GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:9
Tarih:23.10.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında grubumuz adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Hatırlanacağı gibi, Avrupa Birliğinin 2016'da yürürlüğe koyduğu Birlik Gümrük Kodu'yla uyumlu yeni bir gümrük kanunu taslağı bu yılın ilk çeyreğinde görüşe açılmıştı. Bu konuda görüşler iletilmiş, ancak o zamandan bu yana, anılan taslağa ilişkin bir gelişme yaşanmamıştı. Hatta gerek Avrupa Birliğiyle olan ilişkiler gerekse Gümrük Birliğinin güncellenmesi çalışmalarının zayıflaması sebebiyle, söz konusu yeni gümrük kanunu taslağının yakın bir vadede gündemden kalktığı değerlendirmeleri bile yapılmıştı. Tüm bu gelişmeler yaşanırken, Hükûmet tarafından Gümrük Kanunu'nda değişiklik yapan teklif, Meclise sevk edildi, Komisyonda kabul edildi ve Genel Kurula geldi.

Gümrük Kanunu'nda değişiklik yapılmasını öngören bu kanun teklifini genel olarak olumlu değerlendirsek de hemen hemen her kanun teklifinde söylediğimiz gibi, bu teklifin de daha geniş bir mutabakatla hazırlanmasının, muhalefet partilerinin ve konuyla ilgili STK'lerin de görüş, öneri ve desteklerini alarak hedeflenen sonuca ulaşmasının gerekli olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifine genel olarak baktığımızda, daha önce gündemde olan yeni gümrük kanunu taslağı gibi kapsamlı bir içeriğe sahip olmadığını, daha çok, cezalara ilişkin hükümlere yönelik dar kapsamlı bir kanun teklifi olduğunu görüyoruz. Bu teklifte bir taraftan cezai yaptırımlar artırılıyor diğer taraftan bazı cezalarda indirime gidiliyor. Cezalarda indirime gidilmesi ister istemez bizde ne düşüncesi oluşturuyor, biliyor musunuz: Kaçakçılığın artmasının önüne nasıl geçeceğiz? Gümrük kaçakçılığı bu ülkenin yıllardır en önemli problemlerinden biridir çünkü. Küçük şeyler büyük şeyler doğurur, unutmayın. Dükkân vitrinlerinde ya da sokaklarda hiç kaçak ürün görmediniz mi? Ya da piyasa fiyatının çok altında bir malı ya da ürünü aldığınızda "Nasıl bu fiyata satılıyor?" diye düşünmediniz mi?

Örneğin sigara; bütçe açığını tamamlamak için sigara tiryakilerine güvenen Hükûmet, her gün sigaraya zam yapıyor. Bu yapılan zamlar sigara içenleri hiç azaltmadığı gibi sigara kaçakçılarını zengin ediyor. Türkiye'de şu anda bakkallarda satılan fiyatın yarısına kaçak sigara satılıyor. Yani bu artırılan gümrük vergileri, sigara kaçakçılığının önünü açtı, tiryakileri sigara içmekten vazgeçirmedi, hele hele bu ekonomik zorlukta, bu ekonomik sıkıntıda insanlar sıkıntılarını unutmak için kendini sigaraya vurdu, daha da kötü oldu; artma sebebi de biraz o.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - "Sigara harammış." diyorlar Başkanım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Meclisten çıkıp Kızılay'ın ara sokaklarına gidin bakın o manzara bütün Türkiye'ye yaygın.

