| Konu: | İYİ PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 106 |
| Tarih: | 01.07.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun verdiği araştırma önergesiyle ilgili olarak söz aldım. Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Bugün verdiğimiz araştırma önergesi çok önemli bir konuyla ilgili, ülkemizin kanayan bir yarası aslında: Nepotizm. Nepotizm ne? Nepotizm, eş, akraba, yakın, hısım kayırmacılığı, en basit tarifiyle bu. Zaten iktidarın gerçek anlamda alışkanlık hâline getirdiği... Geçmiş iktidarlarda da vardı bu yani ilk defa olmuyor ama AK PARTİ zirveyi yakaladı. Kelimenin tam anlamıyla zirve, şu anda nepotizm konusunda dünyada totaliter rejimlerle yarışacak şekilde. Yani Suudi Arabistan'da nasıl kardeşi Maliye Bakanı, öbür kardeşi Savunma Bakanı, prens hazinenin başında gibi, Türkiye'de de buna benzer şeyler olmaya başladı. Artık öyle bir vahim hâle geldi ki ciddi şekilde mücadele edilmesi gereken bir rahatsızlık, toplum rahatsızlığı hâline geldi bu. Özellikle monarşilerde, hanedanlıkla yönetilen üçüncü dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de nepotizm bir yönetim biçimine dönüştü. Kamuya yönelik istihdam ve atamalarda ehliyet, liyakat yani bilgi birikimi, tecrübe, kıdem, eğitim, böyle temel kabul görmüş nitelikler artık aranmıyor, onun yerine AK PARTİ'nin biat kültürüne dayalı parti devleti şeklinde bir yönetim tarzı yer aldı. AK PARTİ döneminde yapılan atamalara bakın, iktidar partisinin nepotizm hastalığına nasıl yakalandığını göreceksiniz. Burada isim isim saymam mümkün değil, vakit buna yetmiyor ama siz bunların genelini biliyorsunuz, Parlamentoda da var, Parlamento dışında da var. Eş, dost, akraba ve yandaş olmanın tercih edildiği atamalar toplumsal adalet ve eşitlik duygusunu tahrip ediyor.
İktidar tarafından yaratılan bu tablo karşısında insanımız ne hâle geldi biliyor musunuz? Özellikle gençlerimiz geleceklerine olan inançlarını yitirdiler. Toplumda huzursuzluk yaratan atamalar ve görevlendirmeler yüzünden gençlerimizin kendi ülkelerine dair umutları da yok oldu. Yani, yapılan araştırmalara bakın, Adalet ve Kalkınma Partisine oy vermiş gençler arasında bile yurt dışında yaşamak isteyen gençlerin sayısı yüzde 60. Bunlar bizim çocuklarımız, geleceği emanet etmek istediğimiz çocuklarımız; bu şekliyle de o çocukları kaçırıyoruz.
Üniversitelere bakıyorsunuz, nepotizmin örnekleriyle dolu, daha geçen gün yapılan atamalar aynı şekilde... Üzülerek beyan ediyorum yani akademik çevrelere hakaret ediyorsunuz aslında, orada çok değerli hocalar var, o hocaların başına getirdiğiniz rektörlerle o akademik çevrelere hakaret ediyorsunuz. O hocaların devlet üniversitelerinde kalmalarının önüne geçiyorsunuz böylece.
Bakıyorsunuz, bir AK PARTİ milletvekili arkadaşımızın kardeşi Beştepe'ye danışman olmuş, bir bakıyorsunuz eski bir bakanın kardeşi hatta kardeşleri en iyi görevlere getirilmiş. Ekonominin atardamarı konusundaki kamu bankalarında çok iyi eğitim almış iyi ekonomistler var, Adalet ve Kalkınma Partisi kadrolarında da var, bir sürü gençler var aşağıdan gelen, onların yerine tercih edilenlere baktığınızda, bu nepotizm hastalığının Covid-19 gibi ciddi bir salgın hâline geldiğini görüyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Daha beter, daha beter.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Nepotizm, toplumda ahlaki çürüme yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda liyakat, kariyer, yaratıcılık, çalışkanlık gibi değerlerin de çürümesine yol açıyor. İş hayatında da var. İş hayatında da bir iş yapmak istiyorsanız "Hayır, sen yapamazsın, şununla yaparsın..."
