GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti, Gürcistan Hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Alanında İşbirliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:86
Tarih:30.05.2019

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Irak'ın kuzeyinde hain terör örgütü PKK'ya karşı düzenlenen Pençe Harekâtı'nda yiğitlerimiz Teğmen Raşit Aydın, Uzman Çavuş Mehmet Taşhan şehit düşmüştür. Türk milletinin başı sağ olsun, vatan sağ olsun diyorum.

Ama taziyeden öte geçemiyoruz, hep başsağlığı diliyoruz, hep başarı diliyoruz. Şu an, sizlere 250 bin profesyonel Mehmetçik'imizin sorunlarından bahsetmek istiyorum on dakika içerisinde.

Sözleşmeli erler: Sözleşmeli erler profesyonel piramidin en altında. 7/24, üç sene boyunca birlik içinde kalıyorlar; profesyonel yapıyorlar ama birlik içerisinde kalıyorlar sanki hapis gibi, sanki modern yeniçeri gibi. Bunlar yedi sene sonra da görevden alınıyorlar, gönderiliyorlar. Yani en verimli zamanlarında faydalanıyoruz, herhangi bir hak vermeden "Güle, güle." diyoruz. Bu, kabul edilebilir bir şey değil. Birlik içerisinde iskân ettiklerinden dolayı aileleri bunların dağılmaktadır ve boşanma vakaları çok üst seviyededir. Sözleşmeli erlerin refakat izni, mehil izni, yol harcırahı, asgari geçim indirimi, aile yardımı ve çocuk yardımı gibi haklardan faydalanma şansları yok. Eş durumundan tayin hakları kısıtlı. Derece ve kademe, emeklilik hakkı, kıdem tazminatı gibi temel çalışma haklarından mahrumlar. Türk Silahlı Kuvvetlerine Ocak 2018 yılında yapılan 400 lira iyileştirme zammından faydalanamadılar, dışarıda bırakıldılar ve yapılmadığı gibi, sözleşmeli er maaş sisteminde arıza olması nedeniyle sözleşmeli erlere geçmişe dönük borç çıkarıldı. Şehit yakınlarına ve gazilere yapılan kira yardımı sözleşmeli erlere yapılmıyor. Şehit olduklarında dahi ayrımcılık var. Şehit yakınlarına verilen maaş diğer şehit yakınlarına verilenden daha az, orada bile ayrımcılık var. Savaştırıyoruz, zati tabanca hakkı vermiyoruz. Mesleki motivasyon için de rütbe işaretleri yok.

Şimdi gelelim -şehit vermiştik, biraz önce söylemiştim, Uzman Çavuş Mehmet Taşhan- uzman erbaşlarımızın haklarına: Uzman erbaşlarımız sözleşmeyle çalışıyorlar, kadroları yok. Bir yıl içerisinde doksan gün hava değişimi, istirahat alırlarsa o sözleşme de yok, sözleşme feshediliyor. Mahalle bekçisine devlet silah veriyor, uzman çavuşa zati tabanca yok. Teknik kapasitelerini artıracakları uzman çavuş okulu yok. Devlet kadrolarında herkese kıdem var, uzman erbaşa yok. Bir senelik uzman çavuş ile yirmi senelik uzman çavuş aynı. Uzman çavuşluktan astsubaylığa geçiş yüzdesi yüzde 10. Herkese aile hayatı var, uzman erbaşa yok. Hakkâri'ye gidiyor, geçici görevle Kayseri'ye görevlendiriliyor, "Batıya gideceğim, rahatlayacağım." diye seviniyor ama Kayseri'deki birlik Şırnak'a verilmiş ve bunlar, bu geçici görevler doğu hizmet sürelerinden sayılmıyor. Evet, yıllarca doğuda kalıyorlar. Herkese var, uzman çavuşa lojman yok, yüzde 5. 3600 ek göstergeyi, şehit olsa namazını kıldıracak imama vermeyi düşünüyorsunuz, uzman erbaşa vermeyi düşünmüyorsunuz. Nöbet yönetmelikleri yok, izin yönetmelikleri yok, tayin yönetmelikleri yok, Sağlık Yönetmeliği'nde açıklayıcı maddeler yok; kurs, ödül yönetmeliği yok, sicil yönetmelikleri yok.

