| Konu: | Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 31.10.2019 |
MHP GRUBU ADINA LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 106 sıra sayılı Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk milletinin kimliği ve karakterine en uygun yönetim biçimi olan cumhuriyetimizin 96'ncı yıl dönümünü kutlar, bu hikâyenin oluşmasında emeği geçen kahramanlarımıza, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına minnet ve şükranlarımı sunuyorum. İlelebet vatanımız olacak bu aziz topraklar için can veren İstiklal Harbi şehitlerimizden Kıbrıs Barış Harekâtı şehitlerine, terörle mücadele şehitlerimizden Fırat Kalkanı Harekâtı şehitlerimize, Zeytin Dalı Harekâtı şehitlerimizden Barış Pınarı Harekâtı şehitlerimize kadar ebediyete intikal etmiş olan tüm şehitlerimize birbiri arasında bir farklılık gözetmeksizin rahmet, minnet ve şükranlarımı sunuyorum. Gazilerimize de Cenab-ı Allah'tan acil şifalar diliyorum.
Kıymetli milletvekilleri, kanun teklifiyle ilgili Komisyon tutanaklarına şöyle bir bakarken bu kanunun hem geç kalmışlığından dolayı hem de öneminden dolayı çok güzel bir ifade okudum. İfadenin sahibi Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Profesör Doktor Uğur Sunlu. Uğur Sunlu Hocamız kendisinin fikirleri ve görüşleri alınmak üzere Komisyona davet edildiği zaman yasayla ilgili, yasanın önemiyle ilgili ve geç kalmışlığıyla ilgili güzel bir ifadede bulunuyor, Uğur Hocam aynen şunu söylüyor: "Türkiye'nin en yaşlı su ürünleri mühendislerinden bir tanesiyim. Biz herhâlde 1380 sayılı Kanun'la emekli olacağımızı düşünüyorduk ama Allah bize bugünleri de gösterdi." Aslında Uğur Hocamın bu ifadeleri bu kanunun ne kadar kıymetli ve değerli ama biraz da geç kalınmış olduğunu gösteriyor.
Değerli milletvekilleri, su ürünleri vatandaşlarımız için değerli bir gıda kaynağı olmasının yanında 82 ülkeye ihracı yapılan ve 950 milyon dolarlık girdi elde edilen önemli bir ihraç kalemidir. Biyolojik zenginlik bakımından çok nadide ülkelerden biri olan ülkemiz, aynı zamanda 4 denize sahip olmakla da büyük bir avantaja sahiptir.
Denizlerimiz hem ekolojik hem de biyolojik özellikleri bakımından birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Denizlerimizin yanında, 200'ün üzerinde göl mevcudiyetimiz de bulunmaktadır. Sahip olduğumuz tüm tatlı ve tuzlu su kaynaklarımız aynı zamanda su ürünleri varlığıyla da değerli konumdadır.
Su ürünleri, bugün itibarıyla yaklaşık 250 bin insana iş alanı açan ve oluşturduğu katma değerle ülkemize artı bir değer katan önemli bir sektördür. Bu sektör, gelişimini bugünlere 1971 yılında çıkarılan 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu'yla taşımıştır. Ancak bu kanunun aradan geçen onca yıl, gelişen teknolojik imkânlar, bilimsel, çevresel, ekonomik ve sosyal hususlar ile sektörün ihtiyaçları da göz önüne alınarak günümüz koşullarına uyumlu hâle getirilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Unutulmamalıdır ki doğal kaynaklar sonsuz değildir, koruma ve kullanma dengesi mutlaka sağlanmalıdır. Bu ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak hazırlanan kanun teklifiyle su ürünlerinin sürdürülebilir yönetimi ve balıkçılık kaynaklarımızın korunmasına ilişkin ihtiyaç duyulan hususlarla ilgili düzenlemeler yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan bu kanun teklifiyle başlıca yasa dışı su ürünleri avcılığı ve kural dışı su ürünleri yetiştiriciliği faaliyetlerinde caydırıcılığın sağlanması, su alanı ve suyun kiralanmasında yetkili kurumların belirlenmesi, doğal türlerin korunmasına, istilacı ve yabancı türlerin kaynaklarımızda yayılmasının önlenmesine yönelik balıklandırma faaliyetlerinin kurallara bağlanması, avcılık ve yetiştiricilikte verilen izin ve ruhsatların günün şartlarına göre düzenlenmesinin sağlanması, balıkçı gemilerimizin başta ülke kara sularına ve uluslararası sulara avcılık amaçlı gidişlerinin kurala bağlanması, su ürünlerinin kaçak yollardan yurt dışına çıkarılması ve canlı olarak yurt içine sokulmasının engellenmesi, su yapılarının bulunduğu alanlarda biyoçeşitliliğin korunması amacıyla bazı değişiklikler yapılması öngörülmektedir.