Size bir örnek anlatacağım. Yurt dışında, Afrika'da bir yatırım yapmak istemiştim yıllar önce. Dünyanın önemli araştırma ve değerlendirme kuruluşu Deloitte'a 3 tane ülke verdim, dedim ki: Bu ülkeleri bir araştır; siyasi risk, pazar, sağlanan avantajlarla ilgili bir rapor getir. İki ay sonra gelen raporda karar verdiğimiz bir ülke vardı. Ülke ismi vermek istemiyorum. Ülkenin İstanbul'daki başkonsolosuyla görüştüm, niyetimi anlattım. "Müsaade ederseniz ben Sanayi Bakanımızı İstanbul'a getireyim. Görüşür müsünüz?" dedi. Ne kadar hevesle yatırım bekleyen bir ülke diye çok mutlu oldum. Sanayi Bakanı, genç bir hanım kardeşimiz geldi. Oturduk, konuştuk. Sunulan fırsatlar muhteşem; vergi indirimi, arazi, işçilerin sigorta primleri vesaire vesaire bir sürü avantajlar var. Hepsinde anlaştık. "Yerli ortak ister misiniz?" dedi. İsteriz ama yüzde 10'u geçmesin dedim. "Yok, daha yüksek olması lazım." dedi. Sektördense olabilir yani sektör olmayınca zor olur dedim. "Sektörden değil ama yüzde 50 olursa iyi olur, kolay olur." dedi. Bu bir grup mu yani bizim tanıdığımız, bildiğimiz bir grup mu dedim. "Bizim kralın kardeşi." dedi. Bakın, Sayın Bakan, ben bir şey söyleyeceğim. Ben bu yatırımı Almanya'ya yapmış olsaydım ve Merkel'in sanayi bakanıyla böyle bir konuşma yapsaydım Merkel'in sanayi bakanı bana "Merkel'in kardeşini ortak alırsan olur." der miydi? Hayır, demezdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyursunlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - O yüzden, size ve bize "üçüncü dünya ülkeleri" diyorlar. Geldiğimiz nokta bu, üzülerek ifade ediyorum.
Benim bu ülkeden başka gidecek yerim yok. Ben göç haritasını tamamlamış bir ailenin çocuğuyum. Son vatan burası. Bu vatanın en iyi şekilde idare edilmesini istiyorum. Bütün çabalarımız bu yönde.
Sayın Başkan, biraz vaktinizi alacağım, bir konuya daha değineceğim.
Dün, Hamza Salih, sevgili bebeğimiz, yavrumuz dünyaya gözünü açtı. Cenab-ı Allah iyi insanlarla karşılaştırsın, rızkı bol ömrü bereketli olsun. Çok mutlu olduk, her yeni doğan bebek bu ülkenin yeni bir umudu. Bunda, o bebeğin annesi, babası, dedesi, torunu vesaire herhangi bir akrabalık bağına gerek yok, her doğan çocuk gibi Hamza Salih'e çok sevindik ama bir baktık ki bir şerefsiz hatta birkaç şerefsiz, birkaç haysiyet celladı kalkmış, Hamza Salih üzerinden annesine ve babasına atıfta haysiyet cellatlığı yapıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyursunlar efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bakın, okur okumaz, partimin fikri nedir veya bilmem bir başkası ne der demeden bu haysiyet celladını kınayan bir "tweet" attım, aynı anda, baktım Sayın Genel Başkanımız da atmış. Böyle bir cellatlığı asla kabul edemem kim olursa olsun. Üstelik, ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı; muhalefet edebiliriz, uygulamalarını beğenmeyiz ama ailesine, iffetine uzanan o eli kırmak bizim vazifemiz. Çok net söylüyorum, yürekten söylüyorum, gider bizzat ellerini kırarım. (İYİ PARTİ ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Aynı gün bir şeye rastladım. Bu sefer, Adalet ve Kalkınma Partisi Küçükçekmece Belediye Meclis üyesi Hamza Gönenç aynı tarihte Facebook hesabında bir resim paylaşmış. Resim bu. Sayın Meral Akşener, yanında diğer siyasi Kemal Kılıçdaroğlu ve diğer hatta teröristbaşı böyle bir fotoğraf verilmiş. Montaj bu fotoğraf.
Sayın Süleyman Soylu'nun bugün açıklamasını gördüm. Bu haysiyet cellatlarının birkaç tanesini yakalamışlar, birkaç tanesi de yurt dışında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Sayın Başkan, özür diliyorum toparlayacağım.
Verilmesi gereken en ağır cezanın verilmesi gerektiğini biliyorum hatta ve hatta diyorum ya, bu işin hukuki boyutunu çıkartıp gidip kendi ellerimle, parmaklarını kırmak istiyorum ama buna da ne yapacak merak ediyorum, bu haysiyet celladına Süleyman Soylu ne yapacak onu merak ediyorum. Meral Akşener'in de bir eşi var, onun da torunu var, onun da evladı var, onun da iffeti ve namusu var. Bana emanet kadar size de emanet o, ben Süleyman Soylu'nun bu konuda ne yapacağını çok merak ediyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.