GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:105
Tarih:30.06.2020

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi gecenin bu saatinde saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Evet, yargıyı konuşuyoruz. Bir yargı mensubu olarak ifade edeyim ki Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti döneminde yargı kurumu yok oldu. 2010 yılından önce Türkiye'de bir yargı kurumu vardı, onun bağımsızlığını ve tarafsızlığını tartışıyorduk ama şimdi kurum olarak bir yargı yok, yürütmenin bir parçası hâline gelmiş olan bir yargı var. Burada hep ifade ediyorum, HSK'nin Karayolları Genel Müdürlüğünden farkı yok, Çağlayan Adliyesindeki birimin İstanbul Karayolları Bölge Müdürlüğünden bir farkı yok; yargıyı bu noktaya getirdiniz.

Bakın, baroları konuşacağız perşembe günü ama ondan önce size sesleniyorum, buradaki hukukçu milletvekillerinin vicdanına sesleniyorum. Kıdemli bir avukatım. Yargı aynı zamanda teamüllerle işler, yargının teamüllerine herkes saygı gösterir ama siz bu teamülleri de yok ettiniz. Örnek mi? Size söyleyeyim, bakın: İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi -bir kez daha buradan söylüyorum tutanaklara geçsin diye- 7 Eylül 2018 tarihinde, hızla ama hızla, Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder'e ceza verdi, tarihin en büyük cezasını verdi; dört yıl sekiz ay. O davaları izledim, tümü hukuka aykırıydı, adil yargılama ilkelerine aykırıydı. Ne oldu, biliyor musunuz? 10 Ekim 2018 tarihinde Çağdaş Hukukçular Derneğinin duruşması vardı 37. Ağır Ceza Mahkemesinde. 37. Ağır Ceza Mahkemesi bunların tümünü tahliye etti, 4 sayfa gerekçe yaptı. Ne yaptı, biliyor musunuz Adalet Bakanlığınız HSK'yle birlikte? 37. Ağır Ceza Mahkemesini dağıttı, rüştünü Selahattin Demirtaş davasında ispatlamış olan o heyeti 37. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti yaptı. O heyet Çağdaş Hukukçular Derneği üyelerine adil olmayan koşullarda en ağır cezaları verdi. Bakın, aynı adliye içerisinde bir yargıç, bir heyet alınıp başka bir heyet yapılamaz; Türkiye'nin yargı tarihinde bunun bir örneği yoktu. Sonra hızla ama hızla aynı heyet, Sözcü davasında, Canan Kaftancıoğlu davasında ve barış akademisyenleri davasında aynen -o duruşmaların tümünü izledim- intikam alır gibi, savunmayı yok sayarak kararlar verdi.

Şimdi, ne oldu, biliyor musunuz Cahit Bey? Bu heyeti ne yaptınız biliyor musunuz? Daha dün, buralarda görevi bitti ya, Hrant Dink'in yargılandığı 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti yaptınız. Ya, bakın, böyle gezen bir heyet olur mu bir adliye binası içerisinde? Siz buna şimdi "yargı" mı diyorsunuz? Buna ne diyorsunuz gerçekten, bir sözünüz var mı? Çıkın burada söyleyin. (CHP sıralarından alkışlar) Çağlayan Adliyesi içerisinde bir heyet iki yıl içerisinde aynı derecedeki bu mahkemeleri nasıl gezer? İlk önce 26, sonra 37, şimdi 14. Neyi konuşuyorsunuz ya! Neyi konuşuyorsunuz!

Adalet ve Kalkınma Partisinin şanssızlığı -kuruluşundan beri takip ediyorum- bu heyete teslim olmasıdır, bu hukukçu heyetine teslim olmasıdır, gerçekten teslim olmasıdır. En başında bizleri bile dinleyen, görüş alan bir Adalet ve Kalkınma Partisi aklı vardı ama şimdi bütün bunları yok eden bir akıl var sizde, gerçekten. Biraz dinleyin, etrafınızı biraz dinleyin. Bakın nereye gidiyor, bir bakın. Akıldan, mantıktan, gelecekten yoksun bir biçimde bu kadar berbat yasalara imza atamazsınız, atamazsınız. Ve tarihin en ağır mahkûmiyetlerini alıyorsunuz, bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Osman Kavala, Selahattin Demirtaş davaları bu Hükûmetin sabıka kaydıdır, sabıka kaydı. Faili meçhul cinayetlerde, işkencelerde, köy yakmalarda Sözleşme'nin 18'inci maddesine göre ihlal vermedi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ama ne dedi Demirtaş davasında: "Sen, Demirtaş'ı yargı eliyle siyasetten diskalifiye etmek için tutukluyorsun, yargıyı kullanıyorsun." dedi. En ağır mahkûmiyet, en ağır, anlayana tabii. Osman Kavala davasında yine en ağır mahkûmiyeti verdi, 18'inci maddeden. Dedi ki: "Sivil toplum örgütlerini tasfiye etmek için yargıyı kullanıyorsun, onu zorla hapsediyorsun." dedi. Ve itirazınızı büyük daire kabul etmedi, kabul etmedi ve kesinleşti karar. Türkiye'deki yargıyı bu noktaya getirdiniz.

Daha dün Diyarbakır'daydım, bakın, daha dün. Gidin, ilk önce, yargıda oluşturduğunuz borsaları temizleyin barolara el atacağınıza, borsaları. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyursunlar.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Daha dün, bakın, daha dün Diyarbakır'da Zerya Kuyumculuk diye bir yere operasyon yapılmış, operasyon yapılmış nitelikli dolandırıcılık... Yerel gazetelere bakıyorum, içlerinde kamu görevlileri var, savcılar ve hâkimler var, oraya para yatırmışlar, bu iddialar var. Bu paralar kimin parası? kuyumcuya niye para verirler? Rüşvet parası, rüşvet! Adliyelerinizden rüşvet dökülüyor, rüşvet! Avukatlar açlıktan, işkence olmasın diye insan haklarına sahip çıkıyor, sizin yarattığınız bu yargı düzeninde adliyeler rüşvet kokuyor, yolsuzluk kokuyor, kayırma kokuyor. Yargıyı bu noktaya getirdiniz. Gelin, bunları konuşalım ilk önce. Bu dediklerimize cevap verin biraz, biraz cevap verin cevap! Gelin, burada konuşun bütün bu söylediklerimizi. Kokmuyor mu? Rüşvet kokmuyor mu? Bunlara cevap verin. (CHP sıralarından alkışlar)

Burada baroları konuşacağız, Diyarbakır Barosunun onurlu bir Başkanı olarak burada da konuşacağız. Ama tarih sizi demokrasiye darbe yapan, Parlamentoya darbe yapan avukatlar olarak da -grubunuzu söylemiyorum- tarihe geçirecek, bundan hiç kuşkunuz olmasın.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)