| Konu: | Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisinin grup toplantısında İdlib'le ilgili yaptığı açıklamalara ve bu açıklamaların Cumhurbaşkanlığı makamından Cumhurbaşkanı sıfatıyla millete seslenilerek yapılmamasının ucube sistemin getirdiği bir sonuç olduğuna, dün Amerika'ya karşı Rusya'yla ittifak yaparken bugün Rusya'ya karşı Amerika'yla ittifak yapılmasının nasıl bir vizyon, nasıl bir dış siyaset olduğunu öğrenmek istediklerine, Hükûmetin bugünden itibaren daha fazla can kaybı vermeden doğru bir dış politika yönetmesini umut ettiklerine, 12 Şubat Kahramanmaraş'ın düşman işgalinden kurtuluşunun 100'üncü yıl dönümüne, Hatay Valiliği önünde "Çocuklarım aç." diyerek kendini yakan ve görmezden gelinen Adem Yarıcı'nın çaresizliğe sürüklenmesinde ülkeyi yönetenlerin hiç mi suçu olmadığına, KHK'yle işinden olanların mağduriyetine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 12.02.2020 |
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında İdlib'le ilgili bazı açıklamalarda bulundu bugün. "Gözlem noktalarındaki ve diğer yerlerdeki askerlerimize en küçük bir zarar gelmesi hâlinde, İdlib ve Soçi Muhtırası sınırlarıyla bağlı kalmadan rejim güçlerini her yerde vuracağımızı ilan ediyorum." dedi Sayın Cumhurbaşkanı. Şimdi, buradan sormak istiyorum: Bunun için geç kalmadınız mı? Yani durumun bu noktalara geleceği konusunda bugüne kadar hiçbir öngörünüz olmadı mı? Buna yönelik niye bir politika izlemediniz bugüne kadar? Sayın Cumhurbaşkanı ayrıca bugünkü grup toplantısında diyor ki: "Havada, karada ne gerekiyorsa tereddüt etmeden bunu yapacağız. İdlib'deki askerî gücümüzü tahkim ettik. Artık kimsenin taşkınlığına, satılmışlığına göz yumacak değiliz." Bunlara sonuna kadar katılıyorum ama yine sormak istiyorum: Şimdiye kadar bunu niye yapmadınız arkadaş? Son iki haftada biz 14 şehit verdik. Daha önce de askerlerimiz şehit oldu. Bunun için askerlerimizin şehit olmasını mı beklediniz? Üzülerek söylüyorum -daha önce de ifade ettim- bu konularda haklılığımız ortaya çıktı ve siz Hükûmet olarak bunun geç farkına vardınız. Çok uyardık sizi, biz ne dediysek kulaklarınızı tıkadınız, görmezden geldiniz, bizi dinlemediniz; "dostumuz" dediğiniz Putin'in, bir gün başka, ertesi gün başka konuşan Trump'ın sözlerine kandınız, bizi dinleyeme tevessül etmediniz ama bugün askerlerimizi vuran kuvvetin arkasındaki Putin'in sözlerine itibar ettiniz. Umudumuz ve uyarımız Hükûmete, bugünden itibaren, daha fazla can kaybı vermeden, doğru bir dış politikayla bu sonucun yöneltilmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Dün Amerika'ya karşı Rusya'yla ittifak yaparken bugün Rusya'ya karşı Amerika'yla ittifak. Aradan geçen sadece üç aylık bir süre var. Bu nasıl bir vizyon, nasıl bir dış siyaset? Sizi bu dış siyasetinizdeki değişken tavrınızdan dolayı kimse ciddiye almıyor, haberiniz olsun, dolayısıyla bu söylemler havada kalıyor.
Bir de bir konuya dikkat çekmek istiyorum: Sayın Erdoğan bunu partisinin grup toplantısında yaptı. Bu, Türkiye için o kadar çok hayati bir mesele ki, konuşan kişi de aynı zamanda Cumhurbaşkanı. Dilerdik ki bunu Cumhurbaşkanlığı makamından Cumhurbaşkanı olarak milletimize seslendirsin, parti grubunda Adalet ve Kalkınma Partililere değil, Türk milletine seslenmesini beklerdik. Hani "ucube bir sistem" diyoruz ya, o ucube sistemin getirdiği sonuçtur bu. Yani bunu bir AK PARTİ Genel Başkanı söylediği zaman diğer partililerin ne kadar dikkate alıp almayacağı tartışılabilir ama Cumhurbaşkanı şapkasıyla konuştuğu zaman Türk milletine hitap etmiş olurdu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Şapkalar karışınca ortaya böyle bir garabet çıkıyor.
