GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Trabzon'un Yunanla beraber zikrediliyor olmasından rencide olduklarına, İstanbul ilinde Belediye Başkanlığı seçimini Cumhur İttifakı kazanınca "Müslümanlık kazandı." Millet İttifakı kazanınca "Olimpos'un çocukları kazandı." şeklinde konuşulmasına refleks verildiğine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:81
Tarih:22.05.2019

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - İstanbul Milletvekiliyim ama Trabzonluyum. Trabzon mevzu edilince, Kurtuluş Savaşı'nın hemen başından itibaren bu topraklarda -evveli de var- yaşadığımız derin acıların millet hafızasındaki karşılığının -Engin Özkoç Bey'in söylediğini de şerh etmek için söylüyorum- evet, yaratılanı Yaradan'dan ötürü sevenlerin yurdudur, evet, ekalliyeti ne olursa olsun insanların kavmiyetinden dolayı tahkir edilmedikleri, insanca yaşadıkları bir coğrafyanın adıdır bu Anadolu. Lakin millet hafızamızda öyle derin acılar vardır ki belli coğrafyalarda bu acıların o kadar büyük izleri vardır ki bazı cümleler -tırnak içinde söylüyorum bunları- hakaret telakki edilir. Yani biz Ermeni vatandaşlarımızla bin yıl bu topraklarda ekalliyet unsurları içerisinde, en fazla onlarla rahat anlaşabildiğimiz hâlde, yaşadığımız büyük acılar, bu topraklarda "Ermeni" cümlesini hakaret telakki edecek hâle getirmiştir. Yani bin yıldır en rahat anlaşabildiğimiz komşularımızla ilgili yaşadığımız derin acı bu cümleyi hakaret telakki edecek bir şuur zafiyeti hâline dönüştürmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Başkanım, tamamlayacağım.

BAŞKAN - Buyurun.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Trabzon mevzu olunca da aynı hassasiyeti izhar ediyoruz biz. Trabzon'u Pontusçuluğun merkezi hâline getirmeye çalışan bir algının içerisinde "Trabzon" zikredilince, "Yunan" "Rum" zikredilince "Trabzon" cümlelerinin tamamını hakaret telakki eder Trabzonlular; münhasıran Karadeniz ama hususiyetle Trabzon bunu hakaret telakki eder.

Bir de konuşmanın içerisinde, dediğinden daha çok ima ettiği, tonladığı şeyi bir daha dinlesin arkadaşlarımız lütfen. "Fotoğraf büyük." cümlelerinden nefret ettiğimiz kadar bu son dönemde başka bir cümleden nefret etmedik. "Büyük fotoğrafa bakmak lazım, büyük resme bakmak lazım." imalarının içerisinde "Biz aslında büyük resmi görüyoruz, siz bu ağaca takılmayın, ormana bakmak lazım." derken kastedilen şeyin Trabzon'un Yunanla beraber zikrediliyor olmasından rencide olduk biz. Yoksa Trabzon zaten memleket, millet mukavemetinin merkezidir. O anlamda, bu hakarete sadece biz değil, Cumhurbaşkanının da cevap vermesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın Ağıralioğlu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Rize de Trabzon'a bağlı bir yerdi, ilçesiydi. Yani Sayın Cumhurbaşkanına da aslında zımnen hakaret etmiş oldu; Kabinede 4 Bakan var, onlar da Trabzonlu, onlar da cevap versinler buna ama cümlelere dikkatsizce imalar karıştırırsanız böyle mukabele görürsünüz.

Yani Trabzon'la ilgili "Kaseti bir daha izledik, bir daha dinledik." Lütfen bir daha dinleyin yani ben normal bir siyasi taassupla falan dinlemedim, o ima ettiği şeyin içerisinde kastettiğinden fazlası var Muhammet Bey. Bak, şu var: "Niçin cevap vermiyorsun?" beklentisi başka bir şeydir ama "Fotoğraf büyük, dert başka, oyun büyük." falan cümleleriyle kastedilen şey, gazetede köşe yazarlarımızın da yazmaktan hiç utanmadıkları bir şeydir. İstanbul'daki seçim yarışı için "Hira Dağı'nın çocukları ile Olimpos'un çocukları arasında geçen bir yarış" şeklinde cümle kuracak, kurduracak bir siyasal iklim oluşturursanız, böyle cümleler duyarsınız.

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - İstanbul'daki yarışı "Hira Dağı'nın çocukları ile Olimpos'un çocukları arasında geçen bir yarış" olarak zikretmezseniz, bu, İstanbul'u daha iyi yönetmeye teşebbüs etmiş Müslüman Türk milletinin çocukları arasında geçen bir yarıştır gibi algılarsanız; kazananı, kaybedeni "Biz kazanırsak Müslümanlık, mukaddesatçılık kazandı, mağlup olursak memleketi şerre bulaşmış bir cinnet kazandı."dan çıkarırsanız rahat edersiniz.

