GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/102, 461, 682, 977, 981, 982) No. lu Hayvanların Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:44
Tarih:16.01.2020

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA YEL (Tekirdağ) - Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekillerimiz ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletim; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, Hakkâri Çukurca'da bir eğitim çalışması sırasında şehadete yürüyen 2 kahraman askerimiz Tolga Kaplan kardeşim ve Sait Miyanyedi kardeşime Allah'tan rahmet ve diğer 2 gazimize de sağlıklı, şifalı günler diliyorum. Allah, inşallah, bundan sonra bizlere, bu aziz millete şehit haberleri aldırmasın diyorum.

Özellikle de Hayvanların Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonumuzun genel görüşmesinin de hayırlı ve uğurlu olmasını dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz 8 Mayıs tarihinde, Mecliste grubu bulunan tüm partilerin, tüm grupların ayrı ayrı vermiş oldukları önergelerin birleştirilerek geçtiğimiz şubat ayı içerisinde kurulmasına karar verilen bu Komisyon, 8 Mayıs tarihinde ilk toplantısını yapmasıyla çalışmalarına başladı. Ben de bu Komisyonun Başkanı olarak, özellikle tüm partilerden bu Komisyona çok değerli katkılar veren, birbirinden çok değerli 11 milletvekilimize ayrı ayrı huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Yine, bu Komisyon çalışmalarına destek veren Meclis çalışanlarımıza, uzman arkadaşlarımıza ve yine Meclise gelip de sunumlarını hazırlayan 5 Bakanlığımızın değerli bürokratlarına, 13 belediye başkanlığı yetkililerimize ve yine STK'lerimize; 21 tane doğasever ve hayvansever STK'lerimizi dinledik, onların gerçekten hepimizi ayrı ayrı bilgilendirdikleri çok önemli görüşleri vardı; hepimize ilham veren bu görüşlerinden dolayı hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Yine, baro başkanlıklarımız ve konuyla ilgili, muhatap olabileceğini düşündüğümüz farklı farklı gruplardan toplamda 81 kişi ve onlarla birlikte gelen yüzlerce kişinin de yine görüşlerini aldık. 4 tane ayrı gezi düzenledik. Bu gezilerde de sahadaki durumu yakından görme şansımız oldu.

Benden önceki konuşmacılar birçok konuda tabii ki kapsamlı bilgiler verdiler. Tabii, en önemlisi de bir merhamet kültürünün temsilcisi olarak bizlerin, dedelerimizin, atalarımızın aslında dünyaya örneklik teşkil etmiş olan pek çok çalışması, pek çok ahlaki duruşundan sonra acaba ne oldu da günümüzde geldiğimiz dönemde hayvanlara eziyet eder olduk, birbirimizi kırar olduk, gönüllerimizi kırar olduk? Esas mesele buydu, işin ruhuna böyle başlamamız gerekiyordu. Sadece kanunlarla bizim yapabileceklerimizin dışında da aslında bütün toplumumuzu uzlaştırmak, toplumumuzu birleştirmek ve birbirimizin gönüllerini kazanabilmek, aynı zamanda, birlikte nefes alıp verdiğimiz canlarımızı, yakın dostlarımız olan hayvanları da düşünerek "bu dünyada hep beraber yaşamalıyız, mutlu yaşamalıyız, biz beraber de mutlu olabiliriz"i, bu mantığı oturtmamız gereken bir çalışma içerisinde olduk. İleride çocuklarıma, torunlarıma bırakabileceğim en iyi miraslardan bir tanesinin bu Komisyon çalışmasında bulunmak olduğunu düşünüyorum. Bu Komisyonda bulunmak gerçekten benim için ayrı bir onur ve kıvanç meselesi. Çünkü, kimsesizlerin kimsesi olmak, o canların, bize emanet olunan o canların kimsesi olabilmek için yapmış olduğumuz mücadele, bu konuda karınca kararınca da olsa düşüncemizin olması ve bundan sonra yapılacak olan -inşallah- mevzuat çalışmalarına da iyi bir altlık oluşturduğunu düşündüğümüz bu raporun da ben vatanımıza, milletimize ve bu can dostlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Türkiye Cumhuriyeti, bugüne kadar yapmış olduğu çok önemli atılımlarla, temel hak ve özgürlükler alanındaki gelişmelerle birlikte hayvan hakları konusunda da yapmış olduğu çalışmaları bir kat daha artırarak, vites büyüterek dünyaya atalarımızın örnek olduğu gibi yine örnek olacaktır diye düşünüyorum. Bizim, aslında bu anlamda Batı'dan alacağımız bir şey yok. Tarihimize baktığımız zaman, atalarımıza döndüğümüz zaman, hem dinî düşüncelerimizi hem gelenek ve göreneklerimizi incelediğimiz zaman pek çok iyi örneği görüyoruz. İşte, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'in, kedisi Müezza'yı, ayakları dibinde, fistanının üzerinde uyuduğu zaman uyandırmamak için eteğini kestiğini biliyoruz. Yine, ordusuyla bir yerden hareket ettiği zaman, yavrularını emziren bir köpeği rahatsız etmemek için ordusunun yönünü değiştirdiğini biliyoruz. Yine, bizim Osmanlı ve Selçuklu ecdadımızın kuş evleri yaptığını; göçmen kuşların, yolda düşkün kalan hayvanların bakımını yapabilecekleri, Bursa'da "Gurabahane-i Laklakan" ismiyle oluşturdukları o yapıları, hastaneleri, şifahaneleri, pek çok vakfı biliyoruz. İşte, bizler böyle bir medeniyetin bekçileriyiz. Atalarımızdan aldığımız bu asil ruhla evelallah başaramayacağımız hiçbir şey yoktur. Bu anlamda, bütün milletimiz de bizimle aynı hususta hemfikirdir. Bu çalışmalar sırasında da gördük ki tüm siyasi parti gruplarından temsilcilerimiz de aynı şeyi düşünmektedirler ve bizler üç aylık araştırma komisyonu süresi içerisinde bu çalışmamızı hiç de zorlanmadan arkadaşlarımızın büyük bir desteği, emek ve gayretiyle bitirdik, tamamladık; 21 Ekim tarihinde bitirdiğimiz raporumuzu 22 Ekim tarihinde Sayın Meclis Başkanlığımıza da sunduk. İşte, şimdi, bundan sonra, bugüne kadar yapılmış olan veya olmayan, çeşitli nedenlerle eksik kalan hususların tamamlanması süreci başlıyor diye düşünüyorum.

