| Konu: | Askeralma Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 11.06.2019 |
HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Komisyon; Genel Kurulu sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, geçen hafta Hakk'a yürüyen Kazım Arslan can için devri asan olsun, insanlığa yaptığı hizmetler Hak divanına yazılsın, Hakk'ın rahmetine nail olsun dileğimizi iletiyor; Denizli halkının da başı sağ olsun diyoruz.
Değerli milletvekilleri, oldukça ağır, tarihî, geniş, kimi zaman edebiyata, kimi zaman sanata, kimi zaman farklı bakış açılarına konu olmuş bir konuyu konuşacağız. Keşke Mete Han'dan bu yana askerlik nasıl evrildi, bugüne gelişte neler yaşandı, bunu konuşabilseydik. Keşke Muş Ovası'nda Alparslan'ın güçleri ile Kürtlerin nasıl buluşup ortaklaştıklarını konuşabilseydik. Keşke Çandarlı Halil Paşa'nın başına gelenlerin ne olduğunu konuşabilseydik. Keşke Osmanlı'da devşirmeler ile Türkmenlerin başına gelenlerin, devşirmeler ile Türkmenlerin karşı karşıya getirilmesinin bugünkü askerlikte yaptığı etkileri konuşabilseydik. Keşke II. Mahmud'un Asakir-i Mansure-i Muhammediyye'yle ortaya çıkarmış olduğu askerliği, Nizam-ı Cedid'i konuşabilsek, İttihat ve Terakki Dönemi'nde olanları, Cemal Paşaların, Talat Paşaların yapmak istediklerini ve Mustafa Kemal'in Anadolu coğrafyasıyla, Türkiye'yle yetinen bakış açısını konuşabilseydik. Keşke, biraz önce açılışta Amasya Tamimi üzerine yapılan konuşmalarda Amasya Tamimi'ne inkâr edilen etnik ve inançsal kimlikleri dâhil ederek bugün Amasya Tamimi'ni güncelleme becerisini gösterebilseydik. Amasya'da 2 kez tamim olmuştu; biri Osmanlı Hükümdarı Yavuz Selim dönemindeydi, biri de Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkıp Samsun'u müteakip Erzurum, Sivas Kongresi ve akabinde Ankara'ya dönüşü sırasındaydı ve bu her ikisinde de o coğrafyada, bu coğrafyada bulunan farklı kimlikler, inançlar dikkate alınmış idi ama bugün bir tür inkârla karşı karşıyayız.
Bu yasayla ilgili söyleyeceğimiz şeylerin bir ön yargıyla karşılanacağını, bir tepkiyle karşılanacağını biliyoruz ancak Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak, bu Meclise seçilmiş milletvekilleri olarak Türkiye Cumhuriyeti'nden, Türkiye'de yaşayan her insandan, Türkiye'de kamu hizmeti yürüten her kesimden sorumluluk duyan insanlar olarak bizim de sorunun çözümüne, sorunun daha anlaşılabilir, daha yaşanabilir, daha uygulanabilir şekilde çözümüne katkımızın olacağını herkes bilmeli ve kabul etmelidir; demokrasinin gereği de budur. Bu yapılmadığı sürece, ezbere bir ön yargı, ezbere bir karşı karşıya geliş, ezbere bir zıtlaşma ve buradan hareketle bir inkârcılık ortaya çıkacaktır. Hiç kimsenin zoruna gitmesin değerli milletvekilleri, söylenen şeyler bizim dışımızda birbirine benzer şeylerdir. Mesela ben ezber bozan bir şey söyleyeyim: Neden bu yasa teklifinde askerlere sendika hakkı yoktur? Neden? Askerler kamu hizmeti yürütmüyorlar mı? Kamu hizmeti, kamu çalışanlarının tamamı, örneğin öğretmenler, örneğin büro çalışanları sendika hakkına sahiptirler ve yasal düzenlemeyle olmuştur. Askerlerin neden sendika hakkı yoktur? Bu aslında ciddiyetle tartışılması ve üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur diye düşünüyorum.