Ülkemizde yapılan uluslararası taşımacılıktan bir örnek vermek istiyorum. Biliyorsunuz, uluslararası taşımacılık yapabilmek için B1 yetki belgesine sahip olmalısınız; işletmeniz en az 150 koltuk sayısına sahip olmalı; en az 100 bin liralık da sermaye yapısına sahip olmalısınız ama durum öyle değil. Adamlar, panelvan tipi, Uber tarzı araçlarla Bulgaristan'a, birbirini hiç tanımayan insanlarla birlikte sanki akraba gibi geçiriyorlar. Dönüşte o araç yine başka insanlarla, üstelik kaçak ürünlerle Türkiye'ye giriş yapıyor, hem de aynı plakayla. Kimse sormuyor bunlara "Kimsiniz siz, nereye gidiyorsunuz, yanınızda getirdikleriniz nedir?" diye. Bu kaçakçılığı organize şekilde 40-50 araçla yaptıkları yetmiyormuş gibi, B1 yetki belgesine sahip, vergisini ödeyen, koltukları boş olsa bile her gün sefer düzenlemek zorunda kalan vatandaşlarımız bu yüzden zarar ediyor. O küçük minibüslerle Türkiye'ye giren, ve sokaklarda gördüğünüz kaçak ürünleri bir düşünün. Sadece geçen sene gümrüklerde 3 milyar liranın üzerinde kaçakçılık olayı ortaya çıktı. Bir dolu bir boş yaptıklarını düşünün, en az 3 milyar liralık da kaçak olup Türkiye'ye geçen ürünler var; en iyi ihtimalle söylüyorum. Tespit edilmeyen kaçakçılık tutarını dışarıya çıkıp makam arabanızdan indiğinizde mutlaka görürsünüz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ticaret Bakanı Sayın Ruhsar Pekcan geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı. Sayın Bakan "Gümrüklerde kaçakçılığın önlenmesinde, kayıt dışılığın azaltılmasında etkinliği artırmak için yüksek teknoloji yatırımlarına ve projelerimize bir yenisini daha ekliyoruz." dedi. Ticaret Bakanlığında, gümrük kontrollerini uluslararası ticaretin hızını kesmeyecek şekilde yürütmek, yasa dışı ticaretle en etkin biçimde mücadele etmek için yüksek teknolojiye dayalı bir teknik altyapı kurulduğunu vurguladı Sayın Bakan. Umarız bu yeni sistem kaçakçılığın önüne geçecek bir uygulama olur. Ama unutmayın ki kaçakçılığı ve kaçak ürünlere olan talebi, satışının ve ticaretinin önüne geçmeden azaltamazsınız; özellikle internet üzerinden yapılan satışlara ve sokaklara hâkim olamazsınız. Alınan her önlem çok geçmeden işlevsiz hâle geliyor.

Değerli arkadaşlar, hazır Gümrük Kanunu'nu görüşüyoruz, vergi gelirlerinden de bahsetmek yerinde olur diye düşünüyorum, daha doğrusu Hükûmetin gümrük vergisi gelirleri konusunda bir beklentisinden söz etmek istiyorum. Geçen gün basına da yansıdı, Hükûmet gümrük vergisi gelirlerinden önümüzdeki üç yılda 73,5 milyar lira tahsilat gerçekleştirilmesini bekliyormuş. 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'ne göre, gümrük vergilerinden tahsil edilecek tutar, ithalat beklentileri, döviz kurunda meydana gelecek değişimler göz önünde bulundurulduğunda, ret ve iadeler ile mahallî idare payları dâhil yapılan beklenti tahminlerine göre 2020'de 21 milyar lirayı aşıyor. Söz konusu gelirlerin 2021'de 24 milyar, 2022'de ise 27 milyar liraya ulaşması bekleniyor.

Bu beklentileri bırakalım da biraz gerçeklere dönelim, gerçeklerle yüzleşelim istiyorum. Bakın, bugün ülkemizde ekonomik kriz nedeniyle vergi borçları ödenemiyor, insanlarımız borçlarını ödeyemiyor. Bu yılın ilk dokuz ayında vergi dairesine beyanname verilerek tahakkuk edilen vergilerden ne kadarlık tahsilat yapılmış bir bakın. Dokuz ayda vergi gelirlerinde tahakkuk edilen miktar 680 milyon 635 bin lirayken tahsilat sadece ve sadece 485 milyon lira yani yaklaşık, yüzde 75'in biraz üstünde. Bunların kalem kalem detayına inmeyeceğim ama şunu söylemek istiyorum: Türkiye'de toplanan vergilerin yüzde 70'ten fazlası dolaylı vergilerden toplanıyor. Bugün Türkiye'de vergi toplanamıyor. Neden? Çünkü insanlarımız işsiz. İşsizlik çoğaldığı sürece insanların harcamaları azalıyor, harcamalar azalınca da devletin topladığı vergi azalıyor, dolayısıyla bütçe açığı da ciddi anlamda artıyor.

Genel Başkanımız Meral Akşener dünkü grup toplantısındaki konuşmasında değindi, ben de tekrarlamakta, vurgu yapmakta yarar görüyorum: "Bu ülkede insanlar işsizse, üretim yoksa, bankalar yabancıların eline geçmişse, devletin en stratejik kurumları bile başka ülkelere teslim edilmişse siyasette de diplomaside de beliniz bükülür." Ülkemizdeki manzara bunun en büyük kanıtı. 1 milyon 100 bini üniversite mezunu olmak üzere 8 milyonu aşkın vatandaşımız işsiz bugün. Çalışma çağında olan nüfusumuzdaki işsizlik oranı 2 kat arttı, şehirlerimizdeki işsizlik üst üste on altı aydır artmaya devam ediyor. Sadece son iki ayda 2 milyon vatandaşımız daha işsiz kaldı. Genç işsizliği 2018 Temmuz ayında yüzde 19,90'ken 2019'un Temmuz ayında 7,2 puan artarak yüzde 27,1'e yükseldi. Bugün Meclis koridorlarında rastladığınız, sokaklarda rastladığınız, mahallede, pazarda rastladığınız her 100 gençten 27'si işsiz. Genç kadın işsizliği daha da vahim seyrediyor, her 100 genç kadından 33'ü işsizken kentsel alanlarda her 100 kadının 41'i de işsiz bugün. Gençlerin işsizliğinden bahsederken bunların size çok dokunmadığını biliyorum. Zira bakıyorum, hemen hemen birçok siyasetçinin yeni mezun çocukları Mecliste yüksek maaşlarla görevlendirilmişler. Bu, gençler arasındaki rekabeti haksız yere, onların lehine sokaktaki gençlerin aleyhine bozarken milletin de Parlamentoya olan öfkesini çoğaltıyor. Diyorlar ki: "Milletvekillerinin çocukları Mecliste, belediyelerde ballı maaşlarla işe yerleştirilirken biz asgari ücretle iş bulamıyoruz."