Kanun teklifi hazırlanırken konusunda uzman bürokratlardan, bilim insanlarından ve STK'lerden görüş alınmış ve nihayetinde bugünkü seviyeye getirilmiştir. Elbette hazırlanan bu yasa teklifinin eksikleri olacaktır. Ortaya çıkabilecek bu eksiklerin gözlemlenerek iyileştirilmesi hususunda gerekli çalışmaların da süreç içerisinde yapılacağını ummaktayız.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi açısından sürece olumlu katkı sağlayacağını düşündüğümüz bazı hususları siz değerli milletvekillerimizle paylaşmak isterim. Türkiye'de kişi başına yıllık su ürünleri tüketim miktarı yıllardır 5-6 kilogram arasında seyretmektedir. Hâl böyle olunca üretimimizin büyük bir kısmını ihraç etmek zorunda kalıyoruz. Bu da yaklaşık yüzde 75-80 civarında. Aynı kalite ve büyüklükteki balıklarımız ihraç edilen ülkelerde 7 euro seviyesinde satılırken AB ülkesi mallar 16-17 euro seviyesinde satılmaktadır. Firmalarımız çoğu zaman zararına ürünlerini elden çıkarmak zorunda kalmaktadır. "Siz üretin, nasıl olsa balığınızı iç piyasada satamıyorsunuz, bu nedenle fiyatı biz belirleriz." diye ülkemizi zor duruma düşüren bir dış piyasa anlayışı bulunmaktadır. Bu nedenle iç piyasada kişi başı yıllık balık tüketim miktarımızı muhakkak artırmamız gerekmektedir.
Buna ek olarak "Omega 3 yağ asitleri zengini" diye yapılan reklamlarla yurt dışından getirilen Norveç balığına yaklaşık 100 TL para ödüyoruz. Vatandaş bu balığı sahip olduğu pembe rengi dolayısıyla doğadan avlanmış sanmaktadır. Hâlbuki internet arama motorlarında "somon, scale, colour" anahtar kelimeleriyle tarama yapıldığında renk skalasıyla ilgili görsellere de ulaşılabilecektir. Ülkelerin müşteri profiline göre yemlere istenilen pembe rengi elde edebilmek için karoten maddeler ilave edilebilmektedir. Bu, balıkların sağlıksız koşullarda üretildiği manasına gelmemekte ancak paramızın yapılan reklamlar dolayısıyla yurt dışına gitmesine sebep olmaktadır. Hâlbuki yerli ve millî deniz balığımız da aynı oranda omega 3 yağ asitleri içermektedir. Bu nedenle, ithal balıklar üzerindeki verginin artırılarak yerli ve millî su ürünlerimizin tüketiminin artırılması gerekmektedir.
Yine bir diğer husus ise, ülkemiz gökkuşağı alabalığı üretiminde Avrupa 1'incisi olmasına rağmen Norveç'ten gökkuşağı alabalığı getiriliyor. Bunun da önüne geçilmelidir.
Sonuç olarak üretimi artırarak aynı zamanda yerli ve millî balığımızın iç piyasada tüketim miktarının artırılması yoluna da gidilmelidir. Aksi takdirde su ürünleri yetiştiriciliği yapan firmalarımızı zor günler beklemektedir.
