GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SERMAYE PİYASASI KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:35
Tarih:06.12.2012

BDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; her ne kadar bütün eleştirilerimize ve uyarılarımıza rağmen bu yasa Meclisten doludizgin geçiyorsa da uyarılara devam edelim çünkü gelecekte bu tartışmaları hatırlamak zorunda kalacağız.

Birincisi, bu Sermaye Piyasası Kanunu'nu tartıştığımız dönem dünyanın yeni bir büyük iktisadi krizle yüzleşmeye hazırlandığı bir dönem. Bu dönemle ilgili yorum yapan iktisatçılar, 2013 krizinin 2008 krizinden de çok daha yıkıcı olacağına dair öngörülerde bulunuyorlar ve bu öngörüleri yaparken, özellikle Çin'deki iktisadi yavaşlamanın Amerika Birleşik Devletleri'nde yol açacağı yavaşlamanın yanı sıra "BRIC ülkeleri" denilen yani Brezilya, Güney Afrika, Hindistan ve Çin ve bunun yanına Türkiye ve Meksika'yı da katarak "yükselen piyasa" denilen bu piyasaların, Avrupa, euro bölgesindeki, Birleşik Devletler'deki ve Britanya'daki duraksama nedeniyle son derece önemli bir duraksamanın içerisine gireceğini söylüyorlar. Bu da bir kehanet sayılmaz çünkü başlıca tedarikçilerindendir Türkiye bu piyasaların. Dolayısıyla üretim tabanında gerçek bir fırtınanın -özellikle İsrail ve İran arasındaki olası savaş da göz önünde tutulduğunda- 2013'te bizi beklediğini söylüyor.

Ayrıca 2013 bakımından eldeki iktisadi veriler de önemli sıkıntılara işaret ediyor. TÜİK'in yayınladığı araştırmada Türkiye'de sürekli yoksulluk riski altında bulunanların oranının yüzde 18,5 olduğu ortaya çıktı. 2009 yılında bu yüzde 17,3 iken 2010'da da 18,5'a yükselmişti. Demek ki sürekli yoksulluk riski altında bulunanların sayısı son derece yüksek.

Sizin için çarpıcı olabilecek başka bazı grafik göstergelerden söz edeyim. Yani grafikten kastım, bir resim gibi gözünüzün önüne getirin.

Türkiye'de yaşayanların yüzde 41,7'si oturduğu konutta izolasyondan dolayı ısınma sorunu yaşıyor; yüzde 41,6'sının konutunda sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçevesi gibi sorunlar söz konusu; yüzde 61,8'inin taksit ödemeleri ve borçları var ve bunların yüzde 26,2'si için bu çok büyük yük ve nihayet Türkiye'de yaşayanların yüzde 63'ü ciddi finansal sıkıntıyla karşı karşıya, belirlenmiş 9 temel ihtiyaç maddesinden en az 4 tanesini karşılayamıyor. Sürekli yoksulluk riski altında bulunanların sayısı yaklaşık 30 milyon civarında. Bu, Türkiye'nin nasıl bir sosyal hayat içerisinde olduğunu gösteriyor. Bu sosyal hayatın kıyısında bir yerde "borsa" diye bir şey var, dün de konuşmuştuk. Bu "borsa" dediğimiz şey, aslında, ulusal borçtan kaynaklanan, ulusal borcun, "millî borç" dediğimiz şeyin yol açtığı anonim şirketler, bunların menkul değer alışverişleri ve borsada kumar oynama ve modern bankokrasiye imkân veren bir iktisadi modele yol açtığını biliyoruz. Burada, sadece Karl Marx'ın değil, Roubini, Stiglitz gibi Amerikalı piyasa iktisatçılarının da söylediği gibi, aslında bu borsalar eninde sonunda küçük balıkların köpek balıkları tarafından yutulduğu, kuzuların borsa kurtları tarafından yutulduğu can ve kan pazarları.

