| Konu: | İYİ PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 97 |
| Tarih: | 03.07.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Naci Bostancı Bey'le Genel Kurul öncesinde bir istişare yaptık. Ritmini hızlandıralım, Meclisin çalışma temposunu artıralım, önergeyi haftaya bırakalım diye istişare ettik. Bir hassasiyet izhar ettim, sebebi şu: Şimdi, Türkiye, Türk Parlamentosu, Türk yurdu, Türk milleti gibi tarihin adını, sanını bildiği yazılı ya da rivayetle intikal eden milletler içerisinde adı şerefle zikredilebilen bir milletin şu anda en yetkili mercisindeyiz biz. Naci Bey'e de söyledim, dünyanın görüp görebileceği en büyük devletleri kurabilmiş, medeniyetler inşa etmiş bir milletin Meclisinde bir cinayet şebekesiyle ilgili cümle kuruyor olmanın utancıyla konuşuyorum.
Sebebi şu: Terör örgütleri sansasyonel eylemler yaparlar ki adları duyulsun diye. Türk devletinin Parlamentosunda bir cinayet şebekesinin adıyla sabahtan akşama kadar birtakım mevzularda birbirimize sataşıyor olmanın zilleti bize, buradan doğacak kuvvet de PKK'yadır. PKK, eline geçirdiği bütün imkânları harcasa Türk devletinin Parlamentosunda kendi adına cümleler kuran parlamenterler, kendi adına cümleler kuran bakanlar, kendi adına cümleler kuran Cumhurbaşkanları çıkaramazdı ama Türk devleti, siyasi mücadele edeceğim hevesleri içerisinde, devletin güvenlik konseptinin halletmesi gereken, güvenlik stratejisinin belirlemesi gereken hamleleri rayından çıkarıp siyasi mecrada avantaj hâline dönüştürmeye çalışan bir cinnetin elinde PKK'ya inanılmaz bir propaganda avantajı olarak sunmuştur.
Dolayısıyla biz şimdi neyle karşı karşıyayız? "Devlet müzakere etmez." demedik, yanlış anladı Hükûmetimiz bizi. "Devlet terör örgütünün unsurlarıyla birtakım görüşmeler yapmaz." demedik, yanlış anladı Hükûmetimiz bizi. Devlet görüşür, bir cinayet şebekesinin başıyla, yakalandığı zaman uçakta "Anam da Türk." diyecek kadar teslim bayrağı çekmiş bir alçakla görüşebilir devlet, görüşür ama daha fazla can yanmasın, daha fazla evlat kaybolmasın diye görüşür. Görüşür ama bu terör başına, bu teröristin başına şöyle demez devlet: "Adımız ne olsun? Anayasa'mız nasıl olsun? Anayasa'yı nasıl yazmamızı münasip görürsünüz? Acaba biz millet olarak hangi bayrağı kendimize seçelim?"
Dolayısıyla, bugün de İmralı'ya, seçime iki gün kala, bu meseleyle ilgili ihtisası olduğu söylenen bir akademisyenin gönderilmesi, problem değildir. Devlet, bir caniye, bir terörist başına mevzunun uzmanı olan bir adamı gönderebilir, mevzuda ihtisası olan, kariyeri olan, bu mevzuda birtakım faydaları olacağına itimat ettiği bir adamı gönderebilir; problem yok ama bu gönderdiği adama "seçmen davranışlarını yönetebilir mi" diye tembihte, telkinde bulunamaz yahut bir devlet, İmralı'dan, bir caniden gelen mektubu devletin başına televizyonlarda yorumlatamaz, yorumlayamaz.
Cumhurbaşkanını her şekilde görmeye razı olabiliriz, hükûmet sistemimiz değişti, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi de olsa, partili cumhurbaşkanı da olsa, Tayyip Bey'i bize kızarken de görsek, bazen kantarın topuzunu kaçırıp bizi ilzam edebilecek şekilde, bize hareket edecek şekilde cümle kurarken de görsek bile bunlara dayanabiliriz; lakin evlatlarımızın katili bir alçağın yazdığı mektubu yorumlarken görmek istemeyiz.
Dolayısıyla, burada, bu mevzuda birkaç şeyin cevaplanması lazım. Bir, bu konu, bir istihbarat stratejisi midir? Yani istihbarat organizasyonumuz Millî İstihbarat Teşkilatımız, bir güvenlik endişesiyle kendine ait bir perspektifi Hükûmete mi sunmuştur; yoksa, Hükûmet, kendisi pozisyon alıp buradan memlekete, millete hayrının olacağına inandığı bir süreci başlatmak mı istemiştir?
