GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:104
Tarih:24.06.2020

MHP GRUBU ADINA HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 216 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyenleri saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, bugün 24 Haziran; Cumhur İttifakı'nın ülkemizi, demokrasimizi güçlendirmek adına milletimizden almış olduğu vekâletinin 2'nci yıl dönümü. Cumhur İttifakı olarak milletimize hizmet adına çıkmış olduğumuz muzaffer yolda "2023 lider ülke Türkiye"ye inanmış bir şekilde kararlılık ve birlik içinde yine milletimizle yürümeye devam edeceğiz. Bu kapsamda, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilke ve esaslarıyla oturması, kurum ve kurallarıyla güçlenmesi için gerekli ve istekli çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Hukuk sistemimiz, hızlı değişimlerin yaşandığı bir dönem içerisindedir. Özellikle hukukumuzun temel kanunlarında yapılan değişiklikler diğer hukuk dallarında da etkiler yaratmıştır. Lakin gelinen süreçte gerek hukuk yargılamalarında gereksinim duyulan yeni düzenlemeler gerekse mevcut uygulamalara cevap vermekte yetersiz kalan mevzuat ile hukuk yargılamalarını hızlandıracak yeni uygulama önerilerine ihtiyaç duyulmuştur.

Görüşmekte olduğumuz teklif de bu kapsamda hazırlanarak Adalet Komisyonumuzda önceki hafta görüşülüp önümüzdeki son hâli almıştır. Bu kapsamda teklifte, yargılama süreleri, feragat, sulh, kabul, bazı tebligat zorunlulukları, belirsiz alacak davası, ihtiyati tedbir, ön inceleme, tahkim, ara buluculuğa teşvik, mahkemelerin uzmanlaşması gibi çok sayıda göze çarpan değişikliğin yer aldığını görmekteyiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, bu sayede insana duyulan ihtiyaç ne kadar azalırsa azalsın, insanın merkezde olduğu çağın ilk dönemlerinden bugüne değerini yitirmeyen yegâne alan hukuk alanıdır. Çünkü hukuk, en genel anlamıyla insanların birbirleriyle ve oluşturdukları topluluklarla olan ilişkileri düzenleyen evrensel kurallar manzumesidir.

Hukukun temel amaçlarından birisi, toplumsal barışı sağlamak ve adaletin gerçekleştirilmesine hizmet etmektir. Bireyler arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde adalet ve hakkaniyet gibi insana özgü kavramlar uygulama alanı bulacağından bu ideallerin gerçekleştirilmesinde insan unsurunun bertaraf edilmesi düşünülemez. Hukukta kuralı koyan da kuralın muhatabı olan ve kuralı uygulayan da insandır. İdeal olan, insanların barış ve huzur içinde yaşaması olsa da uyuşmazlığın olmadığı bir toplum henüz söz konusu değildir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de belirttiği üzere, "Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin devlet hâlinde varlığı kabul olunmayacaktır." Bu bakımdan belirtmek isterim ki adalet hizmetimiz asla yeni zümrelere, paralel yapılara veya belli gruplara teslim edilmemeli, daima hukukun üstünlüğü hedeflenmelidir çünkü bizler biliriz ki adalete dayanmayan kuvvet zalim olacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, hâlen Türkiye'de hukuk yargılamalarına, uygulamanın makul sürede yargılanma hakkını yeterince korumaya elverişli olmadığı ve usulün karmaşık olduğu doğrultusunda eleştiriler mevcuttur. Bugün için uygulama şekli bakımından hukukçuların dahi zaman zaman üzerinde mutabık olamadıkları usul hükümleri bulunmaktadır. Bilindiği üzere hukuk yargılaması basit ve yazılı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Her usul sistemi kendi içinde farklı aşamalardan oluşmakta ve derecelendirilmiş aşamalardan birisi tamamlanmaksızın diğer aşamaya geçilememektedir. Bu nedenle yargılamalar uzayabilmekte ve kişilerin hakkına kavuşması gecikebilmektedir.

