| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Türkiye'nin millî güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 3 |
| Tarih: | 08.10.2019 |
HALİL ÖZŞAVLI (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, tezkere üzerinde bunca konuşulan şeyden sonra tekrara düşmeden yeni bir şeyler söylemek oldukça zor. Fakat bizim, partimin mazlumlara, mültecilere, zulme uğramışlara bakış açısını yansıtması bakımından konuya tarihî bir açıdan yaklaşacağım. Daha sonra da güvenlik tedbirleri, Suriye meselesi, Lübnan, Irak boyutuna değinmeye çalışacağım.
Köklü bir tarihe sahip milletimiz, iki bin yılı bulan tarihi boyunca, Müslüman veya gayrimüslim olsun zulme uğrayan her millete yardım etmeyi kendisine bir vazife addetmiştir, gerektiğinde bu uğurda savaşmaktan çekinmemiştir. Kuruluş döneminde Timur'un saldırılarından kaçan Celayirli Ahmet ve Karakoyunlu Yusuf'un Osmanlı'ya sığınması ve bunun 1402 Ankara Savaşı'nın sebeplerinden birini teşkil etmesi, ilk dönemden itibaren Osmanlıların mazlumu koruma konusundaki hassasiyetini göstermektedir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bunun Suriye'yle ilgisi ne?
HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) - Dinlersen anlayacaksın.
BAŞKAN - Sayın Özşavlı, Genel Kurula hitap edin siz.
Hiç tartışmaya girmeyin değerli arkadaşlar.
HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) - Osmanlı Devleti Müslümanların yanı sıra topraklarına sığınan gayrimüslimlere de kapılarını açmıştır. 1492'de Hristiyan İspanya Krallığı'nın Yahudileri ülkeden kovması sonucunda, dönemin padişahı II. Bayezit Yahudilere hemen sığınma hakkı vermiş ve binlerce Yahudi Osmanlı topraklarına sığınmıştır. Benzer bir sığınma, İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi soykırımından kaçan Yahudilerin Türkiye'ye sığınması örneğinde görülebilir.
17'nci yüzyılın sonlarında, kendilerine Katolik baskısı yapan Avusturyalılara karşı Protestan Macarlar Thököly Imre liderliğinde ayaklanmışlardır ve daha sonra Imre Avusturyalıların zulmünden kaçarak Osmanlılara sığınmıştır.
Tarih bunun gibi yüzlerce örnekle doludur. Özellikle 1848 ihtilalinde özgürlük için savaşan Macarlara yine Osmanlılar yardım etmiş; Rusya ve Avusturya'nın savaş tehditlerine rağmen, Sultan Abdülmecit Macar direnişinin reisi Kossuth'u ve arkadaşlarını teslim etmemiştir. Hatta Sultanın bu konudaki şu sözü o dönemde tüm Avrupa'da hayranlık uyandırmıştır, dönemin sultanı Sultan Abdülmecit şöyle demiştir: "Tacımı veririm, tahtımı veririm fakat devletime sığınanları asla vermem."
Benzer mülteci sığınmaları 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda da olmuştur. Yani tarih boyunca ecdat kendisine sığınanları, mazlumları bağrına basmıştır. Bugün de tam olarak bunu yapmaktayız, tıpkı ecdadımız gibi Anadolu'ya sığınmış mazlumları bağrımıza basmaya devam ediyoruz. Neden mi? Çünkü tarihin bu millete, bu kültüre yüklemiş olduğu bir misyon vardır.
Birkaç belgeyle size ifade etmek istiyorum: Tarih 1912; Balkan Savaşları, zor günler. Uçak alımı gerekiyor. Osmanlı'nın henüz bir uçağı yok. İtalyanlar uçaklarla yaptıkları keşiflerden sonra Trablusgarp'ı bombalamışlardır. Halep'te polis kuvvetleri kendi maaşlarından artırdıkları paralarla tam tamına 2.820 lirayı İstanbul'a göndermişlerdir.
Sadece Osmanlı coğrafyası değil, çok daha uzaklarda da benzer yardımları görebiliyoruz. 1913; Arakan Müslümanları Osmanlı Devleti'ne yardım gönderiyor, 220 İngiliz lirası. Çanakkale Zaferi'nden sonra Cakarta Müslümanları Osmanlı'nın zaferinden dolayı bütün camilerde hep beraber dualar ediyorlar.
