GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:38
Tarih:12.12.2012

MHP GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Türkiye Adalet Akademisi gibi bir ülkede adaletin temin edilmesinin baş aktörlerinin bütçesi üzerinde görüşlerimizi belirtmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2'nci maddesine göre "Türkiye Cumhuriyeti demokratik, sosyal bir hukuk devletidir." Şüphesizdir ki demokratik hukuk düzeninde yargı yetkisi bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından kullanılır. Acaba ülkemizde hâl böyle midir?

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kurulduğu günden bugüne kadar gerek yargı mensupları ve doktrin tarafından gerekse yaşamakta olduğumuz Avrupa Birliği üyeliğine adaylık sürecinde ülke içinden ve dışından resmî ya da gayriresmî kurumların ve kişilerin eleştirilerine maruz kalmıştır. Fakat ne 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle HSYK'nın yapısında yapılan düzenlemeler ne de bu değişiklikleri uygulamaya geçirmek amacıyla çıkarılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu yapılan eleştirileri sonlandıramamıştır.

Eski kurulu eleştirdiğimiz noktalar ortadan kalkmamıştır. Eski kurulu eleştirme nedenlerimizden birkaçı çok sesliliğin, çoğulculuğun olmaması idi. Şimdi, bu kurulda var mı bunlar? Yine yok. Eski kurulu vesayetle eleştiriyorduk. Şimdi vesayet kalktı mı? Maalesef, yine devam ediyor. Burada vebal Hükûmetindir. Hükûmet isteseydi çok daha demokratik ve adil bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu oluşturabilecekken "Kurulan yapıya hâkim olayım," zihniyetini gütmüştür.

HSYK tamamen Hükûmetin arzu ettiği şekilde ve daha önce hazırlandığı anlaşılan listeye göre oluşturulmuş, Anayasa referandumunda siyasi tercihini açıkça ortaya koyarak çalışmalar yapan ve bu nedenle AKP'li bir il başkanının övgüsüne mazhar olan bir kişi dahi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye olabilmiştir. Bu şekilde teşekkül ettirilen HSYK, yargı bağımsızlığı açısından elbette ki kaygı vericidir.

Nitekim yeni oluşturulan HSYK'nın mevcut uygulamaları, geçmiş dönemden şikâyet edenleri dahi geçmiş Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurullarını aranır hâle getirmiştir.

 

Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu ne yazık ki yüksek yargı üye seçimleri ve yaptığı atamalarda, geçmişte dahi görülmeyen dikkat çekici uygulamalara imza atmıştır. Bu dönemde Yargıtaya ve Danıştaya seçilen yeni üyelerle ilgili basındaki değerlendirmeler de oldukça manidardır.

Birçok hâkim ve cumhuriyet savcısının görev yerleri sebepsiz ve keyfî olarak değiştirilmiş, kamuoyunun yakından takip ettiği Ergenekon ve Balyoz gibi davalara bakan, Deniz Feneri ve MİT soruşturmasını yürüten hâkim ve cumhuriyet savcılarının yerlerinden edilmesi, yargı bağımsızlığı konusunda kamuoyunda derin bir güven bunalımına yol açmıştır. Hatta Başbakan Yardımcısı "Allah verdikçe veriyor." demek suretiyle, yargıdaki atamaların siyasallaştığını açıkça teyit etmekten çekinmemiştir.

Özel yetkili mahkemeler olağanüstü dönemleri aratır uygulamaları rutin hâle getirmiş, iktidar partisinden olmayan belediye başkanları, gazeteciler, kulüp başkanları dahi oluşturulan hayalî şemalar ile ya örgüt lideri ya örgüt üyesi olmakla suçlanmışlardır.

Bir din âliminin sırf birilerini rahatsız eden konuşmaları nedeniyle maruz kaldığı muamele elbette ki vicdanları sızlatmıştır.

Uzun tutukluluk süreleri tedbirden çok ceza hâlini almıştır.

Yargı âdeta hükûmet otoritesinin sağlanmasında aracı hâle getirilmiştir.

Hâkim ve savcılar Habur'da eşkıyanın ayağına gönderilmiş, yargı saygınlık zafiyetine uğratılmıştır.

Ancak iktidar belli bir süre sonra yargıdaki iplerin tamamen kendi elinde olmadığını, başka grupların da yargıda önemli derecede etkinliğinin olduğunu görerek kapalı kapılar ardında feveran etmeye ve kendine göre önlemler alma gayretine girişmiştir. Hûkümetin buradaki amacının adaleti sağlamak değil de kendine biat eden bir yargı oluşturmak olduğu gayet düşündürücü ve endişe vericidir.

Şu an için yargı sindirilmiş ve yargı bağımsızlığı sadece Anayasa'da yazılı bir temenni hâline gelmiştir. Bu hâldeki yargının asli görevlerini bağımsız olarak yerine getirmesi de mümkün olmamaktadır.

Tabii, bunları sadece biz söylemiyoruz. Bizim söylediklerimizi uluslararası raporlar da teyit etmektedir.