Türkiye'de işsizlik en vahim sosyal yara olmaya devam ediyor. Şu anda da, gelecekte de Türkiye'nin en önemli sorunu işsizlik. Palyatif önlemlerle, geçici ve eğreti istihdam biçimleriyle, İŞKUR kaynaklarının istihdam yaratmayan teşviklere akıtılmasıyla Türkiye'nin, gençlerin ve kadınların gelecek sorunları çözülemez.

Değerli milletvekilleri, Türkiye üretmiyor. Fabrikaların bacaları bir bir sönüyor. Bir sanayici olarak üzülerek söylüyorum ki istihdam yok artık. Bunu daha önce de söylemiştim, ben Kocaeli Milletvekiliyim, Kocaeli Sanayi Odasından geldim, OSB'lerin yönetiminden geldim. 2011 yılında milletvekili olduğumda benim için en kolay iş, müracaat eden birisine iş bulmaktı. Zira herhangi bir fabrikaya telefon açtığımızda, iş arayanlar da vardı, işçi arayanlar da vardı, onları buluşturmak konusunda çok zorluk çekmiyordum. Ama şu anda, Kocaeli'de ve bütün Türkiye'de işletmelerin yüzde 70'i üretmiyor, üretmeyenler işçi çıkarıyor ve onların da hepsi sizleri arıyorlar. Sizler de naçar, bir şey yapamıyorsunuz. Zira bulunduğunuz bölgelerde hiçbir fabrika doğru dürüst üretim yapmıyor.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Seni de arıyoruz, almıyorsun bir tane işe ya.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Evet, ben de Tahsin Bey'i arardım "Tahsin Bey, muhterem, bir işçi arkadaş var, müracaat ediyor." derdim, eksik olmasın, o da işe alıyordu ama ne Tahsin Bey'in fabrikası ne de o bölgedeki diğer fabrikalar, kendi fabrikam da dâhil olmak üzere üretim yapmıyoruz. Üretim yapmamak iki türlü: Bir, kurlardaki artış nedeniyle maliyetlerdeki artış. İkincisi ne biliyor musunuz? Üretim yapacaksınız, sattığınız malın parasını almak çok zor. Fatura kesiyorsunuz, fatura kestiğiniz müşteriniz on beş gün sonra size ödeme yerine bir konkordato gönderiyor. Yani "Ben bu parayı ödemekte zorluk çekiyorum, biraz bekleyeceksiniz." O biraz ne kadar? Beş sene. Böyle bir ortamda üretim yapmak mümkün değil.

Yatırımlara öncelik vererek, teşvik ederek Türkiye, vakit kaybetmeden, üretime dayalı ve verimliliği esas alan bir modele geçiş yapmalıdır; betonu değil, üretimi esas alan bir ekonomik model. Bu, sadece sanayi üretimi değil, tarım üretimi. Yerinde istihdamı çözmenin birinci ayağı tarım üretimidir. Geçtiğimiz hafta Muş'taydık. Muş'taki il başkanımızın çok güzel bir söylemi vardı: "Her tarla bir fabrika." dedi, gerçekten öyle. Eğer tarıma gerçek anlamda bir teşvik verilirse, sübvansiyonlar çiftçinin lehinde ciddi, hakkaniyetli dağıtılırsa her tarla Anadolu'da bir fabrika. Hem işsizliği, istihdamı yerinde çözmüş oluruz hem de ülkenin üretimine katkı yapmış oluruz.

