| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 15.12.2012 |
CHP GRUBU ADINA NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Bor Araştırma Enstitüsü üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, sözlerime başlarken, iki gün önce Silivri'de milletvekili arkadaşlarımızla, kamuoyunun "Ergenekon Davası" diye bildiği davayı izlemeye gittik. Cumhuriyet Halk Partisinden 40'a yakın milletvekili arkadaşımız, grup başkan vekillerimiz ve genel başkan yardımcılarımızla birlikte sabah Silivri'deydik. 50 bine yakın yurttaşımız orada "Adalet, adalet" diye bağırıyordu ve inanın -bunun burada samimiyetle altını çizmek istiyorum- ben on beş yıl avukat olarak ve Balıkesir Barosunda iki dönem Yönetim Kurulunda bulunan bir hukukçu olarak, arkadaşlarımızla birlikte davayı izlediğimizde orada bir hukuk devletinin değil bir darbe hukukunun olduğunu gördük. Buna 200 avukat arkadaşımız da orada tanık oldu.
Ben, AKP'li arkadaşlarıma, Türkiye'ye gerçekten darbelerle hesaplaşmak ve Türkiye'de gerçekten ileri demokrasiyi, hukuk devletini, yargı bağımsızlığını samimiyetle getirmek isteyen arkadaşlarıma seslenmek istiyorum, vicdanlara seslenmek istiyorum: Orada hukuk yok.
Değerli arkadaşlarım, bakın, mahkeme başkanı mahkemeye gelen belgeleri okuyor ve avukat arkadaşlarımıza diyor ki: "Belgeler hakkında bir söz söylemek isteyen var mı?" 40 tane avukat arkadaşımız parmağını kaldırıyor söz almak için. Mahkeme Başkanı diyor ki: "Avukatlara soruldu, söz almak isteyen yok." Duruşmaya devam edildi.
Değerli arkadaşlarım, burası neresi? Nasıl bir yargılamadır bu? Böyle bir şey olabilir mi? Yani evet, Türkiye'de biz içtenlikle, Türkiye'nin demokratik, laik düzenine kasteden hangi güç varsa onlarla, gelin, sonuna kadar hesaplaşalım ama bir şartla: Hukukun üstünlüğünü ve yargının bağımsızlığını tesis ederek. Yargıçların, orada, gerçekten adalet arayan, vicdan arayan yargıçlar olduğunu bilerek bunu yapalım.
Bakın, adalet bir gün herkese lazım olur. Bugün siz çoğunluksunuz, burada 300 küsur milletvekiliniz var. Unutmayın, 1980'de de o General Kenan Evren bu ülkenin tek gücüydü ama bugün hasta da olsa, orada, bağımsız mahkemeler üzerinde mahkeme huzuruna çıkıyor. Onun da bir avukata ihtiyacı var, savunmaya ihtiyacı var.
Hukuk devletinde, yargıda, yargının kurucu unsurları iddia, savunma ve yargıdır ama Silivri'de bugün yargının bir ayağı topal edilmiştir. Ben o arkadaşlarımızın, yargılananların masum olduğunu söylemiyorum ama şu gerçeği buradan Türk ulusunun bilmesi gerekiyor: O davada, Cumhuriyet gazetesine bomba atan adamla İlhan Selçuk aynı davada, aynı şebekenin faili olarak yargılanıyor. Sivas Ülkü Ocakları Başkanı Mustafa ile Balbay aynı çuvalda yargılanıyor. Böyle bir gülünç dava olabilir mi?
Evet, yargının ana amacı, gerçeği ortaya çıkarmaktır ama orada gördük ki sayın mahkeme başkanı, sayın savcı, 25 milyon sayfa yetmiyor Ergenekon davasında, burada Darbeleri Araştırma Komisyonunun 40 tane klasörünü de oraya istiyor incelemek için. Böyle bir yargılama olur mu? Böyle bir hukuk devleti olur mu?
