| Konu: | Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 100 |
| Tarih: | 10.07.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA)
ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanunun ikinci bölümü üzerine birkaç hususu arz etmek istiyorum.
Özgür Özel Bey'in komisyonla ilgili tenkidine katılıyorum. Burada yoklamalarla Meclisin çalışma temposunu biraz yavaşlatınca "Hızlanalım." hevesinden ibaret bir şey mutabakata dönüyor. Sonra Komisyonda teklif ettiğimiz, teklif ettiğimiz miktarlara, rakamlara yaklaşmasa da birazcık muhalefetin de gönlünü alabilecek şekilde, bizi biraz daha etkin hâle getirecek, "Toplumsal taleplere cevap verme hususunda biz de biraz katkı sağladık." duygusuyla buluşturabilecek birtakım düzeltmeler oluyor. Bunlara da medyunuşükranız, hiç olmamasından daha iyidir. Lakin Komisyon üyelerimizin, Komisyon üyelerimize iletilen, sektör temsilcilerinden gelen taleplerin, bu talepler etrafında hem sektörü muhafaza etmek hem sektörün katılımını sağlamak hem de süreçte daha etkin hâle getirmek için bizim tekliflerimizin Komisyon safhasında katılması Meclisin ritmi açısından da çok makbul bir şeydir. Dolayısıyla bunlar, böyle devamlı Meclisi yavaşlatarak "Bir an önce tatile girmemiz lazım, bir an önce bitirmemiz lazım." tazyikinin altında "Siz 0,25 demişsiniz ama binde 25'lik bir indirim yapsak acaba nasıl olur?"la, sanki bize de bir sus payı, bir ikna payına dönen bir müzakere şeklidir. Usul hatırlatması çok doğru bir hatırlatmadır, bunu ciddiye almamız lazım.
Şimdi, geneli üzerinde arkadaşlarımızın ortak sükûneti... Aslında bu mevzuda mutabıkız. Hükûmetin yönetme, yeni bir model olarak bize sunduğu şu andaki hükûmet sistemiyle de mütenasip bir şeydir bu; hızlı karar vermek, denetimden uzakta kalabilmek. Hızlı karar vermek çünkü ihale ilanları itirazlara konu olacak, beş altı aylık gecikmeler, bunlardan kurtulmak için Sayıştay denetiminin dışında kalmak, Kamu İhale Kanunu'nun dışında kalmak; bunun dışında kalmamızın da bir anlamı var, turizm sezonunu kaçırmayacağız, mecburen hızlı davranmak, daha etkin olmak için de sektör temsilcilerinden daha çok, sektörün içerisinde alaylı olarak bulunan ve bizim tasarrufumuza açık insanların katılımını sağlamak gibi, hızlı çalışmayı mutlaka etkin ve verimli çalışmak gibi zannetmek hastalığı var bu işin içerisinde. Hâlbuki biz köklü bir devletiz, kurumsal bir iradeyi temsil ediyoruz. Devlet kurumlar kurumudur. Yeni bir kurum kurarken devleti ayakta tutan şeyin bir anane, bir gelenek olduğunu unutmadan, kurduğumuz kurumun bundan sonra da bu fonksiyonu ifa etmesini temin etmemiz lazım.
Şimdi, büyük bir sıkıntı şu: İktisadi zorluklarımızın ayyuka çıktığı bir dönemde, geçim darlıklarının feryat figanlara karıştığı bir dönemde Meclisin genel görüntüsünün para dağıtmak falan gibi olmak mesuliyeti varken para toplarken görünen bir Meclis bu dönem çok itibarlı değildir. Yani, TBMM TV'den kendi hisselerine düşecek bir rahmet bekleyen insanların "Acaba bugün hissemize bir zam düşer mi?" "Ya, acaba bugün bize bir af düşer mi?" "Acaba vergi dilimlerimizde bir azalmaya, bir tedricen düzeltmeye giderler mi?" diye Meclis TV'ye kulak kesildiği bir dönemde Meclisin Deli Dumrul vergisi gibi bir şeyi söylerken görülmesi bu dönem için çok doğru bir şey değildir. Yani "Vergi dilimlemesini kaçırdık, bu arada vergi dilimlerini artırırsak da millet bize feryat figan edebilir. Hazır, birazcık böyle kendi ayaklarının üstünde durma ihtimali olan bir sektör var, oradan vergi alalım." demek de kötü bir iştir arkadaşlar, kabul edelim, bu kötü bir iştir. Şimdi, bu vergiyi almaya teşebbüs edeceğiz. Bu almaya çalıştığımız vergiyle, koyduğumuz vergiyle, otel vergisiyle, otelcilerin turizm vergisiyle, ne diyorsanız buna, hasıl olacak iktisadi büyüklükten ne sağlamaya çalışacaksınız? "Biz memleketimizi tanıtacağız." "Memleketimizi tanıtacağız." dediğiniz insanlara da diyorsunuz ki: "Bu sene yetişmez ama siz ekimden bize para vermeye başlayın, biz seneye sizi tanıtacağız." Zaten 2019'u, 2020'yi satarak göğüsleyen sektörün içine bir de böyle bir yükü koyarak, onların üstüne ayakta kalmış bir sektörümüz var, onu da böyle sıkıntıya sokmamak aslında bizim bir hassasiyetimiz olması lazımdı, onu da gözden çıkardınız.