Aslında, baktığımız zaman, 2004 yılında çıkarılmış olan 5199 sayılı Yasa'nın çağdaş bir yasa olduğunu, amma velakin uygulamadan kaynaklanan sıkıntılardan dolayı da zaman zaman problemler yaşandığını görüyoruz.

Tabii, özellikle doğasever ve hayvansever STK'lerimizin üzerinde özellikle durdukları birkaç bazı konudan ben bahsetmek istiyorum.

Öncelikle, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nun isminin "hayvan hakları kanunu" olarak değiştirilmesini talep ediyorlar ve biz de bunu Komisyon olarak gayet uygun gördüğümüzü ve raporumuza da bunu aldığımızı, bundan sonra yapılacak olan yasanın isminin de mutlaka "hayvan hakları kanunu" olarak değiştirilmesini ve hayvanların refahını gerçekten insanlar gibi canlı, duygusal varlıklar olduğunu düşünerek, 5199 sayılı Kanun'da bir "mal" ve "eşya" olarak tanımlanmasından uzaklaşarak bunun günümüze uygun hâlde, onların da duygusal birer varlık olduğunu gözeterek ve artık hukukun bir öznesi hâline gelmesinin mutlaka zorunlu olduğunu düşünerek yolumuza devam etmek gerektiğini düşünüyoruz.

Yine, özellikle bu "mal" ve "eşya" olarak sayılmasından dolayı, Kabahatler Kanunu'na göre, bir canlıya, bir hayvana zarar verildiği zaman hiç de caydırıcı olmayan idari yaptırımların, idari cezaların bugüne kadar sonuç alıcı olmadığını gördük ve o nedenle, hem sosyal medyada, görsel ve yazılı medyada hem de günlük hayatımızda rastladığımız, vicdanlarımızı sızlatan, zaman zaman gerçekten ağladığımız veya gözyaşımızı içimize akıttığımız görüntülerin artık bundan sonra olmaması için elimizden gelen gayreti göstermek zorundayız. İşte, bu nedenle bunun kurumsal olması lazım. Sadece üzülmek yetmiyor, aynı zamanda bunun karşılığının da mutlaka cezai yaptırımlarla sağlanmasının zorunlu olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle de Türk Ceza Kanunu'na göre bu fiillere karşı ertelenmesi mümkün olmayan, paraya çevrilmesi mümkün olmayan şekilde en az iki yıl bir ay olmak üzere cezalandırılmasının, bu hayvanlara yapılan işkence ve kötü muamelenin bertaraf edilebilmesi, bundan sonra bu görüntülerle karşılaşılmaması için de çok anlamlı ve elzem olduğunu düşünüyoruz.