Şimdi, bu anlamsız iktisadi ilişkiye dair net başka göstergeler var. Anlamsızdan kastım, gerçek üretim, gerçek büyüme rakamları açısından. Borsa şirketlerinin kârları geçtiğimiz yıl yüzde 33 yükseldi, başka hiçbir şey yüzde 33 yükselmedi. Halkın gelirleri yüzde 33 yükselmedi, üretim şirketlerinin kârları yüzde 33 yükselmedi ama borsa şirketlerinin kârları yüzde 33 arttı ve borsada işlem gören 16 banka 13,2 milyar kâr açıkladı. Bu, borsada işlem gören 362 şirketin elde ettiği kârın yüzde 40'ı. Aslında dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Aşırı finansallaşma, finans sermayesinin bütün üretim süreci üzerinde bir ur gibi büyümesinden doğan bir sürdürülemez iktisadi hayat "borsa" denilen bir şeye yol açıyor. "Borsa" dediğimiz şey, aslında gelecekteki varsayılan kârlar üzerinden oynanılan kumarlar ve bu kumarlar içerisinde yer alan son derece küçük bir azınlığı Türkiye'nin ve biz, bunun üzerinde konuşuyoruz saatlerdir ve bekleniyor ki bu borsa düzenlemesi gerçekleştiği takdirde Türkiye dünya için önemli bir finansal yönetim merkezi hâline gelsin.

Önemli finansal yönetim merkezlerinin aslında esasen New York ve Tokyo borsaları olduğunu biliyoruz, geri kalanlar bunların aracılığını yapıyor. Yani Türkiye, esasen, dünyada dolaşan hayalî mali sermayenin kendi içinden geçmesine imkân vererek burada bir toplum için çıkar elde edeceğini düşünüyor fakat böyle bir imkân yok arkadaşlar. Böyle bir imkân yok çünkü eğer 2013'te öngörülen kriz gerçek ise bu krize karşı koyacak olan tek şey maddi üretim temelleri gerçekten güçlü olan toplumlar, topluluklar. Türkiye, ne yazık ki, ortaya konulan iktisadi yapının da gösterdiği gibi, bütün bunlara göğüs gerecek kararlılıktan uzak.

Türkiye, AKP Hükûmeti yönetiminde bu krizden Amerika Birleşik Devletleri'nin yanında sıkıca durarak, bölgesel hâkimiyet mücadelesi içerisinde aktif bir biçimde yer alarak, olası savaşlar içerisinde yükselerek kendi rolünü yükseltmeyi ümit ediyor. Bunun, halkımız için, bölge halkları için, dünya halkları için nasıl büyük bir sorun ve felaket olduğunu söylemeye gerek bile yok.

Gördüğümüz gibi, öngörülen iktisadi modelle, öngörülen finansal işleyişle gerçek hayat arasındaki ilişki böyle zalimane. En yoksullar için, en ezilenler için, en dışlananlar için hiçbir şey ifade etmeyen, tam tersine yoksulluk, gerileme, sömürü, aşırı sömürü, daimî işsizlik, sürekli yoksulluk anlamına gelen bir iktisadi modelin tacı olan, pırlantası olan borsa yani bu büyük kumarhane Türkiye'de geleneksel değerlere en çok değer verdiğini söyleyen bir hükûmet tarafından toplumun başına bir çorap gibi örülüyor.

Şimdi, bu sermayenin ördüğü çorabı bir "taç" diye topluma inandırmaya çalışan bu yaklaşımla hiçbir şekilde uzlaşmayacağımızı? Aslında Türkiye'nin yaşadığı bütün sosyal meselelerin, bütün iktisadi, bütün siyasi meselelerin bağrında, temelinde bu hâkimiyet modelinin yattığını düşünmek için, görmek için çok da âlim olmaya, çok da arif olmaya gerek yok. Ancak, Türkiye halkları, son derece zalimane biçimde, bankaların kurduğu bu sömürü düzeni içerisinde herkes birbirine borçlanarak, gelecekteki kazançlarını bugün borç olarak yatırarak ama gelecekte hiçbir şey kazanmayarak, sürekli darboğaz içerisinde yaşayarak ödüyorlar. Bunun karşısına çıkabilme cesaretini gösterdiğimiz gün, gösterildiği gün, bütün bu, gerçekte çöken yani hepsi rutubetli, çürümüş evlerde yaşayan halkı, yaşadıkları hayatın ancak o kadar olabileceğine dair bu tez ile nüfusun yüzde 10'unun geri kalan yüzde 90'ının kazançlarının yüzde 50'sini elde ettiği bir düzenin iyi bir düzen olduğuna inandıran bu göz bağcılığının yıkılması için elimizden gelen çabayı göstereceğiz.

Borsa bir kumarhanedir. İyi bir kumarhane sahibi olan sadece kumarhaneci olur, başka hiçbir şey olmaz. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.