Dolayısıyla Türkiye'deki siyasal dilin bu kadar bozulmuş olmasının tezahürleridir bunlar, çok basittir bu, ben öyle yazılar okudum. Şimdi, aslında, AK PARTİ'deki arkadaşlarımızın da dillerine biraz dikkat etmeleri lazım. Nihayetinde yüzde yüz mutabakatla yapılan işler olmayabilir bunlar. Yani Milliyetçi Hareket Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisinin her adayından yüzde yüz mutabakatla memnun olmayabilir. Cumhuriyet Halk Partisi bizim her adayımızdan yüzde yüz mutabakatla memnun olmayabilir. Biz her adayın dilinden, her adayın sözünden yüzde yüz memnun olmayabiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Bitireceğim Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Ağıralioğlu, tamamlayın lütfen.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Bazen mutabakat alanlarımızı böyle yönetmek zorunda kalabiliriz. Daha önce zikrettim, bir daha zikrediyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Suriye'de Esad'dan nefret ediyor olduğuna dair bir kaville mücadele ediyor olabilir, ben de inanıyorum. Yani Beşşar Esad'dan nefret ediyordur ama bizim bir PKK belasıyla, bir PKK devletiyle karşı karşıya kalmış olmamız Sayın Cumhurbaşkanını Putin'le beraber olmak zorunda bıraktı, Amerika'nın bizi çektiği tuzaktan kurtulmak için Putin'le beraber olmak zorunda kaldı. Esad'ı orada kim tutuyor? Putin. Siz niye Putin'le beraber oluyorsunuz? Mecburiyetiniz var. Sizin mecburiyetiniz olan şey, bizim mahkûmiyetimiz falan değil. Dolayısıyla "Efradını cami, ağyarını mâni." derlermiş eskiler. Hepsini bir arada söylemek zorunda değiliz bunların ama göz önüne aldığınız şey şudur: İstanbul'da Belediye Başkanlığı seçimini siz kazanınca Müslümanlık, mukaddesatçılık, rakipleriniz kazanınca "Olimpos'un çocukları kazandı." gibi bir literatürle konuşmanızdan oluyor bunlar, o yüzden refleks veriyoruz Başkanım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ağıralioğlu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Yani sadece seçim sathına girdiğimiz andan itibaren kullandığımız siyasal dilin zehirlediği alanlardır bunlar. O yüzden böyle konuşuluyor, o yüzden refleks veriliyor.

Başkanım, tamamlayacağım, beni bağışlayın lütfen. Bana biraz daha müsaade eder misiniz, bitiriyorum.

BAŞKAN - Ama biraz fazla zorladık süreyi galiba Yavuz Bey.

Buyurun.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Hayrettin Bey Meclis Başkanımızla alakalı hatırlatmada bulundu, birtakım imalarda bulundu. Siz de aslında haklı olarak dediniz ki: "Meclis Başkanımız buraya geldi, bu mevzuyla ilgili açıklama yaptı. Açıklamasını ciddiye alın yani beyan ettiği şeyin esas olduğunu kabul edin." Ben Türk yurdunun parolasının bu olması gerektiğine inananlardanım. Yani sorarsınız... Bu Türk yurdunun en kerih günahı yalan söylemek olmalıdır. Sordunuz mu? Sordunuz. Nedir efendim? "Siz FETÖ'cü müsünüz?" "Değilim efendim." Kabul edeceğiz.

Şimdi, siz aslında, şu empatiyi yapma imkânıyla karşı karşıyasınız: İftiraya uğrayınca insanın hissiyatı ne oluyor, onu göresiniz; itham edilince insanların beyanının ciddiye alınmamasının insanları ne hâle getirdiğini göresiniz aslında çünkü diyorsunuz ki bize: "Siz böyle misiniz?" Sual ediyorsunuz hatta sualden daha fazlasını ediyorsunuz, diyorsunuz ki: "Siz öyle cümlelerinizi kuruyorsunuz ama biz sizi ciddiye almıyoruz, inanmıyoruz size." Beyan ediyoruz, diyoruz ki: Değiliz. İnanmıyorsunuz bize. Biz size inanmayınca kızıyorsunuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - ...ama sizin ithamlarınıza karşı bizim cevaplarımıza, bizim kızmamıza mukabele ederken bizi anlayışla karşılamıyorsunuz.

BAŞKAN - Derdiniz anlaşılmıştır Sayın Ağıralioğlu.