Şimdi, sektör temsilcileri "Biz de olalım." falan dediler. Alaylı mektepli işler gibidir bu işler. "Bakanları dışarıdan teknokrat gibi atayacağız." diye katılabileceğimiz makul bir teklifti bu. Sektörün içinden birinin bakan olması -çok affedersiniz- merkepten düşen birinin başına geleni bildiği için daha iyi tedbirler alabilmesine imkân verir diye makul bulduğumuz bir şeydi aslında. Ama şimdi bu biraz Süleyman Demirel'in Yeni Asyacılarla yaşadığı şeye döndü. "Efendim size çok destek vereceğiz." Veriyorlar destek. Sonra kabine kurulurken, malumualiniz, siyasetle ilgilenen herkes bilir bunu, kabinede kendilerinden kimseyi görmeyince Süleyman Bey'e gelip "Efendim, kabinede bizden hiç kimse yok." deyince Süleyman Demirel demiş ki: "Ben varım ya." Şimdi, bizim bakanımız da sektör temsilcisi olarak galiba kendisinin varlığını ifade etmiş oluyor. Tamam, sektör temsilcisi olarak varlığına da bir şey demiyoruz, lakin şunu göz önüne almak zorundayız: Bir memleketin tanıtımı, sadece sektörden toplayacağınız ceman, yekûnu 350 milyon dolarlık bir bütçenin "Yüzde 85'ini tanıtıma ayıracağız, yüzde 15'ini de idari işlerimize harcama olarak kullanacağız."dan ibaret bir algıyla ayağa kalkamaz, bir sektörü böyle toparlayamazsınız. Dört başı mamur bir ülkenin "Gelin, bizde ne zenginlikler var." diyebileceği bir yönetimin, bir yönetim maharetinin, onunla beraber kalkınmışlığın, onunla beraber gelişmişliğin, marka değeri üretmişliğin, hepsinin içine katıldığı büyük bir kalkınma iradesiyle cazip hâle gelmiş, merak konusu olmuş bir ülkenin aslında turizmi gelişkin olur.
Şimdi, burada, aslında, ülkemizde yönetim mahareti göstermek, kalkındırmak, demokrasi standartlarını yükseltmek, ifade hürriyetiyle ülkeyi parmakla gösterilebilir hâle getirmek, üniversitelerini dünya üniversiteleriyle rekabet edebilir hâle getirmek, dünya biliminin ilgi odağı hâline getirmek, gelen üniversite öğrencilerini geri dönerken ülkenin gönüllü elçisi yapabilmek, buradan yurt dışına gönderdiğiniz öğrencilerinizle ülkenin ne kadar kaliteli bir eğitim verdiğini gösterebilmek, üniversitelerinden mezun olmuş insanlarıyla marka değeri yüksek, yetiştirdiği, ürettiği, patent başvurusunda bulunduğu ürünlerle, dünya iktisadi bünyesine katmış olduğunuz katma değerle ve ürünlerle reklamınızı yapabilmek, yolsuzluk sıralamasında derece yapmakla kötü propagandasını yaptığınız ülkenin, aslında böyle yaparak doğal, turizmcilerden para toplamadan propagandasını yapabilme imkânı verir size, bize, hepimize. Ülkemizi iyi idare etmek, otelcilerden para toplayarak reklam ve propaganda yapmaktan daha iyi bir iştir. Ülkenizi adaletle yönetmek, ülkenizin zenginlik seviyesini yükseltmek, esnafın yüzünü güldürmek, esnafın abus çehresini tebessüm eder hâle getirmek yani yurt dışından gelen turiste saldıracak bir esnaf hissiyatından çıkarmak, kendi insanınızın asabını düzeltmek, Çaykara'nın dağlarında sektör temsilcisi olarak yaşayan insanları iki ay turist bekleyen, on ay açlıktan ölecek hâle gelmekten kurtarmak, sektörün bütün problemlerini kurumsal olarak çözmek için ülkenin gelişmişlik seviyesini yükseltmek, millî geliri yükseltmek, adalet skalasındaki yerini yükseltmek, temsildeki yerini yükseltmek, ifade hürriyetindeki yerini yükseltmek yani bütün bunları yaparken aslında ülkenin görünen yüzünü dünyanın ilgi odağı hâline getirmektir yapacağımız iş. Şimdi bütün bunlar başımızda bir gaile olarak dururken, memleket kötü yönetilmiş, memleketin ekonomisi bunca bozulmuşken aslında ekonomi