| Konu: | Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 13 |
| Tarih: | 05.11.2019 |
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık on günden beridir Meclis Genel Kurulunun gündeminde özellikle parti grubumuz, partimize yönelik hukuksuz uygulamaları dile getirdiği zaman maalesef ki AKP tarafından muazzam tepkiyle karşılanmakta. Ben de Türkiye'deki yargının ne durumda olduğunu çok kısa başlıklarla hatırlatmaya çalışmaya çalışacağım, gündemimize sokmaya çalışacağım.
Geçen hafta bir hatip kendisinin on beş yıllık bir yargıçlık hayatının olduğunu söyleyerek HDP'li milletvekillerine, eş belediye başkanlarına, encümenlerine, yöneticilerine yapılan uygulamaların hukuki olduğuyla ilgili bazı açıklamalarda bulundu.
Arkadaşlar, Türkiye'de yargı, tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirmiştir. Türkiye'deki yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı kalmamıştır. Özellikle de söz konusu Kürtler, Kürtlerin temsilcileri, milletvekilleri, belediye başkanları, encümenleri, il-ilçe başkanları ve yöneticileri tamamen taraflı ve bağımlı mahkemeler tarafından yargılanmaktadırlar.
Yargı kurumu âdeta yürütmenin, iktidarın bir yan kuruluşu olarak çalışmaktadır; güvenilirliği kalmamış, itibarı yerle bir olmuş, yerlerde sürünmektedir. Yargı kendisini bu hâle kendi uygulamalarıyla getirmiştir. İktidar ve onun başı gibi düşünmeyen kişileri, kurumları, Alevileri, sendikacıları, akademisyenleri, gazetecileri, sanatçıları cezalandıran ve AKP'nin bir bürosu gibi çalışan yargı hâline gelmiş bir yargıdan söz etmekteyiz.
Arkadaşlar, Hükûmet yargıyı kullanarak yargı eliyle çeşitli mühendislik çalışmaları yürütmektedir. En başta, 4 Kasım 2016 tarihinde Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere, yine aynı tarihte bu Mecliste partimizin Grup Başkan Vekilliğini yapmış olan İdris Baluken'e yönelik ve bunların şahsında 11 milletvekilimize yönelik yapılan bir hukuk operasyonu neticesinde bu vekillerimiz ve genel başkanlarımız hâlen cezaevinde.
Şimdi, yürütme ve onun başı neden yargıyı bu kadar etkilemekte, neden yargıyı yönlendirmekte? Buna birkaç örnek verelim: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Selahattin Demirtaş kararında derhâl tahliye kararı verilmesine hükmetti. Anayasa'nın 90'ıncı maddesi çok açık. Derhâl serbest bırakılması gereken Demirtaş, yine yürütmenin başı tarafından "Bu karar bizi bağlamaz, karşı hamlemizi yapıp bunu boşa çıkaracağız." dedi. Bu, işte, açık bir şekilde, iddiamızın ispatı, delili konumunda. Bunun neticesinde de Selahattin Demirtaş'ın apar topar istinaf mahkemesinin vermiş olduğu karar neticesinde hükmü kesinleştirildi, cezaevinde tutuldu.
Yine, yerel mahkeme vermiş olduğu bir tahliye kararı sonucunda Demirtaş'ın serbest bırakılmasına hükmetti. Yine yürütmenin başı "Biz hiçbir şekilde bunu serbest bırakamayız. Eğer biz bunu serbest bırakırsak şehitlere hesap veremeyiz." dedi. Bunun neticesinde -yargı tarihinde, belki de dünya yargı tarihinde eşine az rastlanır- aynı iddia ve ithamlarla yeniden ikinci kez tutuklanmak zorunda bırakıldı ve tutuklandı.
Yine, Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken 24 Haziran seçimlerinde Batman ilinden milletvekili adayı yapıldı ve birinci listedeydi. Liste açıklanır açıklanmaz, açıklamanın üzerinden daha yirmi dört saat geçmeden, Antep İstinaf Mahkemesinde olan dosyası bir gün içerisinde, arkadaşlar, bir gün içerisinde ele alınıp kesinleştirildi ve İdris Baluken'in milletvekili adayı olmasına engel kondu.
İşte, bütün bunları bir araya getirdiğimiz zaman, hele hele son dönemde belediyelerimize yönelik kayyum atamaları... Bakın arkadaşlar, Hakkâri Belediye Başkanı, Yüksekova Belediye Başkanı, Nusaybin Belediye Başkanı, Erciş Belediye Başkanı aynı gün ve aynı saatte gözaltına alındılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın.
ERDAL AYDEMİR (Devamla) - Aynı gün ve aynı saatte savcılık soruşturmasına çıkartıldılar ve yine aynı gün ve aynı saatte tutuklanıp cezaevine gönderildiler. Bunlar bir tesadüf müdür arkadaşlar? Alın, işte bağımsız ve tarafsız olan yargının düştüğü hâl! Bununla da yetinilmedi, başta Selçuk Mızraklı olmak üzere, Kezban Yılmaz... Yine bugün yeni haberini almış olduğumuz Hakkâri Belediye Başkanımız, Yüksekova Belediye Başkanımız ve Yüksekova Eş Belediye Başkanımız bulundukları Van Cezaevinden Elâzığ Cezaevine sürgün edildi, tıpkı Selçuk Mızraklı ve arkadaşlarının Kayseri'ye sürgün edilmeleri gibi.
Arkadaşlar, ceza hukukunun olmazsa olmaz ilkesi -eğer bir suç isnadı yapılmışsa- suçun kişiselliği ilkesidir. Siz, bir kişiye vermiş olduğunuz cezadan dolayı onun ailesi, eşi, çocukları ve yakınlarına da ceza veremezsiniz. Siz, bu sürgünlerle bu kişilerin ailelerine de ceza vermiş duruma gelirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Aydemir, toparlayın.
ERDAL AYDEMİR (Devamla) - Çok özür dilerim, son sözlerim.
İşte, yine konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu bir karar: Tutuklandığı yerde eğer uygun cezaevi varsa kişi orada tutulur. Bunun nedeni de ailesiyle, yakınlarıyla, eşiyle, çocuklarıyla rahat bir ortamda ilişkisinin sağlanabilmesidir. İşte bütün bu kararlar olmasına rağmen Anayasa'nın 138'inci maddesi bu ülkede her gün çiğneniyor; yürütme tarafından çiğneniyor, yürütmenin başı tarafından çiğneniyor. Yürütmenin başı bir kelamda bulunuyor, aynı gün ve saatte yargı gereğini yapıyor. Alın size bağımsız, tarafsız yargı!
Son olarak... Yine bir Alevi Konfederasyonu Başkanı olan Turgut Öker İstanbul Cumhuriyet Savcılığının çıkarmış olduğu davete binaen ifade vermek için İstanbul'a geldi, kendi rızasıyla bilerek isteyerek geldi ama karşılığında adli tedbir uygulanarak, yurt dışı yasağı konarak seyahat etme özgürlüğü elinden alındı. Bu da yine bir talimat neticesinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydemir, tamamlayın, bitirin.
ERDAL AYDEMİR (Devamla) - İşte, yargının düştüğü hâl, talimat yargısı...
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)