Mevcut sorunları gidereceği öngörülen kanun teklifinde yer alan düzenlemelere başlıklar hâlinde hızlıca bakıldığında; resen SEGBİS uygulamasının hayata geçirileceği, boşanma ve velayet davalarının gizli duruşmayla yapılabileceği, hukuk yargılamasında sulh ve ara buluculuğun etkinliğinin artırılması, toplu mahkemelerde kararların mahkeme heyeti tarafından verilmesi zorunluluğu, sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemeleri ile özel yasalarla kurulan mahkemelerin yahut yargı çevresini belirleme yetkisinin kapsamının genişletilmesi, Türk Ticaret Kanunu'nda dava şartı, ara buluculuğa tabi uyuşmazlıkların kapsamının genişletilmesi gibi önemli düzenlemeler göze çarpmaktadır. Diğer yandan ön inceleme, belirsiz alacak davası, yargılama süreleri, ahzükabza sulh, kabul, bazı tebligat zorunlulukları, bozmadan sonra ıslah, ihtiyati tedbir, kanun yoluna müracaat, tamamlama kararları, tahkim, delil tespiti, mahkemelerin uzmanlaşması gibi pek çok usul kurumuyla ilgili düzenlemeler de yine bu teklif içerisinde yer almaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, kanun teklifinin düzenlediği ve önemli bulduğumuz bir husus ise, tüketici davalarında ara buluculuğun zorunlu hâle getirilmesidir. Türkiye'de hâlen, sicile kayıtlı 10 binin üzerinde genel hukuk ve iş hukuku alanında uzman ara bulucu görev yapmaktadır. İhtiyari ara buluculuk istatistiklerine baktığımızda, 2019 yılı sonu itibarıyla yüzde 97'lik bir anlaşma oranı görülse de dava şartı ara buluculuk uygulama istatistiklerinde bu oran düşük kalmaktadır. Bakıldığında, 2019 sonu itibarıyla dava şartı ara buluculuk görüşmeleri sonunda anlaşma oranı yüzde 65'ler seviyesindedir. Ticari uyuşmazlıklarda ise bu oran yüzde 57'lerde kalmıştır. Söz konusu oranların yukarıya çekilebilmesi için, vatandaşlarımızı dava öncesi sulh yönüne taşıyabilecek tanıtım, bilgilendirme ve benzeri uygulamaların daha etkin kullanılması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan, ülkemizde adalet hizmetlerinin etkinliğini artırmak amacıyla tüketici hukukunun yanı sıra sermaye piyasası hukuku, banka ve sigorta hukuku, ticaret hukukunda yargı dışı ve mahkeme kökenli alternatif uyuşmazlık çözümlerine başvurulması özendirilmelidir. Açılan dava sayısına oranla sulh ve feragat sayısının düşük olduğu bir yerde sınırlı ara buluculuğun tek başına işlevsel olacağını düşünmek de çok mümkün görünmemektedir. Ara buluculuğun Türkiye'de işlevsel bir hâl kazanması için, rasyonel bir planlamayla kurumsal engeller ve teşvikler sağlanmalı, ara buluculuk avantajlı hâle getirilmeli, ara buluculuğa kolay bir erişim sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, yeri gelmişken önemli bir konuya da değinmek istiyorum: Bugün her ne kadar Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yürürlükte olsa da biz tüketicilerin hukuki anlamda sorunları devam etmektedir. Coronavirüs salgın döneminde artan on-line alışverişlerde, çok sayıda tüketicimizin şikâyetleri artmıştır. Coronavirüsle mücadeleyi fırsata çeviren kişi, kuruluş, organize çeteler, sosyal medyayı da kullanarak hiç çekinmeden devletimizin Cumhurbaşkanlığı forsunu, çok ciddi kuruluşların arma ve logolarını koyarak sayfa açmaktadırlar. Bu bakımdan, sosyal medyada sahteciliği, sahte hesapları önleyecek tedbirler içeren Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğumuz kanun teklifimizin gündeme alınarak görüşülmesi, başka önemli faydalarının dışında aynı zamanda tüketicilerimizi de koruyacak ve istenmeyen dolandırıcılık hadiselerinin önüne geçecektir. Çünkü hâlen "Kredi kartı aidatlarınızı, borçlarınızı ödüyoruz." gibi süslü ve makyajlı söylemlerle reklam yapan dolandırıcılar tarafından, vatandaşımızın o linki tıklamasıyla karşısına profesyonelce hazırlanmış bir sayfa çıkmakta ve tıklaya tıklaya işlem yaparken bir bakmışsınız ki dolandırılmışsınız. Özellikle bankacılık ve telefon şirketleriyle on-line alışveriş sitelerinden kaynaklı artan söz konusu şikâyetler nedeniyle vatandaşlarımızın çaresizliğine tüketici hakem heyetleri de yetişememektedir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un uygulanması konusunda başta ilgili bakanlık olmak üzere diğer yetkili kuruluşlar uygulamadaki aksaklıkları ve sorunları giderici önlemleri almalı, denetimlere de ağırlık vermelidirler. Bununla birlikte, yasada gerekli güncellemeler yapılarak yeni, tüketici mahkemelerinin yanı sıra ihtisas mahkemeleri yani bankacılık, telekomünikasyon gibi yeni mahkemeler de kurulabilmelidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, adalet sistemimizin iş yükünü hafifletmeye yönelik yasal çalışmalar devam etse de iş yükü bakımından henüz arzu edilen seviyelere gelinememiştir.