Gördüğünüz üzere tarih boyunca bu millet mazlumlara kucak açmıştır. Bunları "Bugün Suriye'de ne işimiz var, Lübnan'da ne işimiz var, Irak'ta ne işimiz?" diyenlere anlatıyorum.
Yakın tarihe baktığımız zaman, elimde 1921 tarihli bir İngiliz arşivi belgesi var. İngilizler 20'ye yakın ismi takibe almışlar. Neden mi? Aynen ifadesini şöyle buluyor belgede: "Şam'da Kemalistlere, Kuvayımilliyecilere para topladıkları için, maddi yardım topladıkları için." Bu halk, bu milletler bizim zor zamanlarımızda bize bu şekilde yardım ettiklerine göre, bizim bu insanları kaderlerine bırakmamız mümkün olabilir mi?
Bunun dışında, Türkiye'ye karşı her türlü şer odağı sınırlarımıza mücavir yerlerde neşvünema bulurken, orada tohumlanıp filizlenip ülkemize saldırılar düzenlenirken bizim buraları görmezden gelmemiz mümkün olabilir mi?
Henüz açıklanmamış çok gizli bir belgeyi sizinle paylaşmak istiyorum, İngiliz istihbaratının hazırladığı bir belgedir. Tarih 1980, yer Lübnan Sayda. Belgede diyor ki: "PKK terör örgütü ve Ermeni ASALA örgütü Türkiye'ye karşı birlikte mücadele etme kararı verdi ve bir deklarasyon yayınladılar." Belge Ermenice ve İngilizce. Gördüğünüz üzere, yurdumuzun her tarafında aleyhimize oluşturulmaya çalışılan terör odakları var.
Bugün Suriye'de, Irak'ta, Sincar'da, Kandil'de ülkemize yönelik tehditler devam ederken, birileri güney sınırımız boyunca bir terör koridoru oluşturmaya çalışırken elhamdülillah, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarıyla bunlara izin vermedik. Bunlara rağmen, bizim, buralara asker göndermememiz mümkün olabilir mi?
Son olarak şunu ifade etmek istiyorum sayın milletvekilleri: Güvenli bölge planımız tarihe son derece uygundur. Birleşmiş Milletlerin -o dönemki adıyla Milletler Cemiyeti, Cemiyet-i Akvam- tarihine baktığımız zaman Lübnan'da, Suriye'de, Gürcistan'da, Ermenistan'da, birçok yerde yerlerinden edilen mültecilerin yeniden iskânı için fonlar oluşturulup yeni ilçeler, yeni kasabalar, yeni köyler inşa edilmiştir. Daha sonra buralara yerlerinden edilen vatansızlar iskân edilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ifade ettiği plan da bunun bir benzeridir. Öyle Arap kuşağı yahut da benzeri tuhaf şeylerle hiçbir benzerliği yoktur.
Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: 2010-2011 yıllarında başlayan Arap Baharı neticesinde 911 kilometre sınırımız olan Suriye'de meydana gelen olayların tek sebebi Beşşar Esad'dır ve onun rejimidir. Bugün olayların müsebbibiyle konuşarak sorunu çözeceğini düşünmek yalnızca ve yalnızca sığ, çapsız bir dış politika anlayışı olabilir ancak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Birileri içindeki fetih duygusunu yitirmiş olabilir, biz henüz yitirmedik.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Fetih mi?
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Fethe mi gidiyorsunuz?
HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) - Biz, feryatları arşa yükselen mazlumların sesine kulağımızı tıkayamayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika...
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Özşavlı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Ya hamaset yapma Allah aşkına, ne olur bırak hamaseti.
HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) - Ülkemizin güneyinde oluşturulmaya çalışılan terör devletini görmezden gelemeyiz çünkü bizim "Dünya 5'ten büyüktür." diyen bir liderimiz var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Maşallah(!)
HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) - Şimdiye kadar ecdadımızın yaptığı gibi, biz de mazlumların bizi çağırdığı her yerde, güvenliğimizin, sınırlarımızın güvenliğinin gerektirdiği her yerde olmaya devam edeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)