2012 yılında Avrupa Yargıçlar Birliği ile Demokrasi ve Özgürlükler İçin Avrupa Yargıçlar Deklarasyonu taslağı, tüm Avrupa ülkelerinin yargı

örgütlerinin oy birliğiyle kabul ettiği raporlardır. Bu raporlarda hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz nitelikleri arasında yer alan yargı bağımsızlığı, adil yargılanma hakkı ve yargıç güvencesi gibi kıstaslar bakımından Türkiye'nin karnesinin vahim derecede kötü olduğu, yargı ile ilgili sözde "iyileştirme" adı altında yapılmış olan yasal değişikliklerin, esasında, tam tersine çok negatif sonuçlara yol açtığı ifade edilmektedir. 2002'den sonra yapılan yargıya ilişkin kanun değişikliklerinin Hükûmet yanlısı bir tablo ortaya çıkardığını vurgulamaktadırlar.

Birkaç yıl önce İstanbul Bilgi Üniversitesinin yaptığı bir ankete göre, yargıya güven yüzde 42'lere düşmüştür. Bugün bir anket yapılsa nasıl bir sonuç çıkacak merak ediyorduk. Anayasa çalışmaları sırasında gittiğimiz illerde yapılan değerlendirmelerde "En çok neyin eksiğini hissediyorsunuz? En çok neye ihtiyaç var?" diye soru sorulduğu vakit "Adalet." cevabını almıştık.

Bir felsefeci, "Düşüncenin bilgiye dönüşmesi için eylemle sınanması gerekir." tespitinde bulunmaktadır. Yapılan değişikliklerin yeterli olmadığını ama eskiye göre daha iyi yapılar ortaya çıkardığını, bunun uygulamaya geçildiğinde daha iyi hissedileceğini savunanlar HSYK'nın kararlarıyla hayal kırıklığına uğramışlardır. Acıdır ki kurulun seçimlerden sonra açıkladığı objektif, tarafsız, adil ve eşitlikçi uygulamalarda bulunacaklarına dair beyanlar hayata geçirilememiştir.

Değerli milletvekilleri, biz yargıya, siyasetin ve yürütmenin nüfuz kanallarının önlenmesine yönelik tedbirlerin alınarak, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının şüpheden uzak bir şekilde teminine yönelik olarak yeniden yapılandırılması gerektiği düşüncesindeyiz.

Bu çerçevede, HSYK ile ilgili yapılan eleştirileri dört ana başlık altında toplayabiliriz. Bunlar; yargı üst kurullarının oluşumu ve üyelerinin seçimi, kurulun kararlarının yargısal denetimi, kurulun sekreterya hizmetleri ve bütçesi, hâkim ve savcıların denetimidir.

Bu eleştirileri ortadan kaldıracak somut önerilerimiz de şunlardır:

     Adalet Bakanlığı müsteşarı, kurulda doğal üye olarak bulunmamalıdır.

Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek üyelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından nitelikli çoğunlukla seçilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.

2010 Anayasa değişikliğinden sonra HSYK ile ilgili olarak yapılan bir diğer eleştiri de, seçilen üyelerin görev süresi dolduktan sonra tekrar seçilebilmeleridir. Biz, bu noktada da, bunun oldukça sağlıksız olduğu düşüncesindeyiz çünkü bir sonraki seçimi dikkate alarak verdiği kararların ne kadar adil olabileceğini düşünüyoruz. Bunun yerine süre altı yıl olabilir ama bir defaya mahsus olmak üzere seçilmeleri bizce daha doğrudur.

Yargı üst kurullarının kararları sonuç itibarıyla kişilerin hukuki durumlarına etki yapmaktadır. Bu nedenle de, çoğunluğu yargı mensuplarından oluşsa da, icra ettiği görevin idari nitelikte olması nedeni ve hukuk devleti ilkesi gereği, yargı kurullarının kararlarının yargısal denetime veya kararı veren makamın dışında bir başka makam tarafından etkili bir denetime tabi tutulması, uluslararası belgelerde ve çağdaş hukuk sistemlerinde kabul gören bir durumdur.

Değerli milletvekilleri, kurulun 2013 bütçesine gelince? Kurulun bütçesi ile ilgili olarak Anayasa'da bir düzenleme yapılmamış olsa da, 6087 sayılı HSYK Kanunu'nda kurulun kendi bütçesi ile yönetileceği düzenlenmektedir fakat bütçenin nasıl yapılacağı, kimler tarafından belirleneceği konuları hakkında tam bir netlik yoktur. Anılan kanunun 44'üncü maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca  "?bütçeyle ilgili görüşmelerde Kurulu Başkan -yani Adalet Bakanı- temsil eder; Başkanvekili ve Kurul üyeleri açıklama yapmak üzere davet edilemez." denmektedir. Bu durum, yargı üst kurulu üyelerinin kendi bütçeleri hakkında doğrudan etkili olamadıklarının göstergesidir. Oysa, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 2010 tarihli tavsiye kararı, yargısal sistemin bütçesi hazırlanırken eğer varsa yargı kurulları veya mahkemelerin idaresinden sorumlu diğer bağımsız makamlar, mahkemelerin kendileri ve/veya yargıçların meslek örgütlerine danışılmasını öngörmektedir.