Zorunlu askerlik uygulaması dünyanın birçok yerinde artık farklı şekilde tezahür etmektedir. Zorunlu askerliğin bir kamu hizmeti olduğu mantığıyla sadece kamu hizmeti yapmanın askerlik değil, farklı hizmetlerle de olacağı, bunun da vatan hizmeti olacağı, bunun da Türkiye'de sorunların çözümüne katkı sunacağı düşüncesiyle zorunlu askerliğin artık bir şekilde çözüme kavuşturulması, zorunlu askerlik olmaması gerektiği kanısındayız. Zira Avrupa Konseyi üyesi ülkelerden Türkiye ve Azerbaycan dışında zorunlu askerlik ve vicdani ret uygulamasına dönük düzenlemeler söz konusudur. Kimi ülkelerde vicdani ret için o kişilere kamu hizmetinde, örneğin anaokullarında, örneğin çeşitli hizmet kuruluşlarında, örneğin sivil toplum hizmetinde, örneğin Kızılayda, örneğin Kızılhaçta, örneğin yardım kuruluşlarında ve benzeri ortamlarda görev yapma, vatana hizmet etme, halka hizmet etme gibi olanaklar sunulmaktadır. Ama bu konuda bizim ülkemizde ciddi bir muhafazakârlık, ciddi bir tutuculuk ve ciddi bir ret söz konusudur. Zorunlu askerlik birçok ülkede; İngiltere'de 1960 yılında, Avustralya ve Yeni Zelanda'da 1972 yılında, Belçika ve Güney Afrika'da 1994 yılında kaldırılmıştır. Hollanda, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Lübnan, Romanya, Bulgaristan, Hırvatistan, Polonya gibi ülkelerde artık zorunlu askerlik yerine profesyonel askerliğin olduğunu ve aslında -bu kanunda da görüldüğü gibi- Türkiye'de de giderek profesyonel askerlik uygulamasına dönük bir çalışmanın olduğunu görüyoruz.
Şimdi, 27 AB ülkesinin 21'inde zorunlu askerlik yoktur, 28 NATO ülkesinin 23'ünde profesyonel ordu mevcuttur. Bu hakikatler konuşulmadan, bu hakikatler bilinmeden çıkarılacak askerlik yasasının birtakım eksiklikler içereceğini düşünmekteyiz. Bugüne kadar gerek coğrafyamızda gerek Avrupa'da gerek Orta Doğu'da yaşanmış olan çatışmaların, savaşların, uluslararası ilişkilerin, dış politikanın ve dış politikadaki yürütme biçiminin uygulaması dikkate alındığında aslında dış politikaya dair kalıcı, sorunları çözen, komşularıyla barışık, Kıbrıs sorununu çözmüş bir Türkiye'nin askerlik yasasını daha verimli, daha olgun yapacağı gibi bir hakikat de söz konusudur ancak şu anda ne yazık ki biz bırakın komşularla barış içerisinde yaşamayı, çatışma ayyuka çıkmış durumdadır.
Bir başka önemli konu değerli milletvekilleri, İnsan Hakları Derneği tarafından... Şüpheli Ölümler ve Mağdur Aileler Derneğinin verilerini sizinle paylaşmak istiyorum. Bakınız, bu dernek Antalya'da kurulu. Burada "asker" kavramı yasal olarak kabul edilmediği için "Şüpheli Ölümler ve Mağdur Aileler Derneği" diye bir dernek. Bu derneğin 280 üyesi var ve ben bu derneğin Başkanıyla ne ifade etmek istedikleri, neyi amaçladıklarıyla ilgili olarak dün ve bugün görüştüm. Rıza Doğan isminde, Uysal Doğan adlı çocuğunu askerde kaybetmiş. Defalarca girişimde bulunmalarına rağmen Hükûmet tarafından muhatap alınmamışlar, açtıkları davalar ya reddedilmiş ya görmezden gelinmiş veya üstünkörü bir şekilde sonuçlandırılmış ama bu ailelerin acıları ne yazık ki dindirilmemiş.