Sayın Bakan, sayın hükûmet yetkilileri; Türkiye, eksik de olsa, aksak da olsa bugün İslam coğrafyasında Tunus'tan, Fas'tan, Cezayir'den, Suriye'den, Irak'tan, İran'dan, Malezya'dan, Bangladeş'ten eğer bugün 16'ncı büyük ekonomi ve yargısında, demokrasisinde bir yere geldiyse 1923'te Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün attığı sağlam temeller sayesinde, çoğulcu demokratik sistemde bugünlere geldik. Bizi, onlardan ayıran özelliğimiz budur. Eğer, Türkiye bugün Suriye'den ayrı bir noktadaysa bu yüzden bu noktaya gelmiştir.
Yine, buradan bir şeyi daha vurgulamak istiyorum: 29 Ekimde Ulus'ta gösteri yaptığımız için, Cumhuriyet Bayramı'nı kutladığımız için cumhuriyet savcıları 29 arkadaşımız hakkında fezleke düzenlemiş. Ya, ben buradan o cumhuriyet savcısına sormak istiyorum: "Sen kimin savcısısın?" Milletvekilleri Cumhuriyet Bayramı'nı kutlamaya gidiyor, haklarında gösteri yürüyüşlerine muhalefetten fezleke düzenliyorsun. Sen kimin savcısısın? Cumhuriyet savcısı mısın, nerenin savcısısın?
Değerli arkadaşlarım, o savcının hazırladığı o fezlekeyi, bir şeref madalyası olarak ben yaşamım boyunca boynumda taşıyacağım.
Değerli arkadaşlarım, AKP'nin on yıllık iktidarında en önemli iktisadi faaliyeti özelleştirmeler olmuştur. Bakın, AKP'li siyasetçi arkadaşlarımız buraya çıktığında bize sıklıkla şunu söylüyor: "Elli yıldan beri siz bu ülkeye bir çivi çaktınız mı?" diyor. İnsaf, vicdan!?
1923'ten beri Türkiye Cumhuriyeti'nde Cumhuriyet Halk Partisinin bu ülkeye çaktığı çiviler olmasaydı bugün Türkiye yerinde olmazdı. Sizin sata sata bitiremediğiniz Cumhuriyet Halk Partisinin çaktığı çiviler sayesinde bugün o duble yolları yaptınız.
O nedenle, bakın ben size sayayım: 2003 yılında SEKA Balıkesir İşletmesi, İzmir Limanı; 2004'te Eti Bakır, Eti Gümüş satıldı. 2005'te Türk Telekom iki yıllık kârına satıldı. 2006'da TÜPRAŞ satıldı. 2008'de PETKİM satıldı. Peki, güle oynaya sattığınız bu kurumların amacı olan fiyatlar düştü mü? Hizmet kalitesi yükseldi mi? İstihdam arttı mı? Hiçbirisi. Bakın, değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti özelleştirmeler yoluyla milyarlarca lira zarara uğratılmıştır. Sadece Balıkesir SEKA-Danıştayın bozarak geriye döndürdüğü- 1 milyon dolara satılan SEKA'nın 34 milyon dolar muhammen bedeli vardı. Benim topraklarımda maalesef bunlar yaşandı.
AKP bütçelerinin en belirgin özelliği emekliler, öğretmenler, emekçiler, üretenler, çalışanlar için açlık, sefalet, yoksulluk bütçesi olmasıdır. Esasen, rakamlar bu durumu tam, yalın bir şekilde anlatmaktadır. Yıl 2002, Türkiye'deki sendikalı işçi sayısı 2 milyon. Yıl 2012, Türkiye'deki sendikalı işçi sayısı 850 bin.
Başbakan, bu kürsüden, 2002'den bugüne olan artışları açıkladı, diyor ki: "En düşük memur maaşı yüzde 348, ortalama memur maaşı yüzde 253, net asgari ücret yüzde 301?" Oranlara baktığımızda, yüzdelere vurduğumuzda, hepsi ne kadar büyük görünüyor. Peki, vatandaşın yoksullukta sarıldığı çay ve simide bakalım: 2002 yılında simit 20 kuruş, bugün 75 kuruşla 1 lira arasında değişiyor. Ortalama artış yüzde 400. Yine, çay: 10 kuruşa satılan çay, bugün en ucuz 50 kuruşa satılıyor. Artış yüzde 500. Peki, Sayın Başbakan, asgari ücrete yaptığınız zamla? Hangisi büyük, yüzde
Bakın, işçilerimiz, köylülerimiz, emeklilerimiz soruyor bana. Bandırma'dan, işçi emeklisi Ahmet Mülayim amcamın maaşını sordum. Yaşı 65, maaşı 700 lira. Yine Bandırma'dan, öğretmen emeklisi Şefik Koman ağabeyimize sordum emekli maaşını, 1.074 lira. Bu vatandaşlarımız soruyor: "Biz 16'ncı büyük ekonomi olduk, kişi başına 10 bin dolar gelirimiz varmış, peki, bizim soframızdaki peynir niye artmadı, biz niye bankalara borçluyuz, biz hangi ülkede yaşıyoruz?"