Şimdi, bununla ilgili endişelerimizi yüreğimizi ağzımıza getirecek şekilde tekrarlamamızın sebebini ifade etmeye çalışacağım size. Daha önce pek de parlak olmayan bir siciliniz var bu mevzuda yani "Memlekette kan dursun." diye teşebbüs ettiğiniz işlerden evlatlarımızın kanı gitti, canı yandı. Daha önce "Kanı durduracağım." diye heves ettiğiniz işlerden Türk devletinin vakarına ziyan oldu. Türk devleti, arama, kontrol noktalarını gevşetin." diye heves ettiğiniz çözüm sürecinden o kazılmış çukurlara 793 evladını gömerek çıktı. Dolayısıyla şimdi benzer hatalar yapacaksınız diye ödümüz patlıyor. Ben -parti grup kararı müstesna, efendim, liderlerin bu mevzudaki ısrarı ve telkinleri müstesna olmak üzere- herhâlde İmralı'nın muhataplığından HDP haricinde hiçbir milletvekilinin hoşnut olduğuna inanmam yani HDP'nin haricinde İmralı'yla muhatap olmaktan bu Parlamentodaki hiçbir mebus asla hoşnut olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım Sayın Milletvekili.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Lakin vaka önümüzdedir, olan şey şudur: Seçime iki gün kala "Seçmen davranışını yönetebilir miyiz?" heveslerine kurban olacak şekilde, izni kimin verdiği belli olmayan, ziyaretçi tasarrufu kimden olduğu belli olmayan... Mektup yazılınca, mektubun amacı siyasi korkularımızı dehşete çevirecek şekilde seçmen davranışını değiştirmeye matuf cümleleri Cumhurbaşkanının kurabildiği bir zemine dönünce yeni bir çözüm rezaleti mi, devlete, millete yeni bir suikast mi diye ödümüz koptuğu için önerge verdik. Benim elimde imkân olsa -parti grubumuz adına da bu hassasiyeti izhar ediyorum- bu TBMM'nin çatısı altında, bu şerefli mekânda PKK'lıların adını, PKK'lıların ismini, "PKK" denilen alçak örgütün ismini anmayı yasaklarım. Onbaşı düzeyinde, tercihen, biraz daha ciddi olursa yüzbaşı düzeyinde bir muhataplığın mevzusu hâline getirilmelidir. Devlet, sabahtan akşama kadar, Cumhurbaşkanı, bakanları nezdinde, Hükûmet nezdinde, parti gruplarının birbirlerine sataşmasına imkân verecek şekilde birbirine "PKK" cümlesi kuramaz. Burası Türk devletinin Parlamentosudur, Türk yurdudur burası.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Toparlayalım Sayın Milletvekili.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bizim için mesele şu, Genel Kurulunuzun takdirine arz ediyorum: Devletin başı PKK'yla muhatap olmaz, devlet PKK'nın gönderdiği mektupları yorumlarken görülmesin, devletin başı Kürt seçmenin oyunu avlayacağız diye Abdullah Öcalan'a Kürtleri borçlandırmasın, borçlandırmasın. Abdullah Öcalan bir cinayet şebekesi başıdır, bundan bir kanaat önderi çıkarılmasın. Abdullah Öcalan'dan, Kürtlerin sözünü dinlemesi gereken bir kanaat önderi çıkarma teşebbüsünün bedelini çok ağır ödedik biz. Bir daha böyle bir zafiyetin içine devlet ve siyaset yuvarlanmasın. O yüzden hassasiyet izhar ettim, o yüzden grubumuzla beraber, bu konuda Meclisin bir daha devleti bu düzeyde cinayet şebekesinin başıyla muhatap etmeyeceği bir siyasal iklim oluşturma mecburiyetine dokunayım diye önerge verdim, gerekçesini bu şekilde arz ettim.
Cumhurbaşkanımızın, Çin'de -iki bin yıllık Türk yurdudur- Sincan bölgesinde yaşayan Türklerle ilgili "Mutlu ve huzurlular." cümlesini doğru bulmadım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Tamamlayayım Başkanım, anlayışınıza sığınıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Ben bugün kendi adıma da grubum adına da Türk milliyetçileri adına da "Sayın Cumhurbaşkanım, Çin'de mutlu olduklarına hüsnüşehadet ettiğiniz Türklerin mutluluğu size de nasip olsun." desem bedduadır. "Onlar kadar mutlu olursunuz inşallah." desem mutluluk dileğim bedduadır. Ben Sayın Cumhurbaşkanına "İnşallah, siz de Doğu Türkistan'daki Türkler kadar mutlu olursunuz evladüıyalinizle." desem bedduadır ve ben devletin başına beddua etmekten imtina ediyorum çünkü böyle bir şey dersem, eğer "Siz de Doğu Türkistan'daki Türkler gibi mutlu olun." dersem Tayyip Bey'e şöyle demiş olacağım: "Sümeyye'yi alsınlar elinizden, torunlarınızı kaçırsınlar sizden, çocuklarınızın canına okusunlar, dininize musallat olsunlar, ibadet haklarınızı gasbetsinler." Ben böyle bir şey demiş olmaktan imtina ediyorum, Cumhurbaşkanımız da imtina etsin. "Türkler orada mutludur." demek yerine "Türk yurdunda feryat figan arşıâlâyı yıktı." diyeceksiniz, öyle demek zorundasınız. 35 milyon Türk, orada, dinî imanı, çoluğu çocuğu izzeti çiğnenerek mücadele ediyor. Biz vatan terk edecek insanlar değiliz. Vatan terk etmek, Türk'ün tabiatına hiç uymayan bir iştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Oradan medet ummuyorlar, sizden destek beklemiyorlar; bir tek şey bekliyorlar: Direnişlerine irade beyan edeceksiniz. Orada Çin'in yaptığı zulmü meşrulaştırır gibi "Çok mutlular." cümleleri orada mukavemet eden Türklerin omurgasını kırar. Allah kerimdir, size devleti yönetecek bir siyasal dil diliyorum.
Allah'a emanet olun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)