Tarım ürünlerinden elde edilecek gelir ülkenin kalkınmasında en önemli kaynak aslında. Tarımda sübvansiyon ciddi anlamda artırılmalı, ekilen biçilen arazilerden elde edilen ürüne ciddi anlamda devlet sübvansiyon uygulamalı ki insanlar ektiği, biçtiği, tarladan aldığı üründen o yılı geçirsin, o yıl yaşayabilsin, o yıl karnını doyursun. Hep söylüyorum, çiftçiye uygulayacağı sübvansiyondan bu devlet zarar etmez. Devletin çiftçiye vereceği sübvansiyonla, çiftçi aldığı o parayla gidip Las Vegas'ta kumar oynamaz, Miami'de daire almaz, gidip Bodrum'da tekne de almaz; çocuğunu evlendirir, mobilyasını değiştirir, evini yapar yani aldığı paranın hepsini bu ülkede harcar. Zaten harcadığı anda otomatikman yüzde 35, yüzde 40'ını çeşitli şekilde vergi olarak geri alıyorsunuz. Zaten verdiğiniz her 100 liranın 40 lirasını yani verdiğiniz sübvansiyonu geri alıyorsunuz vergi olarak. Peki, bunu yapmıyorsunuz, ne yapıyorsunuz? Buğday ithal ediyoruz, çekirdek ithal ediyoruz, soğan ithal ettik. Hazinede biriken, Merkez Bankasında biriken dövizleri tarım ürünleri ithalatına harcıyoruz. Türkiye'de petrolden sonra en çok ithalat tarım ürünlerinde yapılıyor. Eğer bu tarım ürünleri ithalatına ayrılan dövizin çok azını -bakın, tamamını demiyorum- çiftçilere sübvansiyon olarak dağıtsanız hem bu çiftçi rahat eder hem yerinde istihdam edersiniz hem de üretim yerli üretim olur. Yarın öbür gün herhangi bir diplomatik sıkıntıda birileri "Size buğday vermem, size yağ vermem." diye sıkıştırmaz. Ben hatırlarım 1978 senesini, yağ kuyruklarını. O yağ kuyruklarının esas sebebi Türkiye'nin yağ üretememesiydi. Yağ üretemeyince, döviz de olmayınca Türkiye'de yağ kuyruğu oluştu. Döviziniz olmazsa açlığa mahkûm olursunuz şu anda. Şu anda Türkiye'nin dövizi bitse insanlar birbirini yer, emin olun. Eti ithal ediyoruz, buğdayı ithal ediyoruz, soğanı ithal ediyoruz, yağı ithal ediyoruz. İthal etmediğimiz ne kaldı? Dövizin bittiği andan itibaren bütün memleket aç, herkes aç. Bunu göz önünde bulundurarak, bunu bir ticaret modeli, aslında bunu kalkınmanın bir modeli olarak geliştirmek iktidarların yapması gereken en önemli konulardan bir tanesi.

Türkiye gerekli kaynaklara sahip aslında, yeter ki ekonominin merkezine üretimi, üretimin merkezine de kaliteyi koyalım. Biz bütün bunların merkezine betonu koyduk, bütün bunların merkezine yolları koyduk. Yol yapmak çok güzel, tabii ki rahatlık ama bir şey söyleyeyim mi size? Bir özel bankanın genel müdürüyle bir sohbetim esnasında şunu söyledi: "En çok parayı yol müteahhitleri kazanıyor." Niye dedim, "Yolun altı ölçülemiyor." dedi. "Çok büyük para kazanıyorlar. O yüzden onlara çok kredi veriyoruz." dedi. Beyler, yola, betona, araziye para yatırmak yerine üretim merkezli bir ekonomik model geliştirilseydi, hep savunduğunuz, özenerek anlattığınız on yedi senelik bu iktidarınızda Türkiye bir milim yol katederdi. Şu anda Türkiye, Merkez Bankası kaynaklarını betona gömen bir ülke olmaktan öteye geçemedi.

2019 bütçesinin tek düşen kaleminin yatırım harcamaları olması da tesadüf, değil mi? Yandaş kadrolarla doldurulmuş Varlık Fonu, yine yandaş iş adamlarının yaptığı, müşterisi olmayan inşaatları satın alıyor. Yani Türkiye'nin bütün meselesi bitti, Varlık Fonunu batan yandaş müteahhitlerin risklerini azaltmaya mı yönelttik yahu? Bu memleketin çocukları yarın öbür gün... Hep söylüyorsunuz ya "Hesap var." diye, zannetmeyiniz ki hesap sadece öbür tarafta var, bu dünyada da hesap var. Şu anda çok fark edemeyebilirsiniz, yargı elinizde, istediğiniz hâkime telefon açıp istediğiniz kararları çıkartıyorsunuz ama yarın öbür gün bu imkân gittiğinde öbür taraftaki hesabın bu tarafta da görüleceğini size hatırlatmak istiyorum. Bir kere daha düşünmeye davet ediyorum sizi.

Parayı ticareti geliştirecek, KOBİ'lerimizi yeni pazarlara açacak altyapı projelerine, KOBİ destek programlarına harcamalısınız. Bakın, işte o zaman nasıl ticaret artıyor, göreceksiniz. Şirketlerin kazancı arttıkça bakın bakalım vatandaşlarımıza nasıl iş fırsatı doğuyor, görün.

Bu kanun teklifinin hayırlı olmasını diliyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)