Bunları yaparken bu işte görevli olan kurum ve kuruluşlara da tabii ki göz attık. Bu konuda, merkezî olarak Tarım ve Orman Bakanlığımız Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu işlere baktık. Bu konudaki eksiklik, aksaklıklar nedir, ne değildir, yapılması gerekenler nedir; personel araç gereç ve ödenek konusunda daha çok takviye edilmesi gerektiğini raporumuzda belirttik. Bununla ilgili, yine, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü uhdesinde bir "hayvan refahı" veya "hayvan hakları fonu"nun oluşturulmasının elzem olduğunun altını çizdik. Bu yapıldıktan sonra da özellikle belediyelere verilen görevlere göz attığımızda, Türkiye'deki 1.800'ün üzerindeki belediyeden ne yazık ki sadece ve sadece 234'ünde ancak barınaklar olduğunu, amma velakin bunların da çok önemli bir kısmının yeterli olmadığını, bir kısmında hatta hayvanlara işkence edilir hâlde uygulamaların olduğunu gördük.

Peki, buna sebep olan nedir? Buna kurumsal olarak, kanuni olarak baktığımız zaman, bu kanunlardan mülhem, herhangi bir şekilde ihmalî olarak kimsenin cezalandırılmadığı hususuna göz attık ve özellikle 5393 sayılı Kanun'un 14'üncü maddesinin, bu konuda asıl olarak önümüze bir şekilde çözüm önerisi getirebilecek madde olduğunu gördük. Çünkü belediyeler, asli görevleri olarak 5393 sayılı Kanun'da sayılan görevleri yapmakla kendilerini mükellef görmekteler. Çoğu zaman ya belediye başkanı ve ekibinin duyarsız kalmasıyla veya bu konularda ödenek yetersizliği bahane edilerek diğer tali konuların üzerine gidilmediğini gördük. O hâlde biz, bunu, hayvan sevgisi olsun olmasın, mutlaka bir belediye başkanının bu sorunu çözmek zorunda olduğu "Burada bir sorun alanı var, bu sorun alanını biz çözmek zorundayız." diyebileceği bir hâle getirmek zorundayız. O hâlde 5393 sayılı Kanun'un 14'üncü maddesinde asli görevlerine bunu saydıktan sonra, bu konuda ihmali olanlarla ilgili de 4483 sayılı Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'a göre haklarında görevi ihmal veya görevi kötüye kullanmadan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılmasının da zorunlu olduğunu, bunun da mutlaka yeni yasada gerçekleştirilmesi gerektiğini önemsediğimizi hatırlatmak istiyorum.

Tabii, özellikle, barınaklarda bir de personelle ilgili sıkıntılar var. Barınaklardaki personelin nasıl istihdam edileceği, hangi yeti ve yetkiyle donatılacağı konusu eksik. Bu konuda, barınakların, belediye başkanının kafasına göre kızdığı personelin sürgün yeri olarak gözetilen bir yer olmaması lazım. Barınaklarda, mutlaka, başta gönüllü personel olmak üzere, bu konuda eğitim almış, eğitim sertifikalı personelin çalıştırılabileceği ve bunun dışında hiçbir personelin çalıştırılamayacağının zorunlu hâle getirilmesi lazım. Barınakların mutlaka yirmi dört saat kameralarla gözetim altına alınmasının ve belediyelerin "web" sitelerinden de vatandaşlarımızın, bizlerin 7/24 izleyebileceği hâle getirilmesinin zorunlu olması gerektiğini düşünüyoruz.

Yine, mevcut 5199 sayılı Kanun'un 6'ncı maddesinde bahsedilen kısırlaştırma ve rehabilitasyonla ilgili bazı problemler olduğunu görüyoruz ve özellikle bizim önerimiz, yasa çıktıktan sonraki ilk altı ay içerisinde sokak köpeği ve sokak kedilerinin sayılarının mutlaka resmî olarak tespit edilebilmesi.

