| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 17.12.2012 |
BDP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 3'üncü maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmama Türkiye ekonomisinin son otuz iki yıllık sürecinde bir gezinti yapmak ve bir alıntıyla başlamak istiyorum.
Bu alıntı, gitmediği mahkemeye sanal görüntüsüyle, lütfen ifade veren, faşist cuntanın lideri Kenan Evren'e aittir.
7 Ocak 1991 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan sözlerinde "Eğer 24 Ocak kararları denen kararların arkasından 12 Eylül dönemi gelmemiş olsaydı, o tedbirlerin fiyaskoyla sonuçlanacağından hiç şüphem yoktu. Böyle sıkı bir askerî rejim sayesinde o tedbirler meyvesini vermiştir." demişti.
Adını açıklandığı tarihten alan bu kararlar, darbe öncesinde Turgut Özal tarafından bir paket hâlinde de açıklanmıştı. Açıklandığı tarih itibarıyla darbeyle ilişkisi yokmuş gibi görünen 24 Ocak kararları, 12 Eylül askerî darbesinin ekonomi politiğini oluşturmuştu.
Kararlar o kadar acıydı ki "netekim paşa"nın da dediği gibi, uygulanması için ancak ve ancak sıkı bir askerî rejime ihtiyaç vardı. Peki, neydi bu kararlar? Neden dönemin TİSK Başkanı "Bugüne kadar işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde." diyerek göbek atıyordu?
Bu kararlar özetle: Paranın değeri yüzde 33 düşürüldü. Başta akaryakıt olmak üzere, temel tüketim mallarına zam üstüne zam yapıldı. Gümrük kapıları ardına kadar açıldı. Emperyalist sömürü ve yağmaya davetiye çıkarıldı. Yabancı sermaye yatırımlarına teşvikler verildi ve kâr transferlerine kolaylık sağlandı. Kamu yatırımlarının özelleştirme yoluyla yerli ve yabancı sermayeye satılması planlandı. Tarım ürünlerine destekleme alımları sınırlandırıldı. Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırıldı.
Ana hatlarını çizdiğim bu acı reçeteye yoksul ve emekçi yığınlarından gelen tepkiler de çığ gibi büyümüştü. Ne yazık ki bu tepkilerin cevabı fazla gecikmedi, 12 Eylül faşist cuntasının kanlı yumruğuyla cevap verilmişti. Faşist cunta, darbenin daha birinci gününde grevdeki işçilerin çadırlarını basarak ilk icraatını yapmıştı. Sendikal faaliyetleri ve grevleri yasaklamıştı, ücretleri de dondurmak üzere tabii ki. Türkiye artık, emek örgütlerinin dağıtıldığı, kuralsız çalışma biçimleriyle sömürünün arttığı, tüketimin körüklendiği, vahşi piyasacılıkla kamuya ait ne varsa tasfiyesi hedeflenmişti bu ülkede.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylülün olanca baskısıyla sürdüğü dönemlerde, top koşturmaktan ve büyük bir huşu ile kendi ahiretlerine hazırlık yapmaktan başını kaldıramayacaklar "Artık günü geldi." diyerek dünyalıkları için olanca gücüyle işe koyuldular. İşte onlar, bugün için iktidar koltuğunda oturan AKP kadroları ve yandaşlarıdırlar. AKP hükûmetleri 24 Ocak kararlarıyla başlayan; emek düşmanı, özelleştirmeci, borçlanmacı, tefeci, vurguncu dostu bu neoliberal politikaları uygulamak konusunda 12 Eylül faşizmine dahi rahmet okutmuştur.
Bu iktidar, uluslararası sermayenin haraç mezat satın aldığı KİT'lerin kapısına kilit vurmasına ve piyasada tekel olmasına seyirci kalmıştır. Bu iktidar, çalışanları kapıya koymuş, kazanılmış haklarını gasbetmiş, emekçilere 4/C köleliğini dayatmıştır. Bu iktidar, hak arayan emekçileri Ankara'nın buz gibi havasında tazyikli suyla, copla, biber gazıyla bastırmıştır. Bu iktidar, çalışma yaşamını taşeronlaştırmış, emek örgütlerini darmadağın etmiştir. Bu iktidar, eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kamu hizmetlerini ticarileştirmiştir.
Değerli milletvekilleri, piyasacılık adına kamu mallarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çeken AKP, 12 Eylül faşist cuntasının bile yapmadığı biçimde STK'ları da kuşatmıştır, kendinden değilse yok saymıştır. Medya ve Futbol Federasyonu da dâhil, FİSKOBİRLİK, üretici birlikleri, meslek örgütleri gibi birçok sivil örgütlenmeleri de yandaş hâline getirmiş, toplumdaki farklı her sesi bastırmıştır. "Durmak yok." diyen AKP, üniversitelere, TÜBİTAK ve TÜBA'ya da el atmış, bilimde de AKP rozeti takmanın peşine düşmüştür.
Değerli milletvekilleri, AKP'nin resmî İnternet sitesinde "Rekor özelleştirme" başlığıyla yer alan ifadeleri de aynen aktarıyorum: "1986-2002 yılları arasında devlete yük olan kurumların özelleştirilmesiyle elde edilen gelir 8 milyar dolar iken, 2003-2011 yılları arasında 34 milyar dolarlık özelleştirmeye imza attık." diyorlar. "Devlete yük" ifadesine özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Mesela, satıldığı yıl devlete 7,2 milyar dolar vergi ödeyen, net kârı 300 milyon dolar olan TÜPRAŞ devlete yükmüş efendim. Mesela, bir yıllık kârıyla kendi taksitini ödeyen TELEKOM devlette yükmüş efendim. Adam, utancından, 4 yıla yayılan borcunu tek seferde kapattı ama bunların yüzü bile kızarmadı.
Değerli milletvekilleri, adamın biri, bir gün yolda giderken bir köyden geçiyor. Çocuklar bilye oynuyorlardı. Çocukların bilyesinin biri de saf altındanmış. Adam, nasıl ederim, nasıl yaparım da bilyeyi çocuğun elinden alırım diye düşünüyor ve çocukların arasına dalıyor. Yolunu bildiği hâlde, altın bilyesi olan çocuğa yanaşıyor ve diyor ki: "Yavrucuğum, falan köye gideceğim ama yolu şaşırdım. Bana yolu gösterir misin?" Çocuk da "Peki, amca." diyor. Altın bilyesini cebine koyarak adamı köyün çıkışına kadar götürüyor. Çıkışa gelince de "Amca, buradan dümdüz git, o köye varırsın." diyor. Adam altın bilyeye göz koymuş ya, cebinden çıkardığı şekeri çocuğa göstererek "Sana bu şekeri verirsem bilyeni bana verir misin?" diyor. Çocuk da "Olur amca, veririm ama bir şartım var. Eğer eşek gibi anırırsan bu bilyeyi veririm." diyor. Adam bir sağına bakıyor, bir soluna bakıyor. Kimseler yok. İçinden, "Yahu bu bacak kadar çocuktan mı utanacağım." İşin ucunda da altın bilye var ya, başlıyor anırmaya. Anırması bittikten sonra da çocuğa, "Hadi, ver bilyeyi." diyor. Çocuk da diyor ki: "Be amca, sen eşekliğinle bilyenin altın olduğunu biliyorsun da ben de bu insan hâlimle mi bilmeyeceğim"?
Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Binici.