunulacak; partili Cumhurbaşkanının onayına sunulunca da siyasallaşmanın önü açılmış olacak. Yani bir soruşturma yapılacak, "Aman, Cumhurbaşkanı ne der?" diye düşünecek soruşturmayı yapan. Dolayısıyla bunlar hep yanlış şeyler. Kuvvet Disiplin Kurullarında personel işlem daire başkanları yok, bunların eklenmesi gerekir. Hizmetten men cezası verilecek, bunları disiplin kuralları veriyor normalde. Disiplin kurulunun bu yetkilerini alıyoruz, disiplin amirlerine veriyoruz. Çok ciddi sıkıntılar yaşanır yani subaylar dahi bu yetkiyi uygun kullanamayabilir. Yani astsubaylara da verilecek bu yetki yüksek ihtimal. Burada ciddi problemler yaşarız, Anayasa Mahkemesinde uzun kuyruklar oluşur bunlarla ilgili, hak ihlalleriyle ilgili. Bu, doğru değil. Disiplin kurulunda bu yetkilerin kalması gerekir. Daha sonra, general, amiral tahkikatlarını yine Millî Savunma Bakanlığı yapacak, bırakın, ordu kendi içerisinde yapsın, daha sonra Millî Savunma Bakanlığının onayına sunar. Yani buraları böyle siyasallaştırmak hiç uygun değildir. Yani biz böyle yetkiler istemiyoruz, biz böyle yetkiler istemiyoruz derken alacağız, devir teslim yapacağız zaten yakında, dolayısıyla böyle yetkileri kullanmak istemiyoruz.

22'nci maddede Kuvvet Disiplin Kurullarında alınan kararların, kuvvet komutanının onayladığı kararın tekrar MSB'de ele alınması söz konusu yani soruşturma kademelerine yeni bir kademe ekleyerek işin uzatılması, siyasallaştırılması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın sözlerinizi.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Toparlıyorum.

Dolayısıyla 22'nci maddede de sorunlar var. Kuvvet bir karar almış, Kuvvet Komutanlığı onaylamış, kuvvet komutanının kendisi onaylamış, diyorsun ki: "Ben bunu bir de Millî Savunma Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunda kontrol edeyim." O kurulun zaten yarısından çoğu sivil. Dolayısıyla hem ara kademe koyuyorsun hem de siyasallaşmanın önünü açıyorsun. Bunlar, orduya gerçekten zarar verecek şeyler diyorum. Bunlarla ilgili maddelerin geri çekilmesini talep ettik önergelerimizde.

İnşallah her şey ordumuz için hayırlı olur. Ordumuz için ne yapsak azdır çünkü Atatürk'ün dediği gibi "Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir." ve öyle kalacaktır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)