Son olarak, kanunla ilgili aynı zamanda seçim bölgemle ilintili olacağını da düşündüğüm birkaç hususu dile getirmek istiyorum. Su ürünleri yetiştiriciliği noktasında ilimizde, malumunuzdur, İskenderun Körfezi var ve bunun yanında aynı zamanda birçok tatlı su kaynağımız da var. Deniz balığı yetiştiriciliği noktasında -bunu ben demiyorum, İskenderun'da bulunan Su Ürünleri Fakültesindeki bilim adamları ve Mustafa Kemal Üniversitesinde bulunan Ziraat Fakültesindeki bilim insanları ifade ediyor- İskenderun Körfezi'nde yetiştirilen balığın Türkiye'nin diğer denizlerinde yetiştirilen balıklarla kıyaslandığı zaman daha iyi olduğu ifadesi yine bilim insanlarımızın yaptığı çalışmalar sonucunda ortaya koydukları bir bulgu.
İskenderun Körfezi balık çiftçiliğinde böylesine elverişli bir noktada iken ruhsat almak için bakanlığa başvuru yapıp ruhsat alamayan çok sayıda vatandaşımızın olduğunu biliyoruz. Tabii, biz "denizde su ürünleri yetiştiriciliği" dediğimiz zaman özellikle çevre örgütlerinin üzerimize geleceğini de biliyoruz ancak çevre örgütlerine de şunu ifade etmek istiyorum: Deniz ürünleri bizim zenginliğimizdir. Sonuç olarak denizlerimizde gerek çupra gerek levrek gerekse diğer türleri bizlerin üretmesi lazım. Bu konuda çevre derneklerine de şunu ifade etmek istiyorum: Eskiden kıyıya çok yakın alanlarda bu çiftliklere müsaade ediliyordu ancak yapılan yeni çalışmalarla birlikte artık kıyıya çok uzak ve aynı zamanda derinlik olarak da öncekilere nazaran daha derin kısımlarda bu çiftliklerin kurulmasına müsaade ediliyor. Dolayısıyla, burada hiç kimsenin korkmasına gerek yok.
Bir diğer husus da, Hatay su kaynakları noktasında Türkiye'nin diğer vilayetlerine göre daha zengin ancak bu su kaynaklarımızı tam olarak kullandığımızı ifade edemem. Özellikle Erzin ilçemizde böyle gürül gürül akan ancak hiçbir şekilde faydalanamadığımız bir Başlamış Çayı'mız var. Başlamış Çayı'mız, üzülerek söylüyorum, bütün debisini Akdeniz'e boşaltıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFİ KAŞIKÇI (Devamla) - Başkanım, son, bitiriyorum.
BAŞKAN - Toparlayın sözlerinizi lütfen.
LÜTFİ KAŞIKÇI (Devamla) - İşte, tam bu noktada Başlamış Çayı'nın üzerinde kurulacak bir göletin Erzin'deki narenciyeyle uğraşan çiftçimize büyük bir rahatlık getireceğini düşünüyorum. İnanınız, bu deremiz Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde olsa... Bu derenin üzerine kurulacak gölet sadece tarımsal sulama amaçlı bir gölet olmaz, aynı zamanda burada içme suyu da tedarik edilir. Hatta ve hatta bu gölete bir enerji tribünü kurularak buradan enerji de üretilebilir. O yüzden Erzinli hemşehrilerimiz bu Başlamış Çayı üzerine kurulacak olan göleti dört gözle bekliyor. Bu gölette aynı zamanda su ürünleri yetiştiriciliği yapacağımızı da buradan ifade etmek istiyorum.
Son olarak, Dörtyol ilçemizde -su ürünleriyle de ilgili olduğu için- çevresel bir problemimiz var. Buradan Hatay Büyükşehir Belediye Başkanını ve yetkilileri de göreve davet ediyorum. Dörtyol Yeniyurt'ta bir kanalizasyon Akdeniz'e boşalıyor. Yetkililere bunu defalarca ifade ettik ama bir türlü önlem alamadılar.
Ben, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)