Bugün 12 Şubat. Kahramanmaraş, bizim hayatımızda çok önemli yeri olan bir ilimiz; öğrencilik yıllarımızda yurtlarında dört yıl boyunca bizleri misafir eden bir ilimiz.
Sütçü İmam'ın torunları, dönemin tüm olanaksızlığına rağmen düşmana geçit vermeyen Kahramanmaraş, millî mücadelenin seyrini değiştiren şehirlerimizden biri olmuştur. Yirmi iki gün süren destansı bir mücadele sonunda Kahramanmaraş, Kurtuluş Savaşı'mızda "kendi kendini kurtaran şehir" olarak kırmızı şeritli İstiklal Madalyası almıştır.
Her bir ferdiyle savaşa katılan şehrin kahramanlığının 100'üncü yılını gururla kutluyorum. Kahramanmaraşlı vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum, burada bulunan bütün Kahramanmaraş milletvekili arkadaşlarımıza da bu konuda tebriklerimi sunuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Fındıkzade'de Türkçü Sokak'ta Kahramanmaraş Öğrenci Yurdu'nda hâlen kalmaya devam eden öğrenci kardeşlerimize de buradan sevgilerimizi, selamlarımızı iletiyorum.
42 yaşındaki Adem Yarıcı -biliyorsunuz bu ismi- geçtiğimiz hafta içinde Hatay'da Valilik önünde "Çocuklarım aç." diyerek kendini yaktı ve ne yazık ki hayatını kaybetti. Normalde çocuklarına ekmek götüremediği için kendisini yakan bir babanın çığlığının tüm ülkeyi yakması gerekirken maalesef görmezden gelindi, duyulmadı ve üstüne bir de kendini yakacak kadar çaresiz olan baba suçlandı. Biz ne ara bu kadar duyarsız olduk bilmiyorum. Adem'in bu çaresizliğe sürüklenmesinde ülkeyi yönetenlerin hiç mi suçu yok? Ne ara bu kadar koptunuz milletin vicdanından merak ediyorum. Bugün Sayın Cumhurbaşkanı birçok önemli konuda fikirlerini beyan etti ama milletin aklında ne kaldı biliyor musunuz? "Çocuklarım aç." diyen o adam kaldı. Ülkenin bu gerçeğini hiç gözünüzden kaçırmayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Yarın öbür gün sokakta dolaşırken yine birileri karşınıza çıkacak, karşımıza çıkacak "Çocuklarım aç." diye bizlere bağıracaklar. Bununla ilgili mutlaka ve mutlaka bir çözüm bulmaya çalışın. Olayları örterek, olayların duyulmasını engelleyerek "Oğlum aç." diyen babayı salondan çıkartarak bu işler çözülmüyor.
Takdirlerinize ve bilgilerinize arz ediyorum.
Sayın Başkan, son bir paragraf var müsaade ederseniz.
KHK'yle işinden olanlar var; her gün telefonlar, e-mailler gelmeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde benim de seçim bölgem Kocaeli Darıca'dan 42 yaşında bir kardeşimiz, Ertan Dağdelen yazmış: "Matematik öğretmeni olarak görev yaparken KHK'yle işimden oldum, takipsizlik aldım ama öne sürülen kriterler nedeniyle Komisyon tarafından reddedildim. Elli beş yıldır aynı adreste oturuyoruz. Beni ve ailemi tanıyan herkes bilir, FETÖ'yle alakam olmadığı gibi, on yıl önce bu yapıyı eleştiren yazılarım hâlâ mevcut."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - "Üstüne üstlük bir de doğum esnasında oksijensiz kalmaktan beyin felci olan bir oğlum var." demiş. "Oturamıyor, konuşamıyor, yürüyemiyor, elini kolunu kullanamıyor. Dokuz yıldır oğlumun tedavisi için uğraşıyorum. Bunu maaşımla karşılamaya çalışırken şimdi çok zor bir hayatın içindeyim." diye de eklemiş. "Lütfen, bana yardım edin." diyor.
Bu kardeşimiz gibi, daha o kadar çok örnek var ki. Hayatlarını ellerinden aldığınız, hiç suçu olmadığı hâlde işsiz, beş parasız bıraktığınız binlerce insanımız var. İnsanların hayatlarını kararttınız, karartmaya da devam ediyorsunuz. Daha önce söylemiştim, bir insana mermi sıkmak ile bir insanın ekmeğini elinden almak arasında hiçbir fark yok. Bu insanların önemli bir kısmı da -verdiğim örnek gibi- çoluk çocuk sahibi, aile geçindiriyorlar. Bazılarının da ya kendileri ya eşleri ya da çocukları hasta. Hukuku sadece kendiniz için çalıştırmaya devam ediyorsunuz. Masum insanlarımız, suçsuz insanlarımız, aç insanlarımız var, onları görmüyorsunuz.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.