Yine, bütçe konusunda kurulun kendi kaynakları olmalı ve bunları kendisi bağımsız olarak yönetebilmelidir. Kurulun kendisinin belirlediği bir bütçesinin olmaması durumunda, kaynakları elinde bulunduran makamların bunları kısarak kurula tesir etmeye çalışabilecekleri düşünülmektedir.

Sonuç olarak, biz, HSYK tarafsız bir şekilde, liyakat esaslı çalışmalarını yürüttüğü sürece devletimiz tarafından her türlü ihtiyaçlarının karşılanması gerektiği düşüncesindeyiz. Yeter ki onlar adaletli olsunlar. Eğer bir ülkede adalet var ise o ülkede korkulacak bir şey de yoktur. Ama bugün her saniyemizin korku içerisinde olmasının sebebini de burada aramak gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, Adalet Akademisi ile ilgili hususlara değinmek istiyorum. Adalet Akademisinin en önemli görevi hâkim ve savcıların eğitim faaliyetleridir. Adalet Akademisi öyle eğitim programları yapmalı ki hâkimler ve savcılarımız kanaatlerine veya mensubiyet duydukları grubun çıkarlarına göre değil de sadece hakkın tecellisini ortaya çıkaracak kararlar vermelidirler. Şu an için Adalet Akademisi tamamen siyasi iktidarın kontrol ve denetimi altındadır. Adalet Bakanı, Bakanlık Müsteşarı, Ceza İşleri Genel Müdürü, Hukuk İşleri Genel Müdürü, Kanunlar Genel Müdürü, Avrupa Birliği Genel Müdürü, Personel Genel Müdürü, Eğitim Dairesi Başkanı Adalet Akademisi Genel Kuruluna üyedirler.

Hâkim ve cumhuriyet savcı adaylığı sözlü sınavı Adalet Bakanlığı tarafından yapılmakta. Yazılı sınav ÖSYM tarafından yapılıyor. Adaylığa atananlar ise stajlarının önemli bir bölümünü Adalet Bakanlığının kontrolü altındaki Adalet Akademisinde yapmaktadırlar. Tabii, sistem böyle olunca da tornadan çıkmış gibi tek tip hâkim, savcı yetiştirilmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir.

Daha önce bu durumdan rahatsızlıklarını dile getirenlerin dümene geçince sessizliğe bürünmeleri de oldukça manidardır. Aslında bu durum başka bir tehlikeyi de barındırmaktadır. Şöyle ki: Hâkim, savcı adaylığı sözlü sınavını Adalet Bakanlığı yapmakta. Bu adaylar Adalet Bakanlığının kontrolündeki Adalet Akademisinde eğitilmekte, iktidar tarafından oluşturulan HSYK bu adayları mesleğe kabul etmekte ve bu adaylar mesleğe atanınca güya tarafsız oy kullanarak Adalet Bakanlığınca oluşturulan listeye oy vererek HSYK üyelerini seçmekte. Böylece oluşan HSYK ise hâkim savcıların tayin, terfi, disiplin vesaire işlemlerini yerine getirmekte, yüksek mahkemelere üye seçimi yapmaktadır. Görüleceği üzere iki ucu ballı değnek. E, tabii, bu durumda şikâyet etmeye ne gerek var ki?

Değerli milletvekilleri, malumunuz, yakın zamanda Türkiye bir skandalla çalkalandı. Hâkim, savcı yazılı sınavlarına şaibe karıştı ve ÖSYM yaptığı şaibeli sınavı iptal etmek zorunda kaldı. Gerçi son derece bağımsız olduğu iddia edilen Türk yargısı, son derece adil olduğu iddia edilen bir karara imza atarak, bu sınav iptaliyle ilgili yürütmeyi durdurma kararı verdiyse de adalet dağıtacak insanların alınacağı sınavın dahi şaibeli olması ülkemiz adına utanç verici bir durum olmuştur yani hâkimler, savcılar başkalarının hakkını gasbederek imtihanda netice alıyorlar ve ondan sonra da kürsüye çıkıp adalet dağıtacaklar. Bu olsa olsa ancak bu on yıllık anlayışın adaleti olur. Kul hakkından bahsedenlerin kul hakkı kavramından ne anladıklarını gerçekten merak ediyorum. Bunun adı kul hakkı yemek değil de nedir?

Sözlerimi, ibret olması temennisiyle, şu sözlerle bitirmek istiyorum: Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir. Adaletsizliği işleyen, çekenden daha sefildir. Adaletin, Adalet ve Kalkınma Partisini kalkındıran adalet olmaktan çıkması dileğiyle hepinizi saygılarla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.