Şimdi, madde 9'da, düzenlemeye göre, bedelli askerlik kalıcı hâle getirilmektedir. Bedelli askerliğin birdenbire 15 bin liradan 31 bin liraya çıkarılması ve bedelli askerliğe dair ödenecek miktarın hesaplanma biçimi başlı başına bir skandaldır. Sayın Cumhurbaşkanı, bedelli askerliği 5 bin lira maaş üzerinden hesaplamakta, oysa, örneğin, yoksul olan, askerde olan, muhtaç olan bu askerlerin ailesine yapılacak yardımı da asgari ücretin yarısı kadar ifade etmektedir. Bakar mısınız! Alırken parayı 5 bin lira üzerinden ama yoksullara yardım ederken asgari ücretin yarısı kadar. Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Neden asgari ücretin kendisi değil de yarısı kadar örneğin? Ve neden birdenbire yüzde 100'ü aşan bir zam yapılmıştır ve dövizli askerlik ile bedelli askerlik arasında bir farklılık söz konusudur? Ve bunca bedelli askerlik bekleyen ortadayken, Anayasa'nın eşitlik ilkesi, uluslararası sözleşmelerin gerektirdiği eşitlik ilkeleri dikkate alındığında bir bireyden askerlik için alınacak bedelin o bireyin ekonomik koşullarıyla alakalı olması gerekir. O bireyin ekonomik koşullarını aşan bir bedel aslında demokratik, vicdani bir bedel olmamaktadır değerli dostlar.
Yine, 45'inci maddede Cumhurbaşkanına tanınan ve aslında, bilmem 1970'ten beri ya da daha önceden bu yana olduğu söylenen şeyler... Cumhurbaşkanının birçok yetkisi var. Cumhurbaşkanına, böyle, tanımlaması zor, ifadesi zor, açıklaması zor, anlaması zor, uygulaması zor bir yetki neden tanınıyor? Bu yetkiyle ne amaçlanıyor?
Muhterem milletvekilleri, bütünü üzerinden bakıldığında, aslında şu hakikatleri dikkate almadan da yapılacak askerlik yasasının eksik, yetersiz olacağı ve uygulamasında güçlüklerle karşılaşılacağı ortadadır. Terörle Mücadele Yasası'nda düzenleme yapılmadan askerlik yasasında yapılacak düzenleme sorunu çözmeyecektir.
Eğitim programının içeriği, eğitimi düzenleyen yasa ve yönetmelikler, Anayasa'nın kendisi -biraz önce de ifade ettiğim gibi- dış politika, Suriye sorunu, S400 ve benzeri konular, Kıbrıs sorunu, komşularla ilişkiler, sınır ötesi harekâtlarla ilgili yapılacak düzenlemeler bir tanıma, bir sonuca kavuşturulmadan askerlikte yapılacak düzenlemeler yine birçok sorunu içerisinde barındıracaktır.
Bugüne kadar yaşanmış olan askerî darbelerle ilgili, demokrasi çerçevesinde, hukuk çerçevesinde, uluslararası sözleşmeler ve evrensel hukuk çerçevesinde bir yüzleşme olmadan... Bakın, güya 12 Eylül darbecileri yargılanacaktı ama 12 Eylül darbecilerinin yargılanması âdeta ipe un sermeyle özdeşleşti ve 12 Eylül darbecileri aslında yargılanmadılar.
17 bin faili meçhul cinayet dikkate alınmadan, JİTEM, EMASYA Protokolü gibi uygulamalar gözden geçirilmeden, askerlik üzerine nutuklar atıp askerlik çağına gelmiş çocuğuna "Askere gidemez." raporu alanlar yorumlanmadan, bunlar hakkında hakikatler ortaya çıkmadan askerlikle ilgili yapılacak düzenlemeler yetersiz olacaktır.
Burada bir hakikati daha üzerine basarak vurgulamak istiyorum. Hakk'a uğurlanacak askerlerin cenaze törenleri cemevlerinde yapıldığı zaman, devlet yetkilileri, mülki idare amirleri ve komutanlar katılmıyorlar. Cemevleri Hakk'ın ve hakikatin makamıdır, ailesi öyle bir tercihte bulunmuştur, cemevlerinde yapılacak olan cenaze törenleri neden reddedilmekte, inkâr edilmektedir?
Kürt sorunu çözülmeden askerlikle ilgili yapılacak düzenlemelerde de eksiklik olacaktır. Bu sorun, aslında bu Meclisin iradesi, bu Meclisin entelektüel, tarihî, kültürel, yasal birikimiyle çözülebilecek niteliktedir. Yeter ki ön yargılar, yeter ki birbirine karşı bilenmiş dişler, kenetlenmiş yumruklar gevşetilsin, yeter ki demokratik olgunlukla sorunlarımızı konuşabilme becerisi gösterelim.