Yüksek yargı üyeleri arasında göze çarpan farklı ücret uygulamaları dikkat çekici bir hâl almıştır. Bu kapsamda Yargıtay ve Danıştay gibi yüksek mahkemelerimizde görev yapan üyelerimizin maaş ve sair özlük hakları Anayasa Mahkemesi üyeleri düzeyine getirilerek eşitsizlik giderilmeli ve yüksek mahkemelerimiz bakımından bir hakkaniyet sağlanmalıdır. Yüksek mahkemelerdeki üyelerin görev sürelerindeki on iki yıllık sınırın kaldırılması, yine bu alandaki büyük bir beklentiyi çözüme kavuşturacaktır. Zira, malumunuz olduğu üzere Yargıtayın hafızasının muhafazası bakımından bu husus oldukça önemlidir. Nitekim, Yargıtay üyeliğine seçilen bir hâkim dairede görev aldığı vakit, o dairenin iş ve işleyişini öğrenmesi, oradaki mevzuata tümüyle hâkim olması bakımından birkaç yıllık bir sürenin geçmesini beklemekte, tam olgunlaşma evresinde görev süresi dolduğundan Yargıtay üyeliği sona ermekte, ondan sonra da yerel mahkemeye giderek birikmiş o tecrübeyi heder etmektedirler. O bakımdan bu hususun da dikkate alınması ve önümüzdeki yargı paketlerinde bu hususta bir iyileştirme, bu hususun önünü açacak, yaş sınırını ortadan kaldıracak bir düzenlemenin getirilmesi de bizler açısından, Yargıtay üyeleri açısından önemli bir gereksinimdir.

Yine Yargıtay tetkik hâkimi olarak görev yapanların özlük ve mali işlemleri, malumunuz olduğu üzere, Ankara Adliyesince yerine getirilmektedir. Bu arkadaşlarımızın kadroları da yine Ankara Adliyesinden alınarak Yargıtay bünyesine verilmelidir. Diğer taraftan, Yargıtay ve Danıştayda görev yapan adalet çalışanlarına da öncelik verilmelidir. Önceden verilen mesai ücretlerinin kesilmesi ve başka yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesi çalışanlarının almış olduğu yargı tazminatından mahrum kalmaları Yargıtay ve Danıştay çalışanlarında motivasyonun düşmesine sebep olmaktadır, bu durumun da giderilmesi elzemdir.

Değerli milletvekilleri, adalet sistemimizdeki mevcut iş yükünün yanı sıra adalet çalışanlarımızın gerek özlük gerekse ekonomik beklentileri her geçen gün daha da belirginlik kazanmaktadır. Bu kapsamda, denetimli serbestlik müdürlüklerinde çalışanlarımızın talepleri, genel idari hizmetler sınıfından çıkarılarak emniyet hizmetleri sınıfına dâhil edilmeleri, ceza infaz kurumunda çalışan infaz koruma memurlarına verilen yıpranma hakkı payının, aynı unvana sahip denetimli serbestlik müdürlüğünde çalışanlara da verilmesidir. Denetimli serbestlik müdürlüğünde çalışan infaz koruma memurlarının, cezaevlerinde çalışan meslektaşları gibi sosyal yardımlardan faydalanma beklentileri bulunmaktadır.

Yine, değerli milletvekilleri, adaletin tecelli etmesi bakımından savunma hakkına sahip ve sacayağının üçüncü ayağı meslektaşlarımın yani avukatlarımızın da güncel, çözüm bekleyen sorunları bulunmaktadır. Bu kapsamda, avukatlarımızın ihtiyacı olan UYAP sistemine erişimde daha geniş yetkiler bir an önce tanımlanmalıdır.

Diğer taraftan, bugün noter olabilmek için -bu önemli değerli meslektaşlarım, değerli mevkidaşlarım- müracaatta bulunan genç bir meslektaşımıza, Allah ömür verirse, yüz on yıl sonra noterlik sırası gelmektedir. Bu bakımdan noterlik sistemini güncelleyerek bu önemli sorunu çözebilmeliyiz.