Değerli arkadaşlarım, az önce ifade ettim, şimdi de dünyanın en stratejik öneme sahip bor madenleri üzerinde dört dakika süre içerisinde bir şeyler söylemek istiyorum. Bakın, biz, burada, KİT Komisyonunun Bandırma'ya gelmesi ve bor madenlerini incelemesi sonucunda Bakan hakkında bir gensoru verildi. Oradaki dekupaj işlemlerinin, şu anda Bandırma'da, hizmet alımı yoluyla Eti Bor işletmelerine 3 tane şirket çalışıyor yani orada yaklaşık 2.500 taşeron işçisi bulunuyor. O taşeron işçilerinin Sayın Bakandan ve Hükûmetten beklentisi, bor madenlerini çıkarma aşamasından torba aşamasına kadar tümünün kamu işçileri vasıtasıyla yapılmasını bekliyor. Bırakın onları hizmet alımıyla yapmayı, tamamının sözleşmeli kapsamdan kadroluya alınmasını bekliyor.
Esasen, bor madeniyle ilgili burada birçok defa sizlere bilgi verildi. Dünyadaki bor madenlerinin yüzde 72'sine sahibiz ve bor madenlerinin geleceğin uçak sanayisinde, uzay sanayisinde, ilaç sanayisinde yani sanayinin her alanında çok önemi olan, petrolden sonra dünyanın enerji dengelerini değiştirecek bir maden ve bugün Eti Maden Genel Müdürlüğünde Balıkesir ve Türkiye genelinde borlarda Şubat 2012 itibarıyla toplam 3.809 kişi çalışıyor. Çalışanların 275'i memur, 1.229'u sözleşmeli ve 2.305'i ise işçi statüsünde bulunmaktadır. Bugün hizmet alımıyla istihdam edilen Bandırma'da 358, Kırka'da 198, Emet'te 518, Bigadiç'te 693 ve merkezde 379 olmak üzere toplam 2.146 kişi. Bu emekçiler kadroya alınmalı, böylelikle hem iş güvenceleri sağlanacak hem de stratejik ürün olan bor madenini taşeronlaştırma politikaları ve özelleştirme gayretlerinden kurtulacaktır.
Değerli Bakan, değerli arkadaşlarım; sadece borlarda değil, ülkemizin her alanında taşeronlaştırma vasıtasıyla Türkiye'de istihdamda köleleştirmeye gidildi. Bakın, az önce sendikal rakamları verdim. Şu anda, işçilerimizin örgütlendiği sendikal örgütlenmeler yok edildi. Taşeronlaştırmanın ilk adımı sendikasızlaştırma, örgütsüzleştirme ve köle düzeninde para alma. Birçok belediyemiz var, belediyelerimiz temizlik işlerini özelleştirdi. Aynı işi yapan kadrolu işçi 1.700 lira para alıyor, o taşeron işçisi 700 lira para alıyor değerli arkadaşlarım. Vicdan!
Bakın, evet, 16'ncı büyük ekonomi, inşallah ilk 10'a gireceğiz, 10 bin dolar kişi başına gelir, inşallah 20 bin dolar yapacağız. Peki, bu rantı Türkiye'de köle düzeni olsun diye mi yapıyoruz? Nereye gidiyor bu ülkenin paraları? İşçide yok, köylüde yok, memurda yok, öğretmende yok, belediye işçisinde yok. Kim zengin oluyor değerli arkadaşlarım?
Onun için, gelin, 2013 bütçesinin Türkiye'de, bu memleketin gerçek sahipleri üreten işçimizin, tarlada çalışan köylümüzün, üretenlerin ve alın teri dökenlerin ekonomisi olma adına tercihlerimizi halkın bütçesinden yana kullanalım.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Havutça.