Şu anda tam ne olduğunu bilmediğimiz ve sorunu çözmek konusunda yüzde 100 bir strateji geliştiremediğimiz bir hususla karşı karşıyayız. Bu anlamda, stratejimizi doğru belirleyebilmek adına da altı ay içerisinde belediyelerimiz başta olmak üzere, valiliklere, özel idarelere, muhtarlıklarımıza vereceğimiz görevlerle de sokak hayvanlarının gerçek sayısını tespit edip hemen akabinde, dört yıllık bir süre zarfında da kısırlaştırma seferberliği yapma zorunluluğumuz var. Bunu yapmadığımız takdirde... Mevcut kanunun 6'ncı maddesinde "Sokak hayvanları rehabilitasyon merkezinden sonra bulundukları alana bırakılırlar." ifadesi var. Özellikle hayvansever toplum kuruluşları, STK'lerin de bu hususu önemsediğini biliyoruz; "Bizim kırmızı çizgimizdir, biz mutlaka bu hayvanların buraya bırakılmasını istiyoruz." diyorlar. Toplumda da huzursuzluk noktası burada başlıyor. Bu sefer, hayvandan korkan, hayvanların bir şekilde kendilerine saldırdıklarıyla ilgili çeşitli hikâyeleri olan ve bu konuda gerçekten saldırıya uğrayan vatandaşlarımız var. Bizim de bu konuda bu hayvanların sayısal olarak denetlenmesi, orta vadede bu işin çözümlenebilmesi ve popülasyonun kontrol altına alınabilmesi için önemsediğimiz bir konu kısırlaştırma seferberliği. İnanıyorum ki, Batı dünyasının yaptığı gibi uyutmak yani öldürmek bir çözüm değil; bizler vicdanlı bir milletiz, bu konuda da Batı'ya örnek olmamız lazım. Bizler birbirimize tahammül ederek, hayvanseverler hayvanlardan korkanları anlayarak, hayvanlardan korkanlar hayvanseverleri anlayarak, toplumsal konsensüsümüzü, huzurumuzu bir arada gözeterek bu sorunun da üstesinden geleceğimizi düşünüyorum.

Bu hayvanların takip edilmesi için de hem sahipli hayvanlara hem sahipsiz hayvanlara mutlaka çip takılması... Birbirlerine transfer yapılan yani bir köyden kente, bir kentten diğer kente transfer yapılarak bu işin takip edilemez hâlde olduğu günümüzden, bütün hayvanlara çip takılarak bu hayvanların denetlenmesi, takibi, sağlık kontrollerinin yapılması, zoonotik hastalıklara müdahale edilebilmesi ve her türlü tedbiri alabilmek için de, kontrol altına alınabilmesi için de çip uygulamasıyla birlikte, özellikle bir hayvanı sahiplendikten sonra sokağa bırakan vatandaşlarımıza da en az 10 bin lira olmak üzere bir idari yaptırım cezası getirilmesinin de zorunlu olmasını öneriyoruz, ki bu şekilde bir hevesle alınan hayvanlar kolay kolay sokağa bırakılmasın, herkes sorumlu bir şekilde davransın. Onların da bir can olduğunu unutmadan, onları da mutlaka gerekli çalışmaların yapılabileceği konusunda, bu anlamda, tüm toplum olarak bilinçlenmemiz için zorunlu olduğunu düşündüğümüz bir husus olarak değerlendiriyoruz.

Bunun yanı sıra, tabii, değerli arkadaşlarımız hep dile getirdiler, bizler aslında sadece sokak hayvanlarıyla ilgili hususlarda görüşlerimizi bildirmedik; bu konuda, canlı olan, bizimle birlikte nefes alıp verebilen, bu toprakları beraber paylaştığımız, suyunu beraber içtiğimiz güzel ülkemizin diğer güzel canlılarıyla beraber yaşama zorunluluğumuzdan dolayı, yaban hayatımızda karşılaştığımız sorunların giderilebilmesi için de önerilerimiz oldu.

Göçmen kuşlar konusunda da Türkiye gerçekten çok önemli bir yerde. Dünyada 5 tane çok önemli kuş göç yolunun 2 tanesi Türkiye'de. Bu anlamda, göçmen kuşların kollanması ve gelecek nesillere bunların da bir emanet olarak bırakılması için bizim üzerimize düşen pek çok görev var, bunların da raporda kapsamlı bir şekilde ele alınmasını sağladık.