Yine, avukatlık hizmetindeki yüzde 18 KDV oranı oldukça yüksektir ve bütün davalar bakımından bu KDV oranının düşürülmesi, yüzde 8'lere çekilebilmesi öngörülmelidir. CMK ve adli yardım sisteminin iyileştirilmesi konusunda da gerekli adımlar atılmalıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, adaletin tahkim edilmesinde büyük bir özveriyle çalışan, adalet hizmetlerinin temel taşları olan yazı işleri müdürleri, zabıt kâtipleri, mübaşirler, teknik personel ve diğer tüm adalet çalışanları için Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde müjdeli haberler verebilmeliyiz. Bu kapsamda, sözleşmeli infaz koruma memurlarına kadro verilmesi oldukça önemli bir husustur.

Diğer taraftan, Danıştay 15. Dairesinin almış olduğu bir karar neticesinde, infaz koruma memurlarımızın görevleri sırasında silah taşıma ruhsat talepleri Emniyet Genel Müdürlüğünce geri çevrilmektedir. Bu bakımdan, hem Adalet Bakanlığı hem de İçişleri Bakanlığı gerekli düzenlemeyi yaparak bu mağduriyeti derhâl gidermelidir. Emekli infaz koruma memurlarımızın taşıdıkları risk sebebiyle, silah taşıyabilmeleri için vermiş olduğumuz kanun teklimiz hâlen Meclis İçişleri Komisyonundadır.

Mesai mefhumu gözetmeksizin tozlu arşiv ve dosya yığınları arasında, yetersiz kalan ücretlerine rağmen iş yükünün büyük bir kısmını omuzlayan adalet çalışanlarına yönelik özlük ve mali talepleri içeren teklifin kapsamı arasında, adalet personeli için adalet hizmetleri sınıfının oluşturulması, ulaşım ödeneğinin tüm adliye çalışanlarına teşmil edilmesi, adalet çalışanlarına fiilî hizmet zammının getirilmesi gibi gerçek anlamda reform sayılacak düzenlemeler de yer almalıdır.

Çok kıymetli milletvekilleri, Türklerde eski devirlerden itibaren yazılı olmamakla birlikte köklü bir hukuk anlayışının, adalet anlayışının varlığı bugün tartışma götürmez bir gerçektir. Bu kapsamda Yusuf Has Hacip'in 11'inci yüzyılda kaleme aldığı, bir siyasetname niteliği taşıyan ve âdeta yol gösterici olan Kutadgu Bilig bu iddianın güçlü bir delilidir. Yusuf Has Hacip bu eserde "Adalet göğün direğidir, yıkılırsa gökyüzü yerinde durmaz." diyerek adaletin önemini ve hukukun temel olduğunu yüzlerce yıl evvel ortaya koymuştur.

Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk "Her işte hakkı gözet / Adalet ile hükmet; ilimden, ustan söz et / Budur elbet Selçuklu Sultanlığında izzet..." diyerek Selçuklulardaki adalet anlayışını yıllar önce gözler önüne sermiştir.

Dünyaya ve gönüllere taht kuran Osmanlıdaki adalet sisteminin özünü ifade eden ve günümüzde geçerli olan "hukukun üstünlüğü" "hukuki güvence" gibi kavramların, modern kavramların Osmanlıda tam anlamıyla hüküm fermanı olduğunu göz ardı etmeyelim.

Sultan III. Mustafa'nın mütemadiyen tekrarladığı şu ifadeler oldukça önemlidir: "Bir memleketin hukukçusu bozulursa adaleti de bozulur. Adalet olmayan memlekette ise dirlik ve düzen kalmaz."

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, hâkimlerin hem vatandaşların hürriyetini düşünmesine hem de devlet otoritesinin güçlü kılınmasına dikkat ve riayet etmelerini istemiş, bunu da adalet ve hukukun önemine binaen ifade etmiştir.

Bugün de Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde önümüze gelen kanun tekliflerinin amacı, hukuk alanındaki sorunları gidermek, yeni yasal düzenlemelerle adalet sistemimizin ihtiyaçlarını karşılayarak güçlendirmektir. Bizler, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, adalet sistemimizin vatandaşlarımızın tereddütsüz güvenebileceği, adalet duygusunun zihinlerde ve kalplerde yer ettiği bir yapıda olması gerektiğine inanıyoruz ve bu konuda başta Sayın Genel Başkanımız olmak üzere, bütün grubumuzla birlikte yapılan her türlü yargı reformuna ilişkin değişikliklere olumlu ve lehte oy kullanıyoruz.

Katı kuvvetler ayrılığına dayalı Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde yargı reformu paketleriyle güçlendirilen bağımsız ve tarafsız yargı erki, vatandaşlarımızın hak ve hukukunun teminatı durumundadır.

Yargı Reformu Strateji Belgesi kapsamında daha nice faydalı yeniliklerin yargı sistemine kazandırılması temennisiyle, görüşülmekte olan kanun lehine oy kullanacağımızı belirtiyor, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)