Bir de 6000 sayılı uzman mağdurlar var. Akılda kalıcı olması için 6000 sayılı mağdurları size şöyle anlatmak istiyorum: Düşünün ki bir uzman erbaş altı bin gün uzman erbaş olarak çalışıyor, on beş yirmi sene. 45 yaş haddinden dolayı, zamanında, altı gün sivil memurluğa geçiriyorsunuz; altı gün sivil memurluk yaptıktan sonra sivil memur olarak en düşük memur statüsünden emekli ediyorsunuz. Böyle bir mağduriyet olabilir mi? Yirmi sene uzman erbaş olarak görev yapacak, bir gün -bir gün olan bile var- sivil memur olarak görev yapacak, sivil memurluktan emekli edeceksiniz, mağdur edeceksiniz. Böyle bir mağduriyet var ve söz verdiğiniz hâlde bunu çözmediniz.

Görevden olmayan hastalıklardan dolayı malul olarak emekli olan arkadaşlar var, bunları "adi malul" olarak adlandırıyorlar -bunun ismi çok çirkin, "sağlık malulü" olması gerekiyor- ve maaşları 1.300 lira; 2008 öncesine döndürülmeleri gerekiyor.

Gelelim bir üst katmana, astsubaylarımız: Astsubaylarımıza verilen görev tazminatı sözü hâlen yerine getirilmedi, bu söz yerine getirilmedi. Meslek yüksekokulu mezunlarının 9'a 2'nci dereceden, lisans mezunlarının 8'inci derecenin 1'inci kademesinden başlamaları adil bir çalışma ortamı yaratabilir. Astsubaylarımız emekli olduklarında muvazzafken aldıkları maaşın yüzde 49'unu alıyorlar; çok düşük, bunun artırılması gerekiyor. Yüksekokul seviyesinde eğitim alıyorlar. Şu an artık, uzman erbaşlarımızın bile yüzde 60'ı lisans seviyesinde dolayısıyla bu çağ dışı kalmıştır, lisans seviyesine geçmeleri gerekmektedir. Eğer çözüm istiyorsak 1'inci dereceye düşen emekli astsubayları 1'in 4'üne almamız gerekiyor, bu şekilde 7 bin kişi kurtuluyor; 1'inci dereceye düşemeyen, malulen emekli olanları da 1'in 1'ine alırsak 2 bin kişi de oradan kurtuluyor ve çözüm geliyor.

Şimdi gelelim bir üst katmana, sözleşmeli astsubay ve subaylarımız: Bunlar da aslında 2.000-2.500 kişilik bir kitle. Bunlar, subaylar yüzbaşılığa kadar gelebiliyorlar, astsubaylar da üstçavuşluğa kadar gelebiliyorlar. Şimdi "Erden general yapacağız." diyorsunuz ya, bunlar burada da kalıyorlar subay olarak çalışmasına rağmen. Bunların kontenjanları düşük, 46 yaşına kadar çalışabiliyorlar, yirmi bir sene de sözleşmeli olarak görev yapabiliyorlar. Ayrıca, potansiyel emeklilik sorunları hâlen çözülemedi.