Bunun yanı sıra, kamuoyunu çok yakından ilgilendiren faytonlarla ilgili, özellikle adalardaki fayton sorunlarıyla ilgili olarak da gidip yerinde incelemelerde bulunduk; gerçekten vicdanlarımızı sızlatan görüntülerdi. Dünyada metrekare başına en fazla atın düştüğü yerin adalar olduğunu öğrendik. Yaklaşık 1.800 tane at orada, adalarda sıkıştırılmış vaziyette, 277 tane fayton engebeli ada arazisinde büyük sıkıntılar içerisinde çalıştırılmakta. Ne yazık ki hem hayvan hakları ihlalleriyle ilgili hem de insan haklarıyla ilgili çok çarpıcı görüntülere sahne olan yerleri gördük. İşte, bunun giderilebilmesi için de gerekli tedbirlerin alınmasını raporumuzda ifade etmiştik. Bunlarla ilgili olarak, tabii, özellikle sadece adalara matuf olarak bu sorunun da ele alınmaması lazım. Türkiye'de at ve çeşitli benzer hayvanların da çektiği kızaklar, Doğu Anadolu'da kış şartlarında zorunlu olarak kullanılan, bu konuda bazı zorunluluklardan kullandığımız durumlar var. Bunu da gözeterek yeni yapacağımız yasada da il hayvan hakları kurullarının güçlü bir yapıya kavuşturulmasını ve her il için o ilde tedbirler alınmasını, hayvanlarla ilgili bu tarz hak ihlallerinin olmaması için de hem faytonlar hem de diğer konularda il hayvan hakları kurullarının güçlendirilmesini istiyoruz. Bu kurullar hâlihazırda var ama bunun daha da güçlü bir yapıya sahip olması için doğasever ve hayvansever STK'lerin daha çok bu kurullarda yer almasının, barolardan buralarda temsilciler bulundurulmasının, bu konunun üzerinde hassasiyetle durulmasının da bir zorunluluk olduğunu görüyoruz.

Bu konularla ilgili bizler adım atmaya hazırız. Biraz önce de bahsettiğimiz gibi, tarihten aldığımız bir gücümüz var, bunu da gelecek nesillere taşımak konusunda kararlıyız. Özellikle eğitim alanında yapılması gereken bazı çalışmalar var. Ana sınıfı öğrencilerimizden, okul öncesi öğrencilerimizden başlamak üzere de bu konuda atılması gereken adımları Millî Eğitim Bakanlığımızla paylaşıyoruz ve özellikle ilkokul 4'üncü sınıflarda hayvan hakları dersinin okutularak tüm gençlerimizin de bu konuda hem geçmişteki iyi örneklerimizi öğrenmesi hem de yapılması gerekenleri bir şekilde profesyonelce daha iyi öğrenebilmesi için bunun müfredatımıza girmesinin bir zorunluluk olduğunu görüyoruz.

Tabii, yine, bunun yanı sıra -İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu'yla da görüştüm- hayvan kolluğunu önemsiyoruz. Biraz önce bahsetmiş olduğumuz, Türk Ceza Kanunu'na göre fiillere uygulanacak işlemlerin bir şekilde hem önleyici kolluk gücü hem de bir olay, bir fiil işlendikten sonra bunların soruşturma ve kovuşturmasının da yapılabilmesi için polis, jandarma ve belediye zabıtasında bir kolluk gücünün de olmasının zorunlu olduğunu, bunun da bir farkındalık yaratacağını, artık her önüne gelenin hayvanlara eziyet etmek konusunda rahat davranamayacağını ve izlenebileceğini, bu konuda ceza alabileceğinin caydırıcılığının fazla olacağı bir kolluk gücünün de elzem olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Tabii, değerli arkadaşlar, konuşmamızda Hayvan Hakları Komisyonumuzla ilgili, gerçekten, arkadaşlarımızın bize değerli katkılarından bahsettim. Bizim de iktidarımız döneminde, 2002 yılından bu yana baktığımız zaman başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın göstermiş olduğu yolda, her alanda olduğu gibi çevreye duyarlılık alanında da önemli gelişmeler görüyoruz. Biz 2002'de geldiğimiz zaman Türkiye Cumhuriyeti'nde orman alanı 20 milyon 900 bin hektarı kaplarken şu anda, Allah'a şükürler olsun ki 23 milyon hektara yakın orman alanımız var. Son dönemde ülkelere baktığımız zaman, orman varlığını fiilî olarak, gerçek anlamda artıran ülkelerden bir tanesiyiz. Gelişebilmek için koruma, kullanma dengesini gözeten, bu anlamda, mutlaka, kullanırken korumayı da aklımızdan eksik etmeyen bir hükûmetiz Allah'a şükürler olsun ve yapmış olduğumuz çeşitli uygulamalarla da bunu hep gösterdik, milletimizin gönlünde bu anlamda taht kurduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yel, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

MUSTAFA YEL (Devamla) - Bundan sonra da inşallah, milletimizin hizmetkârı olarak her alanda olduğu gibi çevre alanında da, hayvan hakları konusunda da, mazlum coğrafyalarda da olmak kaydıyla bizlerden hizmet bekleyen kim varsa herkese hizmetkâr olmak konusunda, inşallah, Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde yolumuza devam edeceğimizi bir kez daha buradan aziz milletimize duyurmak ve bu Komisyonun çalışmalarının inşallah, gelecek dönemde, önümüzdeki günlerde Meclisimize geleceğini düşündüğümüz hayvan hakları yasasının bir altlığı olacağını belirterek konuşmama son vermek istiyorum.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)