Şimdi ben özellikle buradan tarihî bir hakikati daha ifade etmek istiyorum. Özellikle yavrularını askerde kaybetmiş annelerin önünde saygıyla eğiliyorum. Diyorum ki: Değerli anneler, bu ülkeye barışı, demokrasiyi, eşitliği, adaleti getirecek olan sizin anne merhametinizdir, sizin anne olarak yaşadığınız acılardır. Bu acılardır ki bizim birbirimizi insan olarak, kültürel olarak, siyasi olarak kabul etmemizi sağlayacak ve oturup, sorunu enine boyuna konuşup çözüm bulmamızı sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Değerli dostlar, kalan sürede başka bir iki konuyu izninizle dile getirmek istiyorum. 11 Haziran 1967 Elbistan olayları... Âşık Kul Ahmet ve Âşık Mahzuni'nin bir yazlık sinemada vereceği konsere müdahale edilmiş ve bu esnada ne yazık ki 2 kişi yaşamını yitirmiş ama hiçbir soruşturma, hiçbir kovuşturma, hiçbir hukuki müdahale söz konusu olmamıştır. Bugün 11 Haziran 1967'nin yıl dönümü.
Yine, Antalya'mızla ilgili bazı konuları dile getirmek istiyorum. Antalya, bildiğiniz üzere bir turizm cenneti. Turizm emekçileri, ekonomik ve sosyal hakları, sendikal ve örgütlenme hakları olmaksızın, âdeta Orta Çağ koşullarında, neredeyse yirmi dört saate yakın çalıştırılmaktadır. Turizm alanlarının düzenlenmesinde yeterli bilgi ve belge yoktur. Turizm alanları baştan savma düzenlenmiştir, denetimden ve korumadan ne yazık ki yoksundur. Turizm alanlarına ulaşım oldukça sorunludur. Antalya'da "her şey dâhil" uygulaması esnafı oldukça zor duruma düşürmektedir. Oysa Antalya'da sadece tarih turizmi değil inanç turizmi de söz konusudur. Milyonlarca insan Abdal Musa makamına niyaz için gitmekte ama Antalya'dan oraya ulaşım sorunu yaşamaktadır.
Seracılıkla yaşamını sürdüren ve seraları kiralayan insanlarımızın emeğine, üretimine dair yasal tanımlamalar, yasal belirlemeler oldukça yetersizdir.
Antalya çok kültürlü bir kent olmasına rağmen bu çok kültürlülüğe göre bir düzenleme söz konusu değildir. Antalya'ya giden engellilere ilişkin çok ciddi sorunlar söz konusudur. Antalya gibi bir dünya kentinde, maalesef, turizm alanlarında oldukça belirgin bir şekilde çevre kirliliği yaşanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz askerlik yasası, bugüne kadar uygulanmış olan yasanın gözden geçirilmesinin, bugüne kadar uygulanmış olan yasayla ortaya çıkmış zaaf ve eksikliklerin değerlendirilmesinin akabinde yerli yerine oturacak bir şeydir. O nedenle, ben özellikle şunu tekrar ediyorum: Darbelere dair -sivil darbe, askerî darbe fark etmez- operasyonlara dair, bin operasyonlara dair, faili meçhul cinayetlere dair bugüne kadar cezasızlık politikası sistematik olarak devam etmiştir. Bu cezasızlık politikası bir şekilde ortadan kaldırılmalı, suç işleyenlere kanunun tanımladığı şekilde cezalar verilmelidir. Ancak cezasızlık uygulaması bugün de maalesef devam etmektedir.
Tüm sorunlarımızın çözüldüğü, askerlerin de kendini güven içinde hissettiği, asker analarının ağlamadığı, asker çocuklarının yetim kalmadığı, kimsenin eli yüreğinde çocuğuna ne olacak diye kaygılanmadığı bir Türkiye özlemiyle; eşitlik, özgürlük, adalet özlemiyle; Kürt sorununu, tüm sorunlarını çözmüş bir Türkiye özlemiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)