Şimdi, şuraya gelmek istiyorum: 2002'de iktidara geldiğinizdeki askere bakış ile bugünkü bakış arasında dağlar kadar fark var. Önceden, vatana feda olsun diye Mehmetçik'e kına yakarlardı, askerliğini yapmayana da kız vermezlerdi. Peki, nasıl geldik bu noktaya? Nasıl geldik "Vatani hizmetini yapsın diye maaş verelim, ücretsiz bilet verelim, ev dağıtalım." demeye? Genelkurmay Başkanını terörist, Şemdin Sakık'ı tanık yaparsanız, vatanına hiçbir karşılık beklemeden hizmet eden kahramanları kumpaslarla cezaevine doldurursanız, Habur'da teröristleri şenliklerle karşılayıp subayları şenliklerle tutuklarsanız; FETÖ'nün türlü işkencelerle okullardan attığı 3 bin Harbiyeliye ses çıkarmazsanız; 15 Temmuzda hiçbir eyleme karışmayan, bakın, hiçbir eyleme karışmayan, sadece komutanı emir verdiği için dışarı çıkan ere, askerî öğrenciye, uzmana, astsubaya, subaya müebbet verirseniz; eline daha av tüfeği almamış adamı Millî Savunma Üniversitesine rektör yapar, "Komutan yetiştireceksin." derseniz; benim gibi bir teğmeni alıp telefonuna terörist numaraları sehven yüklendiğinde sesinizi çıkarmazsanız, işte bugün orduya adam ararsınız. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Nutuk ona suç unsuru yapıldığında ses çıkarmazsanız -Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş destanı Nutuk- işte, bu orduya adam ararsınız. Biz o gün de dik durduk, o gün de FETÖ'cü hâkimlere şöyle söyledik: "Bizler, karşımızda ölüm, elimiz vicdanımızda, torunlarımızın yarın inceleyeceği tarihe ait mesuliyetler gözümüzün önünde, yolumuzu Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti için yaşam nöbeti tutan sözleri ve direktifleri çerçevesinde çiziyoruz. Herkes bilsin ki biz burada nöbetteyiz." Bu düşman ceza hukuku karşısında asla eğilmemiştik, bir kez bile tahliye talep etmemiştik; diz çöktüremediniz, bundan sonra da diz çöktüremezsiniz. Çünkü bizler hiçbir kuşun uçamadığı yükseklerin, hiçbir ayağın inemediği uçurumların, yangınlar ortasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin evlatlarıyız. Bu nedenle kazanamadınız. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET TAN (Kütahya) - Sen ne diyorsun!

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Siz değil, "örgütün finansörü" dediğiniz ama cenazesini belediyenin kaldırdığı Kuddusi Okkır kazandı. Siz değil, Ali Tatar kazandı. "Subay" diye bedeninden önce şerefini koruyan adama derler. Abdülkerim Kırca, Kaşif Kozinoğlu, Muzaffer Tekin kazandı. Siz değil, Türkan Saylan, İlhan Selçuk kazandı, cumhuriyet aydınlığı kazandı.

Bu insanlara "şehit" diyemeyenler, mezarına gidip ailesinden helallik isteyemeyenler var ya, işte, onlara sesleniyorum: Ülkeler kadar kibriniz, mendilinizden küçük utancınız var. Sizler aydın olamadınız çünkü hakikate gerçekten sevdalı değilsiniz siz. Vicdanlarınızı ve hakikate olan ödenmez borçlarınızı ideolojik konumlarınıza feda ettiniz, aydın olamadınız. Sizin yanınızda aydınlığımızı unutuyoruz, sizin yanınızda gecenin altında örtülmüş gibiyiz.

Son sözüm CHP'yi terörle yan yana getirmek isteyenlere, beni iyi dinleyin: Hiçbir bölücü, hiçbir yıkıcı bizim yanımızda serçe parmağını dahi oynatamaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu ülkenin birliği ve dirliği için bizim kalbimiz çatlarcasına atar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Sayın Başkanım, son cümleler...

BAŞKAN - Toparlayın.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Tarih şahittir ki biz bu toprakların yetiştirdiği karanfillerdeniz, bataklıklarda yetişen iftiracı sivrisineklerden değil. Biz nesilden nesle, dilden dile aktarılan türkülerin, dirilişlerin, birlikte göğüslenen acıların ama asla yaşam sevincini yitirmeyen bir inancın partisiyiz. O nedenle bizim ciğerimizdeki son soluk dahi milletimize kazandıracağımız bir zafere tutunacaktır. O zafer, hür ve bağımsız doğacak her çocuğun ilk çığlığıdır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)