maharetsizliğinin bir avantajı var. Ekonomiyi kötü yönetince döviz kurunun kontrol edilemez yükselişi ülkenin ziyaret edilme potansiyelini biraz artırıyor; kabul edelim ki ekonomi yönetimindeki maharetsizliğin turizmimize böyle bir katkısı oldu çünkü ülkemiz ucuz bir ülke hâline geldi. Ucuz bir ülke hâline gelince demokrasi standartlarınız, genel görünümünüz ne kadar kötü olursa olsun, başka yerde çok daha pahalıya yapılacak tatiller burada daha ucuz hâle gelebiliyor ama burada problem var. Göz önüne aldığımız birtakım düzenlemelerle sektörü ayakta tutmak, yaşatmak, rekabete uygun hâle getirmek zorundayız. Burada da hatırı sayılır bir handikap olduğunu düşünüyoruz. Efendim, 0,25'e düştü, ekimde ödenecekti, kasıma tehir edildi, bunların hepsi makul işler. Bütün bunlarla ilgili... İşte, binde 50 talebimiz oldu. Sağ olsun, iktidar grubumuz ona da şöyle nezaret etti: En azından 2019'a kadar binde 50 düzeyinde duralım, ondan sonra binde 75'e getirelim. Bunların hepsi de makul ama bayram değil seyran değil, bu Hükûmetimizin turizmcilere sarılma hevesi nereden geldi? Ha, bizim bu arada binbir türlü gailemiz varken ne lazım bize ki "Arkadaşlar, biraz para toplayın, biz sizin için para harcayacağız." falan gibi bir siyasi algoritmayı kurmak niçin ihtiyaç oldu, derdinize ne oldu? Yani biz Parlamentoyu tatile göndermek üzereyken yani herkes seçim bölgesine gidip çalışacakken, milletle, bize oy veren seçmenlerimizle karşı karşıya gelecekken nereden lazım oldu ki hepimizi bir vergi vesilesine alet edip seçim bölgemizde "Yahu yemediniz, içmediniz, tatile gelirken bir de bize vergi mi koydunuz geldiniz?" gibi sitemlerle bizi karşılaştırmaya teşebbüs ettiniz? Yani zannediyorum Parlamentoda çok yoğun çalışmasak da arkadaşlarımızın kahir ekseriyeti tatil beldelerine gidecekler, çoluğu çocuğu tatile götüreceğiz biraz. Orada bir de otelcilerle bizi karşı karşıya getirme teşebbüsü nedir arkadaşlar?
Dolayısıyla üç aşağı beş yukarı kanunlar kadar kanunların yapılma zamanları da mühimdir. Bunları yapma süreçlerinin içerisinde hedeflediğimiz işle alakalı zamanlamayı da tutturmak zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ağıralioğlu, tamamlayın lütfen.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Ben bu mevzunun zamanlamasını doğru bulmuyorum. Zamanlamasını doğru bulmadığım işin sürecin içerisinde denetlenmekten kaçma üslubunu doğru bulmuyorum. Bu yol oldu yani Sayıştay denetiminden kaçalım, Kamu İhale Kanunu'ndan azade tutalım ama bize para vermeyenlere vergi mükellefiyetini hatırlatalım; vergi mükellefiyetini hatırlattığımız için de arkadaşlarımızı aslında size ceza keserizle korkutalım. Zorunlu bağış gibi. Bir de bu fona katkıyı bağışla falan da besleyelim, kuvvetli hâle getirelim. Bu tam keyfimize göre bir yönetimin "Bize bağış yaparsanız biz de sizin bazı kabahatlerinizi görmeyiz." gibi bir suistimale de imkân verecek istisnalarla güçlendiği bir iştir. Yanlıştır; kurgusu yanlış, zamanlaması yanlış, muhatapları yanlış, üslubu yanlış, her şeyi yanlış. Ama bütün bunlara rağmen bunu turizm sektöründe çalışan kurumlarımız için de, mücadele eden ve ayakta kalmaya çalışan otelcilik sektöründeki çalışanlarımız için de istihdama vesile olacak ve yükü azaltacak şekle dönüştürmeye gayret ettik. Bizim tekliflerimizi birazcık dikkate aldınız, birazcık nispetini aşağıya düşürdünüz aldığınız verginin. Onun için de teşekkür ederiz ama bu kanunun zamanı, yeri yanlıştır.
Genel Kurulumuza saygılar. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)